Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
DOĞ A Bilim kardeleni kurtarıyor 4 bilim adamımızın olağanüstü bilimsel çabaları ile kardelen talanı, yerini kardelen üretimine bırakıyor. Yücel Çağlar* ' ardeleni ya da yöresel adlarıyla sümbül (Manavgat, Alanya, Aksek kil); nergis (Gündoğmuş); cımbırt (GiresunDereli); kurtçiçeği (Hadim, Taşkent); soğancık (Ermenek); bardakçılçiçeği (Hadim); tamtakırdak (Taşkent) yahut garipçeyi (Tavşanlı) artık duymayan kalmadı. Ozellikle son sekizon yıldır iyiden iyiye ünlendi. Ancak, kaç kişi, bu gerçekten de son derece albenili çiçeği gördü, bilemiyorum. Sözgelimi ben; düne değin yalnızca resimlerinden tanıyordum kardeleni. Acaba, kardeleni, benim gibi yalnızca resimlerinden tanıyan ama doğada htzla yokedilmesinden kaygılanan doğasever dostumuzun kaçı kardelenin çevresinde yaşanan serüvenleri biliyor dersiniz. Inanın çok değil. Üstelik, bu serüvenler yalnızca kardelene ilişkin de değil: Yöresel adlarıyla sarıkokulu ya da karçiçeği yahut boynuzotu (Erathis hymelasl L.); yoğurtçiçeği adıyla anılan anemone blanda schott et kotschy; gölsoğanı, kabalak ya da sarıklıkökü adıyla anılan leucojum aestivum L.; lalekovanı, topalak, ebegümeci, domuzturpu, yersomunu, devetabanı, dölçiçeği, kırmenekşesi, domuzarşağı ya da domuztoplağı adlarıyla anılan cyclamen L.; krallalesi, terslale, ağlayan gelin, şereflilale ya da gelinçiçeği adlarıyla anılan fritlllaria L. türleri de hemen hemen aynıs serüvenleri yaşıyor ülkemizde. K yor. Ama kimseler duymasın; varlıklarını günümüze değin sürdürebilen yabanıl türlerimiz de var. Işte, kardelenle birlikte yukarıda adlarını sıraladığım doğal çiçek türleri de, tüm yıkıcı çabalara karşın varlıklarını bugünlerde de sürdürebilen yabanıl zenginliklerimizden birkaçıdır. Şimdilerde, varlıklarını sürdürebilme şansını yakalamanın sevincini yaşıyorlar. Inanıhr gibi değil ama gerçek: Bu türlerimiz gerçekten de çok şanslı; bir kez, hızla yok edildikleririln ayırdına varılmış. Sonra nasıl kurtanlabileceği üzerinde düşünülmüş. Sayıları bir elin parmak derglsinden sayısını bile bulmayan bilim adamlarının önderliğinde sürdürülen bu çabalar, doğrusu, "bilim" çevrelerinde de ender olarak görebileceğimiz türden. Az kalmış kardelenlerin, sarıkokuluların, yoğurtçiçeklerinin, gölsoğanlarının ve krallalelerınin kurtarılmasına ille de kardelenlerin... Kardelenlerin, çünkü en çok o para ediyor; o isteniyor; dolayısıyla da en çok kardelen kaynakları yıkıma uğratılıyor. Zaten, doğal çiçek türlerimizle ilgili seruven de kardelenlerin başına gelenlerle başlamış. Bu nedenle ben de kardeleni ele alacağım "örnek olay" olarak. alınmıştır. "Kardelenden Haberter" Eldeki bilgilere göre 1880'li yıllarda başlamış kardelenin serüveni. Izmir'e yerleşen Franz Schosser adlı bir tüccar 1885 yılında kardelenle birlikte çobanlalesi (tulipa humilis) dışsatımını başlatmış. 1970'li yıllara değin Schosser'in oğullan tarafından sürdürülen bu uğraşa Türk işadamları ancak 196O'lı yıllarda girebilmiş. Ama gönül adamı Prof.Dr. Necmettin Zeybek, Türklerin bu uğraşa daha 16. yüzyılda girdiğini öne sürüyor. Sözgelimi Sultan Üçüncü Murat, 1579 yılında Maraş Beylerbeyi'ne bir buyruk göndererek, o zamanlar "aksümbül" olarak anılan kardelen soğanı toplanmasını istemiş. Ancak, Türk işadamlarının bugünkü anlamda konuyla ilgilenmeleri için 196O'lı yıllara gelinmesi gsrekmiştir. lyi mi kötü mü olmuştur; şimdilik bilemiyoruz. Bilebildiğimiz, sonra da otelciden konfeksiyoncuya pek çok kişinin bu uğraşa gırdiği ve topSolda, eranthis hyemalis (sankokulu), sağda ise frllanan kardelen soğanı sayısının tillaıia L. (krallalesi) 16. yüzyıldan bu yana gizli ve açık olarak ticareti süren yabanıl bitki ve hayvan türlerinin çoğu, artık ülkemizde bulunmu Doğa yıkımını önlenebilir Kardelenin karayazgısı 15 milyona, 1984'teyse 40 milyona ulaştığı ve uğraşın bir "kardelen katliamına" dönüştüğü. Oyle ki, 1972 yılında, bu katliamın bir yıl süreyle yasaklanmasına gerek duyulmuştur. Bu doğrultuda 1974 yılında da kimi kararlar alınmıştır. Ancak, bu kararlarla söz konusu katliamın ne denli önlenebildiğini tam olarak bilemiyoruz. Bilim adamlarının çoğunluğu ise hiçbir işe yaramadığı görüşünde. Yine de 1970'li yılları, kardelenin ve kardelenle birlikte öteki soğanlı çiçeklorin karayazgılarımn değiştirilmesi çabalarının gündeme geldiği yıllar olarak değerlendirebiliriz. 1980'li yıllardaysa TÜBITAK da devreye girmış ve kapsamlı bir araştırmaya başlanmış; yönetmelik çıkarılmış; ilgili bakanlıkta onlarca toplantı düzenlenmiş; basın, doğa korumacı kişi ve kuruluşlar konu üzerinde durmaya başlamış; kısacası, sözcüğün tam anlamıyla paniğe kapılınmıştır. Ancak, tüm bu koşuşturmalara karşın, neredeyse, "iş işten geçmiş"; günde ortalama 8090 kg. kardelen çiçek soğanının toplanabildiği alanlarda verim 1015kg/gün'e düşmüştür. Durum ancak bu noktaya geldikten; başka bir söyleyişle toplayıcı köylüler, tüccarlar, dışsatımcılar, doğa korumacılar yönünden "bıçağın kemiğe dayanmasından" sonra daha gerçekçi yaklaşımlara yönelinilmiştir. Prof. Dr. Necmettin Zeybek, Prof. Dr. Tuna Ekim, Prof. Dr. Mehmet Koyuncu ve Prof. Dr. Neşet Aslan.. Bu dört bilim adamının önderliğinde geliştirilen yakiaşım, doğrusu, hiç de üniversitelerimizde sıkça görülebilen türden değil. Bu bilim adamları tarafından geliştirilen yakiaşım; yasaklamaların tek başına yeterli olamayacağı; toplama, taşıma ve depolama, kısmen de olsa işleme ve dışsatım aşamalarının bir bütün olarak ele alınmasının ve bu sürece olabildiğince bilimsel içerik kazandırılmasının, daha da Önemlisi bu çiçeklerin kültüre alınmasının, yani yetiştirilmesinin gerekli ve olanaklı olduğu saptamalarına dayanıyor. Ayrıca, dışsatımcıların herhangi bir biçimde örgütlenmesinin de sürece iç denetim olanağını kazandıracağı savlanıyor. Doğal çiçek zenginliklerimizin korunması için yıllarca misyonerce uğraş veren bu bilim adamları yakiaşım, öneri, model geliştirmekle yetinip bir kenara çekilmiyorlar. Bu kez yaklaşımlarını uy&ulamaya aktarma savaşımına da giriyorlar. llk kez 1989 yılında yürürlüğe konulan yönetmeliğin hazırlanmasına, bu yönetmeliğin öngördüğü teknik komitenin oluşturulmasına, dışsatımcıların örgütlenmesine, toplayıcı köylülerin eğitilmesine önemli katkılar yapıyorlar. "Katkı" da ne demek; bu çalışmalara eylemli olarak katılıyorlar: Doğal yetişme ortamlarında yazkış dolaşıp çiçek soğanlarının rastgele toplanmasını önlemeye çalışıyorlar; yararlı olabilecek her yerde eğitsel çalışmalar yapıyorlar. Tüm umutları; doğal çiçeklerin kültüre alınması yoluyla orman ve dağ köylülerinin gelirlerinin arttırılması ve doğaya zarar vermelerinin önlenmesi. Başarılı da oluyorlar: Sözgelimi, 1984'te 40 milyon adedi aşan kardelen çiçeği soğanının dışsatımını 199O'lı yıllarda 13 milyona düşürebiliyorlar. Üstelik bu başarıyı kardelen dışındaki çiçeklerde de gösteriyorlar ve 1980'li yıllarda 80 milyon adede çıkan çiçek soğanı toplam dışsatımını, 1993'te 34înilyona indlrebiliyorlar. Ek olarak, toplama ve dışsatımın denetim altına alınmasıyla birlikte devlete gelir de sağlıyorlar. Bilim adamları bir yandan da çiçek soğanlarının yetiştirilmesine yönelik deneme çalışmalanna giriyorlar. Bu çalışmaların sonunda çiçek soğanı yetiştirme alanlarının genişliği, üç yıl içinde 200 dönüme yaklaşıyor. Anılan bilim adamları çabalarında yalnız bırakılmıyor kuşkusuz. Başta Hasan Tahsin Veliağagil olmak üzere dışsatımcılar, Orman, Tarım ve Köyişleri ile Çevre Bakanlıklarının yanı sıra yöre köylüleri de büyük destekler sağlıyorlar bilim adamlarına ve ortaya son derece anlamlı bir İmec9 çıkıyor. Doğal Çiçek Soğancıları Derneği'nin 1317 nisan günlerinde Bursa, Bilecik, Beyşehir, Akseki, Gündoğmuş ve Alanya'ya düzenledikleri "Kardelen Günü" gezisinde bu başarılar bir bir gözler önüne seriliyor; şaşırıyoruz gördüklerimiz karşısında ve mutlu oluyoruz. Bilim adamlarımızdan, köylülerimizden, girişimcilerimizden v e doğaldır ki, / başta kardelen olmak üzere doğal çiçeklerimizin geleceğinden yana umutlanıyoruz. Hem de yaşadığımız şu günlerde. Kardelenin misyonerleri