Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SORUN YANITLAYALIM Ağrıları ayırt Sinüzit nasıl bir hastalıktır? edebilir miyiz? Ankara'dan yazan okurumuz Aslı Ülgener in sorusu şöyle: "Bir hastalığa bağlı olan bir ağrıyla bağlı olmayan ağrıyi birbirinden ayırt etmek mümkün müdür, yoksa belli bir nokta veya bölgedeki ağrının hor zaman için bir haslalıga da işaret etmesi söz konusu mudur? Belli bir bölgedeki ağrının niteliği de (örnegln şiddeti) ağrının hastalıktan kaynaklanıp kaynaklanmadığını gösterebilir mi?" Okurumuzun sorusunu Istanbul Üniversitesi Istanbul Tıp Fakültesi Ağrı Kliniği'nden Prol. Dr. Serdar Erdlne yanıtlıyor: "Ağrı hem bir hastalık belirtisi hem de başlı başına bir hastalıktır. Bu ikisini birbirinden ayırt etmek için çeşitli kriterler vardır. Bu nedenle ağrıyla ilgilenen uzmanlar başka bir hastalığın belirtisi olarak ortaya çıkabilecek olan ağrıyla hastalıktan kaynaklanan ağrıyı birbirinden ayırt ederler. Bunun için ağrının şiddeti, yeri, yayıldığı bölgeler, süresi gibi etkenlerin yanı sıra bir hastalık sırasında ortaya çıkan başka bulguların da değerlendirilmesi gerekir. Örneğin, sinüzite bağlı olan bir başağrısı hiçbir zaman tek başına ortaya çıkmaz." Istanbul'dan yazan okurumuz Şener Varol'un sorusu şöyle: "40 yaşındayım, yaklaşık 33 yıldır sinüzitim. Küçükken teşhis konmuştu. Şimdiye kadar ciddi bir tedavi görmedim, ağrı kesiciler, burun damlası dışında kökten bir tedavl uygulanmadı. Bu saatten sonra tedavisl mümkün müdür, sinüzit nasıl bir hastalıktır, nasıl ilerler?" Okurumuzun sorusunu Taksim Hastanesi KBB Şefi Doç. Or. Mehmet Külekçi yanıtlıyor: "Yüzdeki kemik boşluklarının içini döşeyen mukozanın iltihaplanmasına sinüzit denir Bu iltihabın çok çeşitli nedenleri vardır lltihap alerjik kökenli, bakteriyel kökenli, nonalerjik (alerjik olmayan) olabilir. Sinüzitle ilgili hastalık etkenleri çok çeşitli olabilir. Bu etkenlerin erken dünemde ilaçlarla ortadan kaldırılabilmesi mümkündür, sonraki zamanlarda ise bir cerrahi müdahaleye gerek duyulabilir Ortaya çıktığı ilk aylarda sinüzitin , ilaçla tedavi edilmesi mümkündür. Sonraki aşamalarda ise, göz ve beyine komşu olmasından ötürü, başka problemlere neden olabilir. Bunlar ortaya çıktığında da hemen bir müdahale gerekebilir Ya da temelinde alerjik bir nezle yatıyor olabilir. Alerjik nezle iyileştirilmediği için burunda, halk arasında et diye bilinen (bazıları ahtapot da demektedir) polipler gelişebilir. Bu durumda burunda tıkanıklık, cerahatte akıntı, hatta burun dışına da sarkan, dış yüzeyi sarımtırakbeyaz renkte, normalde olmayan oluşumlar görülebilir. Sinüzitin nedeni bakteriyel ise, ilk zamanlarda yapılacak bir kültür antibiyogram ile bakterinin cinsi ve özellikleri saptanarak ilaçla tedavisi mümkündür. Sizin için nasıl bir tedavi uygulanabile ceğinin saptanması için slnüs fllmine ve iyi bir muayeneye ihtiyaç var. Olay aydınlatıldıktan sonra, ne kadar geç olursa olsun hastalığın iyileştirilmesi söz konusu olabilir." Vücudumuzdaki çinko miktarı Psikosomatik hastalık tedavi olur mu? Istanbul'dan yazan okurumuz Tarık Baser'in sorusu şu: "Psikosomatik nedlr, psikosomatik hastalıklar hangileridir? Bu hastalıkların tedavisi mümkün değil mid1'?" Okurumuzun sorusunu Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi 5. Psikiyatri Klinik Şefi Doç. Dr. Artt Verimli yanıtlıyor: "Psikosomatik hekimlik, genellikle ruhsal "psikolojik" nedenlerle ortaya çıkan bedensel işlev, yani fonksiyon bozukluklarını açıklayan ve tedavi etmeye çalışan bir bilim dalıdır. Yeni görüşler bunu piskosomatik adı altında değif de, bedensel "fizik" durumları etkileyen ruhsal durumlar, başlığı altında incelemektedir. Koroner kalp hastalığı, hipertanisyon, meda ülseri, kalın bağırsak rahatsızlıkları ve cilt hastalıklarının çok büyük bir bölümü bu grup içinde ele alınırlar. Bunların tedavisi mümkündür. uzellikle psikiyatristlerin diğer tıp dalları ile ortaklaşa çalışmaları sonucunda olumlu sonuçlar alınabilmektedir." ârtarsa ne olur? Kuduz niçin sudan korkar? Adana'dan yazan Yücel Çoskun'un sor JSU şu: "Kudurmak üzere olan hayvanlar neden sudan korkarlar? Beylnlerlndekl nasıl bir mekanizma buna yol açar?" Okurumuzun sorusunu Pendik Veteriner Araştırma Enstitüsü Kuduz ve Patoloji Laboratuvar Şefi Dr. Arıkan Gürel yanıtlıyor: "Birincisi, kuduz sırasında sudan korkma her hayvanda ve insanda görülmemektedir. Ancak %23'lük bir vakada sudan ve havadan korkma durumuna rastlanır. Ikincisi, kuduzda, beyinde viral karakterli bir menenjit ortaya çıkar, ancak bunun fobilerle bir ilgisi yoktur. Kuduzun son devresinde bazı vakalarda airofobi (havadan korkma) ve hidrofobi (sudan korkma) görülmektedir. Bunun nedenını şu şekilde açıklayabılırız; hasta cisimleri büyük görmeye başlar, yutkunma zorluğu çeker, bu yüzde su, boğulma duygusu yaratır Aynı şekilde rüzgar, esinti de hastada boğulma duyusu yaratabilir" niçin ortaya çıkar? Istanbul, Gayrettepe'den yazan okurumuz Can Yanyalı'nın sorusu şu: "Denizanalarının hep kirli yerlerde bulunduğu söylenlr. Denlzanası gerçekten yalnızca kirliliğe bağlı olarak mı ortaya çıkar, yoksa denizanaları da denlzdeki dengenln korunmasındu bir rol üstlenmisler mldir?" Okurumuzun sorusunu Hldrobiyolog Bayram öztürk yanıtlıyor: "Denizanaları her zaman kirli ortamların belirteçleri değildir. örneğin çok bildiğimiz caretta carettalar denizanalarıyla da beslenir. öyle ki, Yunanistan'daki Zakintos adasında denizanası popülasyonunun düşüşüne bağlı olarak kaplumbağların popülasyonunda da azalmalar gözlenmiştir. Bir başka örnek ise, rizostoma pulma isimli denizanasının dokungaçları içinde onlarca, bazen yüzlerce küçük izmarit, salpa, kupes gibi balıkların kısa aralıklarla da olsa, beslendiği ya da geçici habitat olarak kullandığı Istanbul, Avcılar'dan yazan okurumuz Ali Yaman ın sorusu şöyle: "Çinkonun vücudumuzdaki miktarı nedir, çinkonun vücudumuzda ne gibi bir görevi vardır? Yediğimiz gıdalardan hangilerinde çinko bulunur? însan vücudunun günlük çinko gereksinmesi ne kadardır? Vücudumuzdaki çinko miktarının azalması ya da tazlalaşması sonucunda meydana gelebilecek bellrtller ve rahatsızlıklar nelerdir?" Okurumuzun sorusunu Istanbul Ünıversitesi Istanbul Tıp Fakültesi Beslenme ve Diyet Bölümünden Beslenme Uzmanı Dr. ZeynepKoç yanıtlıyor: "Insan vücudundaki toplam, total çinko miktarı 2 gram kadardır. Çinko vücuttaki pek çok enzimin işlemesi için gereklıdır. örneğin karbonik anhidraz, laktik dehidrogenoz enzimlerinin işlemesi için çinko gereklidir. Ayrıca prostatta ve gözün koroid tabakasında yoğun olarak çinko bulunmaktadır. Vücuttaki çinkonun en büyük kısmı da kemiklerimizdedir En iyi çinko kaynağı ettir Etin 100 gramında 35 miligram çinko bulunmaktadır. Aslında istiridye çinko bakımından çok zengindir, 100 gramında 70 miligram çinko bulunmaktadır, ne var ki istiridye çok tüketilen bir besin değildir, bu yüzden birinci derecede bir çinko kaynağı olarak sayılamaz. Tahıl ve sebzelerde de bol miktarda çinko bulunur. Ancak bitkilerdeki fitat gibi maddeler çinkoyu bağlayarak emilimini engeller. Anne sütünde, sütün ilk zamanlarında 100 mililitrede 1 gram çinko bulunmaktadır, ki bu çok yüksek bir rakamdır. Fakat gittikçe bu miktar düşer. Bu yüzden gebelerin çinko alımı çok önemlidir. Günlük çinko gereksinmesi bebeklerde 35 miligram; çocuklarda 10 miligram; yetişkinlerde 15 miligram; gebelerde 20 miligram; emzikli kadınlarda 25 miligram civarındadır. Fazlalığı seyrek de olsa söz konusudur. Ancak bazı vakalarda (örneğin dializ vakaları) bulantı. kusma, ateş ile seyreden toksik tablolar görülebilir. Eksikliğinde ise boy kısalığı, anemi (çinko eksikliiğnde en çok anemi görülür), gelişme geriliği (hipogonadizm) görülebilir. Ayrıca çinko eksikliği empotansa da yol açabilir. Ancak çinko verilmekle bu durum ortadan kaldırılabilir. Çinko eksikliği gelişmiş kimselerde ishal, zihni durgunluk, ağız çevresinde egzemaya benzer lezyonlar, saç dökülmesi (çinko eksikliği durumunda en sık görülen belirtilerden biri gerek kadında gerek erkekte saç dökülmesidir) yapabilir. Diyete intravenöz yolla çinko sülfat eklenmesi halinde bu belirtiler düzelir. Tedavi amacıyla 1015 miligram çinko üülfat alınması mümkündür. nın bilinmesidir. Bununla birlikte, denizanalarına çok benzeyen, ancak denizanası olmayan taraklıların deniz ekosisteminde önemli roller üstlendiği de bilinmektedir. örneğin, bu taraklı denizanaları zoo planktonlarla beslendiği için birçok balık türünün artışını kontrol etmektedir." 31214