22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURDAN BİZE HAFTANIN GÜNDE Mİ Hayvanlar, insanlar ve etik Bızden değişik düşünen konuşmacıları, yazarları ilkece kişi olarak "muhatap" almamalı; genelde amacımız düşündüklerimızi tüm dinleyici ya da tartışmacı topluluğuna açıklamak olmalıdır. Bu tutumumuz, Dergimizin 341. sayısında "Hayvan Deneyleri ve Yanıtlar üzerine", bir sonrakinde de "Bir Son Yanıt" başlıklı okuyucu mektuplarının yazarı için öncelikle söz konusu olsa gerek. Çünkü konu ile ilgili tartışmaları başlatan Dr. Kaan Arslanoglu ile benim görüşlerıme yönelik yazılarında bu okuyucu, iletişim etiğinin sınırlarını aşan bir biçem kuilanmaktadır. Onun ileri sürdüklerine gellnce, bunlardan üzerinde durulmaya değer olan bir ikisine kısaca değineceğim. Okuyucu, benim onun ilk yazısından alıntı yaparken amacın yanına (hiç) sözcüğünü kendımce ekleyip sürece'yi kaldırarak sözü Makyavelizm'e uzattığımı (?) yazıyor. Ben onun yazarlık etiğinin sınırlarının dışına çıkarak kullandığı anlamda bir Makyavelist olamam; bu yargısını o, yapabilirse dikkatle değerlendirsin. Ama bir başka anlamda, etkili biçimde, olup bitenler arasında bağlantı kurarak düşünen her kişi bir Makyavelist olmak durumundadır. Çünku diyebiliriz ki çoğu kez, kavramlarımızın karşılığı olan kümelerin, birbiriyle çatışan altkümeleri vardır. Bu, değer ve yargılarımız için özellikle böyle değil midir? örneğin genelde hep "bütün insanların kardeşliği" üzerinde durulur ama kalıtım bağlarımızın, düşünce ve duygu yakınlığımızın, siyasal düşünce özdeşlığımızın vb. bulunduğu insanlarla ötekileri ayırmıyor muyuz? Karşı cinsten beğendiğimiz blrisini, estetik beğeni* mizi kazanan sanat yapıtlarını, temel görüşlerine yakınlık duyduğumuz filozofları ötekileriyle bir tutabilir mıyız? Son çözümlemede en geniş anlamda insan (ve hayvan) yaşamı, dünyadaki nesneler, ilişkiler, süreçler arasındaki benzerlikler ardalanında ayrılıkları saptamak değil midir? Söz konusu okuyucuyazar, temel düşüncesinin iki tümcesini alıp üçüncüsünü atiadığımı belirtiyor. Yazısındaki başka saptamalar da göz önünde tutulunca şunu demek istiyor olmalı: Bir yazıdan alıntı yapanlar, onun bağlamını gözardı ederek onu işlerine geldiği biçimde değerlendlrmemelidirler. Bu, kuşkusuz çok dikkat edilmesi gereken bir noktadır (ki benim bunu söz konusu bağlamda dikkate almadığım çok kuşkuludur). Ancak bir de bunun tersi var: Belli bir dilsel anla* tımla belirttiğimiz temel bir düşüncenin, bir değer yargısının bizım açımızdan doğru ya da yanlış olduğunu, onun bağlamına bakmadan da ileri sürebiliriz. Bir (ya da birden çok) tümce onu kullananın belli bir düşüncesini, eğilimini, yargısını ortaya koymuyorsa neyi anlatıyor olacaktır? Yanıtçıyazann benim ileri sürdüklerimle ilgili yazısı, "Ne zaman hep birlikte vejeteryan oluyoruz?" sorusuyla bitmektedir. Bu soruya belki evrim biyologları bir yanıt verebilirler. Ama bizim bağlamımızda sorulması daha önce gelen sorulardan biri şu olmalıdır: "Bir tür olarak ne zaman İnsan merkezli ve işlevselci ("lonkslyonalist") tutum ve davranışlarımızı olabildiğince bir yana bırakıp canlı doğanın tümüne evrimsel bir bilinç ve etik bir duyarlılıkla bakmasını öğreneceğiz?" Ve de "bırey düzeyinde ne zaman ben merkezli tepkiselliğin yerine yapabildiğimiz ölçüde dengeli eleştirel değerlendirmeyi koyabileceğiz?" Her devrin adanu olmak zor zanaat. 2 Aralık 1982'de t.Ü. Hukuk Fakültesi Fakülte Kurulu olağanüstü toplanıyor ve Kenan Evren'e "fahri hukuk doktoru payesi" vehlmesini kararlaştırıyor. Bu hukuk doktorasında bulunan övgülerden (Bazıları aşırı müstehcen olduğu için hepsini yazmıyorum!) satırlar: "..vatana hizmet, çalışma ve araştırma sahasında yürüyen diğerlerine şevk verecek bir ışık olacağı cihetle...haiz olduğu diğer faziletlerin yanında ilmin terakki ve inkişafina da hizmet ettniş olan Cumhurbaşkant Sayın Kenan Evren'e..." Bütün demokratik hak ve özgürlüklerin askıya alındığı, siyasi partüerin yasaklandığı, liderlerin de hapiste tutulduğu dönem o zamanlar. Anayasa rafa kaldırumıs, hukuk mukuk hak getire ve t.Ü. Hukuk Fakültesi cuntanın başım "hukuk doktoru" unvanı ile taçlandınyor. Evren'e verilen bu "Doctor Honoris Causa" için Hukuk Fakültesi Dekanı Yılmaz Altuğ, daha sonra 14 Ocak 83 'te yapılan törendeki övgü konuşmasında Evren'in kişisel özelliklerini saymakla bitiremeyecek ve "daha nice nice üstün vastflan" diye geride kalan "diğer özelliklerini" de topluca ilave edecek (Ressamlığı da bu 'diğerleri' içindeydi herhalde!) ve Evren'e fakültenin en yüksek akademik payesi olan fahri hukuk doktorluğu verilmesi karannın oybirliği ile alındığım uçıklayacaktır. Aynı gün, 2 Aralık'ta t.Ü. Senatosu da toplanıyor ve Evren'e onursat profesörlük payesi veriyordu. Yani Hukuk Fakültesi ile Rektörlüğün organize bir hareketi sözkonusu.. Bakalım bu payede neler yazıyor: "Haiz olduğu ahlaki faziletler ve meziyetler yanında vatana hizmet ve yurtta ilmin yayılmasında büyük hizmetler ifasıyla temayüz etmiş olan Cumhurbaskanı Kenan Evren'e... Fahri Profesörlük payesi tevcihine." Üniversitelerin anarşi yuvası olarak görüldüğü, yüzlerce öğretim üyesinin atıldığı dönemler. Evren 'in sivil pasası Doğramacı sakal bıyık yasağı bile getiriyor. Üniversitlerde bilim adına rezilliklerin bini bir para. Ve Evren bilimin gelismesine katkılarda bulunmuş! Kara mizahın kara mizahı! Elimde Evren için düzenlenen cüppe giydirme törenini fotoğraflarla anlatan İ.Ü. Bülteni var. Rektör Cem'i Demiroğlu tören konuşmasında, 1922 yılında Atatü'rk 'e Fahri Edebiyat Doktoru payesi, yine o yıllarda Ismet tnönü'ye Fahri Profesör payesi verilmesini anımsattıktan sonra şöyle demektedir: "İşte bugun de üniversitemiz kıvanç verid olağanüstü bir gün yaşamaktadvr..." Arkasından da 12 eylül hukukuna ve YÖK'e övgüler düzmektedir. Hasan Yazıcı 4 ekim tarihli Cumhuriyet 'teki yazısmda hesaplamış. 1922'den bu yana 58 kişiye onursal doktora veya profesörlük payesi verilmiş. Sadece bugünkü Rektör Cem'i Demiroğlu'nun 8393 arasında dağıttığı payelerin sayısı 29. Kendi çapında küçük bir rekor sayılır. îstanbul Üniversitesi'nin geçen hafia yapılan açılıs töreninde saym rektör bu defa Cumhurbaskanı Demirel'e onursal doktora verdi. Nedenini çok merak ediyorum. Olsa olsa diyorum "12 Eylül generallerinin hukuk dısı uygulamalarının kurbanı olmak, generaüere boyun eğmemek ve bir hukuk savaşı vererek yeniden iktidara gelmek ve Evren'in yerine cumhurbaşkanhğı koltuğuna hukuki olarak oturmak.." gibi gerekçeleh vardır. Cem'i Demiroğlu'nun aslmda gönlünden bunları geçirdiğine eminim! Bu duygularını, Kenan Evren ve şu elim deki bülten henüz ortalıkta olduğu için ne yazık ki seslendirememiştir. Sonra birbiriyle ilgisiz ve çelişkili düşünceler üşüşüyor aklıma ve bu üniversitenin 1960 öncesinde polisin yerlerde sürüklediği SuLbk Sami Onar gibi rektörleri de gördüğünü anımsıyorum. Tanrım, her devrin adamı olmak ne kadar zor, ne kadar çok zor bir zenaall ••• Sahi saym rektör hâlâ rektör mü? Danıştay, rektörlüğünü iptal kararmı kendisine bir türlü ulaştıramamış anlaşılan. Yeni bir iptal kararı henüz aldıramadığına göre, hukuk dışdığı sürdürüyor demektir. Evren'le içli dışlı olmanın etkisidir! ••• Gelecek cumartesi yeniden birlikte olmak umuduyla... Dr.Yaman Örs Cumhuriyet BİLİMTEKNİK «No: 343, 16 Ekim 1993 »Basan ve Yayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayınalık A Ş «Genel Yayın Yönetmeni: Acar •GenelYayınKoordinatörü: Hlkm«t Çeflnkaya •Genel Yayın Danışmanı Orhan Ertnç • Yazı Işleri Müdürleri: Aydın Engin (sorumlu) Cclal Başlangıç • Yayın Yönetmeni: Orhan Buraalı •Grafik Yönetmeni: Tüte» Haademlr •Reklam: Reha Işrtnm Ozgen
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle