Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SORUN YANITLAYALIM BİLİM Y A Y I N Atomaltı parçacıklarının değişen tutumları Nazilli E Tıpi Cezaevı'nden yazan okurumuz Dündar Aydın, subatomik (atomaltı) parçacıkların, izleyenlerin durumlarına göre değişen tutumlarından söz ederek bu konuyu açmamizı öneriyor. Okuyucumuzun sorusunu Boğaziçi Üniversitesi'nden Prof. Dr. ömür Akyüz yanıtladı. "Atomik ve atomaltı parçacıkların izleyenin durumuna göre değişen yegâne tutumu bunların hızlarıdır. ilk kez Einstein'ın fark ettiği bu durum aslında her cisim için geçerli olup gözlenebilirliği hızların ışık hızına yakınlığına bağlıdır. Bu ise adi mıkroskopik boyutta nesneler için bile çok büyük enerjiler gerektirdiğinden olağan, yani gözle görülür, elle tutulur nesneler için olanaksız gibidir. Atomik ve atomaltı nesnelerin hızlandırılmaları olağan ölçülere kıyasla çok az enerji gerektirdiğinden bunların "özel görelilik" kuramınca öngörülen davranışlarını g.örmek çok kolay olmaktadır. Öte yandan gerek özel görelilik kuramının gerekse atomik ve atomaltı nesnelerin davranışında temel olan kuantum kavramını felsefi yönleri ve bu konuda yazılmış yazıları her iki konuyu da iyi bilmeyenlerin çevirmeleri, genellikle hatalara yol açmaktadır. Zira yakın çevremizde yaşama deneyimi kazanmadığımız olgulara ilişkin olan bu kavramlar, bırçok bakımdan hem "sağduyuya" hem de "günlük dile" aykırı düşmektedir. Zaten felsefecilerin ve "amatör" bilim merakhlarının bu konulara devamlı yaklaşmasının başlıca iki sebebi de bunlardır. I J Ses boşlukta oluşurmu? * Besin, sindirimde hangi aşamaları geçiyor? Söke'den yazan Gökçe Topal, baslenmede kullanılan besin gruplannın sindirim sisteminde uğradığı aşamaları soruyor. Okuyucumuzun sorusunu beslenme uzmanı Şule Teko yanıtladı. Besin öğeleri altı tanedir. Karbonhidratlar, proteinler, yağlar, vitaminler, mineraller ve su. Bu besin öğelerinden vücudumuzda karbonhidrat, protein ve yağların sindirimi söz konusudur ve sindirim sisteminde yapı taşlarına ayrılırlar. Karbonhidratlann sindirimi ağızda başlar ve ince bağırsakta devam eder ve yapı taşı olan monosakkaritlere ayrılır. Proteinlerin sindirimi midede başlar, ince bağırsaklarda devam eder ve yapı taşı olan aminoasitlere ayrılırlar. Yağların sindirimi ise bağırsakta olur. Yapı taşı olan yağ asidi ve gliserole ayrılır. Ünye'den yazan okurumuz Erol Yılmaz'ın sesin havada, suda ve boşlukta ilerleme hızı ne ile ilişkllidir şeklindekı sorusunu Boğaziçi Üniversitesı'nden Prof. Dr. Ömür Akyüz yanıtladı. "Sesin oluşması bir maddesel ortamı gerektirir. Bu ortamın esneklik özellikleri, bazı dinamik uyarılara tepki olarak ses dalgaları dediğimiz titreşimleri oluşturur. Bu titreşımler genellikle madde moleküllerınin birbirlerine yaklaşıp uzaklaşmaları şeklinde olur. Yani ses oluşurken katı.sıvı ve gazların yer yer yoğunlukları ve basınçları dalgalanır. Bu bakımdan ses dalgalarının oluştukları madde içindeki hızları, yalnız o maddenin yapısal özelliklerine bağlıdır. Çok özel durumlarda sesi doğuran etkinin de örneğin frekansı ses hızını değiştirebilir. Bu açıklamalar sonucunda sesin boşlukta oluşamayacağını söylemek sanırım gereksizdir. n Espriler ve bilinçdışıyla ilişkileri .•.,•< r Hi''lNCt)lŞ'Y l A Arabalarda paslanma Türkiye'de odyoloji Prof. Ody. Dr. Ferda Akdaş Odyoloji Bilim Dalı Başkanı 5.5.1990 tarihinde yayımlanan odyoloji ile ilgili soruyu ve verilen yanıtı okuduktan sonra ilgili bilim dalı olarak bir açıklama yapma gereği duyduk. Odyolojinin tarihçesi, Türkiye'de bir bilim olarak oldukça yeni sayılır. Ancak yine de eğitimi, odyologların henüz sadece büyük il merkezlerinde de olsa görev almaları yönünden organizasyonunu büyük ölçüde tamamlamış durumdadır. Türkiye'de odyoloji eğitimi 1969 yılında Hacettepe Üniversitesı KBB bölümünde başlatıldı, daha sonra Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Odyoloji Kliniği kuruldu. 1988 yılında Marmara Üniversitesi'nde bilim dalı olarak kabul edilerek eğitim vermeye başladı. Şu anda Türkiye'de iki profesör, 1 doçent, 1 doktoralı ve 25 bilim uzmanı odyolog, çeşitli üniversite ve devlet hastanelerinde görev yapmaktadır. Mar18 mara ve Hacettepe üniversitelerinin odyoloji klinikleri yurtdışı merkezlerle kuramsal ve klinik yönden sürekli iletişim içindedir ve ne yazık ki Türkiye'de tam olarak bilinmemesi nedeniyle yurtdışına giden yurttaslarımız hastanemiz odyoloji kliniğine refere edilmektedir. Hastanemiz kliniği, bugün odyolojide kullanılan en son teknolojideki tüm araç ve gereçlere sahiptir. Ayrıca gerek tanı ve rehabilitasyon gerekse yurtiçi ve özellikle yurtdışı tebliğler ve yayınlar ile bilimselliğinı kanıtlamış durumdadır. Kısaca diğer ülkelere göre hangi noktada olduğu sorusuna, odyoloji yönünden en gelişmiş ülkelerle boy ölçüşebilecek düzeyde olduğu şeklinde yanıt verebiliriz. Odyolojinin ne olduğu konusunda ayrıntılı açıklama yapmak, bizim için zevk olacaktır. Eğridir'den yazan Ramazan Demir'in, etli gıdalar sulu bir yemek olarak pişirildiğinde besinln ne kadarı suya geçer sorusunu İstanbul Tıp Fakültesi Iç Hastalıkları Ana Bilim Dalı'ndan beslenme uzmanı Şule Teko yanıtladı. "Etin değişik pişirilme yöntemleri vardır. Etin pişirilmesi ile besin kaybıçok az olur. Eğer dış yüzeyi yanmazsa protein kaybı söz konusu değildir. Ancak yanma olursa protein kaybolur. Pişirme ile ette olan değışmeler şöyle sıralanabilir: Et ızgara yapılır ve ızgaraya damlayan suyu atılırsa B,2 ve folik asit kaybı olur. Yüksekısıda pişirilirse, hem protein hem de tiamin kaybı olur. Et sulu ısıtılırsa, etin suyu besleyicidir diye yanlış bir kanı vardır. Bu durumda et suyu sadece lezzetlidir. Lezzeti azotlu bileşikler verır. Herhangi bir besleyici değeri yoktur. Kemiksuyu ile karıştırmamak gerekir. Kemik suyunun, ıliğiyle birlikte kaynadığı için besleyici değeri vardır. Et suyu faydalı mı? Aydın'dan yazan özcan Çetln, arabaların paslanmasını önlemek için ne yapılabilir diye soruyor. Sorunun yanıtını İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Reşat Ün veriyor: "Aslında çaresi yoktur. Çünkü nikelajlar yeterli yapılmıyor. İşın en kolay yolu tamponları siyaha boyamak. Çamuru bol bir memlekette çürüme daha kolay oluyor. Yapılacak şey demir üzerine bakır kaplamaktan geçer." Sigmund Freud / Çev.: Dr. Emre Kapkın / Yaprak Yayınları / 248 s. "Esprilerin doğasını ve konumlarını aydınlatma yönünden estetik ve psikoloji literatürünü araştırma olanağı bulan herhangi bir kişi, esprilerin, zihinsel yaşamımızda oynadıkları rol açısından hak ettikleri kadar felsefi ilgi çekmedığıni kabul etmek zorunda kalacaktır." Freud ESPRİLER VE BİLİNÇDIŞIYLA İLİŞKİLERI'ni incelemeye bu saptamayla giriyor. Freud'un incelemesi A Analitik Kesim, B Sentetik Kesim, CKuramsal Kesim olmak üzere üç ana bölümden oluşuyor. Analitik kesimde esprilerin tekniği ve amacı; sentetik kesimde haz mekanizması ve esprilerin patogenezi, sosyal bir süreç olarak espriler; kuramsal kesimde ise esprilerin düşler ve bilinçdışı iie ilişkisi, esprilerin ve gülüncün türleri ele alınıyor. Bastırılmış düşünce ve coşkularımızı özgür bırakmamıza olanak veren espriler ve mizahtan elde ettiğimiz coşkuyu Freud, çocukluk çağında duyduğumuz coşkuya eşdeğer tutuyor: "Bu araçlarla ulaşmaya çabaladığımız keyif, genelde, psişik işleyişimizin küçük bir enerji harcamasıyla yürüttüğümüz bir yaşam döneminin havasından gülünçten habersiz olduğumuz, espri yeteneğimizin olmadığı ve yaşamımızda kendimizi mutlu hissetmek için mizaha gereksinme duymadığımız çocukluğumuzun havasından başka bir şey değildir." Freud'un ESPRİLER VE BİLİNÇDIŞIYLA İLİŞKİLERİ incelemesi bu konuyu hak ettiği ciddiyetle ele alan derinlemesine bir araştırma. D