Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KISA KISA Bagaj kontrolü ve fotoğraf filmleri T atile çıkmadan önce fotoğraf makinesi ve aksesuarlarını gözden geçirmekte yarar var. Fotoğraf makinenizin pilini yenileyin ve yanınıza yedek film almayı da ihmal etmeyin. Ayrıca filmlerin tarifesine uygun olarak "serin ve nemli olmayan" bir yerde barındırılması gerek. Yani filmlerinizi aşırı sıcaktan koruyun. Filmlerinizi soğutucu bir çantanız yoksa, bavulun içine, elbiselerin arasına yerleştirebilirsiniz. Çünkü giysiler de bir anlamda izole görevi görürler. Ama bu tür "özel kutuların" tek amacı filmleri sıcaktan korumak değil. Bunlar uçak yolcuları için bir çeşit fotoğraf ik sigorta. Çünkü bu tür kutular filmleri bagaj kontrolü sırasında zararlı röntgen ışınlarından da koruyor. Röntgen ışınları metal film kapsüllerinden de içeri sızarak, filmleri tümüyle "aydınlatabilirler". Sonuçta dia ya da negatifler zarar görecek, flu >a da renkleri kaymış görüntüler ortaya çıkacaktır. ISAAC ASIMOV Dağların yükselmesi ve buzul çağı "Sera etkisi" her türlü buzul çağına son vermemişse eğer, bir büyük kıştan bahsedllebilir. Çeviri: Fatma A rtunkal D ünya'nın tarihindeki ezeli sırlardan biri de buzul çağlartnın niçin meydana geldiği, uçsuz bucaksız buzulların niçin gelip niçin gittiğidir. 1989 ilkbaharında Columbia Üniversitesi'nden VVIIIiam P.Ruddlman ile VVisconsin Üniversitesi'nden John E.Kutzbach, bu soruya akla yakın bir cevap önerdiler. Daha 1920'lerde Yugoslav fizikçi Mllutln Milankovlch olayın astronomik olgularına dikkati çekmişti. Dünya'nın yörüngesi, devrevi olarak hafif değişmeler gösterir. Eksenin eğimi usulca azalır ya da çoğalır; aynı şekilde Dünya'nın yörüngesinin daire olmama derecesinde, Dünya'nın Perihelion'unun (güneşe en yakın olduğu durum) konumunda da azalma ve çoğalmalar olur ve saire. Radyasyon kıtlığı Bütün bu değişimlerin net sonucu olarak aşağı yukarı 40 bin yıllık devreler içerisinde, güneşten aldığımız radyasyon miktarı yavaş yavaş ve hafifçe azalır ve çoğalır. Başka bir deyişle, Dünya her 40 bin yılda bir, on bin yıl suren bir radyasyon kıtlığı yaşar. Dünya'nın ortalama ısısı, bir hayli düşer ve bir "büyük kış" yaşanır. Bu büyük kış boyunca yazlar anormal derecede serin geçtiğinden, kışın bütün karlarını eritmeye yetmezler. Yıldan yıla kar birikir ve buzullar ilerler. Büyük kış geçtikten sonra buzullar gene geriler. Bu, akla yakın geliyor; nitekim eski fosillerin dikkatlice incelenmesi, böyle bir ısı devresinin sahiden de olmuş olabileceğine işaret ediyor. Ama şayet böyle bir ısı devresi var olmuşsa, bunun milyarlarca yıldır olması gerekir; oysa buzul çağları, sadece son birkaç milyon yıldır gelip gitmiş. Demek ki bundan önce en azından bir 250 milyon yıl boyunca, buzul muzul yoktu. Ancak her havaalanında yapılan röntgenli bagaj kontrolü filmlere zarar vermiyor. Nitekim Batı ve Kuzey Avrupa ile Kuzey Amerika'daki röntgen cihazları bu konuda özel bir donanıma sahip. Ancak ingiltere, Ooğu Avrupa, Latin Amerika, Asya ve Afrika ülkelerinde filmleri röntgen ışınlarından korumak için, bunları özel olarak ambalajlamak gerekiyor. Çeşitli firmaların bu konuda tüketicilere sunduğu, filmleri zararlı röntgen ışınlarından koruyan özel imal edilmiş torba ya da kutular var. Filmlerinizi ya bu kutuların içinde saklayınız ya da uçak yolculuğu sırasında yanınıza alınız. (s.n) kolaylıkla birikir. Bu nedenle, büyük kışın düşük ısıları, ancak kıtalar bugünkü konumlarını aldıktan sonradır ki Kuzey Yarıküre'de buzul çaglarına yol açmıştır. Şimdi de 1989 yılında Ruddlman İle Kutzbach, özellikle jeologlara cazip gelen bir başka öneride bulunuyorlar. Ruddiman ile Kutzbach, bugün Hindistan dediğimiz kara kütlesinin, aslında büyük bir ada olduğunu ve levhaların yer değiştirmesi sonucunda yavaş yavaş Asya kıtasının güney kenarına bitiştiğini ileri sürüyorlar. Temas noktasındaki kara, yavaz yavaş kırışmış, yukarı doğru kıvrılmış ve yüksek Hlmalaya Sıradağları ile geniş Tlber Platosu oluşmuştur. Aynı şekilde Kuzey Amerika kıtası da batıya, Pasifik Okyanusu'na doğru kaymış ve sürtünme kuvvetleri (frictional forces), kıtanın batı kısımlarını buruşturarak kayalık dağlar silsilesini doğurmuştur. Son 20 milyon yıldır Kuzey Amerika'nın batı kısımları yer yer bir mil kadar yükseldi. Himalayalar yöresi ise 3 mil kadar yükseldi. Bu özel değişikliklerden önce Batı Yarıküre'nin kara kütleleri, nispeten yassı idi ve rüzgârlar, pek bir engelle karşılaşmaksızın, Dünya'nın batısından doğusuna rahatça esebiliyorlardı. Rüzgârlar yollarından sapıyor Ruddiman ve Kutzbach, merkezi Asya ve Kuzey Amerika'nın çeşitli bölgeleri, yükselerek platolar ya da dağ silsileleri oluşturdukları takdirde ortaya çıkacak rüzgâr modelinin bilgisayarda bir simülasyonunu yaptılar. Ruddiman ve Kutzbach'ın bulduğu sonuca göre yüksek bölgelerden dolayı rüzgârlar yollarından sapma eğilimi gösterecek, eskiden olduğundan daha fazla kuzeye doğru gideceklerdir. Kuzeydeki (kuzeye doğru olan bu sapmaların bir sonucu olarak da hava kütleleri, serinleyecek, soğuyacak ve Kayalık Dağlar'ın kuzeybatısında, Himalayalar'ın da kuzeyinde kalan yörelere daha düşük ısı taşıyacaklardır) yörelerde ısının düşmesine yol açacaklardır. Isının düşmesi ile birlikte yazın eriyen kar miktarı azalır ve büyük kışın şiddeti artar. Nihayet son birkaç milyon yıl içinde platolar ile dağlar yeterince yükselmiş, rüzgârların büyük kış süresince bir buzul çağı oluşturacak kadar ısı düşüklüğüne (cooling effect) yol açılmıştır. Eğer bu doğruysa gelecekte periyodik olarak buzul çağlarının oluşmasını bekleyebiliriz: Kayalık dağlar ile Himalayalar, rüzgârların yolunu saptıramayacak kadar alçak hale gelinceye, aşınıncaya kadar... Ama elbette "sera etkisi" denen ve insanoğlunun elinden çıkma ısıtıcı etki (vvarming trend), her türlü buzul çağına tamamıyla son vermez ve kendi felaketlerini başka türden tabii doğurmazsa. (Copyrlght LATS) Büyüme faktörü, yaraları hızlatedaviediyor Kıtaların yer değiştirmesi Belki de büyük kış, bir buzul çağını başlatacak kadar soğuk değildi. Belki de son birkaç milyon yıl önce, soğuk dönemleri daha etkili kılacak bir şeyler değişti. Bu değişiklikler astronomik nitelikte olamaz. Dünya'nın kendisi ile ilgili olmalı. Kuşkular, Dünya'nın kabuğunu oluşturan levhaların yavaş yavaş kayması ve bunun sonucu olarak da kıtaların yer değiştirmesi üzerinde yoğunlaşıyor. 1953 yılında Columbia Üniversitesi'nden iki jeolog, Maurlce Evvlng ve VVIIIiam L.Donn, yer degiştiren kıtaların, sadece birkaç milyon yıl önce Kuzey Kutbu'nu kuşatmış olabileceklerıni, Arktik Okyanus'unun ortalarında kalmış olabileceğini belirtmişlerdi. Arktik Okyanus, nem kaynağı oluşturuyordu ve Kanada ile Sibirya'nın uçsuz bucaksız boşluklarına kar yağıp duruyordu. Kara düzeyinde kar, su düzeyinde eridiği kadar hızla erimez. Dolayısıyla eğer Kuzey Kutbu, açık deniz yerine kara yüzeyleri ile çevrelenmişse, kar çok daha I nsanlarda yaraların tedavlsini, "epidermal" denen büyüme faktörü ile hızlandırmak mümkün. Amerikalı doktorlar yaptıkları araştırmalardan bu sonuca vardılar. Doktorlar "özderinakli" için hastaların bir uyluğundan 5 x 15 cm büyüklüğünde ikişer deri parçası almışlardı. Bu Iki "yarayı" doktorlar daha sonra ya dezenfekte bir merhem ya da ilave bir büyüme faktörü ile tedavi ettiler. Tüm hastalarda toplam sayısı on ikiydi büyüme faktörü ile tedavi edilen yerler diğerlerine oranla birbuçuk gün daha önce iyileşti. Bu bölgelerdeki deri kendini tümüyle yenilemişti, yalnızca merhem ile tedavi edilen bölgelerdeki deri hücreleri ise kısmen henüz olgunlaşmamıştı. "Epidermal" büyüme faktörünün yaraların iyileşmesini neden hızlandırdığı bilinmiyor. Büyüme faktörü ile ilgili bllinen tek şey, bunun hücrelerdeki DNA ile proteinlerden oluşan sentezi harekete geçlrdiği. Yaraların hızla iyileşmesl enfeks /on riskini azalttığı gibi, hastanın hastanede kalma süresi de kısalıyor. (sn)