Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
PS i K İ Y A T R I HAFTANIN GÜNDEMİ F 'Maskeli depresyon' olayları artıyor Günümüz insanı, her iamankinden çok bedensel, ruhsal ve sosyal olayların altında zorlanıyor. Derleyen: Selâmi Aksoy on yüzyıl içinde yaşanan buyük sosyokültürel değişiklikler, hastalıkların normal seyirlerini de etkiledi. Çocuk ölümleri ve enfeksiyon hastalıkları büyuk oranda azaldı. Oiğer yandan, insan yaşamının uzaması, nüfusun artması, stres ve çatışmaların yoğunluğu yeni hastalıkların görülmesine neden oldu. Depresyon, psikosomatik bozukluklar, alkol ve ilaç bağımlılıkları, modern yaşamın getirdiği "insana özgü hastalıklar" olarak kabul edilmektedir. Günümüzde depresyon, somatik (bedense!) belırtılerle maskelenmiş olarak sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Ruhsal (psişik) etkenler, birçok hastalık ve bozukluklarda önemlı rol oynarlar. Son elli yıl içinde pratik hekimlikte psikosomatik yaklaşım gittikçe önem kazanmaktadır. Bu önem sadece tanı ve tedavi açısından değil, insanın bir bütün olarak anlaşılması açısından da değer kazanmaktadır. İnsan olarak bizler, günümüzde her zamankinden daha fazla bedensel (somatik), ruhsal ve sosyal olaylarla karşılaşmaktayız; gerilim, yüklenme ve zorlanma, bunaltı, işsizlik, yalnızlık gibi. Nüfusun hızla artması, bilinen hastalıkların eskiye oranla daha az görülmesi, insanın ortalama yaşam süresinin 7580 yıla kadar uzaması, hızlı teknik gelişme gibi etkenlerin doğurduğu "insana özgü hastalıklar", insanın tüm kişiliğini, günlük yaşantısını, sosyal ilişkileıini ve diğer insanlarla olan ilişkilerini etkilemektedir. insana özgü bu "uygarlık hastalıkları"na yakalanmayı kolaylaştıran etkenleri şöyle sıralayabiliriz: Gün içinde telaşlı ve aceleci olmak, Rahat ve serbest olamamak, Korku içinde olmak, Baskı altında olmak, Gerilim içinde olmak, Bedensel olarak sıkıntılı olmak, Günlük etkinliklerın düzenli olmaması, Sürekli duygusal gerilim altında olmak.... gibi. Günümüz insanı kendisini sürekli sınırlamalar içinde ve imha edilme tehdidi altında hissetmektedir. Sadece radyoaktif bulaşmalar, çevre kirlenmeleri değil, duygu yoksunluğu ve yaşamın anlamını yitirmesi de uygarlık hastalıklarını davet etmektedir. Çogumuz yaşantımız süresince uygarlık hastalıklarının (madde bağımlılığı, saldırganlık, terorlzm, yeme bozukluğu ...) neden olduğu ölüm olaylarına rastlamışızdır. Birçok modern tıbbi yönteme karşın bugün uygarlık hastalıklarına kısmen yardımcı olunabilmektedir. Hastalık belirtilerinin ve nedenlerinin tamamen tedavisi ise henüz olası değildir. Şimdi yukarıda sözü edilen "uygarlık hastalıkları"ndan birine tutulan, orta yaşlı erkek bir hastadan bahsetmek istiyorum. Bir firmada teknik uzman olarak çalışan M.O., işinden hoşnut iken, başarılı çalışmalarından dolayı firmanın reklam bölümünün başına getirilir. Şef olarak atandığı bu yeni görevine başladıktan sonra, be S ransa'nın saygm bilim dergisi "La Recherche"de yayımlanan, bizint de bu hafta kapak konumuzda özet olarak yer alan, Avrupa, ABD, Sovyetler ve Japonya'da bilimin durumu ve örgütlenmesi üzerine ayrıntılı inceleme, doğal olarak akla hemen "ülkemizin yeri" sorusunu getiriyor. Yanıt, öyle bir çııpıda verilebilecek gibi değil. Ama Once, şu "Bilim Avrupası" da nereden çıktı?.. Bilindiği gibi, Avrupa Ekonomik Topluluğu gerçeğinin özünde, siyasi anlamda "Birleşik Avrupa" düşüncesi yatar. Kimilerine bu düşünce "uzak bir dtiş" gibi görünse de Avrupa için ayakta kalmamn ve geleceğin belirlenmesinde söz sahibi olmanın "olmazsa olmaz" şartıdır. "Geleceği belirleme": Avrupa, bu büyülü misyonu tarihi ve kültürel yapısı gereği bir başkasına ve başkalanna asla bırakmak istemez. Sovyetler'i kıtanın ve kültürünün bir parçası olarak gören Avrupa için, bugünün askeri ve siyasi kamplanmn dışına çıkar, olaya bilim ve teknoloji gerçeğinden bakarsak, "başkaları", ABD ve Japonya'dır. Aynı sosyal ve ekonomik sistem içinde olsalar bile, kıtalararası konumlar, tarihi ve kültürel farkhlıklar, AvrupaABDJaponya üçgeninde kıyasıya bir rekabeti istim üzerinde tutuyor. Avrupa, ABD'nin bilim ve teknoloji üstünlüğünü, Japonya'nm bu alandaki büyük sıçrayışını yakalamak, dengelemek ve hatta aşmak zorundadır. Çünkü, bilim ve teknolojide üstünlük, refahın ve zenginliğin, dünyada belirleyici konumda bulunmanın temelini oluşturuyor. tşte "Bilim Avrupası" olgusu, yukarıdaki gerçeğin dayattığı Birleşik Avrupa düşüncesinin, tıpkı Avrupa Topluluğu gibi, altyapısını oluşturuyor. Avrupa, beyin gücünü de birleştiriyor, temel bilim dallannda dev projelere yöneliyor. Bu "bilim atağı", Avrupa'dan ABD'ye beyin göçünü de yavaşlatan bir süreç başlattı. Düne kadar Avrupa bilimine dudak büken Amerikalüar, bugün bu tavırlarmı bırakmış durumdalar. • •• Evet, sorumuzun yanıtı ortada henüz: Türkiye'nin, Bilim Avrupasında yeri var mı? Sağlıklı bir hafta dileklerimizle... O K U R D A N densel ve ruhsal yakınmaları olmaya başlamış. Sürekli başağrısı oluyor, gittikçe daha fazla depresif oluyormuş. Giderek yeni görevini tam olarak yerine getirememeye başlamış. Günlük iş etkinliklerini yapamaz hale gelmiş, sıklıkla intihar etmeyi düşünmeye başlamış. Bu vakada gördüğümüz ve bir çoğumuzun da karşılaşabileceği gibi günlük yaşantımızda karşılaşacağımız yüklenme ve zorlanma insanın depresif yakınmalarının olmasına yetmektedir Pratik hekimlikte depresyonu olan hasta, fiziksel bir nedene bağlı olmayan somatik (bedensel) yakınmalarla görülmektedir. Böyle vakalar sıklıkla hekimler tarafından atlanmaktadır. Somatik yakınmaları olan depresif hastalara yanlış olarak çeşitli bağımlılık yapıcı sakinleştirici (sedatif) ilaçlar verilmekte, hatta bazen böyle hastalar heklm hatası olarak cerrahi müdahalelere maruz kalmaktadırlar. Böyle bedensel belirtilerle seyreden depresyona tıpta "maskeli depresyon" denilmektedir. Son zamanlarda maskeli depresyon vakaları gittikçe artmaktadır Bu oran işsiz kesimde daha da yüksektir. Bunun tersine bazı organik hastalıklarda da depresif mizaç görülmektedir, kanser hastalarında olduğu gibi. Fizik durumları etkileyen psikolojik bozukluklarda (Psikosomatik hastalıklar: Peptik ul cus, kolitis ülseroza gibi)'da depresif boıirtiler görülmektedir. Böyle vakalar fizik yönden çok iyi değerlendirilmelidirler. Hastalık belirtilerine neden olacak herhangi bir organik neden tetkiklerle ortaya konamazsa, hastanın psikiyatrik yönden muayenesi ve uygun tedavisi sağlanmalıdır. Bu konuda koruyucu ruh sağlığının da önemi yadsınamaz. (Psychopathology, Şubat 1987) BİZE Türk Milletinin kayıbı ve utancı olacaktır." Ata Seçkin SEZER Bilkent Üniversitesi ANKARA "Bırakın Fen Lisesi Fen Lisesi olsun!" 20 Aöustos 1988 tarihli 77. sayınızaaki "Ankara Fen Lisesi" ile ilaili yazınızı, bir A.F.L. mezunu oıarak üzüntüyle okudum. Herseyden önce yazıyı yazan arkadasıma ve yayınlayan siz dergi yönetmenlerine bütün A.F.L.'liler adına tesekkür ederim. Fen Lisesinin karşı karşıya olduğu sorunlan tekrarlamak istemiyorum, zira bunlar yazıda oldukça iyi belirtilmiş. Benim vurgulamak istediğim, yazıdaki 'feryadüfiganın sadece bir kisinin değil, bütün Ankara Fenlilerin ve Fen Lisesi Ruhunun "feryadüfiganı" olduğu ve konunun sadece iki bı'n kadar A.F.L. mezununun nostaljik bir hastalığı değil; lisenin asıl amacı olan ve yıllardır yaratılmaya çalışıldığı halde çoktandır unutulmus olan "Fen Lisesi Ruhu" ile ilgili olduğu gerçeği. Biz, bütün Fen Liseliler bu konudaki şu sorumuza cevap bekliyor ve basınımızdan konuyla daha yakından ilgilenerek bu "eşsiz yaşantı tarzına" yardım elini uzatmasını istiyoruz: "Ankara Fen Lisesi, hak etmediği ve cok hüyük umutlarla kurulduğu halde neden bu hale getirilmis ve kendi yalnızlığında çürümeye terk edilmiştirf" Bütün A.F.L. mezunları ve A.F.L.yi sevenler, simdiden bağınyoruz sesimiz yettiğince: "A.F.L.'nin ve A.F.L. ruhunun uğrayacağı basansızlık sadece Ankara Fenlilerin değil, Türk Milli Eğitiminin ve tüm AFL'de kaliteli eğitlm arzusu Yazınızı eski bir AFL mezunu olarak büyük bir ilgi, ama daha da fazla, üzüntü ile okudum. Göz/em ve görüslerinizin tümüne katılıyorum. oaşlarda, gerçekte ülkemizde en cok gereksinme duyulan şeyin, bilimsel düsünen kafa yapısının oluşturulması amacı ile kurulmus, ama sonralan bu işlevi çesitli nedenlerle tam tersine çevrilmis olan AFL'nin bugününü, bir seyler yapamamanın sıkıntısı ve üzüntüsü içinde izliyorum. Gelisimin doğal bir sonucu olarak bir gün bu ülkede bilimsel düsüncenin gerçekten bir ihtiyaç, bir hedef olacağma inanıyorum. O günün gelmesini ve onun bir kosulu olarak da eski AFL'nin ve en az onun kadar kaliteli eğitim verecek birçok "gerçek" fen lisesinin en kısa zamanaa eğitimimizdeki yerlerini almalannı dıliyorum. Süha ÖZBEK Eski bir EFL mezunu Cumhurtyat Bilim Taknlk • Sahibi Cumhuriyot Matbaacılık ve Gazetecilik Türk Anonim Şirketl adına Nadlr Nadl • Genel Yayın Müdürü: H m n Cwmri • Müessese Müdürü: Emlm Uşaklıgll • Yazı işleri Müdürü: Okay Göncnain • Yayın Yönetmeni: Orhan Bur•alı • Grafik Yönetmen: Tüles Hasdemir.