Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GE N ETİ K BİLİM KÜLTÜR Gen aktanmı ile tedavi 'Organım vereceksin' Organ naklinde her ölü, organa ihtiyacı olan diriler için bir hazine değerinde. VehbiBelgil Şubat 1987 günü Belçika'da yayıml bir yasa, Belçikalılara, bütün organlannı bağışlama zorunluluğu getirdi. Böylece, yasa, dirileri ölülerle yaşatma mecburiyetini, isteğe bağlı bağışın yerine koyuyor. larda organ aktarma o kadar kolaylaştı, bu yüzden de o kadar yaygınlaştı ki hemen bütün ülkelerde organ sıkıntısı baş gösterdi. Sıkıntıya, birara, "Organ Ortak Pazarı" ile çare bulunmaya çalışıldı. 18Ocak1981 tarihli Cumhuriyet'te konuyu işlemiştim: "Böbrek Ortak Pazarı" adı ile. Buna göre, "Pazar"a dahil ülkelerden birinin gerek duyduğu bir böbrek, özel önlemlerle, en kısa sürede hastanın ayağına getiriliyor: Tabii o ülkede o tür böbreğe gereksinme duyulmuyorsa. Böbrek naklinde doku uyumu büyük önem taşıyor. Her ülke, hastaları için gereksinme duyduğu böbreğin özelliklerini bilgisayarla saptayıp hem kendi ülkesindeki hastanelere, hem öbür "Pazar" ülkeleri hastanelere bildiriyor. Şimdi anlaşıldığına göre, özel ortak pazar da yarar sağlamamış; daha doğrusu sınırlı yarar sağlamış. Bu yüzden, organ verme mecburiyeti yalnız böbrekler için değil, bütün organlar için konmuş. Bu durumda, her ölü, diriler için bir "organ hazinesi." Gözünüzü yumduğunuz anda her parçanız bir başka kimseye takılacak. Bu yolla da, tek parça olarak değil, parçalara bölünmüş olarak pek çok kımsede yaşayacaksınız. Fena bir şey mi? Sapasağlam insanlar, gencecik çocuklar bir trafik kazasında can veriyor. Organları bozulmadan ölenler de var. Kullanılmayan organlar bir iki gün içinde çürüyüp gidiyor. Ama, aktarılan organ, sizde bıraktığı yaşamını başkasında sürdürecek. "Yasal mecburiyeti herkes dinleyecek mi?" sorusu burada sorulabilir. Nitekim, Belçika'da yaşayan Müslümanlar (300.000 kişi), büyükçe bir topluluk oluşturan ingilizler ve 3 milyon kadar Belçikalı, yasaya karşı çıkıyor. Batı Avrupa'nın ileri demokrasi ülkesi old'j^u için insan haklarına saygısı olan ülkede, yasa, vatandaşların ölümünden sonraki haklarını hiçe sayarak, kalbini, böbreklerini, damarlarını, kemiklerini, gözlerini... kendisinin ve ailesinin müsaadesi olmadan alacak mı? Alacak... Organlarının sökülüp başkasına takılmasını dini, hissi nedenlerle istemeyen kimse ilgili makama başvurarak kendisine dokunulmamasını sağlayabilecek. Böyle bir yasa 34 bin yıl önceki Mısır'da dini nedenlerle kesinlikle kabul edilemezdi. Adamlar, ölenin, değil vücuduna, eşyalarına bile dokunmuyorlardı. Tabii, mumyalanmış olarak İnsanlarda blr tür kansızlık hastalığı olan talasenıinin, gen aktarımıyla farelerde tedavi edilmesi devrim sayılıyor. T alasemili bir farenin iyileştiğini duyduğunuz zaman bunun hiç de ilginç olmadığını düşünebilirsiniz. Ancak insanlarda da görüleıı bir tür kansızlık hastalığı olan talasemide tedavi genetik yöntemlerle yapılmışsa ve ilk kez bir memeli bu yöntemle tedavi edilebilmiş ise bu olay tıbbın ileriki yıllardaki uygulamalarını altüst edecek kadar önemli bir gelişmedir. insanlarda yaygın ve kimi durumlarda ölümcül olmasına karşın, talasemıye karşı, şimdiye kadar hiç bir etkili ilaç ya da tedavi yöntemi geliştirilememiş durumda. ABD'de binlerce, Akdeniz'de, özellikle de Sicilya ve Kıbrıs'ta on binlerce, Çin'de ise bir milyonu aşkın kişinin bu hastalığa kalıtsal olarak yakalandığı bilinmekte. Talasemi, gerek insanlarda gerek farelerde alyuvarlar için gerekli bazı proteinlerin sentezini engelleyen kusurlu bir genden kaynaklanmakta. İnsanda talasemiye (tam adıyia betatalasemi) hemoglobinin bir alt ünitesi olan betanın yetersizliği neden olur. Bu yetersizlik, derecesine göre, yapılan birçok kan aktarımına karşın küçük yaşta veya daha sonraki yıllarda hastanın ölümüne yol açabilmekte. Hastalığın çocuğa geçebilmesi için ana ya da babasından birinden bir gen alması yeterli. Çocuk, eğer her ikisinden de bu tür geni alırsa hastalığın en tehlikeli biçimine yakalanır. ci çalışmasında, fare embriyonlarına betaglobin sentezini içeren insan geni şmngaladı. Genetik çözümlemede, doğan yavru farelerin insan genini kendi genleriyle bütünleştirdikleri gözlendi. insan geninin birçok örneğini taşıyan bir erkek fare, kusurlu gen taşıyan dişi ile; daha sonra da insan geni taşıyan ikinci kuşak fareler kendi aralarında çiftleştirildiklerinde, üçüncü kuşak farelerin alyuvarlarında doğada daha önce hiç karşılaşılmamış bir hemoglobinin varlığı ortaya çıktı. Bu, insanda bulunan betaglobinle farede bulunan alfaglobinin birleşmesinden oluşuyordu. İnsanfare birleşimi hemoglobini taşıyan farelerin çoğunda talasemi belirtileri kaybolmuştu. Çalışmalarını Science dergisinde açıklayan araştırmacılar, deneylerinde, betaglobin genlerinin yeni proteinlerin sentezini oluşturarak hastalığı yendiğini vurguluyorlar. Ancak, genler birleştikleri kromozomlara göre az ya da çok etkili olduğundan, tedaviden kesin sonuç alınamıyor. Bir gözenin çekirdeğine yerleştirildiklerinde hastalığın bulunduğu 11. kromozom yerine herhangi bir kromozoma yerleşen sağlıklı genler, bir anlamda bir tümceye rastgele yerleştırilen sözcüklere benziyor. Ancak son bir yıl içinde geliştirilen oldukça karmaşık yöntemlerle geni istenilen kromozoma yerleştirme olanağı gündeme gelmiş bulunuyor. Ne var ki, bu gelişmelerin hemen yeni tedavi yöntemlerine dönüştürülmesi söz konusu değil. Dr. Costantini, insandaki kalıtsal hastalıkların tedavisinin embriyona yapılacak gen aktarımıyla başarılamayacağı görüşünde. Neden olarak da döllenme sırasında embriyonun kusurlu bir gen alıp almadığını bilmenin olanaksızlığını gösteriyor. Bu araştırmacıya göre, fetüs gözeleri alınarak yapılacak genetik teşhis ise ancak haftalar sonra gerçekleştirilebilir. O zaman da, genlerin şırıngalanması için çok geç kalınmış olur. Teşhis doğumdan sonra yapılırsa, tedavi vücuttaki gözelere yöneltilmelidir. Hastanın kemik iliğinin aşılanması gerekir. ilik kemikten alınır, sağlıklı genler yerleştirildikten sonra hastaya yeniden şırıngalanır." H (Sciencevle'den) İnsanda durum İnsan geni fareye naklediliyor Bu hastalığın genetik yöntemlerle tedavi edilebileceği, ABD'de Columbia Üniversitesi'nde Franck Costantini, Kiran Chada ve Jeanne Magram tarafından gösterildi. Fareleri, döllenmeden hemen sonra normal gen şırıngalayarak iyileştirebilen bu araştırmacılar gen aktanmı yoluyla tedavi konusunda yaptıkları iki çalışmanın ilkinde fare genlerini fare embriyonlarına, ikincisinde ise insan genlerini fare embriyonlarına şırıngaladılar. İlk çalışmada, çiftleşmeden sonra embriyonlar alınarak, gelişmelerini sürdürecekleri bir ortama yerleştirildi. Normal genler, mikroşırıngalarla embriyonlara aktarıldı. Toplam 129 döllenmiş ve tedavi edilmiş yumurtacık, taşıyıcı farelere yerleştirildiğinde, bunlardan on tanesi doğum yaptı ve doğan yavruların ikisinde şırıngalanan genlerin kalıtsal genlerle bütünleştiği (entegre olduğu) gözlendı. Bu iki fareden erkeği daha sonra talasemi hastalığı olan dişilerle çiftleştirilince, yavruların bazılarının kalıtsal olarak sağlıklı geni aldıkları gözlendi; böylelikle gen bir sonraki kuşağa aktarılmıştı. iyileştırilmiş erkek farenin yavrularında görülen kalıtsal kansızlık, gen aşılanmamış hayvanların yavrularına göre çok daha önemsizdi. Costantini'nin araştırma grubu, ikin Karşı koyanlar saklanması olanaksız organlar çıkarılıyordu. Fakat bu, ölenin öbür dünyaya bütün olarak gitmesini engellemiyordu. özetle, evvelce organ nakli de, nakle müsaade etmemek de isteğe bağlı idi. Şimdi organ verme mecburi, vermeme isteğe bağlı oluyor. "Hissl" nedenle de organının başka kimselere gitmesini istemeyen bulunabilir. Bu konuda sonsuz denecek çoklukta senaryolar düşünülebilir: iki kişi birbirlerini ağır yaralamış Bunlardan biri ölmüş. Fakat bir organının değiştirılmesi lazım. Ölenin organının öldürene takılmasına vicdanenkim razı olabilir? Sen beni öldürürken bir organından ol, sonra da kendini benimle tamamla... Yahut adam, ülkenize saldırmış bir ordunun askeri olarak size karşı savaşırken yaralanmış. Kendisine kanımızı, organınızı bağışlar mısınız? Niye olmasın? Çanakkale Savaşlarında bunun ne göz yaşartıcı örnekierine tanık olduk. Mehmetçik, esir aldığı düşmana kendi yemeyip yedirdi, kendi yatak yüzü görmediği halde düşmanını ağırladı. İnsanoğlu bir yanda vahşetin en korkuncunu sergilerken, öbür yanda merhametin, şefkatin en güzel örneklerinı veriyor. Dünya, gittikçe "Tek Bir Dünya" oluyor. Afrika'dan, Hindistan'dan satın alınan kan, Amerikalının hayatını kurtarıyor. Almanya'dan gelen AIDS'Iİ kan, her şeyden habersiz bir Türk çocuğunu mezara götürüyor. 32 milyonluk nüfusunun % 67'si siyah, % 18'i beyaz tenli Güney Afrika'dan bir doktor, kalbin kapılarını ilk kez tıp dünyasına açıyor. Çernobil faciasında Sovyetler, Amerikalı bir uzmanı alelacele çağırıyor. Kısaca, her yeni buluş, insanları biraz daha birbirlerine yaklaştırıyor, birbirlerine daha da muhtaç hale getiriyor. Bilim ve teknoloji, insan aklının en soylu, en yüce ürünü. Bunu insanların hayrına kullanmak hepimiz için tek gorev. D