Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BİR PORTRE BİLİM SÖYLE 1915'te Antalya'da doğan Muzaffer Aksoy, 1940'ta İstanbul Tıp Fakültesi'ni bitirdi. Şışli Çocuk Hastanesi'nde bir süre çalıştıktan sonra Vakıf Gureba Hastanesi'nde Prof. E. Frank'ın asistanlığını yaptı. 1947'de iç hastalıkları uzmanı olan Aksoy, Mersin Devlet Hadanesi'ne uzman hekim olarak atandı. Bu donemde Boston'a giderek Prof. V. Dameshek'in yanınaa araştırmalar yaptı, normal hemoglobinlerden, bazı hastalıklara'a bulunan HbF hemoglobinin özelliklerini araştırma olanağı sağlayan bir antiHb F hemoglobininin geliştirilmesine katkıaa bulundu. Doçentlik tezini 1959'da veren Aksoy, 196Vde İstanbul Tıp Fakültesi'nde eylemli doçent, Iv66'da profesör oldu, 1985'te de emekliye aynldı. Kan hastaltklan üzerine birçok önemli araştırması bulunan Aksoy, ilk çalışmalanyla, Mersin civarındaki Türkmenlerde orak hücre kansızlık hastalığının (HbS) yaygın olduğunu ve HbS geninin bu toplumda % 13.5 gibi yüksek bir oranda bulunauğunu ortaya çıkardı. Bu alandaki arastırmalannı sürdürerek, başka anormal bemoglobin türlerini de inceledi. Bu çalışmaları sırasında bulunan hemoglobın türlerinden birine Hblstanbul adını verdi. Aksoy'un kalıtsal bozukluklardan kaynaklanan kansızlık bastalıkları üzerine yaptığı araştırmalanyla tıbba önemli bir katkısı da talasemi konusunda olmuştur. Cooley ya da Akdeniz hastalığı olarak da bilinen tabasemide, globin öretimini yönlendiren gendeki bir değişim, alyuvar yıkımına, dolayıstyla da kansızlığa yol açar. Aksoy, taiasemının farklı tiplerinin bulunduğuna ilişkin önemli çalışmalar yapmış, homozigos HbS, talasemi kombinasyonları ıle orak hücre HbE kombinasyonlannı ilk kez Türkiye'de tarif etmıstir. Aksoy'un yurtiçinde olduğu kadar yurtdışında da tanınmasını sağlayan önemli çahsmalanndan biri de benzen konusundadır. 1960'tan bu yana bu konuyla ilgilenen Aksoy, çeşitli sanayi (collannda kullanılan benzenin (oenzol), İstanbul ayakkabıcılarında yapıian bir araştırma sonucu lösemiye neden olduğunu gösterdi. Bu çalışmasının yayımlanmasıyla, ABD Çalışma Bakanlığı işyerlerindeki 10 ppm'lik benzen eşiğini 1 ppm'ye düsürdü. Şirketlerin bu yasaya yaptıkları itiraz mahkemeye intikal edince, Aksoy, 25 gun süren mahkemeve bilim tanığı olarak çağnlmıj ve bakanlık kararı tecil edılmısti. uaha sonra bir üst mahkemece karar yeniden 10 ppm'ye dönüştürülmüş olmakla birlikte, bugün yapılmakta olan yayınlar bu esiğin yeniden aşağı çekilmesi doğrultusundadır. Yurtdışında yaklaşık 150, Türkiye'de ise 200 makalesi yayımlanan ve birçok kitabı bulunan Aksoy'a 1969'da TÜBİTAK'ın ilk tıp ödülü, 198Vde de Sedat Simavi ödülü (Prof. Onur Erol ile birlikte) verilmistir. Aksoy, 1984'te de meslek hastalıklarına katkısı nedeniyle B. Ramazzini adına konulan tıp ödülünün ilkini E.C. Vigliani ile paylaşmıştır. D Muzaffer Aksoy Profesör Muzaffer Aksoy ile söyleşi 'YOK sistemi ile Tiirk bilimi ilerlemez' Aksoy'un benzenin kan kanseri yaptığı konusundaki araştırması, ABD'de sanayicilerle hükümeti birbirlne düşürürken, Türk hükümeti kayıtsız kalıyordu. "Batı İle aramızdakl bllim açığını kapatmak için tekrar özerk ünlverslte düzenlne geçilmeli." "YÖK sistemi Türk bilimini ilerletmez. Ünlverslte şahıslara bağlanamaz. Bu diktatörlük gibidir." Röportaj: Mehmet Akif L oş ışığın duvariannda, mlstlk blr etkl bınkank yannıdığı odayı her heklm blr mabet çük odanın yerden tavana yukton rafları germk Içerlğl, gerok odlnllmezllğlnden ötüru gözleri ıtıldatacak kltaplarla doluydu. Masanın önunde «/ yazmaaı notlar bulunuyordu. Arkatında önca babamın sonra benlm hocam Prof. Dr. Muzaffer Aksoy oturuyordu. Emekllllğl,çalısmasının sonu olmamıs, "Erltroslt Hastalıkları adlı kltabının yenl baakısına hazırlanıyordu. olarak kabulleneblllrdl. Kü Sizin derslerlnlzden anımsadığım konuların başında benzen geliyor. Blldiğim kadarıyla, bu konu yayımlandığı dönemlerde dünyanın yoğun llgislne neden olmuştu. AKSOY: Benzen... Bu problemin 1960'dan beri içindeyim. Benim adımı içerde ve dışarda duyuran da benzen oldu. Çeşitli sektörlerde kullanılan benzenin epiderniyolojik olarak lösemi yaptığı, ilk defa İstanbul ayakkabıcılarında yaptığımız çalışma ile gösterildi. Bu çalışmayı 1974'te Amerıkan Blood (Kan) mecmuasında neşretmemizle ortalık karıştı. Amerika Çalışma Bakanlığı işyerlerindeki 10 ppm'lik benzen eşığını Ippm'e düşürdü. Sonra sanayıcılerın ıtirazları ıle davalar açıldı, benim şahitliğim sözkonusu oldu. Çalışmanın önemi, benzenin epidemiyolojık (salgın biçiminde) olarak lösemi yaptığımn ortaya konulması idi. Bu çalışmalarda, en çok hangl lösemi (kan kanseri) tiplerine rastlamıştınız? AKSOY: Bız akut türlerle karşılaştık: Akut miyeloblastik lösemi (Kanın akyuvarlarını tutan ve anı beliren kan kanseri) ve akut eritroblastik lösemi (Alyuvarları tutan ve ani beliren kan kanseri) Yaşamı tehdit eden bu en tehlikeli kanser türlerinin ortaya çıkabllme olasılığma karşı ülkemizde neler yapıldı? AKSOY: Ben ABO'li görevlilere de şöyle demişimdir: "Türkiye'de bir taş attım, Amerika'ya düştü." Türkiye'ye gelınce Çalışma Bakanlığı'ndan hiçbir etki ve tepki görülmedi. Sağlık Bakanlığı ise iki toplantı yaptı ve sonuç alamadı. Kısaca ülkemizde resmi makamlar benzen konusunda gerekli çabayı göstermemişlerdir. Amerika'da I ppm'ye düşürülmesı içın kavga verilırken ülkemizde sınır 20 ppm'di. 1978'de fakülteden resmi bir yazı ile bakanlığa 20 ppm'lik sınırın düşürülmesi için başvurduk. Yanıt vermenın gereğını bile dyymadılar. 198385 yılları arasındaTÜBİTAK ile birlikte bir proje yürüttük. 40 kuruluşu ve 231 işçiyi taradık. Gaz kromotografısı metoduyla yapıian bu çalışmalarda, 108 maddeden örnek aldık ve yapıştırıcıların % 76'sında, tinerlerin % 19'unda yasal sınırların üzerinde benzen tespıt ettik. İşçilerin 14'ünde (% 6) benzenin neden olduğu kan değişıkliklerini saptadık. Amertka'dald Mateochusatts Teknolojl Enstltüsü'nde yalnızca biyolojl dalında blr yıl Içlnde 570 araştırma yapılmış. Bu rakam tüm Türklye'deki araştırmalarla yarışabilecek durumda. Tüm suçu, bu noktada sistemlere yüktemek doğru bir tavır olabillr mi? AKSOY: Bizde kurumlar kadar şahıslar da suçludurlar. Isteyen herkes, her yerde ve her koşulda araştırma yapar. Bu ufak olur, ilıme katkısı azdır ama bir araştırmadır ve katkısı vardır. En lyı koşulların olması lazım değıl, mühim olan arzudur. Size iki örnek vereceğim: Bir Alman doktor VVerner Forssman kalp kateterini ilk kez yapan şahıstır. Bir üroloji kliniğinde asistan olarak çalışıyordu. Bu şahıs araştırma için canını tehlikeye atarak blr sondayı dirsek venasından (toplardamar) ite ite kalbine kadar sokmayı başarıyor, sonra röntgende kontrol ediyor. Hocası bunu öğrenince kendisinden habersiz olarak canını tehlikeye attığı için Forssman'ı işinden uzaklaştırıyor. Forssman, Nobel Tıp Ödülünü aldığında bir köy doktoru idi. Törende yaptığı konuşmada şunları söylüyordu: "Kendimı papa seçilmiş bir köy papazı gıbı hıssedıyorum." Ikincı örnek ise verem mikrobunu bulan Robert Koch. Koch bir Alman köyünde kendı parası ıle aldığı mikroskobuyla çalışıyordu. Araştırma bizim memlekette yapılmaz diyenler, kendi eksikliklerini kapatmaya çalışıyorlar. Geçen günlerde okuduğum bir kalp hastalıkları kitabında bölümlerden birinin, konuda otorite sayılacak bir kitaptan kellmesi kelimesfne çevlrildlğl dlkkatlml çekmlştl. Sayın hocamız 70 sayfalık yazının üzerine kendi imzasını attığı gibi, çevirdiği kitabı kaynak olarak bile gostermemiştl. Bu durumu siz nasıl değerlendiriyorsunuz? AKSOY: Bizim Türkiye'de en büyük kusurlardan birı ınsanların üzerinde araştırma yapmadığı konularda yazı yazması. Ders anlatmak farklı bir olay 1940 İstanbul Tıp Fakültesi mezunlarından Muzaffer Aksoy dönemin Alman ve Türk profesörterine verdlği mezunlyet konuşması sırasında göruluyor. 10