23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SÖYLEŞİ 9 15 MART 2021 PAZARTESİ NEDEN ALİ BABACAN? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 12 Mart’ta Ekonomi Reform Paketi açıkladı. İktidar medyası, reformu bir mucizenin müjdecisiymiş gibi karşılasa da ekonomistler içini “boş” bulmuştu. Peki, yıllarca ekonominin dümeninde oturmuş olan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ne düşünüyordu? Eleştirilerin odağına işsizlik, yoksulluk ve yoksunluğun damga vurduğu bir ekonomi oturunca, bize de Babacan’a sormak kaldı. Tedavi konuşuluyor ama teşhisi konuşmak yasak! TÜİK’IN RAKAMLARINDA BÜYÜK TUTARSIZLIK VAR 4 Büyüme bir bilmece. TÜİK’in açıkladığı rakamları bile yan yana koysanız büyük tutarsızlık var. Çalışan sayısı düştüyse, çalışıyorum diyenlerin de çalışma süresi düştüyse o ülkede nasıl büyüme olur? ‘AKRABA BAKAN’ İÇİN ‘YAPMAYIN’ DEDİK 4 Herkes damatla uğraşıyor, onu göreve getiren kim? Milletvekili listesine konulurken “Yapmayın” dedik. Görevdeki bakan arkadaşım da “akraba bakan”ı övdü. Madem çok iyi işler yaptı, niye gitti? BAK, BIZ GIDERSEK BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI GELIR! 4 Başarı üretemeyince ancak korkutarak oy toplama eğilimine giriyorlar. “CEHAPE zihniyeti” sözünün arkasında “Bak, biz gidersek başörtüsü yasağı gelir” gibi bir korku yaratma fikri var. n Cumhurbaşkanı paketi açıklarken “İnşallah Türkiye’yi dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri haline getirmek için gece gündüz çalışarak hedeflerimize ulaşacağız” dedi. Sahi, Türkiye dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olabilir mi?   Paket önemli ölçüde bir hayal kırıklığı. İçinde teknik anlamda bazı sorunların farkına varılmasıyla ilgili izleri görüyoruz ama bu sorunların farkına varanların daha çok teknisyen ekip olduğunu anlıyoruz. Enflasyonun tek haneye indirileceği yazılıyken Cumhurbaşkanı’nın çıkıp da “Fiyat istikrarını artık bir kenara koyuyoruz” açıklaması birbiriyle 180 derece farklı bir konu. Fiyat istikrarı, fiyatların zikzaklanmaması demek. Temel görevlisi Merkez Bankası. Para politikalarının ana hedefinin fiyat istikrarı olduğunu söyleyerek geldik bugüne kadar. Bir yandan metinde yazdığı gibi tek haneli enflasyon sözü verirken bir yandan da Merkez Bankası’yla, para politikalarıyla olan kavgalı duruşun devamının izlerini gördük.   n Peki, “Kanal İstanbul’u öteliyoruz, altyapı projelerindeki ödeme sistemlerini değiştiriyoruz, Cumhurbaşkanlığı’nın harcamalarını kısıtlıyoruz, ihale yasasını güçlendiriyoruz” deseydi... Öncelikle ekonominin düzelmesi sadece ekonomi politikalarıyla olacak iş değil. Özellikle hukukun üstünlüğü ilkesinin Cumhurbaşkanı tarafından içselleştirilmesi, somut adımlar atılması gerekiyor. Hastalığın tedavisini konuşuyoruz ama teşhisi konuşmak yasak. Hastalıktan bahseden herkes ağır yaptırımlarla karşı karşıya kalıyor.   Çoğulcu demokrasi mi çoğunlukçu mu? n Erdoğan da siyasi istikrar ve güven ikliminin önemine dikkat çekti. Ancak sonra acaba bir özeleştiri mi gelecek diye beklerken, tersine “Demokratik ve ekonomik kalkınmanın temel şartlarından biri olan siyasi istikrarı kurumsallaştırdık” deyiverdi. İktidar ne yapması gerektiğini biliyor; peki, demokratikleşmede niye zorlanıyor?   Zihniyet. Devletin en tepesindeki yöneten kişinin yakın çevresinin zihniyeti. Gerçekten çoğulcu bir demokrasiye inanıyorlar mı? Gerçekten devletin, her bir vatandaşın temel hak ve özgürlüklerini koruması gerektiğine inanıyorlar mı? Yoksa çoğulcu bir demokrasi değil de çoğunlukçu bir demokrasi mi var akıllarında? “Bana oy verenler bana yeter, diğerleri hiç önemli değil, onları ötekileştirebilirim, hain ilan edebilirim. Bana oy verenlere destek vereyim, yüzde 50+1’i cebime koyayım ve devam edeyim” mi diyor? Bunun izlerini çok açık görüyoruz.   n Kamuoyu araştırmaları gösteriyor ki artık yüzde 50+1 de garanti değil... 50+1’i artık göremiyoruz, doğru. KaTürkiye’de yoksulluk intiharları başladı. Türkiye hiçbir zaman bu duruma düşmedi. Fırınlar biliyorsunuz marketlere ekmek dağıtıyor. Satılmayanlar da fırına iade ediliyor. Soruyorum fırın sahiplerine, ne yapıyorsunuz diye. O bayat ekmeklerin özel müşterisi var. 3040 kuruş daha azına almak için sıraya giriyorlar. Sayın Erdoğan’ın esnaf ziyareti yapması kolay değil artık.   KÜÇÜK ORTAĞA SÜREKLİ BÜYÜK DÜŞMANLAR GEREKİYOR n HDP’nin kapatılması konusunda partinizin tavrı? İlkesel olarak parti kapatmalara karşıyız. Bu sadece bizim değil Cumhurbaşkanı’nın da daha önce defalarca ortaya koyduğu bir bakış açısıdır. Tutarsızlık orada zaten. Zamanında defalarca kapatılmış bir partiden çıkıp da başka partileri kapatma eğiliminde olması da büyük bir tutarsızlıktır. n Orada MHP’nin kararlılığı görülüyor... Küçük ortağın derdi, onlar da hiçbir şey üretemiyorlar. Bugüne kadar Türkiye’nin hangi sorununu çözmüşler ki? Desinler ki sayın Bahçeli’nin Türkiye’ye şöyle bir faydası var... Böyle bir şey yok. Küçük ortağa sürekli büyük düşmanlar gerekiyor. Düşmanlık üzerinden beslenen bir siyasi yaklaşımdan söz ediyoruz. Birilerine saldırarak, hakaret ederek kendi kimliklerini tanımlamanın Türkiye’ye bir faydası yok. Biz ilkesel olarak parti kapatmalara karşıyız ama demokratik dünyada parti kapatmalar sıfırdır diye bir şey yok. Bizim kendi özelimize baktığımızda, burada önemli olan siyasetin demokratik ve meşru bir zeminde ilerliyor olması. Dolayısıyla Türkiye’de hiçbir siyasi partinin üzerinde bazı örgütlerin gölgesi dolaşmamalı. Buradaki uyarı o örgütleredir. Türkiye, sorunlarını meşru demokratik siyasetle çözebilecek olgunluktadır. rarsız ciddi bir kitle var. Ama o çoğunlukçu demokrasi köşesine sıkıştıktan sonra tekrar o köşeden çıkıp da “toplumun geri kalan kesimlerini kucaklayayım” deme şansları yok.   n Niye? Çünkü artık mevcut ekip ve zihin dünyalarıyla herhangi bir konuda başarı üretme şansları yok. Başarı üretemeyince ancak kutuplaştırarak, korkutarak oy toplama eğilimine giriyorlar. Dış güvenlik meseleleriyle korkutuyorlar, az kalan özgürlük alanlarını da kaybetmekle korkutuyorlar. Cumhurbaşkanı’nın sık sık söylediği “CEHAPE zihniyeti” sözünün arkasında “Bak, biz gidersek başörtüsü yasağı gelir; bak, biz gidersek imam hatipler kapatılır” gibi bir korku yaratma fikri var. Özellikle devletten sosyal destek alan yoksul kesimi de “Eğer biz gidersek bu desteği alamazsın” diye korkutuyor. Bu köşeye sıkışmaktır. Ellerinde çözüm üretecek kadro yok. İhale yasası dediniz az önce, dikkat edin metinler hep bir yönelimden bahsediyor. Kati bir duruş göremiyorsunuz. Öyle alışkanlıklar oluştu ki bu süreçte vazgeçmesi mümkün değil. Nemalanma mekanizması, önünde engel tanımaz. Halbuki yapması gereken çok basit. Avrupa Birliği’nin 28 ülkesinde uygulanan mevzuatı gelip Türkiye’de uygulamak.   n O yasa uygulansa ihaleler beş müteahhide gitmez mi mesela? Kesinlikle, daha rekabetçi olacak. n İktidar, ihalelerin aynı firmalara gitmesiyle ilgili bu kadar eleştiriye maruz kalıyor ya... Bunu göğüslemek hangi çıkara hizmet için? Bunlar tabii gayri resmi ve örtülü ilişkiler olduğu için açık şekilde “‘ilişki budur” demek kolay değil, ama en küçük bir belediyede daha bu işlerde sistemin nasıl işlediği az çok belli. Rekabetin oluşmamasından kaynaklanan bir rant varsa, yüksek maliyet varsa... Yüksek maliyet devletin maliyeti ama yüksek rakam ihaleyi alanların eline geçiyor. Herhalde ihaleyi alan beş firmaya kalmıyordur diye düşünüyorum. Fakat devlette her şeyin kaydı, izi kalıyor. Dolayısıyla yarın bunların hepsi açığa çıkar. Hukuk dışı işlerin olmaması lazım.   n Ekonomik büyümede birçok gelişmiş ülkeyi geride bıraktık mı sahiden? Büyüme bir bilmece. Sadece TÜİK’in açıkladığı rakamları bile yan yana koysanız büyük tutarsızlık var. TÜİK, “2019’dan 2020’ye istihdam azaldı” diyor. Yine TÜİK, “Çalışanların toplam çalışma süreleri de azaldı” diyor. Peki, çalışan sayısı düştüyse, çalışıyorum diyenlerin de çalışma süresi düştüyse o ülkede nasıl büyüme olur? Reel büyüme diyorlar fakat açıkladıkları enflasyon gerçek enflasyon değil.   Taraflı başkan ve akraba bakan birlikte yaptı n Piyasaların tepkisini nasıl okumalı? Geçen yıl kasımda artık döviz kuru tamamen kontrolden çıkınca “akraba bakan” birdenbire ortadan yok oldu. Bir de Merkez Bankası başkanı değiştirildi. Teknik geçmişi olan bir isim görevlendirilince piyasalarda bir ümit belirdi. Kur bayağı bir aşağıya indi. Bir süre piyasalarda “acaba ders aldılar mı” gibi bir hava oluştu. Fakat bir baktık “akraba bakan” Cumhurbaşkanı tarafından gündeme getirildi, yaptıkları övüldü. Üzülerek söylüyorum ki şu anda görevdeki bakan arkadaşım da ayrılan “akraba bakan”ı övdü. Madem çok iyi işler yaptı, niye gitti, niye sen geldin? Döviz artmaya başladı, paket açıklandığı günlerde de piyasa bozuktu yani. Hatta o gün biraz daha bozuldu. Çünkü içeride kredibiliteye yardımcı olacak bir durum yok. Bu hükümetin söylediklerine kimse inanmaz, somut adım atmaları lazım.   n Herkes “damat” derken, siz neden “akraba bakan” diyorsunuz? Yani bugün damat olur, yarın başkası olur, nepotizm hastalığı sadece kayınpederdamat ilişkisi değildir. Daha genel anlamda akraba görevlendirmenin yanlış bir şey olduğunu vurguluyoruz. Damat diyerek tek bir kişiyi hedef alıyorsunuz, oysa bizim burada problemimiz yakın akrabanın bakan olarak atanması. İsterse en başarılı kişi olsun... Onu bile yapmaması lazım. En başarılı kişiyi bile sırf yakın akraba olduğu için oraya koyarsanız, o insana da yazık. Ben bazen bakıyorum, damada yüklenme çok fazla oluyor. Onu görevlendiren kişi... sanki onun hiç suçu yokmuş gibi. Herkes damatla uğraşıyor, onu göreve getiren kim? İlk milletvekili listesine konulurken bile “Yapmayın bunu, yanlış” dedik.   n Siz de mi? Ben o zamanlar kopuş sürecindeydim ama biliyorum ki ilk milletvekili listesine konulurken o dönem yakın olan insanlar Tayyip Bey’e “Bunu yapmayın, bu çocuğa da yazık olacak, ilk defa bir ilkemizi bozuyoruz” dediler. Kendisi çok ısrarcı oldu. O günkü başbakan mecbur kabul etmek zorunda kaldı. Bütün bu olanların faturasını tek bir kişiye yıkmak doğru değil. Onun için mesela bu Merkez Bankası rezervlerinin erimesi konusunda, “Taraflı cumhurbaşkanı, akraba bakan beraber yaptılar” diyorum. n Oraya gelelim o halde. “130 milyar doların siyasi hesabının verilmesi lazım” dediniz. Böyle bir paranın nasıl buharlaştığını da anlatır mısınız?   Biz buna “çarçur edilen para” diyoruz. Bunlar ağırlıklı olarak Merkez Bankası’nın kendisi tarafından değil, diğer kurumlar tarafından devlete ait döviz rezervlerinin satışıyla azalır. Merkez bankaları döviz satarak piyasaya müdahale edebilirler. Ama bizim fiyat istikrarı odaklı para politikasında döviz satışı sadece geçici piyasa düzensizliklerini dengelemek için yapılır. Yoksa kurun seviyesini belirlemek amacıyla yapılmaz. O zaman serbest kur olmaz. Önemli olan gecelik ve haftalık faizleri doğru yerde tutmaktır. Merkez Bankası’nın web sitesine bakın, 2014 yılına kadar bütün müdahalelerin şeffaf bir biçimde açıklandığını görürsünüz. MB başkanları değiştikten sonra baktık ki piyasaya hiç açıklanmadan, hem faiz düşük hem kur artmıyor gibi bir algı oluşturulmaya çalışıldı. Bu öyle bir tuzaktır ki bataklığa benzer. Çırpındıkça batarsınız. Nihayetinde ne oldu? Amaç kuru belli yerde tutmaktı. Fakat kuru sadece döviz satışıyla tutmaya çalışırsanız o zaman dövizi çarçur edersiniz. Türk Lirası hiç bu kadar değer kaybetmemişti. Problem şeffaf olunmaması. Siyasi olarak hesap verilmeli.   ‘OLUMLU, OLUMSUZ, HANGI ITTIFAK BILEMIYORUM’ n?DEVA Partisi, bir yılda hedeflediği noktaya gelebildi mi?   Teşkilatlanma aşamamız ve büyük kongremizi yapmış olmamız nedeniyle artık seçime girme konusunda eşiği geçmiş bir partiyiz. Pandemi döneminde bire bir temasla kendimizi anlatmamız bir miktar kısıtlı oldu. Partiyle ilgili farkındalığı henüz istediğimiz noktaya getiremedik. Öte yandan da farkında olan vatandaşlarımızın tutumu çok olumlu. Diyelim İzmir’de bazı partilerin rahat dolaştığı ilçeler vardır, daha zor dolaştığı ilçeler vardır. Bizde öyle bir şey yok. Her ilçeye rahat giriyoruz, güler yüzle karşılaşıyoruz. Diyarbakır, Urfa’da, Muğla’da, Manisa’da da öyle. Dolayısıyla DEVA Partisi’nin bir karşı tarafı yok, tepkisel bakan bir kitle yok. n AKP geçmişinizle ilgili oluşan soru işaretlerini giderebildiniz mi? İlk aylarda soruldu tabii ama bugün itibarıyla insanlar anlamış durumda. Ekibimizi gördükçe bakıyorlar ki her siyasi partiden, her görüşten insan var.   Erken seçim görüyor musunuz? Teknik olarak baktığımızda erken seçim Cumhurbaşkanı’na bir dönem daha hak veriyor. Dolayısıyla benim tahminim, vaktinden bir miktar önce seçim yaparak bir dönem daha kendine hak kazandıracak bir yöntem izleyeceği. Ama ne kadar erken? Ülke herhalde bu kadar sıkışmış durumdayken Cumhurbaşkanı elindeki gücü riske atmayacaktır diye düşünüyorum. n?İttifak içinde yer almıyorsunuz ama bir yandan da ittifaka yakın duruyorsunuz...   Kuruluşumuzdan sonra tüm siyasi partilerle diyalog içinde olmaya gayret ettik. Bütün siyasi partilerle bayramlaşmak için adım attık, iktidardan ret, muhalefetten kabul aldık. Biz siyaseti kavga üzerinden değil, diyalog üzerinden yürütmek istiyoruz. Ama iktidar kapıyı kapattı. Arkasından geçen sene “güçlendirilmiş parlamenter sistem” çalışması başlattık. Genel merkezimizi açtıktan sonra muhalefet partileri ziyaretimize geldi, onlara çalışmamızdan bahsettik. Sizin de varsa çalışmanız, arkadaşlarımız konuşsun dedik. Partilerin bu konuda görevlendirdiği kişiler en az bir defa görüştüler... Kim, ne hazırlamış, istişare ettik.   n Diyelim yarın seçim oldu, tüm bu çalışmalarınızı bir mutabakat olarak seçmene duyuracak mısınız? Mutabakata ulaşabilir miyiz bilmiyorum. Bütün partiler bir arada çalışmıyoruz. İkili görüşmeler bunlar...   n Niye bir araya gelmiyorsunuz? Bu kadar erken bir aşamada ittifak görüntüsünün doğru olmayacağını düşünüyorum.   n Niçin? Çünkü ittifak bir seçim ittifakı. Seçim bitince ittifak anlamsızlaşıyor. Kaldı ki son bir ayda diğer muhalefet partilerinin yaptıkları açıklamalara bakarsanız ittifak konusunda çok somut şeyler duymuyorsunuz. Örneğin Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Karamollaoğlu’nun yaptığı basın toplantısını dönüp bir izleyin. İkisi de “Seçim yaklaşınca bunu konuşuruz” diyorlar. Bizim de kendimize özel bir sebebimiz var. Kendi özgün kimliğimizi öncelikle oluşturmamız lazım. Erken aşamada herhangi bir siyasi partiye yakın görünür, erken aşamada ittifakın içinde gibi algılanırsak vatandaşlarımız bizi anlamak için çaba göstermez, “Bunlar onlarla beraber” derler, bitti. Kendi zihinlerinde bizi bir torbaya atarlar. n Peki, ittifaklarla ilgili kararınızı ne zaman vereceksiniz? Seçim kararı alındığında... Ama olumluolumsuz, hangi ittifakla bilemiyorum.   n Sahiden bir öngörünüz yok mu? Yok, çünkü işler çok çabuk değişiyor. Siyasi partiler arasındaki diyalog çok önemli. Birbirimizi anlama egzersizi çok önemli. Siyasi partiler de değişiyor, yeni partiler kuruluyor. Ayrılmalar oluyor, işler de değişiyor. Güven de çok önemli. Bir kader ortaklığı yapılacak karşılıklı güven de çok önemli. Birbirlerini tanımadan, anlamadan bu güveni nasıl sağlarsınız. Sürekli şekil değiştiriyor siyasi partilerimiz, evrile evrile gidiyor. Bir yıl önceki durumla bugünkü durum farklı, muhtemelen bir sene sonra da biraz daha değişir. O gün geldiğinde, günün şartlarında değerlendireceğiz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle