02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 8 ŞUBAT 2021 PAZARTESİ HABER OLAYLARIN ARDINDAKİ GERÇEK n Baş tarafı birinci sayfada Aynı gün, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 15 Temmuz darbe girişiminde ABD’nin rolünün olduğuna dair sözlerine yazılı açıklamayla yanıt verdi ve şunları söyledi: “2016’da Türkiye’deki darbe girişiminde ABD’nin hiçbir etkisi bulunmamaktadır ve darbe girişimini hemen kınadık. Türk yetkililer tarafından yapılan bunun aksi yönündeki son iddialar, tamamen yanlıştır. Türkiye’deki olaylarla ilgili ABD’nin sorumluluğuna ilişkin temelsiz ve sorumsuz iddialar, Türkiye’nin bir NATO müttefiki ve ABD’nin stratejik ortağı olma statüsüyle örtüşmemektedir.” Bu açıklamalarda kuşkusuz en önemli nokta, her iki görevlinin aynı gün ABD’nin 15 Temmuz darbe girişimi ile ilişkisinin olmadığını açıklamasıdır. Bu açıklamalar neden yapıldı? Üzerinden beş yıl geçmiş olmasına karşın, ABD’li iki önemli yetkili neden bu açıklamaları yapmıştır? Onu da belirtelim. İçişleri Bakanı Soylu, Haber Global’de gündeme ilişkin soruları yanıtlamış ve “(15 Temmuz’u) Sadece FETÖ mü yaptı diyorum. 24 saat içinde çıktım söyledim. ‘Nerede duruyor FETÖ’ dedim. (Amerika’da) Bitti. Beş bilinmeyenli bir denklem değil, yüksek matematik bilmeye gerek yok” ifadesini kullandı. İşte, ABD’nin görevlileri açıklamaları bu sözlere yanıt vermek için yaptılar. Olay, Cumhuriyet gazetesi için üst derecede önemlidir Türkiye Cumhuriyeti ve Cumhuriyet gazetesi, FETÖ hareketinden çok zarar gördü. Gazetemize üç kez bomba atıldı. Başyazarımız İlhan Selçuk, FETÖ’cü görevliler tarafından sorgulandı. Yazarımız Mustafa Balbay’a FETÖ’cü savcılar tarafından dava açıldı. Bu kumpas davalarla Silivri Cezaevi’nde tutsak edildi. Casusluk örgütü Bunun ötesinde okurlarımız gayet iyi bilirler ki Cumhuriyet gazetesi FETÖ’yü kesin bir “casusluk örgütü” olarak değerlendirir. Bu konu gazetemiz için çok açıktır ve FETÖ’nün bir casusluk örgütü olduğunu ısrarla yazan gazete Cumhuriyet’tir. Kuşkusuz, bu casusluk örgütü halen ikamet ettiği ülkenin çıkarları için çalışan örgütüdür. Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal çıkarları, “bekası” (kalıcılığı, devamlılığı) konusu Cumhuriyet gazetesinin en önemli amacıdır. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti’nin aleyhine çalışan FETÖ casusluk örgütü konusu, Cumhuriyet gazetesi için son derece önemlidir. Üzerinde durulacak konular O nedenle, geçen hafta aynı gün basın toplantısı yapan ABD’nin iki önemli görevlisi aşağıdaki sorulara da yanıt vermelidir. 1. 15 Temmuz 2016 gecesi, FETÖ teşkilatı Türkiye’de harekete geçti. İnsanlar şehit oldu, yüzlercesi yaralandı, TBMM bombalandı. 15 Temmuz 2016 gecesi, 21.00 sıralarında başlayan FETÖ’cü darbe girişimiyle ilgili ABD’den ilk açıklama saat 23.57’de (3 saat sonra) geldi. O sırada Moskova’da bulunan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, “Türkiye’de barış, istikrar ve devamlılık olmasını umuyorum” dedi, darbecilere karşı bir tavır almadı. 2. Aynı gün saat 02.05’te (hareketin başlamasından 5 saat sonra) Başkan Obama, “Türkiye’de tüm taraflar demokratik yollarla seçilmiş hükümete destek vermeli” dedi. Dışişleri Bakanı John Kerry de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nu aradı ve “Türkiye’nin demokratik yollardan seçilmiş sivil hükümetine ve demokratik kurumlarına tam destek verdiklerini” söyledi. Sert bir kınama yok. Sadece sivil hükümete destek çağrısı var. 3. FETÖ’cü olarak tutuklanan Genelkurmay Plan Prensipler Başkanı Korgeneral Salih Ulusoy, darbenin arkasında olanları itiraf etti. “Bu olayın içinde Batı dünyasının NATO dışındaki gizli servisleri vardır” dedi. ABD, bu konuda bir açıklama ya da itirazda bulunmadı. 4. 15 Temmuz girişiminden 3 gün sonra ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ve Federica Mogherini, Brüksel’de ortak basın toplantısı yaptılar, “Türkiye’de hukukun üstünlüğünün korunması” çağrısında bulundular. Ne yazık ki darbecileri kınamadılar. 5. ABD’nin önemli askeri yetkilisi ABD Merkez Kuvvet Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı Joseph Votel, o tarihlerde açıkça darbeci askerlerin tutuklanmasına karşı çıktı. Votel, tutuklanan FETÖ’cüler için, “Türkiye’deki en yakın partnerlerimizi, çalışma arkadaşlarımızı kaybettik” dedi. 6. ABD’de emekli Yarbay Ralph Peters, Fox News televizyonunda darbe gecesi, “Bu darbede rol alanlar iyi adamlar” dedi. Darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlanınca da üzüntüyle “Türkiye’nin son umudu da öldü” açıklaması yaptı. 7. ABD her yıl Terörizm Raporu yayımlar, “Terörizm 2017 Ülkeler Raporu”nun Türkiye bölümüne bakalım. Raporda, “Türkiye’nin FETÖ’yü terör örgütü olarak tanımladığı” belirtiliyor. FETÖ elebaşı Fethullah Gülen için “din adamı” ifadesi kullanılıyor, “din adamı, bir suçu yok” denilmek isteniyor… Tekrar anımsatalım, bu rapor ABD Dışişleri Bakanlığı’nın “resmi” raporudur. 8. Fethullah Gülen, 1999 yılından beri ABD’de oturuyor. Onun oturma izninin alınmasında yardım eden kişinin eski CIA Türkiye görevlisi Graham Fuller olduğu biliniyor. 9. Bunlar da yetmezmiş gibi, 15 Temmuz 2016’dan sonra Türk hükümeti, Gülen’in iadesini defalarca istedi. Gülen, ABD için çok kıymetli. Türkiye’nin bu isteğine ABD beş yıldır olumsuz yanıt veriyor. Temel İki Soru Yukarıda ele aldığımız konular daha da uzatılabilir. Konunun aydınlığa çıkması açısından yeterlidir. Ancak kritik iki soru var. Büyükelçi Satterfield’e ve Dışişleri Sözcüsü Ned Price’a sormak gerekiyor: Madem FETÖ hareketiyle ABD’nin bir bağlantısı yoktur, neden FETÖ’yü iade etmiyorsunuz? Sayın Büyükelçi, “S400 konusu stratejik ortaklıkla bağdaşmaz” diyor. Ancak, ABD Kuzeydoğu Suriye’de YPG/PKK ile yakın ilişkisini ve işbirliğini “sürdürecektir” diyor. YPG/PKK’nin Türkiye’nin ulusal çıkarlarına aykırı hareket ettiğini bütün dünya biliyor. Pekiyi, biz de şöyle bir soru sorsak nasıl olur: ABD’nin YPG kararı ve tutumu, “ABDTürkiye stratejik ortaklığı” ile nasıl bağdaşacaktır? Türkiye, ABD için olumsuz bir konuda hareket ederse stratejik ortaklığa aykırı oluyor. Ama ABD Türkiye’nin ulusal çıkarlarına karşı bir hareket yapınca stratejik ortaklığa ters düşmüyor. Bu konuda bir çelişki yok mu? Muhalefet kanadı, Erdoğan’ın yeni anayasa çıkışıyla ilgili stratejisini belirledi: Özgürlükçü anayasa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “yeni anayasa” çıkışı ile birlikte muhalefet de stratejisini belirledi. İktidarın, yeni anayasayı referanduma götürmek için 360 milletvekiline ihtiyaç duymasını temel alan muhafet, yeni anayasa çalışmalarında iktidar blokunu “deSELDA mokrasi ve özgürlükGÜNEYSU ler alanında köşeye sıkıştırmayı” hedefliyor. Bunun için 1961 Anayasası’nın baz alınması ve “temel hak ve özgürlüklerin yeniden genişletilmesini” isteyen muhalefet bloku, iktidara “kuvvetler ayrılığı” için de baskı yapacak. TBMM’nin yeniden “denge ve denetlemede etkin rol oynaması gerektiğinin” altı çizilerek, “basın özgürlüğünün tam olarak sağlanması, sivil toplum kuruluşları (STK) ve sendikal özgürlükler başta olmak üzere Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) yapısının yeniden belirlenmesi gerektiği” gibi konularda iktidarla karşı karşıya gelecek. İktidarın yeni anayasayı referanduma götürmek için 360 milletvekiline ihtiyaç duymasından hareketle muhalefet, Cumhur İttifakı’nın karşısına şu tezlerle gidecek: Laiklik ilkesine vurgu yapılsın: Anayasanın ilk 4 maddesinde devletin kurucu felsefesi tanımlanmış ve bu maddeler içinde “laiklik” de yerini almıştır. Ancak gelinen süreçte ilk 4 madde konusunda iktidarla uzlaşma sağlansa da “yeni anayasanın bel kemiğini laiklik ilkesi oluşturmalı, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasının sınırları kesin olarak çizilmeli ve Türkiye, son zamanlarda yaratılmaya çalışılan “din devleti” algısından kurtulmalı. Atamalarda liyakat esas alınmalı. Temel hak ve özgürlükler güçlendirilmeli: Türkiye’nin bugün yaşadığı “ekonomik sorunların altında yatan en önemli nedenlerden biri temel hak ve özgürlükler alanında yaşanan sıkıntılar.” Bu nedenle Türkiye’de 1961 Anayasası’nda çerçevesi çizilen temel hak ve özgürlükler yeni anayasa çalışmalarında da referans alınmalı. Tutukluluk sürelerinden sendikal hak ve örgütlenmelere de 1961 Anayasası’ndaki hükümler örnek gösteriliyor. Basın özgürlüğü: Muhalefet, yeni anayasa çalışmalarında iktidarı “basın özgürlükleri” konusunda da köşeye sıkıştırmayı hedefliyor. “Kamuoyunun haber alma özgürlüğüne” atıfta bulunarak, iktidarın “reklamlar eliyle muhalif basına yaptırım yapacak bir yetkisinin olmaması gerektiğini, gazetecilerin yaptıkları haberler nedeniyle cezaevine gönderilemeyeceğini” vurguluyor. Bununla birlikte muhalefet, yeni anayasada “Basın hürdür, sansür edilemez” ilkesinin de güçlendirilmesini istiyor. TBMM’de denge denetleme: Muhalefet, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile birlikte “Meclis’in denge ve denetleme işlevini kaybettiğine” dikkat çekerek, Meclis’te “yazılı ve sözlü soru, gensoru gibi” denetleme mekanizmalarının geri getirilmesini istiyor. İktidarın, “sistemden güç alarak, yazılı soru önergelerine yanıt vermeme hakkını kendinde göremeyeceğine” atıfta bulunuyor. Cumhurbaşkanının da “başta kararname yetkileri olmak üzere yetkilerinin sınırlandırılması, bu yetkilerin yeniden TBMM’ye verilmesi gerektiğini” belirtiyor. İktidar eğer muhalefetin bu koşullarını kabul etmezse, muhalefetin de yeni anayasa konusunda iktidar cephesine destek vermeyeceğinin altı çiziliyor. l ANKARA ABB BAŞKANI YAVAŞ’I ELEŞTIRMEK IÇIN KAMU BÜTÇESINDEN 58 BIN LIRA HARCAMIŞLAR Yavaş’a karşı belediye bütçesinden ilan vermiş! SEFA UYAR AKP’li Mamak Belediye Başkanı Murat Köse’nin, Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş’a karşı “Milletim adına soruyorum, 10 milyarlık bütçeyi nereye harcadınız” başlığı ile verdiği reklamın, belediye bütçesinden karşıladığı ortaya çıktı. Söz konusu reklam için 58 bin lira ödendi. CHP grubunun, reklama yönelik verdiği önergeyi yanıtlayan Köse’nin Özel Kalem Müdürü Mehmet Duran, reklamın “Mamak Belediye Başkanlığı’nca da yapılan hizmetler konusunda tüm halkı aydınlatmak amacıyla” verildiğini savundu. “Gazetelere Basın İlan Kurumu aracılığı ile 58 bin 839 lira 52 kuruş bedelle çalışma yapıldığını” belirten Duran, çalışmanın “resmi prosedürlere uygun olduğunu” ileri sürdü. Mamak Belediyesi CHP Grup Başkanvekili Ferat Tokmak ise kamu yararı olan işlerde belediyenin reklam verebileceğine dikkat çekerek, “Burada kamu faydası yok, kamu zararı var. Bu konunun da aslı yalan. Şahsi ve yalan haberlerin, belediye bütçesiyle haber yapılması ahlaksızlıktır. Belediye başkanı, bu tarz konularda reklam verecekse cebinden karşılasın. Yanlış haberler ile yurttaşları yanlış yönlendirmeye, Sayın Mansur Yavaş’a karşı kışkırtmaya çalışıyorlar. Siyaset yapıyorlar” diye konuştu. l ANKARA C ALTUN VE umhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve Adalet BakaBAKAN GÜL: nı Abdulhamit Gül sosyal HEDEFTE medya hesaplarından MİT TIR’larının 2012’de durduERDOĞAN rulmasına ilişkin paylaşım yaptı. Altun 7 Şubat’ın Türk VARDI siyasi tarihi kayıtlarına “MİT Krizi” olarak düştüğünü belirtti ve hedefin “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve bağımsız Türkiye” olduğunu söyledi. Bakan Gül de paylaşımında, “Ülkemize, milletimize, milli iradeye tuzak kurmaya kalkışan her kim olursa olsun, Türk yargısı milletimiz adına hesap sormaya devam edecektir” dedi. l ANKARA / Cumhuriyet Dr. Şeyhmus Gökalp neden tutuklu? Dr. Şeyhmus Gökalp, Türk Tabipleri Birliği “Onur Kurulu üyesi”. Daha önce de iki kez TTB Merkez Konseyi üyeliği yapmış, seçkin ve saygın bir hekim. Diyarbakır Tabip Odası’nın aktif bir temsilcisi. İtirafçı bir gizli tanığın iftira niteliğindeki ifadesi ile evinden alınarak tutuklanıyor ve halen de hapiste. Bu olay, bir hekimin başına gelen haksız bir uygulamadan çok daha fazlasını anlatıyor. Bugün Türkiye’de kimsenin yasal bir güvencesi yok. Herkes, ama herkes iki sözcükle suçlanabilir, iki kelimelik yazı ile suçlu duruma düşürülebilir. Olay, Dr. Şeyhmus Gökalp olayı değil, çok daha derin bir “insan hakları olayıdır”. Haksızlığa uğrayan bir kişinin haklarına sahip çıkmak, bir toplumun bütün insanlarının haklarına sahip çıkmaktır. Elbette bu olayın bir de Türk Tabipleri Birliği’nin özerkliğine yönelik saldırı yanı var. Covid19 salgınına ilişkin bilgilerin tartışılmasına duyulan iktidar öfkesinin yansıması da bu olayın bir parçası. Bir yurttaşın en büyük güvencesi “anayasal hakları ve yasalarla korunan özgürlükleridir”. Eğer “anayasal hakları ve yasalarla korunan özgürlükleri” olmazsa bir toplumun hiçbir üyesi güvenlik içinde olamaz. Anayasal haklar demişken “Anayasal haklar” diyoruz. “Yasalarla korunan özgürlükler” diyoruz. Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan olaylar, bütün bunların ülkemizde olmadığının güncel kanıtları değil mi? Üniversiteye bir rektör atanıyor: Prof. Melih Bulu. Bu rektörün atanışı, öğrenciler ve öğretim üyeleri tarafından kabul edilmiyor. Atanan rektör “kayyım rektör” olarak niteleniyor. Aslında üniversitelerin siyasal iktidar tarafından kontrol altına alınışı yeni değil. YÖK döneminden beri üniversiteler siyasal iktidarın kontrolü altına alınmaya çalışılıyor. Ama gene de üniversiteler, rektör seçiminde oylama ile adaylar belirliyor, cumhurbaşkanı bu adaylar arasından birini seçiyor. Ama artık rektör seçimleri söz konusu değil. Yeni iktidar sisteminde “Tek Adam” yetkisinde olan cumhurbaşkanı, rektörü görevlendiriyor. Boğaziçi Üniversitesi’nde kabul edilmeyen de bu atama. Onlar “rektör üniversitenin seçimiyle gelmelidir” görüşüyle harekete geçiyorlar. Olay “otokratik atama” ile “demokratik seçim” arasındaki tartışmaya dönüşüyor. Tartışma siyasal iktidarın polis müdahalesiyle tek taraflı çatışmaya dönüşüyor. Aynı zamanda kendi partisinin başkanı da olan Cumhurbaşkanı olaya doğrudan giriyor, öğrencileri “terörist olmakla” suçluyor, atadığı rektörün önüne geçerek “Yürekleri elverse Cumhurbaşkanı’nı istifaya çağıracaklar” diyerek kendi konumunu belirliyor. Demek ki bu ülkede “Cumhurbaşkanı istifa etsin” demek suç sayılıyor. Artık terör suçu mu, casusluk mu, vatana ihanet mi belli değil ama suç. İleri demokrasi buralara varmış demek ki. Yeni anayasa yapmak mı? Cumhur İttifakı’nın lideri R. T. Erdoğan, “Yeni bir anayasa yapmanın zamanı geldi” diyerek konuyu görüşmeye açıyor. Yeni bir anayasa mı? Anayasa Mahkemesi’nin Enis Berberoğlu hakkında verdiği karar yerel mahkeme tarafından kabul edilmiyor. “Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlar tartışmaya açık olmadan uygulanmalıdır” hükmü, iktidar tarafından kabul edilmiyor. Aslında, siyasal iktidar anayasayı kabul etmiyor, anayasanın bağlayıcı olduğu kabul edilmiyor. Öyleyse “neyin yeni anayasası?” Artık anlaşılıyor ki Cumhur İttifakı’nı oluşturan AKP ve MHP’nin başkanları, kendi iktidarlarını sürdürmek amacıyla yapacakları değişikliklere zemin hazırlığı içindeler. Seçim yasalarını değiştirerek, seçim barajını değiştirerek azalan oylarıyla iktidar olabilme yollarını açmanın peşindeler. Bir yandan da Millet İttifakı’nı oluşturan partileri bölmek, içlerini karıştırmanın oyunlarını kurguluyorlar. CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi içinde bölünmeler, ayrılmalar yaratarak kendi zayıflayan güçlerini artırma peşindeler. Olaylara bu açıdan bakınca gelişmelerin niteliği de değişiyor. Mehmet Ali Çelebi’nin istifası Tam da bu gelişmeler sırasında CHP’de üç milletvekili bir mektup yazarak parti politikasını eleştiriyor. Başkan bu üç milletvekilini dinliyor ama ikna olmuyorlar ki üçü de partiden istifa ediyor. İki milletvekili değil ama Mehmet Ali Çelebi’nin istifası tartışmalara yol açıyor. Teğmen Mehmet Ali Çelebi, Atatürk’ün hedeflerini izleyen karakter sahibi bir idealist. Ergenekon kumpasında hiçbir ödün vermeyen, hapis yatarken tahliye istemeyen duruşuyla tanınmış bir Cumhuriyet simgesi. Bütün bunlarda hiçbir kuşku yok ve olamaz. Onun idealizmiyle siyaset pratiğinin pragmatizmi elbette çatışacak. Baştan bunu bilmek gerekiyordu. Bu idealizmpragmatizm çatışmasının bir ayrılığa yol açması ise zamanlama bakımından tartışmaya açıktır. Mehmet Ali Çelebi ya bu çatışmayı düşünüp milletvekilliği teklifini kabul etmemeliydi ya da eğer katlandıysa bu kritik zamanda da safını terk etmemeliydi. Doğrusu, partisinden istifa ettiği zaman milletvekilliğinden de istifa etmesidir. Çünkü, onu milletvekili yapan bugün suçladığı o partidir. Dr. Şeyhmus Gökalp yalnız değildir. Demokrasi ondan yanadır. Adalet ondan yanadır. Sonunda kazanacak olanlar da onlardır...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle