21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 13 26 TEMMUZ 2020 PAZAR BAKANLIK VE RTÜK’ÜN KARARLARI TEPKIYLE KARŞILANIYOR ’e sansür sopası Ticari ve isteyenin para ödeyerek seyredeceği bir platformda yayımlanacak dizinin karakterlerine, dizi çekilmeden müdahale edilmesi, otosansüre, sansürün dahil edilmesi ve şirketin buna razı olması tartışma yarattı. Netflix’te gösterime gireceği açıklanan, Çağan Irmak’ın yöneteceği, Özge Özpirinçci, Birkan Sokullu, Burak Yamantürk gibi oyuncuların yer alacağı “Şimdiki Aklım Olsaydı” isimli dizi, çekimleri başlamadan hemen ön ce iptal edildi. Yapımcılığını Netflix’in, Türkiye’deki yürütücü yapımcılığını ise Ay Yapım’ın üstlendiği dizinin senaryosunda eşcinsel ORHUN karakter olması nedeniyle ATMIŞ RTÜK ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın engeline takıldığı iddia edildi. Dizinin senaristi ve yaratıcısı Ece Yörenç, Altyazı Fasikül’e yaptığı açıklamada, bu iddiayı doğrulayarak “bir gey karakter nedeniyle dizinin çekimlerine izin verilmediğini ve bunun ilerisi için çok korkutucu” olduğunu dile getirdi. Ancak Yörenç, bakanlığın izin vermemesi sonrası senaryodan eşcinsel karakterin çıkarıldığını, ardından da çekimlere başlama hazırlıkları yaptıklarını belirtiyor. Bunun üzerine Netflix’in 14 Temmuz’da Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ile yaptığı görüşmeden sonra dizi iptal ediliyor veya rafa kaldırılıyor. Bu iptal kararının ardından Netflix’in Türkiye’den çekileceği dedikodusu yayılırken, dijital platform bir açıklama yaparak “Netflix olarak Türkiye’deki üyelerimize ve kreatif camiaya derinden bağlılığımızı sürdürüyoruz” sözleriyle Türkiye’de kalacağını duyuruyor. Toplantıda ne oldu? Herkes işin aslını merak ediyor. Netflix’in eşcinsel karakterin sansürünü kabul etmediği için diziyi iptal ettiği iddia edilirken tam tersine karakterin sansürlenmesiyle ilgili bir sorun yaşamadığı, ancak RTÜK toplantısında yabancı yapımların sansürlenmesini reddettiği için sorun çıktığı iddia ediliyor. Netflix ile RTÜK ve bakanlık arasındaki asıl problemin mali olduğu, iktidarın platformun Türkiye’de temsilcilik açıp vergilenmesini istemesinden kaynaklandığı da bir başka iddia. AKP hükümetinin Netflix’e sansür uygulayarak aslında bir nevi sopa gösterdiği yorumları yapıldı. ‘Netflix uzlaşmacıdır’ Netflix’in kurucusu Reed Hastings, birkaç yıl önce Ertuğrul Özkök’e bir açıklama yapmış ve Türkiye’deki yayıncılığa müdahale konusunda nasıl davranacaklarının sinyalini vermişti. Hastings, “Biz Suudi Arabistan’da varız, Pakistan’da varız. Oralarda sorun çıkmayacak da Türkiye’de mi çıkacak? Böyle bir şey düşünemiyorum” demişti. Netflix’in bazı ülkelerde, hatta Türkiye’de de devletin istemediği içerikleri kaldırdığı bir gerçek. Son olayda Netflix'in orijinal yapımı “Aşk 101” dizisinde “Osman” karakterinin eşcinsel olduğu iddia edilmişti. AKP'li Mahir Ünal, bu karakterin sansürlendiğini açıklamıştı. Ancak sonrasında gey karakterin aslında “Şimdiki Aklım Olsaydı” dizisinde olduğu ve bunun sansürlenmek istendiği ortaya çıktı. Ece Yörenç, Altyazı Fasikül'de “Aşk 101” dizisinde en başından beri hiç LGBTİ+ bir karakter kurgulanmadığını açıkladı. ‘SORUMLULUKLARI VAR’ Erdem Tatar Sinema, dizi yazarı ve podcast yayıncısı Erdem Tatar, “Şimdiki Aklım Olsaydı” dizisinin iptal sürecini, şu sözlerle değerlendirdi: “Sete çıkış aşamasında bir dizinin apar topar durması, konuyu her duyanın ‘Acaba’ sorusunu soracağı bir durumdur. Sansür ülkemizin kanayan yarası. Netf lix gibi çokuluslu ve liberal duruşlu bir şirketin en azından kafa karışıklığına mahal vermemek adına ‘müşterilerine’ şeffaf bir açıklama yapmasını tercih ederdim. Sebep ne olursa olsun, bu platforma para veren insanlara karşı sadece ‘seyirci’ değil, ‘müşteri’ olarak da sorumlulukları var.” bir duruş sergilemiş olabilirler mi? Tatar, bu soruya şöyle yanıt veriyor: “Şimdiye dek Netflix’in hep uzlaşmacı yüzünü gördük. Rest çekmek gibi bir refleksleri mevcut mu? Orası muamma. Netflix’in Türkiye’de resmi bir ofis açması belki de bu sebeple elzem. Tartışma ve sürtüşme potansiyelinin üst düzey olduğu bir ülkede fiilen temsil ediliyor olması uzun vadede Netflix’in de elini kuvvetlendirebilir.” ‘Zaten içerik kaldırıyor’ Fırat Yücel ise bu konuda şunları söylüyor: “Netflix o ülkelerde, hükümetlerin talepleri doğrultusunda içerik kaldırıyor ve bunu zaten Türkiye’de de yapıyordu; ‘Designated Survivor’ dizisinin bir bölümü, kurmaca bir Türkiye cumhurbaşkanı karakteri olduğu ‘gerekçesiyle’ RTÜK’ün talebiyle yayından kaldırıldı örneğin. ‘Şimdiki Aklım Olsaydı’da yaşanan ise içerik henüz yayımlanmadan, hatta henüz dizi çekilmeden, çekim iznini sansür aracına çevirerek içeriğe müdahale etmek anlamına geliyor bu uygulama. Netflix, Türkiye’de bu şekilde sansür uygulayan bir şirket olarak ‘görünmekten’ çekinir, ama sansür uygulamaktan çekinmez.” Bir diğer tartışma konusu ise Ay Yapım’ın eşcinsel karakteri diziden kaldırmayı kabul etmesi. Erdem Tatar bu konuda da şöyle düşünüyor: “Ece Yörenç’in kararı ‘işin devamlılığı’ odaklı bir karar. Kendisine, ‘Neden Don Kişot olmadın’ diye sormak bence manasız. Sansür, kimseyi günah keçisi ilan ederek çözülebilecek bir konu değil. Ülkemizde eşcinsellik tıpkı cinselliğe dair tüm konular gibi genellikle halı altına süpürülüyor. Bu durum evde, ailede başlayan ve farklı toplumsal katmanlara sirayet eden bir hakikat.” ‘İTIBARINI KORUYAMAZ’ Dizinin iptali ve NetflixRTÜK/Bakanlık pazarlıkları konusunda konuştu ğumuz Altyazı Sine ma Dergisi’nden yö netmen Fırat Yü cel, LGBTİ+’lara yö nelik ayrımcılığa dik kat çekiyor: “Bu va kayla gördük ki bu nun çözülmemesinin ardında da bakan lık ve RTÜK’ün içerik leri şekillendirme arzusu yatmakta. Netf Fırat Yücel lix, çekim izni verilmemesi konusunda açıklama yapsaydı bir duruş sergilemiş olurdu, oysa bir yandan bu proje özelin de orijinal senaryoya yönelik dayatma yı kabul etmeyerek itibarını korumak is tiyor; diğer yandan sessiz kalarak siyasi iktidarla çatışmak istemediğinin, ileride buna ‘uygun’ projelerle devam edece ğinin de sinyallerini veriyor. Bunlar bilin diği için de uzun vadede itibarını koru ması pek mümkün değil. Gelecek pro jelerinin içeriğini önden kısıtladığı nok tada (çekim izni almak için vb. sebepler le), iktidarın dayatmasını daha da geniş bir süreçte kabul eden şirket konumun da bulacak kendini.” Fırat Yücel, Ece Yörenç’in açıklamalarıyla ilgili ise şöyle konuşuyor: “Ece Yörenç çok cesur ve önemli bir açıklama yaptı. Türkiye’de otosansür gerek sinema filmlerinde gerekse de dizilerde, özellikle de son 7 yılda yoğun bir şekilde uygulanıyor. Ama yaratıcılar bunu dile getirmekten çekindikleri, sessiz kaldıkları için teyitli bilgiye ulaşamıyoruz. Bence de ekip otosansür uygulama yoluna gitmemeliydi. Ama dizi çekimlerine başlama uğruna bu yol tercih edildiyse de bu saklanmamalı. Yörenç’in açıklaması olmasa, Kültür ‘PAZARLIKTA VAZGEÇILECEK ŞEY MIDIR LGBTİ+’LAR?’ Netflix son zamanlarda özellikle AKP’li troller tarafından dizilerin de eşcinsel karakterler olduğu gerek çesiyle “boykot” kampanyalarına ma ruz kalıyor. Hükümet yetkilileri de sık lıkla yaptığı açıklamalarda ücretli diji tal platforma ayar verme çabası içeri sinde. Ancak LGBTİ+ bireylere yöne len nefret söylemle ri, bu noktada insan hakları ihlaline varı yor. Bir senaryoda ki eşcinsel karakteri sansürlemeye varan insan hakkı ihlalle rini Kaos GL Medya ve İletişim Program Koordinatörü Yıldız Yıldız Tar Tar’a sorduk. Tar, bir karalama kampanyasıyla karşı kar şıya olunduğunu söylerken “Netflix’in sessizliğini koruması, AKP ve RTÜK’ten gelen açıklamalardaki karışıklıklar ve iddialar bir iki dizideki bir iki karakter meselesinden çok daha yoğun bir san sür dalgasıyla karşı karşıya olduğumu zu ortaya koyuyor” dedi. Tar, “Ece Yörenç’in Altyazı Fasikül’e açıklamalarından anladığımız şudur ki: Senarist ve yapımcılar için ‘gey karak terler’ pazarlıkta ilk gözden çıkardık ları karakterler. Sırf dizileri çekilsin ve yayımlansın diye sansürü kabul etmek en başta kendi işlerine saygısızlık. Ol masın denildiğinde bırakılacak bir ‘şey midir’ LGBTİ+’lar? Senaryoya müdaha leyi kabul etmek, RTÜK’ün yasaları da aşarak örgütlediği sansür mekanizma sına meşruiyet kazandırmak demek tir. Unutmamak gerekir ki eğer şu an da Netflix dünya çapında bir markaya dönüştüyse, bu hayatın olağan akışı içerisindeki LGBTİ+’ları o olağan akış içerisinde göstermiş olması saye sindedir. LGBTİ+’lar ne dizilere mon te edilecek bir grup, ne de olağandı şı varlıklar. Hayatı anlatan her eserde LGBTİ+’lar elbette var olacak. Yaşa ma, yaşama ait değerlere savaş aç mak demek bu... Ay Yapım’ın da, se naristlerin de, yönetmenlerin de dö nüp tartışması gereken bir karakte ri eklemek ya da çıkarmak değil; eşit temsilin nasıl sağlanacağı olmalı. Zi ra, RTÜK’ün her hayır dediğini yerine getirmenin sonucu vasat yapımlarla kültür çoraklığında boğulmamız anla mına gelecek...” ifadelerini kullandı. Bakanlığı ve RTÜK’ün dizinin içeriğini önden değiştirme çabaları ifşa olmayacak, Netflix’in diziyi teknik ya da finansal bir sebeple iptal ettiği zannedilecekti. Yıllardır olup biten de bu zaten. Netflix Türkiye’deki yapımlarına devam ettiği sürece, sansürü kabullenerek devam etmiş olacak. Sansür var, otosansür var, sistematik ayrımcılığı kabullenme de var. Ne kadar kişi otosansürünü ifşa etme cüreti gösterirse sansürün boyutları ve mekaniği de o kadar görünür olur ve yapısal çözümler gündeme gelir.” AYŞE ERKMEN’E BÜYÜK ONUR Ernst Franz Vogelmann Vakfı, Heilbronn Kenti Müzeleri işbirliğiyle 2008 yılından bu yana her üç senede bir Ernst Franz Vogelmann Heykel Ödülü veriyor. Bu seneki jüri ödülün, sanatsal mü dahaleleri “kendine has bir icat bollu ğuyla, karmaşıklıklarıyla son derece al çakgönüllü” olma niteliği taşıyan Ay şe Erkmen’e verildiğini duyurdu. Jü ri, bu ödülle Erkmen’i çağdaş heykelin çok yönlü ve yaratıcı bir temsilcisi ola rak tanımış oldu. Ödül ilk defa bir kadın sanatçıya veril di. Ödül, bu bağlamda Almanya, Kunsthal le Vogelmann’da düzenlenen ser gi kapsamında 17 Temmuz’da dü zenlenen bir tö renle sanatçıya sunuldu. “EINS. ZWEI. DREI” baş lıklı sergi 18 Tem muz itibarıyla ziyarete açıldı. Ayşe Erkmen Ayşe Erkmen, ödülünü Almanya’daki sergisinin açılışında aldı. Fazıl Say’a Almanya’da iki adaylık Piyanist, besteci Fazıl Say, iki yılda tamamlayarak bu yıl müzikseverlerin beğenisine sunduğu Beethoven’in 32 sonatının tamamını kaydettiği albümüyle, Alman Klasik Müzik Ödülleri’ne “Yılın Enstrümantal Kaydı” dalında aday seçildi. Dünyaca ünlü sanatçıların, şef lerin ve klasik müzik eserlerinin 25 kategoride aday gösterildiği Almanya’nın prestijli ödül listesinde Say, “Yılın Enstrümantal Sanatçısı” adayı olarak da yer aldı. Kazananlar sonbaharda ilan edilecek, ödüller de 18 Ekim’de Berlin’de sunulacak. Ödüle aday gösterildiğini sosyal medya hesabından duyuran Fazıl Say, “Duygulandım ve gururlandım” dedi. İBB’nin hafta sonu etkinlikleri sürüyor İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür Daire Başkanlığı’nın sanatçılara destek olmak ve İstanbulluları sanatla buluşturmak için düzenlediği “Sokak’ta Sanat Var” etkinlikleri devam ediyor. Etkinlikler, bugün İBB Sancaktepe Ormanı ve Küçükçekmece Kanarya Sahil Parkı’nda yapılacak. Sancaktepe’deki etkinlikler saat 16.30’da “Küçük Prens” ile başlayacak. Ar dından 17.3018.30 arasında “Eskimoda” çocuk konseri verilecek. Son olarak 19.0020.00 arası Erensoy Akkaya konseri olacak. Küçükçekmece’de ise etkinlikler 16.00’da başlayacak. İlk etkinlikte çocuk oyunu “Mimdo’nun Aradığı” sahnelenecek. Saat 17.00’de “Aydede” sinema gösterimi olacak. Saat 18.30’da ise Özge Kılıç konser verecek. Kendi ayağına kurşun sıkmak! Nerelerden nerelere geldik... Önceki gün İstanbul sokaklarını, metro tünellerini Allahüekber nidalarıyla inletip Ayasofya’ya koşanları izlerken sizlerin aklından neler geçiyordu bilmiyorum... Benim aklımdan ve yüreğimden geçenler ise özetle anayasal düzenle ilgiliydi: Cumhuriyete “parantez” diyenler, Atatürk’e küfredenler, Cumhuriyet ilkelerini zulüm diye niteleyenler bu kadar mı zavallı? Bunca korkak mı? Bunca tarihsel bilinçten yoksun mu? Gerçekten İstanbul’un yeni fethedildiğine mi inanıyor??? Bunca cahil mi? Bence değiller. Sokakları dolduranları bir yana bırakalım, Meclis’te ya da medyada Ayasofya’nın müzelikten çıkarılıp camiye dönüştürülmesini alkışlayanlar, Erdoğan’ın bu kararının bir zamanlama, bir strateji, kendi tabanına işaret, siyasal bir karar olduğunu bilmez mi? “Cambaza bak” meselesi olduğunu? Bal gibi bilir! Daha bir yıl önce “Ayasofya’yı camiye çevirmenin faturası çok ağırdır. Ayasofya ibadete açılsın diyenler dünyayı tanımıyor, ben bir siyasi lider olarak bu oyuna gelemem” diyordu... Bir yılda ne değişti sorusuna yanıtı, AKP’nin oy kaybında bulabilirsiniz. Ancak önceki günkü o görüntüler bence, AKP’nin kendi ayağına kurşun sıkmasından başka bir şey değildir. Türkiye’yi radikal İslamın, siyasal İslamın kucağına atmaktır. Şeriat düzenini kışkırtmaktır. AKP’yi çoğulculuktan, kitle partisi olmaktan uzaklaştırmaktır. Anıtkabir’e yasak Aynı gün, 24 Temmuz, rastlantıya bakın ki Lozan Antlaşması’nın yıldönümü. Ve yine rastlantı, o gün Anıtkabir’e gitmek yasaklandı. Neden? Salgın nedeniyle dezenfekte edilecekmiş! Yuh olsun bu kararı alanlara, Lozan’ı kutlamayı yasaklayanlara!!! Asıl bu kararı alanların, Ata’ya saygı sunmayı engelleyenlerin kafasını dezenfekte etmek gerek! İstanbul Borosu, 24 Temmuz’daki bütün bu “rastlantıları” sorguya açtı. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanı’nı açıklamaya davet etti. Çünkü Diyanet Başkanı, cuma namazını kıldırırken bir de lanet okumuştu. Oysa Diyanet’in var olma nedeni toplumun bütünleşmesini sağlamaktır, ayrıştırmak değil. Baronun açıklamasında, “Diyanet Başkanı’nın sarf ettiği bu tümceler, acilen ‘düzeltilmeli’ ve kastedilenin Mustafa Kemal Atatürk olmadığı açıklanmalıdır. Diyanet İşleri Başkanı, bu sözlerin dayanağını, Ayasofya ile ilgili davada Danıştay kararından almakta ise bu kararın usul ve esas açısından hukuksal temellerden yoksun olduğunu da bilmelidir. Bu karar, yargının içinde bulunduğu konum ve durumla ilgili olup konjonktürel niteliklidir” deniyor. 24 Temmuz günü yaşadıklarımızı ben şöyle özetleyebilirim: Bir kez daha siyasal İslamla Atatürk ve Cumhuriyet ilkelerini karşı karşıya getirmek, birbirine düşürmek çabası!!! Ey hükümet! Ey AKP! Ey MHP! Koltuklarınıza sarılabilmek için bula bula bir tek bu çareniz mi kaldı!!! Anayasal düzeni ortadan kaldırmak Osman Kavala 1000 gündür hapiste. Dün çevrimiçi basın toplantısına katıldım. Neredeyse 3 yıl önce iki “suçtan” 1) Anayasal düzeni zorla ortadan kaldırmak ve 2) T.C. Hükümeti’nin görevini yapamaz hale getirmek gerekçeleriyle gözaltına alınıp tutuklanmıştı. İddianame, tutuklanmasından 15 ay sonra açıklandı. 2 yıl sonra ilk gerekçe geri çekildi. 2020 Şubatı’nda bütün suçlamalardan beraat ve tahliye kararı çıktı... Cezaevinden çıktığı gece yeniden tutuklandı. Bu kez “casusluk”la suçlanıyordu. Tam 2.5 yıl sonra “casusluk” ortaya atıldı. Ama hangi devletin casusu, hangi belge, hangi bilgi, orası belli değil... 4 kez tutuklanmanın üçü tahliye, biri beraat ve o, hâlâ içeride! Özetin özeti budur... Ha bir de şu var: Hangi savcı, yargıç olumlu bir karar verecek olsa şak, bu davadan alınıyor! Yargıyı, medyayı ele geçirdikten sonra hükümet şimdi de sosyal medyayı sonlandırıyor! İşte böyle... Evet, birileri “anayasal düzeni ortadan kaldırma çabası içinde”... Sizce kim? Başkonsolos bas çalacak Akbank Sanat’ın sosyal medya kanallarında sürdürdüğü 30. Akbank Caz Festivali’nin “Yıl Boyu Caz” konserleri serisi 27 Temmuz Pazartesi saat 19.00’da Standards ile devam ediyor. Standards, 2016 yılından beri caz standartlarını değişik groove ve aranjmanlarda yorumluyor. Avusturya Başkonsolosluğu terasında verilecek ve Akbank Sanat Instagram hesabından canlı olarak yayımlanacak konserde; klasik ve modern caz standartlarından oluşan bir repertuvar cazseverlerle buluşacak. Standards grubuna vokalde İpek Dinç ve basta Avusturya Başkonsolosu Gerhard Lutz eşlik edecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle