21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 1 TEMMUZ 2020 ÇARŞAMBA [email protected] EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: ECE KURTULUŞ DURSUN OLAYLAR VE GÖRÜŞLER KABOTAJ VE MAVI VATAN (E) TÜMAMİRAL CEM GÜRDENIZ KOÇ ÜNIVERSITESI DENIZCILIK FORUMU (KÜDENFOR) DIREKTÖRÜ Türkler olarak çok eskiden beri bulunduğumuz Anadolu Yarımadası’nda, son 1000 yıldır Türk devlet kurumsallığının çatısı altında yaşamaktayız. Dünyanın bu en seçkin coğrafyasında bu kadar uzun bir süreyi başarabilen ve jeopolitik kaderi sonsuza kadar bu topraklarda sürecek başka bir devlet, imparatorluk ya da uygarlık olmadı. Bu süreçte iniş ve çıkışlar yaşandı. Görkem, duraksama ve gerileme, hepsi denizde başladı. Denizde İnebahtı (1571), Karada Karlofça (1699) ile başlayan gerileme süreci, 13 Kasım 1918 sabahı 55 parça savaş gemisi ile İstanbul’un işgalinde atalarımızı ilk kez vatan ve devlet kaybetme aşamasına getirdi. Yetmezmiş gibi 15 Mayıs 1919’da Yunan tümenleri gemilerle İzmir’e çıktı. 1920’de Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı’nın imzaladığı Sevr, onu sadece parçalamıyor açık denizlerden de koparıyordu. Karadeniz’de 500 km kıyı şeridine sıkıştırılmış, denizden Ermenistan ile komşu bir devletçik. Akıldan uzaklaşan Osmanlı denizden de uzaklaşmıştı. Donanması çağlar boyunca kapitülasyonlar, emperyalizm ya da iç cephedeki tutucu karacı aklın kurbanı oluyordu. Mudanya Mütarekesi ile kutsal Kurtuluş Savaşı sonrası Anadolu Yarımadası ile Trakya’nın bütünlüğü korundu. Mavi Vatanını dört denizi ve 8300 km kıyısı ile korumuş, yurdunu parçalatmamıştı. Lozan’a gidilirken İnönü başkanlığındaki heyete verdiği talimat açıktı: “Kapitülasyonlar söz konusu olursa görüşmeleri kesin ve geri dönün.” Nitekim konu gündeme geldi ve İnönü tereddütsüz görüşmeleri kesti. Kapitülasyonlardan kurtulmadan bağımsız ve özgür olunamazdı. 24 Temmuz 1923 günü antlaşma imzalandığında Türkler, 4,5 asırlık beladan kurtulmuştu. Öyle bir bela ki, sadece ekonomik cephede yıkım getirmiyor, aynı zamanda Türklerin denizcileşmesini, denizciliğin kurumsallaşmasını ve kültür birikimini de önlüyordu. İlk jeopolitik kazanım Mustafa Kemal Atatürk, donanmasız Anadolu olamayacağını gördü. Ancak sadece donanma gücü de yetmezdi. Türkler ve Anadolu denizcileşmeliydi. Devlet denizcileşmeliydi. Kurumlar denizcileşmeliydi. Savunma denizde başlamalıydı. 900 yıllık karasal kodlara rağmen deniz uygarlığı cephesine geçilmeliydi. Ölümsüz Başkomutan, kurduğu yeni cumhuriyetin savunmasını denizden başlatacak donanmayı süratle kurdu. Başlangıçta devletin amirali ve bırakalım harbe hazır donanmayı, pervanesi dönen gemisi yoktu. Bu açığı kapamak için Bahriye Vekâletini (Bakanlık) kurdu. 1936’da Türk Boğazlarının egemenliğini geri aldı. Türkiye artık boğazları kendi deniz gücüyle koruyabilecek seviyeye gelmişti. Mustafa Kemal Mavi Vatan’ın, yani deniz egemenlik alanlarımızın amiral gemisi Türk boğazlarının egemenliğini almakla genç cumhuriyetin ilk jeopolitik kazanımını gerçekleştirmişti. Deniz gücü cephesinde yaşanan başarı de Kabotaj hakkı, Osmanlı’yı kemiren ve Türklerin denizcileşmesine en büyük engel teşkil eden kapitülasyonlara Mustafa Kemal’in en okkalı tokadıdır. Deniz gücü cephesinde yaşanan başarı denizcilik gücü için de yaşanmalıydı. Mustafa Kemal Atatürk, denizciliğin özgürlük, bağımsızlık, sanayileşme ve zenginleşmenin anahtarı olduğunu en iyi görebilen eşsiz bir Türk devlet adamıydı. nizcilik gücü için de yaşanmalıydı. Mustafa Kemal Atatürk, denizciliğin özgürlük, bağımsızlık, sanayileşme ve zenginleşmenin anahtarı olduğunu en iyi görebilen eşsiz bir Türk devlet adamıydı. 1923 yılında toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde denizciler ayrı bir grup olarak temsil edilmemişlerdi. Ancak tüccarlar grubu içinde bir manifesto verdiler. Şöyle başlıyordu: ‘’Kapitülasyonların hep uzağı görmezlik ve düşüncesizlik yüzünden milletin başına bela olduğunu bilmeyen bir fert yoktur... Bunun hangi sebeple olursa olsun idamesi memleket ve millet için en büyük felakettir...Yabancı sermayeli firmalar, Ermeni ve Rumları kullanarak sahillerimizde çalışıp, kemiklerimizi emerek, paramızı alıyorlar.’’ En okkalı tokat 11 Nisan 1926 günü kabul olunan ve 1 Temmuz 1926 günü yürürlüğe giren 815 sayılı Kabotaj Kanunu ile yabancıların Türk denizciliği üzerindeki tahakkümü bıçak gibi kesildi ve böylece yüzyıllarca denizden uzaklaştırılan Türk halkı Kabotaj Kanunu ile denizlerine geri dönebildi. Kabotaj hakkı Osmanlı’yı kemiren ve Türklerin denizcileşmesine en büyük engel teşkil eden kapitülasyonlara Mustafa Kemal’in en okkalı tokadıdır. Maalesef özellikle 1946 sonrası batı çekim alanına girdikten sonra denizden uzaklaştık. Uzaklaşmayan tek kurum Cumhuriyet Donanması oldu. Ağır bedeller ve kumpas davalar ile büyük tasfiyeler yaşasa da bugün başta Akdeniz olmak üzere görevinin başındadır. 1 Temmuzlar ve simgelendiği kabotaj denizciliği zaman içinde, endüstriyel medeniyetin ve vahşi kapitalizmin yarattığı en büyük doğa düşmanı, kara yolu taşımacılığına yenik düştü. Limanların yerini otogarlar, Karadeniz, Ege ve Akdeniz posta gemilerinin ve mavnalarının yerini otobüsler ve TIR’lar aldı. Günümüzde Türkiye’nin dış ticaretinin kabaca % 86’sı deniz yolu ile yapılırken (bunun da sadece % 17’si Türk gemileri ile yapılıyor) iç ticaretinin sadece yüzde 4’ü deniz yolu ile yapılıyor. 2002 sonrası başta yabancı ortaklıkları kapsayan liman özelleştirmeleri ile kabotaj haklarımız sulandırıldı. Ne acıdır ki, denizcilikten ve deniz kültüründen önce sahil şehirleri uzaklaştı. Doğayı katleden, halkı denizden ayıran duble yollara, Anadolu’nun en denizci insanlarının yaşadığı Karadeniz Bölgesi bile, akıl almaz bir şekilde onay verdi. En güzel kıyılar betonla kaplandı. Yeni bir uyanış gerek Türkiye ve Türk halkının denizcileşmesinde en önemli alan şüphesiz “deniz kültürü”dür. Denizciliğin temeli olan deniz kültürü, maalesef gerek Osmanlı gerekse Cumhuriyet dönemlerinde halkın günlük yaşantısına girememiştir. Deniz kültürünün halka mal edilmesi, bu kapsamda deniz ve denizciliğin önce halka tanıtılması, sonra sevdirilmesi ve yaygınlaştırılması başarılamamıştır. Kıyı uzunluğu Türkiye’nin kıyı uzunluğunun 20’de biri olan Hollanda’da tekne başına 40 kişi düşerken, Türkiye’de 2000 kişi düşmektedir. Anadolu’da fert başına 8 kg. balık düşerken, AB ortalaması 24 kg.’dir. Bugün bırakalım bağımsız denizcilik bakanlığını; denizcilikten sorumlu devlet bakanlığı veya müsteşarlık seviyesinde bir ku rumumuz bile yok. Sadece Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nda Denizcilik Genel Müdürlüğü söz konusudur. Kısacası Mavi Vatan’ın Türkiye’nin denizcileşmesinin de bir sembolü olduğunu düşünürsek, Doğu Akdeniz başta olmak üzere yeni bir Mavi Vatan uyanışına ihtiyacımız var. İki önemli anahtar Türkiye’nin denizcileşmesinin iki anahtarı vardır. Birincisi devlet/hükümet iradesi, ikincisi halka denizin sevdirilmesi ve denizcileşmesidir. Devletin egemen gücü, yasama ve yürütmede denizciliği gerçek anlamda partiler üstü bir ülküye dönüştürerek siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal alanlarda elle tutulur projelerle somutlaştırabilir ve hepsinden önemlisi “Toprak Gemi” Anadolu’nun iç kısımlarına deniz kültürünü taşıyabilirse, Türkiye’nin kaderi değişecektir. Bir Fransız düşünürün zamanında söylediği gibi “Gemi yapmak istiyorsanız, milleti sadece odun toplamak, malzemeyi getirmek ve iş bitsin diye çağırma, millete denizin güzelliğini ve zenginliğini anlat.” Deniz kültürü ile farkındalığı artacak Türk milleti, denizciliğin her alanında ekonomik çıkarlarını çoğaltıp, genişletirken, denizi ve onun eşsiz kültürünü yaşam tarzının önemli bir parçasına vazgeçilemeyecek şekilde ekleyebilecektir. Ne demişti ölümsüz Başkomutan: “Denizciliği Türk’ün büyük ülküsü olarak görmeli ve az zamanda başarmalıyız.’’ Söz veriyoruz Atam başaracağız. Birleşerek, iç cepheyi sağlam tutarak başaracağız. Zincirleri kıracağız. Denizcileşmeyi başaracağız. BARO IÇIN, HALK IÇIN MÜCADELE AV. UMUT AKDOĞAN Tolstoy “insanı bedenen ameliyat etmek için uyutmak, ruhen ameliyat etmek için uyandırmak gerekir” diyor. İtirazımızın çok daha güçlü olabilmesi için gereksinim duyduğumuz “ruh ameliyatı” iktidar tarafından engellenmek isteniyor. Ama nafile... Çoklu baro sisteminin yargının savunma mekanizması için sakıncalar doğuracağını düşünen baro başkanları önce başkente sokulmadı. Bir gecelik direnişin ardından mecbur kalındı. Seslerini daha çok duyuracakları, birilerini uyandırabilecekleri, bir ruh ameliyatı yapabilecekleri düşünüldü. Engelleme olunca amaca daha çok ulaşıldı. Avukatlar kurucu unsur Demokrasiyi içselleştirmemiş siyasal iktidarlar sınır tanımaz. Bu arzuların engellenmesinin tek koşulu demokrasiye inananların mücadeleden vazgeçmemesi, içlerindeki umudu büyütmesidir. Hukuk devletinin olmazsa olmazı bağımsız ve tarafsız yargıdır. Bağımsız ve tarafsız yargı ise ancak bağımsız bir savunmayla olabilir. Bağımsız savunmanın güvenli evi güçlü baro, bireyi ise nitelikli avukattır. İktidar sahipleri yürütmeyi “topaç çevirme”, yasamayı “elim sende”, yargıyı “körebe” oyununa çevirdikten sonra sıranın alt başlıklara geldiği görünüyor. Yargı ele geçirildiğinde barolar dimdik durdu. Barolar bu gücünü yasadan alıyor. Avukatlık Yasası’nın 76. maddesi barolara, “hukukun üstünlüğünü gözetmek, hukuk devletini korumak ve insan hakları ihlallerine karşı çıkmak” görevini veriyor. Bu kutsal görevlerin yasadaki yeri, bunların bir gereklilik değil zorunluluk olduğunu açıkça ortaya koyuyor. İşte yollara çıkan barolar da bu görevi yerine getiriyor. Avukat sayısı 5 bini geçen iller; İstanbul, Ankara ve İzmir’de bir araya gelen her 2 bin avukatın yeni baro kurma yolu açılmak isteniyor. Aslında 80 ilden 3’ünde uygulanacak gibi görünse de anayasaya aykırı bu durum, baroların yüzde 57,4’ünü etkileyecek şekilde kurgulanıyor. Hedef, Türkiye Barolar Birliği’ni iktidara göre düzenlemek. İktidar, mevcut barolar nedeniyle ulaşamadığı hedefine kestirme yoldan gitmek istiyor. Çoklu baro; çoklu vali, çoklu kaymakam kadar anlamsızdır. Çünkü baroların kamu tüzelkişiliği bulunur. İktidar sahipleri hukukun “herkese her zaman” lazım olacağını unutmamalıdır. Kimin için bu mücadele? Öngörülen düzenleme yaşama geçirilirse, hukuk fakültesinden mezun olanlar önce staj yapmak için sonra da mesleği sürdürmek için bir baro seçmek zorunda kalacak. Bu tercihi siyasal düşüncesine, cinsiyetine, etnik kökenine, mezhebine göre mi yapacak hukukçular? Barolar üye kazanmak için nasıl propaganda yapacaklar? Mesleğe kabul edi lirken kolaylık sağlanacağı, baro aidatlarında indirim yapılacağı, baro pulunun ucuz olacağı, disiplin kurullarından ceza almayacağı mı vaat edilecek? “Bizim baroya gelirsen iktidarın nimetlerinden yararlanırsın, daha çok CMK görevi alırsın”mı denilecek? Tüm bu çabanın yalnızca avukatlarla ilgili olduğunu düşündürmeye çalışmak, meslek birliklerini seçme usulüyle ilgili bir mücadele olduğunu söylemek bu haklı davayı kitlelerden uzaklaştırmak için yürütülen bir algı operasyonudur. Güçler ayrılığı ilkesinin de bu ilkenin içindeki yargının temeli olan savunmanın “cansiparane” savunulmasının da nedeni aslında emekli Ayşe Teyze, hamal Mehmet, öğretmen Haluk’tur. Adana’daki pamuk üreticisi de, Antalya’daki turizmci de Karabük Demirçelik’te çalışan işçi de bu mücadelenin kendisinin savunma hakkı için olduğunu bilmelidir. Adliye koridorlarında hak arayan, yargılanan, bir gün yargılanabilecek olan herkes içindir bu mücadele. Barolar sinerse, parçalanırsa, yok edilirse şiddete uğrayan kadınlar, istismar edilen çocuklar, adli yardım bekleyen insanlar çaresiz kalacaktır. Türkiye her sorununu çözebilecek güçte bir ülkedir. Gecenin en karanlık anından sonra güneşin doğduğu insanlığın her gün tanıklık ettiği bir gerçekliktir. Tüm sorunların aşılacağına olan inancımızın içine barolarımızın sesinin kısılamayacağı, susturulamayacağı, sindirilemeyeceği inancı da eklenmiştir. SALGIN SONRASI YENİ DÜNYA DÜZENİ Prof. Dr. Bilsay Kuruç’un önsözüyle… Prof. Dr. Işıl Bayar Bravo, Doç. Dr. Barış Doster, Prof. Dr. Mustafa Durmuş, Prof. Dr. Haluk Erdem, Prof. Dr. Seyhan Erdoğdu, Prof. Dr. Hüseyin Gül, Prof. Dr. Adnan Gümüş, Doç. Dr. Mustafa Günay, Prof. Dr. Yalçın Karatepe, Prof. Dr. Selçuk Özdemir, Doç. Dr. Mustafa Sever, Prof. Dr. Cemal Taluğ’un yazılarıyla... “Kitap okuduğunuzu biliyoruz.” http://www.cumhuriyetkitap.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle