17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 13 1 TEMMUZ 2020 ÇARŞAMBA Çevrimiçi (online) dinletiler “Konser” sözcüğü besteci, icracı ve dinleyici üçgenini içerir. Besteci eserini dinletebilmek için icracıya muhtaçtır. İcracı ise o müziği paylaşmak için dinleyiciye. İcracı yalnız dinleyicinin alkışını değil, nefesini de hissetmelidir. Aslında besteci besteleme sürecinde kendi eserini içkulağıyla duymuştur. Ama kâğıt üstündeki o yazıyı duyurabilmek için yine yorumcu gerekir. Yorumcu aradaki köprüdür. O da bestecinin notalarını kâğıt üstünden alıp biz dinleyicilere aktararak canlandırır, yeniden yaratır. Bu üçgenin üçüncü ayağı dinleyicidir. Yorumcular 18. yüzyılda küçük oda müziği grupları halinde ya da solist olarak, aristokrat dinleyicilerle yan yana, aynı mekânı paylaşırlardı. 19. yüzyılda büyük konser salonları inşa edildi. Çünkü bestelenen yeni yapıtlar büyük orkestrayı ve büyük sahneleri gerektiriyordu. Böylece, giderek daha büyük konser binaları inşa edilmeye başlandı. Ve artık dinleyici ile yorumcu arasında ayrı bir ortam oluştu. Sahnenin yükseltisi bu iki kitleyi birbirinden ayırıyordu. Üçgenin üçüncü kenarı olan salondaki dinleyici de besteci ve yorumcuyla kendisine ulaşan müziği, kendi dünyasında değerlendiren kişidir. Gelelim günümüzün sanal konser ortamlarına. Geçen hafta Barselona’nın tarihi Liceu Opera evi salgın için kapattığı kapılarını açtı. Bu bir oda müziği dinletisiydi, ama dinleyicisi yoktu. Her koltukta, içinde yeşil ağaççıklar bulunan devasa saksılar oturuyordu. Tam 2 bin 292 koltuk. Tıpkı normal bir konsere başlar gibi “telefonlarınızı kapatın” anonsu yapıldı. Sahneye “UceLi Quartet” adlı bir dörtlü çıktı, selam verdiler, birbirlerine mesafeli oturdular. Ünlü opera bestecisi Puccini’nin ilk gençlik yıllarında, bir arkadaşının ölümü ardından bestelediği 6 dakikalık ağıtı çaldılar: “Krizantemler”. Sonunda sanatçılar yine boş salona selam verdiler ve ayrıldılar. O sırada sanal alkışlar koptu mikrofondan. Yorumcularda ise hiç inandırıcı bir heyecan yoktu: İşleri bitti, boşluğu selamlayıp ekranımızı terk ettiler. Koltuklardaki bitkiler ise sağlık çalışanlarına teşekkür olarak armağan edilecekti. Öksürükleri bile özledik Şimdi dünyanın bütün salonlarının konser dizilerinden seçilmiş eski dinletiler dijital ortamda yayına veriliyor. Birden kendinizi Berlin Filarmoni’de ya da Londra Royal Albert Hall’de buluyorsunuz. Ne sahici alkışlar var, ne bir öksürük sesi, ne de yanınızda durmadan sahneyi telefonuna kaydeden bir meraklı! Duyduğunuz konser canlı yayın değil ya, her hata temizlenmiş. Piyanistin “rubato”su reçel gibi yayılmışsa, sonradan stüdyoda toparlanmış. Tempolar değiştirilmiş. O çok kızdığımız yerli yersiz, konser içi alkışlar, öksürükler hepsi yok edilmiş. Şimdi her büyük konser merkezi pandemi günlerinin programını yayımlıyor: Örneğin, biz de bir duyuru yaratalım: “Bu akşam Almanya saatiyle 18.00’de piyanist Khatia Buniatishvilli, Berlin Filarmoni Orkestrası’nın yeni şefi Kiril Petrenko yönetiminde Rachmaninoff’un ikinci piyano konçertosuyla karşınızda olacak. Sakın kaçırmayın” diyelim. “Online konserler” bu gidişle artacak. Bu durum yorumcuları özendirmek, onlara cesaret vermek adına yararlı. Ama ekran başındaki meraklı izleyici, bu yapaylığa ne kadar dayanabilir? Sahnedekiler ise seyircisiz salonda prova yaparcasına, canlı konserin coşkusunu verebilir mi? Eser bitmeden öksüren, alkışlayan da performansa bir yaşanmışlık katıyordu! Konser salonunda müzik dinlemek ayrı bir coşkudur, ayrı bir disiplin ister. Evde bilgisayardan veya televizyondan dinlerken canlı konserin keyfini duyuyor musunuz? Ben canlı konserleri, aradaki yanlış alkışları, hatta konserdeki öksürük fırsatçılarını bile özledim. Mekanik isimli metal müzik ‘Müzik yaşamsal bir ihtiyaç’ grubuyla bilinen Caner Öner, kariyerini 2 yıldır farklı bir tarzda sürdürüyor. ORHUN ATMIŞ Caner Öner, 1999 yılından bu yana aktif müzik yapıyor. 2010 yılında kurduğu Mekanik isimli trash metal projesiyle kendi türünde saygı duyulan işler yaptı. Birkaç senedir ise solo projeleri için Mekanik’e ara verdi ve yayımladığı şarkılarla beğeni topladı. Modern ile geleneksel melodileri ve enstrümanları bir araya getiren Öner, 2019’da “Duyamadım” ve “Zorlama” parçalarını 2020’de “Büyü Bozuldu”, “Sözüm Geçmedi”, “Karnaval” ve “Buraların Yabancısıyım” şarkılarını tüm dijital platformlarda dinleyicisiyle buluşturdu. Pandemi dönemi öncesi Kadıköy’de verdiği konserin bilet gelirlerini de Huysuz İhtiyar Hayvan ve Çevre Aktivistleri Derneği’ne sokak hayvanları için bağışladı. Sanatçı, “Verdiğim konserlerden sonra elimden geldiğince her konuda yardımcı olacağım yerler var kabul ederlerse. Sokak hayvanları, evsiz barksız yaşamak zorunda olan insanlar, ekmek yiyebildi Caner Öner, pandemi dönemi öncesi Kadıköy’de verdiği konserin bilet gelirlerini de Huysuz İhtiyar Hayvan ve Çevre Aktivistleri Derneği’ne sokak hayvanları için bağışladı. ği için mutlu olan insanlar, şiddet görüp hayatları altüst olan kadınlar, aslında her insanın dert etmesi gereken ve sorumluluk alması gereken konular. Yardımcı olmak istiyorum çünkü ben iyi bir insanım. Kimseye zararım dokunmaz ama faydam da olsun istiyorum” diyor. 21 yıldır müzik yapan Öner, “Müzik be nim için çok kritik seviyelerde yaşamsal bir ihtiyaç. Bestelerimin yaratım süreci ve gün içinde dinlediğim müzik, nefes kadar önemli. Bunları yapmazsam anksiyeteden panik ataklara hepsini yaşıyorum. İnsanoğlunun kendi için icat ettiği en güzel şey bence müzik” diye konuşuyor. Anaakımın dışına kendini konumlayan bir müzisyen olarak baskılar ve problemler yaşadığını söylüyor ve ekliyor: “Bir geçim aracı olarak görmediğim müzik, ülkenin şartlarında yaşayıp büyüdükçe bir problem ve baskı haline geldi. Ama asla uzaklaşamadım hatta iyice hırslandım. Herkesin saçını sakalını kes, üstünü başını giy, gerçek bir mesleğin olsun diye fikir verdiği ülkemde, kimse nasılsın diye bile sormadı haliyle. Çünkü popüler değildik.” Son olarak salgın sürecinde müzisyenlerin çektiği sıkıntılara değinen Öner, “Bu salgın sürecinde belediyeler ve bazı iyi niyetine inandığımız organizatörler elini taşın altına koyup milyonların yıllardır dinlediği isimlerle birlikte veya onlara harcanan bütçelerin yarısının yarısı bir masrafla, aylardır ne yapacağını bilmeyen ve geleceği belirsiz müzisyenlere, ressamlara, tiyatroculara yani sanatın her dalında insanlara ulaşmayı bekleyen sanatçılara performans şansı versin. İnanın çok büyük bir kitle gerçekten üreten ama popüler olmayan sanatçılara fırsat verilmesini istiyor” ifadelerini kullanıyor. Bozkırda Nâzım Hikmet’in ilk kez gün ışığına çıkan şiirleri açan çiçekYAŞINDA Müze, 2010 yılında açıldıktan sonra bir kültür sanat merkezi haline geldi. Bayburt’un bir köyünden çıkıp sanat profesörü olan bir bilim insanının ailesine, doğduğu yere armağanı olarak filizlenen ve hayata geçip ödüller alan Baksı Müzesi, 20. yaşını sergiler, ödüller içeren geniş bir programla kutlamaya hazırlanıyor YAZGÜLÜ ALDOĞAN Kültür sanat dünyasında Hüsamettin Koçan’ı ve projelerini bilmeyen, tanımayan yoktur. Tabii ki bunların en önemlisi Baksı Kültür ve Sanat Vakfı ve Baksı Müzesi. Hep dinleyip merak ettiğim projeyi, Bay burt yollarını göze alıp Çoruh Nehri’ne tepeden bakan o bozkıra var dığım zaman özümseyip an layabilmiştim! Doğa şahaney Hüsamettin Koçan di ama müze ve yarattığı si ve Yazgülü Aldoğan nerji paha biçilmezdi. Hele yö Baksı Müzesi’nde re halkının müzeye ve içerdiği sanat, kültüre sahip çıkışı, Alev Ebüzziya Toprak Sergisi’nde bir arada. günlük, yıllık ziyaretçi sayı sı çok etkileyiciydi. Hüsamet tin Koçan, içinden çıktığı top raklara ve ailesine bir arma ğan vermek istediğinde aklı na gelmişti bu proje. Ve baş ta kimsenin aklına yatmayan müze, 2010 yılında açıldıktan sonra bir kültür sanat merke zi oluvermiş, 2014 yılında Av rupa Konseyi Müze Ödülü’nü almış, Prof. Hüsamettin Ko yor ve ekliyor: “Sanat ve zanaat arasın çan ise aynı yıl TBMM Onur Ödülü’yle daki yüksek duvarları ortadan kaldır taçlandırılmıştı. dık. Kendimizi salt seyirlik bir müze olmakla sınırlamadık. Çocuklarla sa Sanatla zanaat duvarları nat eğitimini, kadın istihdamını, yöre Bu yıl ise “Baksı” projesi 20. yıl sel kalkınmayı, yaşam kalitesini yük dönümünü bir yıl sürecek zengin seltmeyi temel alan yeni bir model bir programla kutlamaya hazırlanı oluşturduk.” yor. Temmuz ayında başlayacak programda yeni sergiler, atölyeler, burs Maskeler ve heykeller lar, film gösterimleri ve konser etkin “Baksı”nın 20. yıl programı çerçeve liğinin yanı sıra çeşitli ödüllendirme sinde ekim ayında, art arda açılacak üç programları da var. Baksı Kültür ve Sa yeni sergiden ilki “20. Yıl için 20 Ya nat Vakfı’nın ve Baksı Müzesi’nin ku pıt” başlığıyla pandemi sürecinin ha rucusu Prof. Hüsamettin Koçan, “20. yatımızın vazgeçilmezi yaptığı “mas yıl programını oluştururken Baksı’nın keler”. Sergide, 20 sanatçı ve tasarım Anadolu’nun kültürel mirasından ve cının, hem bir kullanım aracı hem de yaratıcılığından ilham alan bir proje bir kavram olarak maskeyi odağına olduğunu hep göz önünde tuttuk” di alan özgün yapıtları yer alacak. On sa Bu yıl Baksı projesi 20. yıldönümünü bir yıl sürecek zengin bir programla kutlamaya hazırlanıyor. Temmuz ayında başlayacak programda yeni sergiler, atölyeler, burslar, film gösterimleri ve konser etkinliğinin yanı sıra çeşitli ödüllendirme programları da var. natçının ürettiği ve müzenin yanında, açık havaya yerleştirilecek 10 heykel ise bir diğer sergi. Baksı Tepesi’nden Çoruh’u seyredecek heykellerin sanatçıları arasında Hüsamettin Koçan da var. Üçüncü sergi ise Osman Dinç’in “Gözlem Evi” başlıklı sergisi. Kadınlar için 20. yıl kutlamalarında kadınlar da unutulmadı. Baksı Kültür Sanat Vakfı’nın geliştirdiği büyük bir proje; Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından tasarlanan, uluslararası ödüllü “Kadın İstihdam Merkezi” binasının temeli 2021 mayısında atılacak. Şimdi tek isteğim, çağdaş sanatla geleneksel el sanatlarının aynı çatı altında birleşmiş olduğu gibi, şehirliyle köylünün de aynı anda gezip eserleri aynı hayranlıkla incelediği; Bayburt’un bile 45 km. uzağındaki bu atipik müzeye tekrar gitmek, o sessiz ve huzur dolu tepeden karşı dağlara bakmak, yeni sergilerin tadını çıkarmak! Müze sadece İstanbul’da, sergi sadece büyükşehirde mi olurmuş diyen ve bu projesini 20 yıldır büyük emekle yaşatan Hüsamettin Koçan Hoca’ya ve sanatçılarına destek çıkmak! Yapı Kredi Yayınları’ndan (YKY) yapılan açıklamaya göre, YKY’nin iki aylık edebiyat dergisi kitaplık’ın temmuzağustos sayısında Nâzım Hikmet’in şu ana kadar hiçbir yerde yayımlanmayan beş şiiri yer alıyor. Açıklamada, Yapı Kredi Yayınları editörlerinin TÜSTAV Komintern Arşivi’ndeki çalışmaları sırasında bulunan “İstanbul’da 1 Mayıs”, “Beyanname”, “Gecenin Penceresinde”, “İtiraf” ve “Hayatımız Yirmi İki Kelimede” adlı şiirlerin, arşivin 1925 tarihli belgeleri arasında bulunduğu belirtildi. Nâzım Hikmet’e ait olmayan bir el yazısıyla, aynı bloktan koparılmış kareli sayfalara yazılan şiirlerin 1’den 6’ya kadar numaralandırıldığı ifade edildi. kitaplık dergisinin yeni sayısında Bernard Alluin’in Veba (Camus) romanı üstüne yazısı, Engin Soysal’ın J.M.G. Le Clezio tutkusunu anlattığı yazısı ve Abdullah Uçman’ın Ahmet Midhat Efendi yazısıyla Hasan Bülent Kahraman’ın ressam Komet’le yaptığı söyleşi bulunuyor. İKSV, bir belgeseli daha erişime açtı İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV), yapımcılığını İstanbul Tiyatro Festivali’nin üstlendiği 2004 tarihli “Pina Bausch’la Bir Nefes” belgeselini dijital platformlar üzerinden erişime açtı. Ünlü Alman dansçı ve koreograf Pina Bausch’un İstanbul’dan esinlenen “Nefés” adlı gösterisini belgeleyen “Pina Bausch’la Bir Nefes”, Bausch’un 11. ölüm yıldönümünde, dünden itibaren İKSV’nin YouTube kanalı üzerinden ücretsiz olarak izlenebiliyor. Yönetmenliğini Hüseyin Karabey’in üstlendiği belgeselde Pina Bausch’un 2002’de İKSV’nin davetlisi olarak geldiği İstanbul’da yaptığı ve bugün hâlâ dünyayı dolaşan Nefés gösterisinin sahne arkası ve hazırlık süreci anlatılıyor. İstanbul Tiyatro Festivali’nin, İKSV ile “Dans Tiyatrosu” kavramını modern dans literatürüne yerleştiren ve bu alanda bir ekol yaratan Tanztheater Wuppertal Pina Bausch ortak yapımıyla İstanbul üzerine gerçekleştirdiği özel projesi Nefés, Türkiye’de ilk kez 2003’te AKM’de sergilenmişti ve beş temsil vererek 6 binin üzerinde seyirciyle buluşmuştu. Belgesel daha önce 2005 yılında 24. İstanbul Film Festivali’nde gösterilmişti. RAHMI M. KOÇ Türkiye’nin 26 yıldır ilk ve tek sanayi müzesi olan Rahmi M. Koç yeniden ziyarete açıldı. Salgın önlemlerine sıkı tedbirlerle uyan müze MÜZESI YENIDEN ye aynı anda en çok 500 kişi ziyarette bulunabilir. Müzede bulunan 14 binin üzerindeki obje ZIYARETE AÇILDI ve Erdem Cever’in “Zaman Yolcusu Vapurlar” sergisi sanatseverlerle buluşmaya devam ediyor. 1898 model Malden Buharlı Otomobil”den 1963 model ilk Anadol”a buharlı gemi makinesi modellerinden Sultan Abdülaziz’in “Saltanat Vagonu”na, transit teleskoptan Edison telgrafının patentlenmiş orijinal modeline kadar farklı dönemlerden farklı objelerle endüstri tarihinin görselini tutan müze Nostaljik Sokak’ta yer alan dükkânlar da ziyaretçileri 19. yüzyılda gezintiye çıkarıyor. Müzede, tren ve denizaltı turları, eğitim programları ve atölye çalışmaları bir süre daha yapılmayacak. Yavuz Çetin’in konuk olduğu program görüntüleri 25 yıl sonra yayımlandı Türkiye’nin en iyi gitaristlerinden kabul edilen Yavuz Çetin, 90’lı yıllara iz bırakmış, 2001 yılında ölümüyle büyük üzüntü yaratmıştı. Us Yavuz Çetin ta gitaristin 25 yıl önce katıldığı programın görüntüleri YouTube’da yayımlandı. 1995’te Flash TV’de yayımlanan, Taner Öngür ve Ha kan Sepetçi’nin sunduğu Rokoko programına Bülent Ortaçgil’le konuk olan Yavuz Çetin’, programda “Sahil”, “Hiç Düşünmezsin”, “Fanki Tonki Zonki”, “Bir Kaç Saat” şarkılarının ilk hallerini seslendiriyor. Yavuz Çetin hayranlarını hem duygulandıran hem sevindiren görüntüler için altın madeni yorumları yapıldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle