27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 7 HAZİRAN 2020 Engin Orta Engin Orta’dan yeni tekli Salgına karşı mavi notalar K aradeniz müziğinin sevilen seslerinden Engin Orta, Mavi isimli şarkısıyla sıra dışı bir projeye imza attı. Kısa süre önce müzikseverlerin beğenisine sunulan tekli çalışmasının videosunda gönüllü katılımcılara yer veren Orta, COVID19 salgınının yarattığı kısıtlamaları aşmak için kendine has bir yöntemi hayata geçirdi. Rizeli müzik araştırmacısı ve şair Hızır Canbaz’ın kızı Mavi Canbaz için yazdığı “Mavi” isimli şiiri kendi müziğiyle bir araya getiren Orta, İngiltere, Polonya, Almanya, Arjantin, Brezilya, Japonya, Uganda, Endonezya ve Rusya gibi farklı coğrafyalarda yaşayan gönüllü katılımcılardan gelen görüntüleri bir araya getirerek çektiği kliple şarkıyı bir sosyal sorumluluk projesine dönüştürdü. EVRENSELI IŞLIYOR Orta, bu çalışmasıyla dünyaya salgın süresince umut dolu bir mesaj vermeyi amaç edindi. İlk olarak 2014 yılında Senseç etiketi ile çıkardığı “Palovit” albümüyle Karadeniz müziği takipçilerinin dikkatini çeken Orta, müziğinde evrensel konuları işleyerek daha geniş kitlelerin dikkatini çekmeyi ve Karadeniz ezgilerini dünyaya tanıtmayı amaçlıyor. Eserlerinde, tulum türkülerinin ölçüsü olan 7’li ve 11’li hece ölçüsünü kullanan ve Karadeniz müziğini en saf haliyle dinleyicilerle buluşturmak için araştırma ve çalışmalarını sürdüren Hızır Canbaz ise 2016’da “Varoşun Çiçekleri” (Kalan Müzik), 2018’de “Yessir O Gözleruna” (Cinan Müzik) adlı iki profesyonel albüm çıkardı. u Cumhuriyet Pazar Sakin köşesinde sözcük biriktiren Can Güngör’den ikinci albüm: Sular Dar Aşkınlık, olgunluk, iç döküş DENIZ ÜLKÜTEKIN Bundan birkaç yıl önce Silik Düşler albümüyle müzik üretimini bir albümle bütünleştirse de Can Güngör’ün Türkiye müzik camiasındaki yeri şarkı üretimleriyle kısıtlı değil. İlk olarak ismini çok sayıda grup ve müzisyenin davulcusu olarak duyduğumuz Güngör artık kendi şarkılarına odaklandı. İlk albümünün ardından Teselli, Yalnız Ölmek, Dışarda Kış gibi teklileriyle neredeyse hiç gözümüzün önünden ayrılmayan Güngör, şimdi ikinci albümü Sular Dar ile müzikseverleri selamlıyor. u Silik Düşler ve Sular Dar arasında geçen yaklaşık 5 yıl var sanırım. Bu sürede müzikal anlamda ne gibi değişimler ve gelişimler yaşadınız? Müzik prodüktörü olarak ilk giriştiğim albüm ‘Silik Düşler’ albümüydü. Bir sürü toylukla beraber, iyi hislerle ve çokça heyecanla üretilmiş bir albümdü. Sonra Ceylan Ertem’in ‘Amansız Gücenik’ ve Mabel Matiz’in ‘Gök Nerede’ albümlerinin prodüktörlüğünü üstlendim. O zamandan bu zamana kadar farklı skalada birçok prodüksiyon yapma şansım oldu. Deneyimlerim müziğin kaydedilmesi ve üretilmesi yönünden beni zenginleştirdi ve elimi güçlendirdi. Ses, form, aranjman ve orkestrasyon olarak hayal ettiğim müzikleri daha rahat üretebilmeye başladım. Şarkı yazarlığında da kafamın içinden çıkıp, meselelere daha “kuş bakışı” bakmaya çalıştığım bir süreç başlattım. İki koldan genişleme ve açılma isteği ‘Sular Dar’ albümüne vesile oldu. Müzikal olarak bir çerçeveye sığdırmadım kendimi. Hangi şarkı, hangi ses dünyasında var olmak istiyorsa, onun o alana seyrine müsaade ettim. BELIRSIZLIK HEYECAN VERIYOR u Albümün çıkış şarkısı diyebileceğimiz Bahçeden Çocuk Sesi Gelmiyor, klasik dörtlük nakarat biçiminin sınırlarını zorlayan bir sözsel akışa sahip. Sözcüklerle aranızın iyi olduğunu biliyorduk, ama bu albümden önce epey biriktirdiniz sanırım, doğru mu? Bagajımda ortaya koyduğumdan hep çok daha fazlası oluyor. 15 şarkılık bu albüm 2022 parça içerisinden süzüle süzüle geldi. Yolda birçok şarkıyı geride bıraktığım ve hesapta olmayan şarkıları eklediğim de oldu. O belirsizlik havuzu albüme dair heyecanımı kamçılıyor. Zamanın ne göstereceğini merakla izlemekte oluyorum... Klasik formları, üslupları; hatta kitsch denebilecek kadar klişeleri bile çok seviyorum. Lakin formlarla oynamaya, müzikal beklentileri yönlendirmeye dair başka bir heyecanım da var. Özellikle söz kurgusunun da anlam bütünlüğünü korumak için simetrik formları Can Güngör çoğu zaman terk ediyorum. ‘Teselli’ şarkısında müzikal ölçülerin neye tekabül ettiğine dair hiçbir fikrim yok mesela, orada sözlerin akışı ve ifadeler arasındaki boşluklar müzikal seyri tanımlıyor. u Müzik camiası sizi ilk başta davulcu olarak tanımıştı. Bu albümde ise vurmalıların bazen geri planda kaldığını gördüm. Kendi şarkılarım ya da başka sanatçıların şarkılarıyla uğraşırken sanırım en son aklıma gelen şey davulculuğum oluyor. Davul çok güçlü bir enstrüman; enerji akışını, dinamikleri birçok yerde davul tanımlıyor. Sanırım yıllar içerisinde davulun müziğe hizmet etmesi, müzikle birlikte erimesine dair bir terbiye geliştirmişim. O an müzikte ne gerekiyorsa ona evrilmeye çalışıyorum. Bu albümde de bundan başka bir süreç yaşamadım aslında. BAŞKA BIRISINE DÖNÜŞTÜM u Sular Dar albümünün duygusunu üç kelime ile tanımlasanız hangi sözcükleri seçersiniz? Aşkınlık. Olgunluk. İç döküş. u Albümünüzde 15 şarkı var. Epey üretken bir Albümü kutlayamadığım için biraz burukluk hissediyorum. Çok emek verdiğim bu işin telefon ekranlarına ve evlere hapsolduğumuz; türlü korkularla kuşandığımız bu döneme denk gelmesi zaman geçtikçe üzüyor sanırım. Sağlıklı ve dikkatlice yeni normalimiz neyse ona kavuşmanın ve dinleyenlerle göz göze geleceğimiz konserlerin hayalini kuruyorum. Umarım çok uzakta değildir bu günler. Hepimiz için sabır, sağlık ve metanet diliyorum. süreçten geçiyorsunuz sanırım... Terzi kendi söküğünü dikemez du rumunu yaşadım evvela. Bir şarkının bittiğine karar verme fikri çok delice geliyor. Her zaman bir şeyler eklenebilir ya da çıkarılabilir. Bunu bir sanatçıyla paylaşırken, bu kararı vermede sırtınızı yasladığınız birisi oluyor ama tek başınızaysanız kara delik. Bu albümün bu kadar ayağıma dolanacağını tahmin etmemiştim. Hem çok çalışmam hem de çok sabırlı olmam gerekti. Zirve tırmanışlarında tepeye bakmamanız söylenirmiş. Ben uzun bir süre istesem de bitişi göremedim ve zaman zaman kayboldum. Bu albümde hem kendimin hem de etrafımın beklentisi çok yüksekti ve bunun üzerimde yarattığı basınç da süreç uzadıkça arttı. Aslında bir şeyleri sessiz ve olaysızca yapmayı seviyorum. Kuzey Avrupa’da “Bir hayaliniz varsa kimseye anlatmayın” sözü yaygınmış. Bunu bu albümde uygulayamadım. Bu durum işleri benim için epey güçleştirdi ama bütün bunlarla mücadele ederken birkaç deri değiştirdim ve biraz başka birisine dönüştüm. Günün sonunda ürettiğim albümden ve beni dönüştürdüğü şeyden epey memnun olduğumu söyleyebilirim. u Tüm bu besteleriniz içinde sizi en çok etkileyen veya anısı duygusal anlamda en yüksek olan şarkı hangisiydi? ‘Revolte’ ve ‘Güneşsiz/Sular Dar’ın yerleri çok ayrı. O bahsettiğim ‘kuş bakışı’ durumunu bu şarkılarda yakaladığımı düşünüyorum. ‘Revolte’ sakinliği ve gözlemciliğiyle benim bir aynam gibi. ‘Güneşsiz / Sular Dar’ ise kendini fark edip, dönüşmek isteyen tarafım. Şarkının ikinci kısmında o iplerin kopma hali, kendini bırakma hali müzikal olarak çok doğru ifade ediliyor gibi geliyor bana. Canavar Banavar ve Nilipek’in de katılımlarıyla birlikte en gurur duyduğum şarkılarımdan birisi oldu bu şarkı. Sözcükler peşinde geçen bir ömür! 1 Yılı tam anımsamıyorum, SHP belediyesi zamanıydı. Kültür İşleri Daire Başkanı Hilmi Yavuz’du. Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde felsefe söyleşileri yapılıyordu cumaları. Ağzına dek dolardı salon. Enis Batur ve Oruç Aruoba konuşurdu. Gençler çoğunluktaydı. İlk kez orada gördüm Aruoba’yı. Gençler üzerinde etkisi büyüktü. Çok insanın yaşamında izi vardır. Düşünmeyi sevdirdi, kolaycılıktan kurtardı gençleri. Felsefe karanlık, gizemli, güç görünür uzaktan bakınca. Eğitim sistemi de bunu körükler. Aruoba kısa metinleriyle, bilgeliğe doğru yol almaya davet ediyordu bizi. İlk okuduğum kitabı “de ki işte” oldu. Sanırım bir kuşakta okumayan yoktur. 2 Genç insanın yaşamla kavgası serttir. Amaçları, arzuları, hırsları, öfkesi, isyanı vardır. Beceriksiz, deneyimsizdir. “Yaşam nedir?” sorusuna kısa yoldan yanıt bulmak ister. Eğer uyanık davranmaz, doğru kitaplarla karşılaşmazsa savrulur. Aruoba kolay okunur, yalın metinlerle “hayat bilgisi” sunuyordu bize. O yalın söylem etkiliyor, üzerine kafa yoruyorduk. Edebiyata yönelmemiz, sanata ilgi duymamız, düşünmenin olanaklarını kavramamız için pusulaydı. Sonra, yaş ilerleyince, yeniden okudum kitapları. Meşhur cümleye hak verdim: “O sadeliğe, yalınlığa ulaşmak için bir ömür çalışmak gerek.” 3 Aruoba şairliğiyle düşünürlüğü iç içe geçirerek, sözcüklerin gücüne iyice varmamızı sağlıyor; imgenin olanaklarını açığa çıkararak lezzetli okuma sağlarken, bir yandan da ardı ardına sorular yöneltiyordu hepimize. Oruç Aruoba “Yaşamın, yaşadıklarındır yaşamaya ‘karar’ verdiklerin, ya da yaşamak ‘istedik’lerin değil...” Devam edeyim: “Yaşamında hep ‘sahici’ olmaya, yaşadıklarını ‘sahiden’ yaşamaya –yaşamı ‘sahi’ yaşamaya çalışacaksın ama yaşadıklarında hep bir sahtelik arkaplanı, bir yapmacıklık çizgisi, bir uydurulmuşluk havası boy gösterecek.” Kim bu gelgiti, ikircikliği yaşamadı ki? 4 Aruoba ölünce kitaplığa baktım, neler var diye. Altıkırkbeş yayınları “ORUÇ ORUOBA NE/otuzaltı tanzaku” Kapağında “Mart 1998 Çiftehavuzlar” yazıyor. Sonuna eklemişler: “Tanzaku, Japon metin biçimi haiku’nun üstüne yazıldığı inceuzun kâğıt parçalarına verilen addır. Haijin (haiku yazarı) tanzaku üstüne bazen beceriksizce de olsahaiku’yla ilgili çizim (haiga) yapardı. oa” Aruoba diyor ki; “görmeden uzaklaştıkyunuslar bizden biz yunuslardan...” 5 ‘ K endime Nasihatler’ diye not almışım kitapların üstüne. Uzun yıllar tertemiz olsun diye özen gösterirdim sayfalara, sanki satırların altını çizmek, yanına not düşmek saygısızlık gibi gelirdi kitaplara. Yirmiye varmadan tersinin doğru olduğunu gördüm. Üstüne not alınmış kitaplar yaşamdan iz taşır, belki benden sonra okuyacaklar, ne düşündüğümü, ilgi alanımın ne olduğunu bu yolla kavrayacak, bir gelenek olacak, kendince tarih izi işte! Pişmanım geciktiğime. Kütüphaneden Aruoba’ları aldım, nasihatleri okudum. Mesela; “Felsefe, direnmenin temel biçimidir, çünkü dünyanın kendisi direnmedir.” “Felsefenin karşı olduğu tek şey, düşüncenin gösterişliliğidir bütün sahici felsefe metinleri, çoğunlukla (belki, hep) görkemli, hatta tumturaklı görünseler (hatta öyle olsalar) bile, temelde, son derece alçakgönüllüdürler.” 6 İ nsan gençlikte genellikle şairliğe heves eder; geçen gün TRT arşivde rastladım, Melih Cevdet’le konuşuyorlar, diyor ki: “Herkes gençliğinde şiir yazar, sonra bırakır, devam edene şair denir.” Beyoğlu renkli, canlı kültür yaşamına sahipti. Sıkı tartışmalara girer, akşamları meyhanelerde sürdürürdük. Yazarlığın heves olup olmadığına zamanın sarsılmaz terazisi karar veriyor. Dönüp bakıyorum, yola koyulduğumuz arkadaşların büyük kısmı vazgeçmiş. Yazarlığın gençlikle ilgisi var mı, bilmiyorum; yazma arzusu tükenmiyor, gün geçtikçe elinden başka iş gelmediğini fark ediyor insan. Yine Aruoba; “Yaşamında yapabilecek her şey tükendiğinde, ya da hiçbir şey yapamayacak duruma düştüğünde, yazarsın – ancak da o zaman yazabilirsin: Yazabilmen, yapabileceklerinin tükenmesi; senin, hiçbir şey yapamayacak duruma düşmen olacak. Hiçbir şey yapamıyorsan, yazarsın ancak da o zaman yazarsın...” 7 Unutmak bir ölçüde tedavidir, doğru. Ama belleksiz yaşayanlar hep hastadır. ENVER AYSEVER KURŞUNKALEM ‘Kendime Nasihatler’ diye not almışım kitapların üstüne. Uzun yıllar tertemiz olsun diye özen gösterirdim sayfalara, sanki satırların altını çizmek, yanına not düşmek saygısızlık gibi gelirdi kitaplara. Yirmiye varmadan tersinin doğru olduğunu gördüm.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle