19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 HAZİRAN 2020 15 Müziğimizin usta ismi Suavi, sahnede 54 yılı devirdi. Müzikle buluşması ise ilkokulda. Geriye dönüp bakınca müthiş bir duygu seline kapılıyor: “Tarifi zor bir duygu, şaşkınlık ve mutluluk hali. Rüya gibi, şaka gibi, gerçekten olmamış gibi.” “Davulların içine, deriyi ısıtmak için ‘lamba’ takılan, radyonun bile lüks sayıldığı, o yoksunluk günlerinden dijital dünyaya dalış! Tam da ‘zaman tüneli’ işte” diyor. Sporcu ve üretken kişiliğiyle gençlere ‘meydan’ okuyor... Şeyh Bedrettin filminin çekimlerine hazırlanırken, bizi kırmadı Almanya’dan sorularımızı yanıtladı. Yaşlılıktan korona günlerine, geçmişten geleceğe pek çok konuya uzandık birlikte... Umuda ve yalıçapkınlarına selam çaktık. Suavi ile ilk konserde buluşmak üzere online pazar sohbeti... “Müzik, çocuklarım, spor ve denizden asla vazgeçemem. Olmazsa olmazım ise dünya görüşümdür.” Yaş almak birikimdir u Bu meseleyi düşünüyordum, korona süreciyle başlayan yaşlılık tartışmasını... “65 yaş üstüyüm. Sizin, 65 da uzun uzun yer almıştı o yıllarda ama şu kadarını paylaşmak isterim ki, bu benim baba olma hakkımdan öteye, eşi ama biz o dosyaya itiraz ettik. Yurtdışında olmamın bu konularla birebir bir ilişkisi yok ama özellikle kız çocukları açısın yaş üzeri derken ne kastettiğinizi asla umursamıyorum” dediniz. Size o tweet’i yazdıran neydi? Uygulama Türkiye dışında olmama rağmen beni bile rencide etti. 65 yaş ve üzeri insanlar sokakta adeta alay konusuna dönüşmüştü. Beceriksiz bazı görevliler, üstüne üstlük cahilce de davranınca bu deneyimli jenerasyonu incitmeler başladı. Oysa bu jenerasyon çoğunlukla olgun bir kuşaktır. İçlerinde istisnalar olabilir ama hepsi günlük ihtiyaçlarını karşılayabilen, yol ve yöntem bilen donanımlı kişilerdir. Onları beceriksiz, aciz, hemen ölecekmiş gibi görmek, her şeyden önce onur kırıcıydı. u Pek çok kişinin duygularına tercüman oldunuz. Bir yandan emekçiler çalıştı, evde yaşlı anne baba da olsa... Ve o fertler aynı zamanda potansiyel taşıyıcı da olduklarından hem kendileri hem de sevdikleri için büyük tehdit oluşturdu. Çünkü devlet emekçileri topluca, maddimanevi güvenceye alacak bir “babalık” yapmadı. Kaderlerine terk edildiler. Oysa; emekçiler belli oranda bile olsa finanse edilseler, tüm bu sevimsizlikler yaşanmazdı... YASAK KOYANLARA FARK ATARIM! u ‘Yaşlı’ların durumu peki? Ne düşünüyorsunuz? Yaşlılık normal şartlarda herkesin geleceği bir istasyon. Sevgisiz ve vefasız toplumlar yaşlılarını bir ‘angarya’ gibi görebilirler. Ama unutulmamalıdır ki o ‘savunmasız’ fiziken ‘güçsüzleşmiş’ insanların mirasıdır bu yaşam. Bayrağı teslim aldığımız insanları “yarıştaoyunda” yok saymak, kendini inkâr etmektir aslında. Her insanın yaşlanmaya, yaşlılığını özgür, gururlu ve sevgisaygı içinde yaşama hakkı vardır. Yaşlıları ötekileştirmemek, onlara hizmet vermek, saygılı olmak bir anlamda hak bilincidir ama diğer yandan ise kendi yarınlarının provasını yapmak, kendine ayna tutmaktır. min “anne olma hakkı” ile ilgili bir planlamaydı. Deneyimli ve iyi bir baba olduğumu düşünüyorum. Çocuklar için dünya bu denli vahşi, özensiz ve acımasızken benim de titizlenen, koruyan, dikkat eden bir yanım var kuşkusuz ama bu asla “hastalıklı” bir korumacılık içermiyor. Ben/biz; eğitimli, üreten, hak aramasını bilen, kendine güvenli ve saygılı, yaşadığı dünyanın farkında, ayakları yere basan bir birey yetiştirmeye çalışıyoru(z)m. u Yaşlılıkla ölüm çok yakın görülüyor birbirine. Ben bu fikre asla katılmıyorum ama... Ne demiş şair: “Her canlı ölecek yaştadır!” Diğer şair ne demiş: “Her ölüm erken ölümdür!” u Sizde vaktinizin azaldığına dair bir endişe var mı? Kesinlikle bir endişe taşımıyorum. Evren, nasıl ki geriye doğru gidemezse, biz de geçmişe doğru zamanda yolculuğun imkânsız olduğundan bahsedebiliriz. Ve aslolan ilerlemektir. Zaman kavramıyla ilgili ünlü bir paradoks; “Anne veya babanız doğmadan önceki bir zamanda seyahat edip, büyük babanızı öldürseydiniz eğer, kendi doğumunuzu engellemiş olacaktınız” der. Oysa ben bu zinciri koparmadan doğdum! Ve mütemadiyen ilerliyorum... u Neyi keşfettiniz insanlarda bu salgın sürecinde? Büyük insanlığın durumu oldukça açık. Tüm dünya için söylüyorum ki; yönetimler ve politikalardı beceriksiz, kötü, hatalı ve hastalıklı olan. Neredeyse tüm sağlık sistemleri, sağlık politikaları dibe vurdu. Hiç kimse “benbiz daha iyiydik diye böbürlenmesin!” Bu ağır yükün faturası daha çok da emekçilere çıktı ve daha da bu dalga dinmedi. u Salgından ders alacak mı insanlar? İnsanlar, çoğunlukla bu salgından yeteri kadar ders aldılar, alacaklar çünkü; en büyük bedeli onlar ödedi, ödüyor ve daha dan eğitimi ve gidişatı da çok iç açıcı bulmadığım içindir ki; kızımın eğitimi için aldığımız bir karar sonrası buralardayım. Ülkeye, özellikle de ben, sıklıkla gelip, gidiyoru(z)m. u Türkiye’nin en önemli derdi ne size göre? Türkiye’nin bence en önemli, en yakıcı derdi ekonomidir. Kürt sorunu ve demokrasi meselesi de acilen çözüme kavuşturulması gereken gerçekliğimiz olarak görülmeli. u En çok ne üzüyor ya da öfkelendiriyor? 25 yıldır çocuklarının bir mezarı olsun, suçlular bulunsun ve hesap sorulsun diye yaz kış demeden, neredeyse bir ömür tüketen Cumartesi Anneleri’ne yaşatılanlar karşısında, taş olsa erir ve öfkelenmemek, üzülmemek elde değildir. Ayrıca bir doğa âşığı olarak; Anadolu’nun müthiş doğasının ve yeraltıyerüstü zenginliklerinin hoyratça perperişan edildiğini bilmek, görmek de beni ‘deliye’ döndürebilmektedir... Ozan demiş ya; ‘Derdim çoktur hangisine yanayım’ aynen bu ruh haliyle bakıyorum o güzelim topraklarda yaşananlara, ranta ve talana... u Yalıçapkını en çok bilinen şarkılarınızdan... Yalıçapkını nesli tükenmekte olan, müthiş güzel ve becerikli bir kuş. Çoban aldatan da öyle. Yani; bir dönem benim için yazdıkları gibi; yalıda çapkınlık yapan bir adamın aşkı üzerine kurgulu bir hikâye değildi bu. Yalıçapkını’nın ilk kamuoyu yoklamasını Rize’de bir kayıkhanede dostlarıma çalıp/söyleyerek yapmıştım. Çünkü Karadeniz’de de bu türün bir çeşidi yaşıyordu ve nesli tükenmekte olan bir kuşun ağzından anlatılıyordu aşk hikâyesi. Oldukça beğenildi ve o gece herkes ezberlemişti şarkıyı. Ve ben, şarkının Türkiye birinciliği kazanması, ardından dünya birinciliği alıp Grand Prix’le onurlandırılması sonrasında bu eseri, aynı adlı albümümde Rizeli dostlarıma ithaf etmiştim. u Buradan sporcu yönünüze gelmek istiyorum. Spor yıllar yılı hayatınızın bir parçası değil mi? İlk delikanlılık yıllarımda boks yaptım ama uzun sürmedi, futbol oynadım, bıraktım. Ardından yüzmeye başladım, sutopu oynadım ve yıllarca serbest dalış yaptım, adeta bir su kuşuydum. Yine yıllarca her fırsatta koşu ve dağcılık yaptım ama bu zirve tırmanışları değildi, daha çok uzun parkur yürüyüşleri ve oldukça yüksek kotlarda kamp ve doğa sporları şeklinde sürdü. Şimdi aktif olarak her gün ortalama 15 km. civarı tempolu yürüyüş, asgari 10 km koşu ve uygun olan her fırsatta dalış ve yüzme olarak devam ediyorum aktivitelere. Elbette ben de eskiyeceğim ama bana 65 yaş üstüsün diye yasak koyan gençlerin veya orta kuşağın önemli bir kısmına kapasite bağlamında fark atarım! Çok eskiden beri ve mümkün olduğunca uyku ve beslenme düzenime dikkat ediyorum. Bir yanım Ege olduğu içindir ki beslenmede, Akdeniz tarzını uyguluyor ve önemsiyorum. Sigara içmemiş ve içmeyecek biriyim ama doğru zeminde, zamanda ve oranda alkol kullanan bir insan olarak düzenli ve özenli bir hayat yaşamayı sürdürüyorum. u Siz zaten yaş konusunda tabuları yıkan birisiniz gerçekten, 62 yaşında yeniden baba olmuştu nuz mesela. Küçük kızım 8 yaşı “Bu sıralar daha na ulaştı. Bu konu basın da ödeyecekler. Dayanışmanın önemi, ekip ve ekipman yeterliliği ve hatta inanç kavramı ve inanç kurumları da dahil, birçok olguyu yeniden sorguluyor olacak insanlık. Çünkü bu süreçte; her dinden, her inançtan temsilcilerin ve kurumların yaşatmak adına insanlığa hiçbir şey yapamadığı, müsbet bilim karşısındaki yetersizliği, açmazı, çaresizliği çırılçıplak ortaya çıktı. KIZI IÇIN ALMANYA’DA u Konser takviminize yeni normal düzeni geldi mi? Doğrusu; konserler de dahil tüm sanat aktivitelerinin, hayatın çok da iyi olmayan eski temposuna kolayca oturabileceğini, iki önemli nedenle düşünmüyorum. Birincisi; iktidarın “özellikle” sanat diye bir talebi, ufku, hedefi, planlaması yok. Özellikle de “muhalif” sanatçıların sanat etkinlikleri yakın vadede bir ritme oturtulmayacaktır. Konser, festival ve benzeri tüm etkinliklerin izninin dahi “iki dudak arası” bir inisiyatife bağlı olması, durumu daha da zorlaştırabilecek görünmekte. Bizim 2020 sonuna kadar, şu an itibariyle imzalanmış ve garantisi olan 1 tek konserimiz dahi yok! Bu yılı, tümüyle müzik ve sanat sektörü açısından yitikkayıp bir yıl olarak görüyorum! Gerçekten hepimizi kavurucu bir yaz beklemektedir diyebilirim. Yanılmayı çok çok isterim ama, ama, ama... u Türkiye’de aracınıza saldırı oldu, yargılandınız da. Bu nedenlerle mi Almanya’da yaşıyorsunuz? Bahsettiğiniz saldırıda ailecek arabadaydık, abartısız, ölümden döndük. 3 kişiydiler. Araç, plaka, eşkâl, tamamen belliydi. Aylar sonra bir savcılık kâğıdı geldi adresime; ifadeleri alınmıştı. Tamamen inkâra ve yalana dayalı bir ifade sonrası X savcı dava bile açılmasına gerek kalmadan, konuyu sonlandırmıştı. Yargılandığım davalar sürüyor. Birinden ceza verildi “Ha buna biz şans getürdük da!” dedikleri için. u Sormadan geçmeyeyim, sakalınızla ilgili çok soru ve yorum geliyor, espri konusu oluyor... Sakal meselesi, sakalımdan da uzun bir şekilde “mal zeme” olmaya devam ediyor. Unutamadığım iki anım var. İlki Rize’deydi. Bir konser öncesi afişleme yapıyor muş arkadaşlar. Yıl tahminen 1993. O yıllarda saç ve sa kallarım yoğunlukla siyah ve ben afişlerimde siyah/be yaz kullanıyorum. O günlerde Rize’de bir taciz olayı ya şanmış, herkes öfkeli. Yaşlıca bir anne, sırtında çay sepe tiyle durup, uzun ve dikkatlice postere baktıktan sonra afi şi asan gence o özgün diliyle sormuş! “Ha uşağum, aranan sa pık bu midur?” Diğe ri de İzmir’de o dönem konservatuvar öğren cisi olan iki genç ar kadaşın internete yük lediği “En ucuz Suavi prodüksiyonu.” Gülme krizine girmiştim. Bir A4 kâğıttan makasla basitçe kesilmiş bembeyaz bir Suavi görseli ve iki delik, simsiyah bir çift göz, Yalıçapkını söylüyor... İn “Pandemi süreci benim için üretkenliği tetikleyen, verimli bir dönemdi. İlk fırsatta yeni şarkılar ternette tur atmaya de vereceğim vam ediyor. dinleyicilere.” çok kendi iç sesimi ve bulunduğum şartlardan hareketle doğadaki sesleri veya doğadaki sessizliğin sesini dinliyorum.” MÜZIĞININ DÖNÜM NOKTASI “Müzik ve sanatla buluşmam ailemi hiç rahatsız etmedi. Hiç, geçici hevesli bir çocuk muamelesiyle yok sayılmadım, dışlanmadım, tam tersi ciddiye alındım. Kırıkkale’de önce okul korosunda, sonra solo çalışmalarımla gelişen bir süreç... Dönüm noktamın, müzik öğretmenim kemancı Sayın Hüseyin Kızılırmak ve onun bana verdiği özgüven olduğunu düşünüyorum. Onu, teşekkür ve saygıyla anıyorum.” YAŞANMAKTA OLANIN TOPTANCILIĞI “Yaş almayı ürkütücü bulmuyorum. Dolu dolu yaşıyorsanız, yaşadıysanız, her yaşın kazanımıyla daha da zenginleşiyorsunuz bir insan olarak. Yaş aldıkça çoğalıyor, birikiyor, biriktiriyorsunuz. Yaş almak, sanki biraz geçmişinin, yaşanmış ve yaşanmakta olanın toptancılığı, kütüphanesi gibi, ciddi bir arşiv ve birikim. Kimseden bir özel hürmet, yaşım gereği ayrıcalık falan beklemedim/beklemiyorum...” Fotoğraf: Vedat Arık “Vahşi kapitalizm daha acımasız olacak. Artık toplumların yeni dersi süreci sorgulamak olmalı. Bu devran böyle gitmez. Büyük insanlık daha fazla sömürülemez, daha fazla aç, yoksul kalamaz, yok sayılamaz. ” HİLAL KÖSE “Dünden daha umutluyum. Ben tarihsel baktığımda; çelişkilerin derinleştiği dönemlerde, özgürlüklerin daha yakınlaştığını bilerek, savunarak geldim bu günlere. Sorunlar derinleştikçe umut da yeşerecek.” Yazının tamamı PAZARTESİ cumhuriyet com.tr’de
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle