27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 2 HAZİRAN 2020 SALI EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: EMİNE BİLGET DİZİ/HABER CUMHURIYET, MESLEK ÖRGÜTLERININ SESI OLUYOR 13 At yarışının gerisindeki sistematik zulüm 20Mart’tan beri ara verilen at yarışları 10 Haziran’da yeniden başlıyor. Birilerine göre müthiş bir heyecan. Diğerlerine göre sadece bir hobi. Bazılarına göre bir gelenek. Çoğuna göre spor. Kimisine göre kumar, kimisine göre bahis. Jokeylere göre meslek. Bazı zenginlere göre tutku. At sahiplerine göre gelir. Devlete göre kazanç kapısı. Gerçekte ise hayvan sömürüsü... Yıllık cirosu 7 milyar TL’yi bulan bir sektör at yarışı. Devletin bu işten kasasına ayda yaklaşık 250300 milyon TL koyduğu, vergi kazandıran, 84 bin kişinin doğrudan gelir sağladığı bir sektör. Var olan 9 hipodromda koşan 6 bin 200’den fazla aktif ata ek olarak, yeni başvuran kısraklar, damızlıklar, aygırlar ve taylarla birlikte 10 bin dolayında atın sistem içinde yer aldığı bir sektör. 300 bin kişilik bir camiaya sahip, cirosu nedeniyle “bacasız endüstri” (!) denilen bir sektör! Sponsor gelirleri, yayın gelirleri ve yasadışı bahisleri de düşünecek olursanız, ortadaki rant çok daha büyük... Ve bu devasa sektörü koşturularak, sakatlanarak, ölerek sırtlayanlar atlar! Hikâyeleri nasıl başlar, nerede biter hiç düşündünüz mü? Hipodromlarda dövülen atlar! Damızlık olarak kullanılan aygırlar ve kısraklar, 65 bin TL’ye kadar çıkan büyük paralar karşılığı çiftleştirilir. Özel olarak bu iş için üretilen İngiliz ya da Arap tayları, sadece 6 ay kadar sonra annesinden ayrılır ve o da yarış atı olmak üzere yetiştirilir. 11.5 yaşında hipodroma getirilir. Veliefendi Hipodromu’nda olduğu gibi dar bir alanda tek bir atın kaldığı köhnemiş ahırlar vardır. Yarışmaya devam edebildiği sürece en az 67 yılını orada geçirir. TJK ile Tarım ve Orman Bakanlığı, bu sektörden çok para kazanıyor olsa da, ahırların sefaletini umursamaz. Atlar sabah antrenmanından sonra sokuldukları ahırda ertesi sabaha kadar yapayalnız bağlı kalır. Kendi doğasında sürü halinde yaşaması gereken bu son derece duyarlı hayvan, artık esir gibidir. Sadece birinin adamı olduğu için işe alınan cahil seyislerle doludur hipodromlar. Mesela sabah çok erken saatlerde Veliefendi Hipodromu’na giderseniz görürsünüz; atlar biraz huzursuzlandığında bacaklarına ve bedenlerine dirgen, kayış ya da kamçı ile vuran seyisler var. Atları dövüyor, küfrediyor, kötü davranıyorlar! Bu olaylar TJK yönetimi ile Tarım ve Orman Bakanlığı’na iletilmesine karşın, herhangi bir işlem yapılmaz. Ne zaman ki, geçen kış İzmir’de Can Dadaş adlı ata şiddet uygulandığında olduğu gibi, olay medyaya yansır, o zaman kamuoyundaki tepkiyi bastırmak için ceza verilir. Onun dışında şiddeti herkes bilir ama susar. Yıl boyu sakatlanan yüzlerce yarış atı öldürülüyor Yarış hayatları sona erene kadar çiftleştirilmez atlar. Yarıştan önce sadece birkaç yudum almalarına izin verip suyu geri çekerler ki idrar ağırlığı onları yavaşlatmasın ve yarışacaklarını anlasınlar. Otlamak yerine yoğun olarak tahılla beslenirler. Çoğu kanamalı ülsere yakalanır. Yarış sürecinde zorlananların soluk borularında ve ciğerlerinde kanamalar olur. Yırtık tendon ve bağdoku, yerinden oynamış eklem ve hatta kırık kemikler gibi sakatlanmalar olur. Türkiye’de her yıl en az 250300 at yarış sırasında sakatlanarak yaşamını kaybeder. Sakat atın tekrar yarışma ihtimali çok düşüktür; tedavisi çok zaman ve para gerektirir. Veteriner, atın artık yarışamayacağına dair rapor yazar, kurul onaylar ve bu atlar çoğunlukla iğne ile öldürülür. Mezbahaya satılan atlar Sakatlık dahil çeşitli nedenlerle koşamayacak hale gelen ya da uzun süre yarış kazanamayan atın geleceğine sahibi karar verir, bazıları 3 bin TL’ye satılır ve hayatları mezbahada biter... 350 bin liraya satılan bir yarış atı, yarışlardan 850900 bin TL getirirse sahibi zarar etmediğini düşünür. Önemli yarışlarda dereceye girerse kazancı milyonları bulur. Örneğin 2019’da Arap atı Sürgüntay, sahibine toplam 3 milyon 230 bin 425 bin lira kazandırmış... Her şeyin hız ve para ile anlatıldığı at yarışları, atlar dışında herkesin, er ya da geç, az ya da çok kazandığı bir endüstridir. Ne acıdır ki şampiyon olmak, dereceye girmek, kupa kazanmak, bunları hayatı ile ödeyen atların umurunda değildir. Bıraksanız kendi doğal ortamlarında koşarlar, sürü halinde yaşar, çimlerde gezinip otlarlar, hemcinsleri ile istedikleri zaman çiftleşip taylarını büyütürler. 10 Haziran’da başlayan şey işte bu sömürü düzenidir. Utanmadan adına “dört ayaklı darphane” derler! Hak arama mevzisi ORHAN KASAP HARITA VE KADASTRO MÜHENDISLERI ODASI GENEL BAŞKANI MESLEK ODALARININ ZAYIFLATILMASI, BU TOPRAKLARDAKİ ORTAK GELECEĞİMİZİ YOK ETMEKTİR Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, TMMOB ile aynı yılda yani 1954’te kuruldu ve birliğin 10 kurucu odasından birisidir. Bilindiği üzere odamız gibi meslek odaları,anayasanın 135. maddesinde belirtilen kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarıdır ve bu kuruluşlar özerk birer yapıya sahiptir. Özerkliklerinin de devam etmesi gerekiyor; çünkü etkinliklerini hizmetin gereklerine ve kamu yararına uygun bir şekilde sürdürmelerinin güvence altında olmasının ilk koşulu budur. Ancak Covid19 ile mücadele ettiğimiz bugünlerde Cumhurbaşkanı’nın baroların ve meslek odalarının kuruluş kanunlarında değişiklik yapılması için çalışmaların başlatıldığını ve bu konunun TBMM’nin açılması ile birlikte gündeme getirileceğini belirten açıklamaları, herkes gibi bizlerde de büyük bir şaşkınlık yaratmıştır. TMMOB’un bilgisi alınmadı Covid19 ile mücadele edilen, halk sağlığının büyük önem arz ettiği, ekonomik sıkıntıların çıkmaza girdiği, işsizliğin, yoksulluğun had safhaya ulaştığı bir dönemde ülkenin gündeminin bu kapsamda kanun değişiklikleri olmaması gerektiğini düşünüyorum. Kaldı ki bu kanun tasarısından meslek odalarının, üst birliğimiz TMMOB’un hiçbir şekilde bilgisi olmamıştır ve meslek odaları ile ilgili düzenlemeler, meslek odalarının fikri alınmadan, kamuoyunda tartışılmadan hayata geçirilmek istenmektedir. TMMOB’un ve bağlı meslek odalarının içinde yer almadığı, görüşlerinin alınmadığı ve ortalıkta dolaşan taslaklardan öğrendiğimiz bu çalışmaları kabul etmediğimizi bir kez daha tekrar etmek istiyorum. Benzer kanun taslakları daha önceki yıllarda da gündeme gelmişti; fakat hayata geçmemişti. Dönem dönem gündeme gelen bu kanun taslaklarının amacı, zaten demokratik bir yapıda olan meslek odalarını demokratikleştirme bahanesini öne sürerek antidemokratik bir şekilde meslek odalarına müdahale etmek, meslek odalarının idari yapılarını değiştirmek olmalıdır. Ancak burada unutulan ya da görmezden gelinen çok temel bir konu var: Meslek odaları anayasal kuruluşlardır ve özerktir. Bunun tersine yapılacak her düzenleme ise anayasaya aykırı olacaktır. Adaletin savunucuları Bu çalışmaların, odaların seçim sistemini değiştirerek demokratik bir yapı sağlama bahanesinin de demokrasi ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. Meslek odalarının yapısı da seçim usulü de demokratik ilkelere uygundur ve TMMOB ve bağlı odaları her zaman demokrasinin, eşitliğin, adaletin en öndeki savunucuları olmuştur. Asıl, meslek odalarını ilgilendiren bir çalışmayı meslek odalarının bilgisine sunmamak, fikirlerini almamak demokratik ilkelere ters düşmektedir. TMMOB ve bağlı odaları hiçbir zaman yanlışa doğru dememiş; bilimi ve tekniği savunmaktan vazgeçme İstanbul’da Avcılar’ı da vuran 17 Ağustos Marmara depreminde, resmi rakamlara göre, 18 bin 373 kişi yaşamını yitirdi, 48 bin 901 kişi de yaralandı. 5 bin 840 kişi kayboldu. Resmi olmayan kaynaklar, can kaybının 50 bin olduğunu ileri sürmüştü. 4Orhan Kasap: “TMMOB ve bağlı odaları hiçbir zaman yanlışa ‘doğru’ dememiş, doğanın, yaşam alanlarımızın ve tarihimizin korunması için mücadele etmiş, rantı değil kamunun yararını gözetmiş, çarpık kentleşmelere, deprem gerçeğini yok sayan yapılaşmalara karşı çıkmıştır. Deprem coğrafyasında olduğumuz göz ardı edilerek çıkarılan imar affı karşısında bilimi ve tekniği savunmuş, rant uğruna talan edilen doğal güzelliklere karşı kamu yararını savunmaktan vazgeçmemiştir.” Orhan Kasap miş; doğal kaynakların, doğanın, yaşam alanlarımızın ve tarihimizin korunması için mücadele etmiş; rantı değil kamunun yararını gözetmiş; çarpık kentleşmelere, deprem gerçeğini yok sayan yapılaşmalara karşı çıkmış; meslektaşların olması gerektiği şartlarda çalışması gerektiğini savunmuş; emeğin sömürülmesine dur demiştir. Zaten bu kanun değişikliğinin sebebi de bu gerçeklerin dile getirilmesinin istenmemesidir. Odaların yetkilerini budayarak ülkemizi, kamu yararını, yaşam alanlarımızı ve mesleğin ortak çıkarlarını savunmamızın engellenmek istendiği, bu doğrultuda açılan ve kazanılan binlerce davanın artık son bulmasının hedeflendiği çok açıktır... Her şeye rağmen ayakta Yasalardan aldığı yetkileri tırpanlanmış, kamu yararını gözetmeyen, bilimi ve tekniği ülkenin ve halkın yararına kullanmayan, doğru bildiklerini söylemeyen, gerek kamu kurumlarına gerekse özel şirketlere davalar açarak ülkesinin kaynaklarını ve meslektaşlarının hakkını savunmayan bir TMMOB ve meslek odaları yapısının yaratılması, kuşkusuz ki ülkemizin aydınlık geleceğini karartacağı gibi mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı mesleklerinin geleceğini de karartacak, ülkemizde her şeye rağmen ayakta duran son birkaç tane hak arama mevziimizi yok edecektir. Odamız, üyelerinin mesleki çıkarlarını ve meslek alanlarımızı korumak için çeşitli kurumlarca düzenlenen ihalelerin iptaline, mühendislik eğitimi almadan korsan mühendislik hizmeti üreterek halkın can ve mal güvenliğini tehlikeye atanlara, kamu kaynaklarını talan edenlere, yaşam alanlarımızı rant odaklı uygulamalarla katledecek süreçlere ve meslek alanlarımızdan dolayı uzmanı olduğumuz konulara dair hukuka aykırı ve toplumun zararına gördüğü birçok mevzuat hükümlerinin iptaline yönelik davalar açarak süreçlerin ta kipçisi oluyor. Deprem coğrafyasında olduğumuz göz ardı edilerek çıkarılan imar affı gibi düzenlemeler karşısında bilimi ve tekniği savunuyor, rant uğruna talan edilen doğal güzelliklere karşı kamu yararını savunmaktan vazgeçmiyor. Bunlar gibi pek çok örneğin meslek ve kamu yararına olduğu ortadadır. Hukuksuzluklara, haksızlıklara göz yummadığımız için susturulmak isteniyoruz; ama önemli olan bu sesleri susturmak değil, hakkı, hukuku, kamu yararını gözeterek işlem yapabilmektir. 66 yıldır ödün vermeden Bizler anayasadan aldığımız yetki ve sorumluluklarımızı; fikrimizin dahi sorulmadığı kanun taslaklarına, “Ben istedim, oldu” şeklinde hayata geçirilen kanun hükümlerine teslim etmeyeceğiz. 1954’ten beri sürdürdüğümüz emek, demokrasi, eşitlik, hak ve mühendisliğin ülkemizde gelişmesi ve toplum yararına hizmetler üretmesi için verdiğimiz mücadeleyi, 66 yıldır nasıl ödün vermeden devam ettirdiysek yine aynı azim ve kararlılıkla, yine demokrasiye olan inancımızla, yine emeğin sömürülmesine izin vermeden, yine bilim ve tekniğin ışığında sürdüreceğiz ve mesleğimize, odamıza, birliğimize sahip çıkacağız. SÜRECEK YAPISI VE SEÇİM SİSTEMİ DEĞİŞTİRİLMEK İSTENEN BAROLARDAN HÜKÜMETE ORTAK ÇAĞRI: Teklifi çekin, müzakere edelim Metin Feyzioğlu Cavit Dursun ALİCAN ULUDAĞ AKP’nin baroların yapısını ve seçim sistemini değişirmek istemesine karşı 80 baro başkanı, Türkiye Barolar Birliği’nde (TBB) bir araya geldi. Toplantıda uzun tartışmaların ardından 79 baro ve TBB ortak açıklama hazırladı. İktidara teklifin geri çekilmesi, müzakare ve diyalog kapılarının açık tutulması istenen açıklamada, aksi durumda demokratik eylem yapılacağı mesajı verildi. Toplantıda, baro başkanları, TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’na sert eleştirilerde bulundu. Yoğun tartışmaların yaşandığı, zaman zaman gerilimin arttığı toplantıda, 53 baro kesin olarak çalışmaya karşı çıktı. 13 baro, sadece nisbi temsil sistemini desteklerken, diğer barolar ise çekimser kaldı. Toplantıda, iktidarın çalışmasına karşı 80 baronun ortak bildiri yayımlanması üzerinde duruldu. Feyzioğlu’na sert eleştirileri olan Antal ya Barosu Başkanı Polat Balkan, metne imza atmadığını açıkladı. Bu noktada bir başkan, Feyzioğlu’na “Barolar olarak biz ortaklaşıp, açıklama hazırlarsak, siz okur musunuz” diye sordu. Feyzioğlu, ilk anda “Okumam” yanıtını verirken, “Ben çoklu baro sistemine FETÖ projesi dedim. Nisbi temsili kastetmedim” dedi. Kayseri Baro Başkanı Cavit Dursun’un konuşmasında Feyzioğlu’na yönelik “Yüzümüzdeki maskeleri çıkaralım, samimi olalım” dediği öğrenildi. Bazı baro başkanları da Feyzioğlu’na “Siz bu sürecin neresindesiniz, kimlerle görüştünüz, ne pazarlıklar yaptınız” diye sordu. Feyzioğlu’nun, kendisinin de çalışmanın içeriğini basından öğrendiğini, özel bir bilgisinin olmadığını savunduğu kaydedildi. Feyzioğlu ikna oldu Toplantı gece yarısına kadar sürdü. Uzun tartışmalardan sonra Feyzioğlu, or tak açıklamaya ikna oldu. Bu kapsamda 79 baro ve TBB’nin yaptığı ortak açıklamada, 19 Mayıs’taki ortak bildiride teklifin geri çekilmesini istedikleri, ancak bu çağrının dikkate alınmadığı anımsatıldı. Açıklamada, şu mesaj verildi: “Ülkemizin içinde bulunduğu böyle bir dönemde, avukatlık yasasında düşünülen tüm çalışmalardan vazgeçilerek ileriki dönemlerde TBB ve barolarla birlikte bir hazırlık yapılması yönündeki talebimizi ve irademizi tekrarlıyoruz. Hazırlanması düşünülen teklifin geri çekilmesi halinde diyalog ve müzakereden yana olacağımızı, konunun tüm muhatapları ile görüşmeye hazır olduğumuzu bir kez daha paylaşıyoruz. Bizler, müzakere ve diyalog kanallarının açılacağına inanıyoruz. Ancak kapalı tutulması halinde demokratik hak arama özgürlüğünün tüm gereklerini yerine getireceğimizi kamuoyuna duyururuz.” l ANKARA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle