25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 24 NİSAN 2020 CUMA EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: MEHMET AMAN olaylar ve görüşler ÇANAKKALE SAVAŞI ve 25 Nisan 1915’in Anlamı AHMET YAVUZ Çanakkale Savaşı, deniz ve kara muharebelerini kapsar. Ancak bizde 18 Mart günü bütün Çanakkale Savaşı’nı temsilen kutlanır. Oysa o gün sadece meşhur deniz savaşı yapılmıştı. İtilaf devletlerinin ana maksadı Rusya’ya yardım etmekti. Elbette Osmanlı devletinin merkezini de bir an önce kontrol altına almaktı. Müttefik donanması, Çanakkale Boğazı’nı zorlayarak geçmek için o gün denemede bulunmuş ancak ağır kayba uğrayarak geri çekilmek zorunda kalmıştı. Bundan sonraki safha kara muharebeleri devresidir. Ağırlıklı olarak NisanAğustos aylarında yapılmıştır. Deniz yanında kara muharebelerinde de başarısız olan İtilaf devletleri 1916 başında başarılı bir tahliye harekâtı ile çekildiler. İki farklı görüş Deniz savaşında kayba yol açan Nusrat mayın gemisinin Anadolu kıyısına paralel olarak döşediği mayınlar ve kıyıda mevzilenmiş topçunun atışları olmuştu. Topçu atışları hem doğrudan hem de dolaylı olarak büyük kayba yol açmıştı. Tasarlanan plana göre çıkarma yapılarak Gelibolu Yarımadası işgal edilecek, topçuları barındıran tabyalar tesirsiz hale getirilecek, böylece Boğaz’daki mayınlar kolaylıkla temizlenecek ve İstanbul’un yolu açılacaktı. Liman von Sanders 5’inci Ordu Komutanlığı(na atanmış ve 26 Mart’ta Gelibolu’ya gelmişti. Yarbay Mustafa Kemal’in 19’uncu Tümeni, Bigalı Köyü bölgesinde kolorduordu ihtiyatını oluşturmuştu. Mustafa Kemal, müttefik çıkarmasının maksadını, elde mevcut kuvvetlerin özellikleri ve arazinin dikte ettirdiği koşullarla birlikte değerlendirmiş ve muhakemesini şu temeller üzerine oturtmuştu: Muhtemel çıkarma bölgeleri, yarımadanın güneyinde bulunan Seddülbahir ve batısında yer alan Kaba Tepe bölgesi olacaktı. Çıkarma kuvvetlerinin el atacağı ve mutlaka elde bulundurulması gereken arazi kesimi de yarımadanın hemen hemen orta sından geçen omurga değerindeki bölgeydi: Kuzeyde KocaçimenConkbayırı bloku, güneyde Alçı Tepe ve Kilitbahir platosu... Bu arazi kesimleri elde bulundurulmadan savunmanın başarılı olma olasılığı yoktu. Oysa Liman Paşa farklı düşünüyordu. Ona göre Anadolu kıyısında Kumkale, kuzeyde Bolayır çıkarmanın en kuvvetli olasılıkla beklendiği bölgelerdi. Kıyıda zayıf kuvvetler bulundurulacak, derinlikte kuvvetli ihtiyatlar tertiplenecek; esas çıkarma bölgeleri açığa çıktıktan sonra karşı taarruzlarla çıkan kuvvetler kıyıdan atılacaktı. Yeni komutan, düşmanın niyet ve maksadını doğru okuyamamıştı; bu yüzden muhakemesi de yerli yerinde değildi. Kararına sadece Mustafa Kemal değil, birçok komutan itiraz etmişti. Ama karar değişmedi. Tarih sahnesine ilk çıkış Müttefik çıkarması 25 Nisan sabahı erken saatlerde başladı. Esas çıkarma yerleri tam da M. Kemal’in öngördüğü gibiydi: Güneyde Seddülbahir, batıda Kaba Tepe, kuzeyinde Arıburnu bölgeleri. Kumkale bölgesine gösteri çıkarması icra edildi. Bolayır bölgesinde ise aldatma amaçlı gemiler bayrak gösterdi. Mustafa Kemal’in kara muharebeleri süresince savaşın seyrini değiştiren dört çok kritik müdahalesi olmuştur. Bunların ilki, 25 Nisan sabahı, Arıburnu bölgesine yapılan çıkarmanın ardından yaşandı. Bölgeden sorumlu komutan, 06.30’da kendisinden bir tabur takviye göndermesini istedi. Yarbay Mustafa Kemal, düşmanın ne yapmak istediğini anlamıştı. Kritik araziye onlardan önce el atmalıydı. Amirlerine ulaşamadı, not bıraktı. Bölgeye 57’nci Alayı ve topçu bataryasını sevk etti ve kendisi de süratle Conkbayırı’na tırmandı. Birliklerinden önce tepeye ulaştığında, emrinde olmayan ve geri çekilmekte olan askerlerimizi gördü ve onları durdurdu. Kendilerini takip eden birliğe karşı mevzi aldırdı. Bunun sonucu ilerleyen Anzak askerleri de durdular ve mevzi aldılar. Daha sonra o gün yaşananları anlatırken “Kazandığımız an o andı” diyecekti. Ardından 57’nci Alay’a verdiği emir, tarihe mal olacaktı: “Size ölmeyi emrediyorum!” O gün çıkan kuvvetler denize dökülemese de kritik araziyi ele geçirmeleri engellenmiş oldu. Eğer İngilizler o gün başarılı olsalardı, tarih farklı yazılacaktı. Çanakkale’de 25 Nisan 1915’te başlayan kara muharebeleri Ocak 1916’da müttefiklerin bölgeyi tahliyesiyle sona erdi. İngilizler ilk yenilgilerini aldılar. Böylece, 1. Dünya Savaşı’nın süresi uzadı. Rusya yardımsız kaldı ve bu durum Bolşevik Devrimi’ni hızlandırdı. Osmanlı başkentinin erken bir tarihte düşmesi önlendi. Kurtuluş Savaşı’nı kazanan kadronun tarih sahnesine çıkmasına yol açtı. “Çanakkale geçmişi” olmayan bir Mustafa Kemal, kendisini lider olarak ne silah arkadaşlarına ne de Türk milletine bu kadar kolay kabul ettirebilirdi. Bu kabul, tamamen liyakat temelliydi. Gerisinde kan, ter, gözyaşıyla gelen başarı vardı. Akla ve sezgiye dayalı muhakemenin, tanımsız bir cesaretin, tarifsiz bir sorumluluk duygusunun, hesaplı risk almanın ve inisiyatif kullanmanın örneğini yaratmıştı. İşin ilginci, bunların hepsinin bir kişide vücut bulması nadir görülen bir şeydi... Değeri yok sayma ya da överken anlamsızlaştırma Diğerlerinde de olduğu gibi Çanakkale Zaferi’ne ilişkin gereksiz bir tartışma yürütülüyor. Bilinçli ve hatta haince... Küçük bir azınlık, Mustafa Kemal’in savaştaki rolünü görmek istemediği gibi değersizleştirmeye çalışıyor. Tabii bunun siyasi bir tarafı var ki, esas olan yanı burasıdır. Ayrı bir yazı konusudur. Bir başka azınlık ise tam tersini yapma gayreti içine giriyor. Güya Atatürk’ü yüceltme adına abartılı bir övgü yarışına giriyor. Oysa onun buna hiç ihtiyacı yok... Savaşı Türk Ordusu kazanmıştır. Mustafa Kemal de o ordunun komutanlarından birisidir. Komutanların üstün sevk ve idare becerileri yanında Mehmetçiğin o komutanlara kesin ve mutlak itaati başroldedir. İngilizlerin çıkarımı da bu yöndedir. Elbette zafer sadece bir kişiye bağlanamaz. Başarının birçok paydaşı vardır. Sıralamak gerekirse... Deniz muharebelerinde ağırlıklı olarak mayınların döşenmesini sağlayan denizcilerin becerisine, topçuların başarısı eklenmelidir. Ayrıca cephenin Seddülbahir kesiminde çıkan kuvvetleri Alçı Tepe önünde durduran bütün komutan ve askerlerin katkısı büyüktür. İsimlerini de saymakla bitiremeyiz. Onlar üstün cesaret ve feragat göstermeselerdi, belki de cephenin kuzeyinde savunan kuvvetlerin başarılı olması bir anlam ifade etmeyebilirdi. Bu yüzden herkesin hakkı teslim edilmelidir. Gerçekler mezara gömülemez Bütün bunlar gerçek olmakla birlikte cephenin kaderi üzerinde doğrudan etkisi olan kişi Mustafa Kemal’dir. Yukarıda anlatıldığı üzere, sadece 25 Nisan’daki ilk çıkarma günü değil, aynı zamanda 6 Ağustos’tan itibaren meydana gelen gelişmelerde yaşananlar bunun göstergesidir. İngiliz birliklerinin bütün cephe boyunca taarruz ederken Anafartalar bölgesine yeni çıkardığı bir kolordu kadar kuvvete karşı büyük sorumluluk alarak önce bu kuvvetlerin sevk ve idaresini gönüllü olarak üstlenmesi, ardından yönettiği taarruzların doğurduğu sonuçların değeri tartışılmaz büyüklüktedir. Yaptığı bütün kritik müdahaleler savaşın kaderini doğrudan etkilemiştir. Onu ve silah arkadaşlarını derin saygı ve minnetle anarken, hakkında akıl almaz yalanlar uydurmaktan geri durmayan ahlaksızları ve onlara bunu yapma iklimini hazırlayanları hem kınıyorum hem de bu çabalarının boş olduğunu yeniden hatırlatıyorum. Unutmasınlar, oturdukları şehri iki defa kurtaran adamla kavga edilmez. Kendilerini mezardayken bile yener. Çünkü bedenler mezara gömülse bile gerçekler gömülemez... ATATÜRK ‘Tekâlîfi Milliye’yi Anlatıyor5 Dün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’ydı. İktidar ne kadar hoşlanmasa da millet bu bayrama sahip çıktı ve yurdun her köşesinde coşkuyla kutladı. Bugün, Meclis’in açılmasından zaferin kazanılmasına kadar geçen süre içindeki en önemli dönemeci, Sakarya Meydan Muharebesi’ni hazırlayan “Başkomutanlık” yetkilerini ve “Tekâlîfi Milliye Emirleri”ni Atatürk’ün kendi sözleriyle anlattığım yazı dizisine devam ediyorum. HHH Görüşmeler, 5 Ağustos 1921 günü de sürdü. O gün, bazı milletvekillerinin tereddütlerinin iki noktada yoğunlaştığı anlaşıldı. Birincisi, Meclis’in herhangi bir biçim ve surette iş göremez hale getirilmesi; ikincisi, üyelerden herhangi biri hakkında keyfi, yasadışı muamele yapılması. Bu kuşku ve tereddütleri giderecek açıklamalarda bulunduktan sonra, yapılacak yasada da bu noktalara ilişkin gerekli kayıtların konulmasının uygun olduğunu belirttim ve vermiş olduğum önergeyi buna göre yeniden hazırlayarak, bir proje olmak üzere Meclis’e sundum. İşte bu proje maddeleri üzerinde yapılan görüşmeler sonunda, 5 Ağustos 1921 tarihli, bana Başkomutanlık verilmesine ilişkin olan yasa çıktı. Bu yasanın ikinci maddesine göre bana verilmiş olan yetki şuydu: “Başkomutan, ordunun maddi ve manevi kuvvetini olanaklı olduğu ölçüde artırmak ve yönetimini bir kat daha sağlamlaştırmak için, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bununla alakalı yetkisini Meclis adına fiilen kullanmaya yetkilidir.” Bu maddeye göre be nim vereceğim emirler yasa olacaktı. Efendiler, bu görevlendirmeden dolayı, “Meclis’in hakkımda gösterdiği güven ve inanca layık olduğumu az zamanda göstermeyi başaracağım” dedikten sonra, Meclis’ten bazı ricalarda bulundum. Örneğin, henüz Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı görevlerini üzerinde bulunduran Fevzi Paşa Hazretleri’nin çalışmalarını Genelkurmay Başkanlığı işlerine yoğunlaştırabilmesi için İçişleri Bakanı olan Refet Paşa’nın Milli Savunma Bakanlığı’na getirilmesi ve yerine başka birinin seçilmesi. Özellikle, Meclis’in ve Bakanlar Kurulu’nun içte ve dışta, sakin ve çok güçlü bir durumda görünmesinin önemli olduğunu ve ufak tefek nedenlerle Bakanlar Kurulu’nu sarsmanın uygun olmadığını belirttim. Yasa önerim aynı gün, açık oturumda okundu. İvedilikle görüşüldü ve isimler okunarak oya konuldu. Oybirliğiyle kabul olundu. Bu nedenle yaptığım kısa bir konuşmanın bir iki cümlesini tekrar etmeme izin vermenizi rica ederim. O cümleler şunlardı: “Efendiler, zavallı milletimizi esir etmek isteyen düşmanları mutlaka yeneceğimize ilişkin olan inancım ve güvenim, bir dakika olsun sarsılmamıştır. Bu dakikada, bu kesin inancımı, yüksek heyetinize, bütün millete ve bütün dünyaya karşı ilan ederim.” (Emre Kongar Seçkisiyle NUTUK, İstanbul, Remzi Kitabevi, ss. 142144) HHH Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramınız bir kez daha kutlu olsun. Atatürk’ün sözleriyle Tekâlîfi Milliye Emirleri’nin devamı var.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle