18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 1 ŞUBAT 2020 CUMARTESİ TASARIM: İLKNUR FİLİZ kültür Fransız sanatçı Dedola, Türkiye’de söyleşiye katıldı ve neden Kemalist olduğunu anlattı ‘100 yıl önden gidiyordu’ ELİF ÇORUH Kendisini “Kemalist” olarak tanımlayan, “Le Pere Turc (Türk Baba)” adlı çizgi romanın yazarı Fransız senarist, müzisyen Loulou Dedola, Bedri Baykam’ın konuğu olarak önceki gün İstanbul Piramid Sanat’ta söyleşiye katıldı. Bedri Baykam, açılış konuşmasında, “Bir TV kanalında kendisini gördüm. Sanki birbirimiz, eskiden beri tanıyorduk, Kemalizmin bizi bir arada büyüttüğü kozanın bütün etkileriyle en başından beri, şu andaki dostluk ve diyalog seviyemiz vardı” dedi. Loulou, ilk andan itibaren izleyiciyle yakınlık kur du, Kemalizm ile nasıl tanıştığını ve neden bu kadar etkilendiğini anlattı. Piramid Sanat’ın mütevazı salonunu dolduran kalabalık, alkışlarla, gülüşlerle, nidalarla sözlerini “büyüleyici, bravo, harika” diyerek kesti. ‘Dünya fikirlerine geldi’ Loulou şöyle konuştu: “Büyüdüğüm ortamda kimilerinin çok sevdiği kimilerinin nefret ettiği bir adamdan söz edilirdi. Biz bu kişinin kim olduğunu öğrendikçe, tarihte onun kimliğini araştırdıkça ilgimiz, hayranlığımız arttı. Mustafa Kemal kendi felsefesini ‘özgürlük bir insanlık değeridir’ diyerek bu temel üzerine kurdu. Mustafa Kemal yüzyıl ön den gidiyordu, dünya onun fikirlerini takip edecek seviyeye yeni geldi. Onu tanımayanlar ona diktatör diyor, bir Cumhuriyetçi ve demokrasiye inanan biri olarak diyebilirler ama benim onlara tersini söyleyeceğim argümanlarım var. Diktatörlük için üç kriter gerekir. Biri Nepotizm, yakınlarına her türlü iktidarın gücünü vermek, kayırmak. İkincisi düşman, her diktatörün özel bir düşmanı vardır. Ve her diktatör, genişlemek ister, gücünü yayma arzusu vardır. Mustafa Kemal ‘yurtta sulh cihanda sulh’ diyor.” Loulou’nun kitabının henüz Türkçe çevirisi yok. Bedri Baykam bu eksikliğin en kısa sürede giderileceğinin de sözünü verdi. Bedri Baykam Loulou Dedola Müzisyen Dedola, ilerleyen zamanlarda Türkiye’de konser vereceğini de açıkladı. ‘Düşünmeyin, hissedin’Marina Abramovic’in ‘Akış / Flux’ isimli sergisi Sakıp Sabancı Müzesi’nde açıldı Sanatçı, basın toplantısında performans sanatının diğerlerinden farklı olduğunu ve ziyaretçilerin bunu “açık fikirli” olarak deneyimlemeleri gerektiğini söyledi. “50yıl önce bu işi yapmaya başladığımda beni sadece 5 ki şi izliyordu. Onlar da yakın arkadaş larım. Şimdi şu kalabalığa bakın! Sa dece 50 yılda neler ba şarılıyor...” Bu sözler ön ceki gün Sakıp Sabancı Müzesi’nde (SSM) “Akış ORHUN ATMIŞ / Flux” isimli sergisi açılan Marina Abramovic’e ait. Bu, aynı zamanda per formans sanatının zirvesinde yer alan Abramovic’in Türkiye’de açılan ilk sergisi. Akbank Sanat’ın desteklediği sergi 26 Nisan’a kadar görülebilecek. Ayrıca Akbank Sanat’ta da bir dizi sergi ve belgesel gösterimi yapılacak. Sergi, ziyaretçilerini kırmızı halıyla karşılıyor. Ama Dilek Champs’in performansıyla. ‘Emeklilik ancak ölünce’ Serginin basın toplantısı önceki gün SSM’de yapıldı. Toplantıda Marina Abramovic’le birlikte Marina Abramovic Enstitüsü (MAI) Direktörü Thanos Argyropoulos, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi Dr. Nazan Ölçer ve Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer konuştu. İlk konuşmayı yapan Nazan Ölçer, “Buna sergi demek doğru mu bilmiyorum. Bu bir şölen” dedi. Ölçer, şöyle konuştu: “Akış / Flux sergisi MAI için de yeni bir model. İlk defa bu kadar kapsamlı bir projeyi bu kadar uzun süreli olarak bir çatı altında gerçekleştiriyor. Serginin, Türkiye’deki performans sanatının gelişimi için bir fırsat olduğunu düşünüyorum.” Suzan Sabancı Dinçer ise “Dev bir proje. Bu kez ortalık yıkılacak” diye konuştu. Marina Abramovic de basın toplantısında serginin içeriğinden bahsetti. Abramovic, “Artık 18, 19 ve 20. yüzyılın sanatını anlatan sergiler bitti. Müzeler artık yaşayan yerler olmalı, insanlar da bir parçası olduğunu hissetmeli” dediği konuşmasında şu ifadeleri kullandı: “Performans sanatı, ben başladığımda sanat olarak görülmüyordu. Kabul ettirmek için çok çabaladım. İzleyici olmadan performans sanatı da olmaz. Sanatta riskler almak zorundasınız, çünkü başarısız olabilirsiniz. Sakıp Sabancı Müzesi de bu riski aldı. Sergiyi lütfen açık fikirli olarak deneyimleyin.” Soru cevap kısmında da “Emekli olacak mısınız” sorusuna “Ancak ölünce” yanıtını veren Abramovic, “7 ülkede performans sergileyeceğim” dedi. Abramovic, “Performanslarım bit tikten sonra bomboş hissediyo Dr. Nazan Ölçer Marina Suzan Sabancı Dinçer rum. Perfor Abramovic mans sanatı di ğer sanatlardan fark lı. Okunacak, çalışılacak bir şey yok. Üzerine düşünmeniz değil, hissetme niz lazım” diye konuştu. Sanatçı, bi yografi kitabının Türkçeye çevrildi ğini ve gelecek ay yayımlanacağının müjdesini de verdi. Üç katta üç farklı deneyim “Akış / Flux” sergisi SSM’de üç kata yayılıyor. Ayrıca Atlı Köşk’te de bir video enstelasyonu bulunuyor. İlk kat, Marina Abramovic’in yaklaşık elli sene boyunca ürettiği performansların video ve fotoğraf belgeleriyle sanatçının kariyerini gözler önüne seri yor. Fransız küratör Serge Le Borgne tarafından sanatçının kendisi ile birlikte hazırlanan bölümde, aralarında “Rhtyhm 0”, “Rhtyhm 10” ve “The Artist is Present (Sanatçı Burada)” gibi Abramovic’in zihninin ve bedeninin sınırlarını zorladığı ikonik çalışmaları da bulunan performansları sunuluyor. Bir kat aşağıya indiğinizde ise sizi aralarında Türk sanatçıların da bulunduğu performanslar karşılıyor. Her gün, günde sekiz saat olarak Sakıp Sabancı Müzesi galerilerinde performanslar olacak. 4’ü davet üzerine yurtdışından gelen 16 sanatçının performansı serginin sonuna kadar dönem dönem izlenebilecek. (sanatçıların performans tarihleri sergi rehberinde bulunuyor) Bunun için sergiye çoklu ve tekli giriş olmak üzere bilet ler satışa çıkarıldı. Metot herkese açık Serginin üçüncü katı ise Marina Abramovic’in eğit Thanos Argyropoulos menlik kariyeri boyunca araştırmaları ve seyahatleri ile geliştirdiği ve herkese sunduğu “Marina Abramovic Metodu”na ayrılıyor. Burada metodu uygulayanlar, katılımcı lar. Saat ve telefon dahil, üzerinizde ki tüm fazlalıkları bırakarak girdiğiniz bir ortam. Girmeden önce verilen ku laklıkları taktığınızda tamamen sessiz lik elde ediyorsunuz. Konuşmanın ya sak olduğu alanda gerek pirinç ayıkla yıp sayıyorsunuz, gerek gözünüzü ka patıp hareketsiz bir şekilde duruyor sunuz. Hatta o meşhur karşılıklı ba kışmayı da deneyimleyebiliyorsunuz. Bakışma bölümünde performans sana tının ne kadar zor olduğunun da farkına varıyorsunuz. Bazı bölümler rahatsız edici gelebilir, ama o sessizlikte gözlerimi kapatıp hareketsiz durmak rahatlatıcıydı. Gözüm birkaç kez de saatimi aramadı değil. İFD’de konuk Kalaycı 75. yılını kutlayan İstanbul Filarmoni Derneği, bugün saat 18.00’de Moda, All Saints Kilisesi’nde düzenlediği 2020’nin ikinci konserinde genç piyanistlerden Faruk Kalaycı’yı konuk ediyor. Kalaycı, konserde Beethoven, Debussy, gibi bestecilerin eserlerini seslendirecek ve çalacağı eserler hakkında açıklamalarda bulunacak. Antalya’da tiyatro zamanı Antalya Büyükşehir Belediyesi Antalya Şehir Tiyatroları (AŞT), perdelerini yarın “İstibdat Kumpanyası” oyunu ile açıyor. Oyunun galası saat 20.00’de Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM) yapılacak. “İstibdat Kumpanyası” 9, 16 ve 23 Şubat tarihlerinde AKM’de sahnelenmeye devam edecek. Kadın sanatçılar söyleşide buluştu “Kadın sanatçıların nefesinde hayat bulmak” başlıklı söyleşi, önceki akşam (perşembe) Institut français’te yapıldı. “Fikirler Gecesi” kapsamında düzenlenen söyleşide fotoğraf sanatçısı Dilan Bozyel, çağdaş sanatçı Nil Yalter ve Rabia Çapa konuşmacı olarak yer aldı. Söyleşinin moderatörlüğünü gazeteci ve çağdaş sanat eleştirmeni Ayşegül Sönmez yaptı. Yalter ve Nâzım Nil Yalter, 2012 yılından beri hâlâ devam ettirdiği sokak eylemleri projesini fotoğraf sunumuyla anlattı. 1976 yılında bir dizi fotoğraf ve de senden oluşan işin odağında, Paris civarında oturan Türk işçiler yer alıyor. Çalışma 2012 yılında sokağa taşınıyor ve bir sokak eylemine dönüşüyor. Fotoğrafların birleştirilerek afiş haline getirildiği çalışmanın üzerine, bir Nâzım Hikmet dizesi olan “Şu gurbetlik zor zanaat, zor” yazılıyor. Politik sanat Rabia Çapa, kardeşi Varlık Sadıkoğlu ile galeriyi kurma sürecini katılımcılarla paylaştı. Çapa, “İki kardeş, güzel sergiler kurduk. Kırk yılımı tamamladıktan sonra yaptığımız sergilere baktığımda müthiş keyif alıyorum” dedi. Dilan Bozyel ise “ParisBeyrut: Mutluluk Hattı” sergisinden bahsetti. Sanatçı, “Sanat eseri ne ölçüde politik olmalı” sorusunu şöyle yanıtladı: “Zaten her şey politik, yaşam da nefes almak da politik. O yüzden bundan uzaklaşmak bana mümkün gelmiyor. Biz zaten bunun içindeyiz, kendimizi ayrı bir yerde tutup oradan ya da şuradan beslenelim demiyoruz. Yaşadığımız şeyin içinde üretmeye çalışıyoruz.” “Fikirler Gecesi” kadın yönetmenlerin film çekim süreçlerini anlattıkları “Onun Filmi” adlı filmin gösterimiyle sona erdi. Gösterime, filmin eş yönetmeni Merve Bozcu da katıldı. Tanju Okan ‘Kadınım / Kime Ne’ (Emre Grafson Plak) 1988 “birey” ve “özgür” olma yolunda koşulan Özal’lı yıllardan biriydi. İlk ti bantlar kullanılarak hazırlanmış, “Kadınım” parçası ise orijinal 45’lik master’ın yatro festivali düzenlenmiş, Çiçek Pasa dan alınarak kaydedilmiş. jı yeniden açılmış, Yeni Türkü “Yeşilmişik” 12 şarkılık albümde acıklı hikâyesiyle albümünü çıkarmıştı. Bir de üçüncü Tan en bilinen parça “Kadınım”. Tanju Bey, ju Okan albümü vardı: “Kadınım Yeşilçam filmlerindeki gibi var / Kime Ne”. lıklı bir ailenin kızına tutulmuş, Kasetten sonra 1991 yılında kısa bir evlilikle devam eden CD çıkmıştı. Ayrıca 1989 yılında hikâye, ailesinin kızı Amerika’ya farklı sıralama ile Almanya’da Mi kaçırmasıyla son bulmuştu. nareci markasıyla ve “Kime Ne” Derbeder vaziyetteki arkadaşı adıyla basılmış, içinde “Kadınım” nın halini söze döken arkadaşı yerine “Hayal Olmuşsun” adlı Mehmet Teoman, Fransız şarkı şarkının bulunduğu bir kaset var cı Serge Reggiani şarkısının me dı. Hepsinin kapakları değişikti. lodisi üzerine sözleri tek celsede kendi “Kadınım / Kime Ne” şimdi ilk de sine okutarak kaydetmişti. 1975 yılında fa plak formatında basıldı, yine farklı ka 45’lik olarak basılan şarkı ilk kez burada pakla. 180 gram basılan plak, eski analog albüme girmişti. [email protected] Brek ‘Ölüpop’ (Audioban) Mispis, Nihil Piraye, Pasta Pasta gibi topluluk ve projelerden adını bildiğimiz Berk Sivrikaya’nın özgün projesi Brek, ilk kez 2018 yılında “TV Juice” adında İngilizce şarkılardan oluşan bir albüm çıkarmış, alternatif müzik camiasında, yeni nesil dinleyiciler arasında hayli sevilmişti. Birkaç ay sonra da çıkardığı “Mikrodalga Sörfü” adlı kısacalar ile imana gelerek Türkçe şarkılar yazıp kaydetmeye başlamıştı. Plak olarak basılan yeni albüm “Ölüpop”, öncekilere göre daha sade ve minimal bir çalışma. Gerek müziği gerek sözleri karanlık içeriğine rağmen kalça sallatan, ayakla ritim tutturan, hatta (bilhassa “Dünyanın Sonunda Buluşalım”) ufaktan kaldırıp dans ettirebilen bir beceriye sahip. Seksenler postpunk ve synthpop, darkwave, hatta yer yer doksanlar Manchester soundu geçiyor içinden. İnceden sayko çizgilerle süslenmiş, içine kapanık fantastik bir dünya var burada; yalnız insanların iç dünyalarına has yarısı romantik bir dünya. Türkçe sözlerinin ve söyleyişinin geliştirilmeye ihtiyacı olduğu kesin, ama Brek’in ihtiyaç duyduğu güç, modern dünyanın bu endişeli figürü nün yeteneğinde mevcut. Geceleri ve yüksek sesle dinleyiniz bu albümü, kapınızı sinirle çalan konu komşuya aldırış etmeden. Şubat başının anımsattığı Emperyalist terör politikası 1 Şubat 1979’da aramızdan aldı Abdi İpekçi’yi... Aynı gün yaşamdan ayrılan Niyazi Akıncıoğlu, 1940 toplumcu gerçekçi akımı çizgisindeki şiirlerini Yeni Edebiyat, Yürüyüş, Yeni Ses, İnsan, Gün, Yeryüzü, Dost dergilerinde yayımladı. 1938’de Haykırışlar adlı kitabını çıkardı. 1952’de 142. maddeden tutuklandı, yirmi ay hapis yattı. Sonrasında Kırklareli’nde avukat olarak çalıştı. “Selamın geçiyor besbelli,/ yeşerdi telgraf direkleri” diyen, 40 kuşağı şairi Akıncıoğlu’nun düşüncesi, mahkemedeki savunmasındaydı: “İkinci Dünya Savaşı’nın karanlık günlerini İstanbul’da yaşadım... Savunma savaşlarından başka her türlü savaş ve öldürmeden nefret ettim. İkinci Dünya Savaşı’na neden olan Almanya idi. Alman ırkçılığı idi. Nazizm idi. Ve benim lise hayatımın düşüncelerine çok benziyordu. Onun için ırkçı, Turancı milliyetçilikten nefret ettim.” Akıncıoğlu’nun tüm şiirlerini Ömer CanHüseyin Atabaş bir kitapta bir araya getirdi: Umut Şiirleri. Türkel Minibaş Akılla sevgiyi, dostlukla gülüşü, bilinçle direnişi, güzellikle insanı bütünleştiren, çalışkan, devrimci bir aydın deyince aklıma gelen Türkel Minibaş, 6 Şubat 2009 günü aramızdan ayrıldı. Çağ Atlatma Serüveni’nde, tek başına ele alınan olayların bir süre sonra anlamını yitirerek unutulup gideceği gerçeğine karşı 1453’ten 12 Eylül 1980’e kadarki ekonomik ve siyasal tarihimizi zamandizinsel olarak aktardı. Cumhuriyet’teki “Göz Ucuyla” köşesindeki bilimsel yöntemiyle süzerek yazdığı yazılarla dünyanın ve Türkiye’nin gidişini, yörüngesini gösterdi. Asıl olarak emperyalist sistemin ülkemize ve dünyaya getirdiklerini, getirmek istediklerini, küreselleşme politikalarının özünün aslında ne olduğunu irdeleyen Bu Kez Düşmanın Adı: Terör, günümüzde yaşananların, dayatmaların kavranmasının, bunlara karşı nelerin nasıl yapılması gerektiğinin bir kaynak kitabı oldu. ÇYDD’de ikinci başkan olarak “Kardelen” kızlarımıza yıldızlar saçan Minibaş’ı Nail Satlıgan şöyle tanımladı: “Aydın sorumluluğu diye bir şey varsa Türkel onu da şahsında cisimlendirdi. Kendisini dinlemek isteyen çevreleri, dernekleri, meslek örgütü ve sendikaları kırmamak için memleketi karış karış dolaştı. Az, ama dolu dolu yaşadı.” İlhan Selçuk, “Pencere”sinde onun için şunları yazdı: “Aydınlığa dönük. Bilimle haşir neşir. Geçmişle geleceğin hesaplaşmasında duruşu açık seçik. Atatürk Cumhuriyeti’nin kadını. Çalıştıkça ışıyan. Yaşadıkça güzelleşen. Gün geçtikçe kişiliği saydamlaşan. Hayatında ölümü sollayan. Bir çarpıcı örnek...” Emine Tahsin’in Kriz, Kalkınma ve Türkiye Ekonomisi adlı “armağan kitap” hazırladığı Minibaş’ın aydınlık bakışlarını, özgür gözlemlerini çok özlüyoruz desem yeterli mi?.. İlhan Arsel  1977’de, 30 yıl öğretim üyeliği yaptığı üniversiteden ayrılarak “Şu muhakkak ki, biz Türkler, şeriat bataklığına saplandıktan bu yana özellikle iki güzel niteliğimizi yitirmişizdir ki, bunlardan biri ‘akılcılık’ ve diğeri de ‘kadına saygı’dır” düşüncesiyle ömrünü laiklikle ilgili araştırmalara veren bir anayasa hukukçusuydu İlhan Arsel. (19207 Şubat 2010). Şeriata eleştirel yaklaşımı nedeniyle birtakım kesimlerin şiddetli tepkisine uğrayan Arsel’in anayasa hukuku üzerine yazdığı kitaplarından başka Arap Milliyetçiliği ve Türkler, Şeriat Devleti’nden Laik Cumhuriyet’e, Toplumsal Geriliklerimizin Sorumluları, Şeriat ve Kadın, Aydın ve “Aydın”, Turan Dursun’a Mektuplar, Şeriat ve Kölelik, Şeriat İnsan ve Akıl, Şeriatçıyla Mücadelenin El Kitabı gibi kitapları hep güncel... HHH Aydınlık birikimimizin değerlerini saygı ve sevgiyle anarak...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle