15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
EKONOMİ 11 16 KASIM 2020 PAZARTESİ Hazır giyim ihracatı ekimde yüzde 48.7 daraldı, sırada hayvansal ürünler var Suudi ambargosu sertleşti Suudi Arabistan, Türkiye menşeli ürünlere yönelik ambargoyu giderek derinleştiriyor. Son olarak hayvansal ürünlerin ithalatını yasaklayan Suudi Arabistan’ın ambargosu hazır giyim ihracatında ekim ayında yüzde 48.7 daralmaya neden oldu. Daha önce Suudi Arabistan’ın ambargo uygulamadığını iddia eden Türkiye’nin Riyad Büyükelçiliği’ndeki Ticaret Müşavirliği’nin son duyurusu Türk ürünlerine uygulanan ambargoyu bir kez daha doğrulamış oldu. Dünya gazetesinin haberine göre, Ticaret Müşavirliği Türkiye menşeli hayRiyad Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği, Türkiye’den hayvansal ürün alımının askıya alındığını duyurdu. vansal ürünlerin alımının askıya alındığı bilgisini paylaştı. Buna göre, Suudi Arabistan Gıda ve İlaç Kurumu’nun (SFDA) duyurusunda, 15 Kasım 2020 itibarıyla, Türkiye’den sığır eti ve ürünleri, koyun eti ve ürünleri, beyaz et ve ürünleri, balıkçılık ve su ürünleri, süt ve anne sütü alternatifi olan mamalar, yumurta ve ürünleri ile bal ve ürünlerinin Suudi Arabistan’a ithalatı durduruldu. Tarım ve Orman Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü’nden gönderilen yazıda, “Bu ürünlerin Suudi Arabistan’a ihracatında veteriner sağlık sertifikası düzenlenmemesi gerekmektedir” denildi. Mağazalar kapanacak Hazır giyim de Suudi Arabistan ambargosunun etkilediği sektörlerden biri oldu. İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Başkanı Mustafa Gültepe, Türkiye ve Suudi Arabistan arasında yaşanan siyasi gerginliğin sektörde daralmaya sebep olduğunu açıklarken şunları söyledi: “2020’nin 10 aylık verilerine bakıldığında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 26 daralma görülüyor. Ekim ayında görülen yüzde 48.7’lik daralmanın ise Suudi Arabistan yönetiminin adı konulmamış boykotunun etkisi olduğunu değerlendiriyoruz. Suudi Arabistan, sektörümüz için önemli bir pazar.” Gültepe, “Markalar, mevcut stoklarıyla faaliyetlerini sürdürmeye çalışıyor. Sorun çözülemezse bu ülkede mağaza kapanışları gündeme gelebilecek” yorumunu yaptı. l Ekonomi Servisi 2019’U YAKALARIZ Gültepe, hazır giyim ihracatındaki gelişmeler hakkında ise “İhracata çalışan firmalarımızın kapasiteleri yıl başına kadar dolu. Önümüzdeki 2 ayda farkı kapatıp salgının tüm olumsuz etkilerine rağmen geçen yıl gerçekleştirdiğimiz 17.7 milyar dolarlık ihracat hacmini yakalayacağımıza inanıyorum. Çin’deki üretimlerini yakın coğrafyaya kaydırmak isteyen Avrupalı markalar için Türkiye en iyi seçenek olarak görünüyor” dedi. VESTEL ELEKTRONİK İberdrola’nın şarj tedarikçisi Vestel Elektronik Sanayi ve Ticaret AŞ (Vestel Elektronik), İspanyol enerji şirketi Iberdrola S.A. (Iberdrola) için başta İspanya, İngiltere ve İtalya olmak üzere Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde kurulacak elektrikli araç şarj istasyonları için 50 bin adet EVC04 EV şarj cihazı sağlamayı planladığını açıkladı. Vestel Elektronik, Kamuyu Aydınlatma Platformu’nda (KAP) yaptığı açıklamada Vestel Elektronik’in, İspanyol enerji şirketi Iberdrola’nın uluslararası elektrikli araç şarj cihazları (EVC) projesi için açtığı ihaleyi kazandığı, projenin 3 tedarikçisinden biri olmak üzere Iberdrola ile anlaşma imzaladığı hatırlatıldı. “Iberdrola’nın sürdürülebilir ulaşım planının bir parçası olarak hayata geçirilecek bu proje kapsamında önümüzdeki 5 yıl içinde Avrupa’da 150 bin adet elektrikli araç şarj istasyonu kurulması planlanmaktadır. Projenin toplam büyüklüğü 45 milyon Avro civarındadır” denildi. l Ekonomi Servisi Ekonomide yaşanan beklenmedik durumlar yurttaşı ihtiyatlı yaptı Korku tasarrufa itti SIRENA MARINE İhracat pazarına 3 yeni ülke ekledi Salgının güvenli alan ihtiyacını artırmasıyla yükselen tekne talebi, Bursa Orhangazi’deki tersanesinde üretim yapan Sirena Marine’nin ihracat pazarlarını artırdı. Avrupa, ABD, Japonya, İsveç, Dubai ve İspanya’ya ihracat yapan firma, geçen aylarda imzaladığı anlaşmalarla, Avustralya, Yeni Zelanda ve Rusya’da da tekne satışına başladı. Firmadan yapılan açıklamaya göre, 800 kişinin çalıştığı Orhangazi’de 150 bin metrekare alanda üretim yapılıyor. Mobilya üretimi dahil her şey şirketin kendi bünyesinde çözümlediği entegre bir ekosistem içinde üretiliyor. l Ekonomi Servisi ING Türkiye’nin yaptığı Tasarruf Eğilimleri Araştırması’nın 2020 üçüncü çeyrek sonuçları, ekonomideki belirsizliğin ve beklenmedik durumların yarattığı korkuların, vatandaşı ihtiyatlı davranmaya ittiğini ortaya koydu. Kur ve enflasyonda artış bekleyen vatandaş, tasarrufunu koruyabilmek için yastık altına yöneldi. Buna göre: n 2020’nin ikinci çeyreğinde yüzde 14.3 olan tasarruf sahipliği oranı, üçüncü çeyrekte yüzde 20.2’ye ulaştı. n Tasarruf sahiplerinin tercih ettiği tasarruf araçlarında ilk sırayı, yaklaşık yüzde 25 ile yastık altı altın ve nakit aldı. n Kur ve enflasyonda artış beklentilerinden hareketle tasarruflarını koruma güdüsüyle hareket eden hanehalkı, sistem içi altın varlıklarını üçüncü çeyrekte artırmış oldu. En çok gençler n Yılın üçüncü çeyreğinde tasarrufa en fazla yönelen kesim, bir önceki çeyreğe göre 6 puan artışla yüzde 30 seviyesine ulaşan 2534 yaş grubu oldu. Çocuksuz bireylerde tasarruf etme durumu ikinci çeyreğe göre 4 puanlık artışla yüzde 24’e, çocuklu bireylerde ise 7 puanlık artışla yüzde 18’e çıktı. n Tüm yaş grupları incelendiğinde, tasarruf yapma gerekçeleri, “geleceğe yatırım”, “çocuklarım için”, “beklenmedik durumlara karşı güvence” olarak sıralandı. n Tasarrufa yönelen genç ve çocuksuz bireylerin tasarrufa yönelmesindeki temel etken, pandemiye bağlı sağlık riskleri ile ekonomik gelişmelere duyarlılığın neden olduğu ihtiyati yaklaşım ile ilişkilendirildi. n Öte yandan, tasarruf sahibi olanlar içerisinde düzenli tasarruf yapanların oranı, ikinci çeyreğe göre 8 puanlık artışla yüzde 63 oldu. n Araştırma yalnızca tasarruf yapanların değil, tasarruf yapmayı düşünen kişilerin sayısının arttığını da ortaya koydu. Buna göre, yakın gelecekte tasarruf yapmayı planlayanların oranı yüzde 37.5’e yükseldi. n Bu kişilerden yüzde 16’sı tasarruf planını önümüzdeki üç ayda hayata geçirmeyi planladığını belirtti. n Hanehalkı finansal varlıklarının dağılımına göre; ilk çeyrekte yüzde 74’e geriledikten sonra ikinci çeyrekte hızla toparlanarak yeniden eski seviyelerine yaklaşık yüzde 82 ile erişen sistem içi finansal ürünlerin payı, üçüncü çeyrekte bir kez daha azaldı ve yüzde 76 oldu. Bu durum, salgın koşullarında güven endişesinin belirgin olduğunu, belirsizlik algılarının sistem içi ve dışı finansal ürün tercihlerini şekillendirdiğini ortaya koydu. ING Türkiye Bireysel Bankacılık Genel Müdür Yardımcısı Ozan Kırmızı, “Pandemi nedeniyle dünya zor bir dönemden geçiyor ve bu durum sağlığın yanı sıra ekonomik belirsizlikleri de beraberinde getiriyor. Tasarruf sahipliği oranının artması ve daha fazla bireyin tasarruf yapmayı düşünmesi de bunun önemli bir göstergesi” dedi. l Ekonomi Servisi İNDIRIMLER IZINLI VE YILDA IKI KEZ OLMAK ÜZERE SINIRLANDIRILMALI SIEGWERK TÜRKİYE Salgında mürekkep tüketimi yüzde 25 arttı Ambalaj ve etiket sektöründe kullanılan baskı mürekkepleri tedarikçilerinden Siegwerk, Türkiye’de büyüme kararı aldı. Bu kapsamda İstanbul Tuzla’da bulunan fabrikasında üretim, depolama kapasiteleri ve güvenliği artırmaya yönelik çalışmalarını tamamlayan EMEA Ofset Mürekkepleri Başkan Yardımcısı, Türkiye ve Ortadoğu Genel Müdürü Mustafa Güler, “Türkiye’de korona döneminde mürekkep tüketimine olan talep yüzde 2025 oranında artış gösterdi” dedi. Türkiye’de büyüme stratejisi kapsamında fabrikamızın yenilenmesi için 2017 yılında hayata geçirilen projenin tamamlanmasıyla yenilenmiş binamızda faaliyete geçtiklerini açıklayan Güler, “Tuzla fabrikamızdaki renovasyon çalışmalarımızla, üretimimizi saatte yüzde 20 artırarak toplam 20 bin ton üretim kapasitesine ulaştık” dedi. l Ekonomi Servisi Efsane indirim aldatmacası TESK Başkanı Bendevi Palandöken, “Kampanyaları kurala bağlayalım, mağduriyetlerin önüne geçelim. Her ürünün maliyeti ve satış fiyatı ortalama olarak bellidir. Ürünlere birkaç gün öncesinde 35 katı etiket yapıştırıp sonra yılın belli günlerinde indirim diye pazarlamak haksız kazançtır” dedi. Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, kasım ayında gündeme gelen indirimlerin aldatmaca haline dönüştüğünü belirterek tüketicinin “Efsane Cuma”, “Yalnızlar Günü”, “Efsane Kasım” kampanyalarıyla aldatıldığını açıkladı. “Ortada indirim diye bir şey yok. Fiyatların önce şişirilip, ardından da indirim adı altında eskisinden bile daha pahalı fiyata satıldığını herkes biliyor” diyen Bendevi Palandöken, “Pandemiden dolayı işsiz kalan, işleri sekteye uğrayan çok sayıda esnafımız ve vatandaşımız varken bazı firmaların bu sahte kampanyalarla bire bin katma çabası adil değil” diye konuştu. Bazı firmalar tarafından adeta vurguna çevrilen indirim aldatmacalarına karşı vatandaşların tedbirli olması gerektiğini ifade eden Palandöken, şöyle konuştu: “Hiç kimse yüzde 80 zarar ederek satış yapmaz. Bu rakamlarla aslında kendilerini ele veriyorlar. Bu tarz indirim aldatmacalarına karşı vatandaşlarımız uyanık olmalı. Özellikle internet üzerinden kıyafet, ayakkabı, parfüm, aksesuvar, mobilya, halı, perde vb. gibi ürünler gözle görülmeden alınmamalı. Mobilya gibi ürünler internetten değil, esnaftan alınmalı.” Palandöken indirimin izinli olarak yılda iki kez yapılması gerektiğini de belirterek “Bu tarz yanıltıcı kampanya ve reklam yapan firmalara cezai işlem uygulanmalı” dedi. ‘Acı reçete’ neyin semptomu? Cumhurbaşkanı, realitenin duvarına çarpınca sarsıldı, yön değiştirmeye çalışıyor: “Dünyanın en güçlü ve zengin ülkelerinin dahi bir sonbahar yaprağı gibi savrulduğu böyle bir dönemde, Türkiye’nin maslahata uygun tedbirlerle yoluna devam etmesi gayet tabiidir. Bunun için yaşadığımız kritik dönemin ruhuna uygun şekilde, gerekiyorsa devlet ve millet olarak fedakârlık yapmaktan, acı da olsa doğru reçeteleri uygulamaktan kaçınmayacağız.” Yerli yabancı piyasa ekonomistleri sevindi. “Yeni dönem”, “normalleşme”, “adımlar korkusuz ve gerçek olmalı” gibi laflar havalarda uçuşmaya başladı. Bu tipler, “ne pahasına”, “kimin için” ya da “dönemin ruhuna gerçekten uygun mu” gibi soruları sormuyorlar ya da umurlarında değil. Zamanın ruhu o değil! Cumhurbaşkanı (kim bilgilendiriyor acaba), “en zengin ve güçlü ülkelerin sonbahar yaprağı gibi savrulduğu” dönemin, “ruhu” konusunda yanılıyor. “En zengin ve güçlü ülkeler”, neoliberal ekonomik modelin, bütçe dengelerine ilişkin kaygılarını çoktan “rüzgâra savurup”, pandemi ortamında, çalışanların ve tüketicinin (kapitalizm bunlar olmadan işlemez) sağlığını, tüketim gücünü korumak, iflasları önlemek için adeta sınır tanımadan borçlanarak, harcamaya başladılar. IMF, Dünya Bankası, neoliberal düzenleme modelini terk etmeye, finans sermayesinin gereksinimlerini arka plana iterek devletleri, sanayi politikalarına, iç pazarı güçlendirmeye (üretimi, yatırımı ve tüketimi planlamaya) yönlendirmeye başladı. Peki, yeri geldiğinde “büyük ve güçlü” ülke olduğunu iddia eden Türkiye’ye neden “acı reçete” alıyor? Sakın Türkiye, kendi ekonomisini (sermaye birikim sürecini) yabancı kaynak girişi olmadan yönetemeyen ya da uluslararası sermayeye değerlenme ortamı sunmaya devam ettiği sürece “yönetmesine izin verilen” bir “bağımlı ülke” olmasın? ‘Acı reçete’ “Acı reçete” (neoliberal kemer sıkma politikaları) esas olarak borç ödeme krizine giren ya da girmekte olan “bağımlı” ülkelere, kaynakları, ekonomik büyümeden, halkın refahından (tüketim kapasitesinden) alarak uluslararası mali sermayenin alacaklarını karşılamaya yönlendirmenin adıdır. Bir önceki dönemde, uluslararası sermaye verdiği kredilerle ülke ekonomisinde değerlenirken, tüketim, ithalat, enflasyon giderek artmış, ekonomi “ısınmaya” başlamıştır. Uluslararası mali sermaye ülkeyi kalkındırmaya değil, ülkede üretilen artıkdeğerden, faiz ve spekülatif getiriler üzerinden pay almak (değerlenmek) için gelir. Gelen yabancı sermayeden, aracıların yanı sıra, artıkdeğer üreten kesimler de yararlanır ama ülke içinde gerek siyasi rejim gerekse rantiye ve tüccar sınıflar, yabancı sermayeyi har vurup harman savururken, hızla servete dönüştürür, sık sık da yurtdışına park ederken, ülkenin birikim havuzu giderek uluslararası sermayenin değerlenme gereksinimlerini karşılayamayacak kadar küçülür. Yeni kaynak girişi giderek azalır, kaynak çıkışı hızlanır, uluslararası mali sermaye girişinin ayakta tuttuğu tüketim ve üretim daralmaya, ekonomi durma noktasına gelmeye başlar. Bu sırada, birileri ekonomi bilimi adına, “piyasalara güven vermeniz”, “kemer sıkmanız”, “gerçekçi” politikalar uygulamanız lazım demeye başlar. Tüm bu çok bilmiş ifadeler, “ülke içindeki kaynakları, toplumsal maliyetine bakmadan popülizme düşmeden(!) borç ödemeye yönlendireceksiniz” anlamına gelir. “Acı reçete” de bu noktada (pandemi ekonomiyi zaten daraltırken), borç tahsilatı adına, halkın yalnızca refahını değil, canını ve malını da hedef alan bir finansal şiddet aracından başka bir şey değildir. Sonuç olarak, “acı reçete” her şeyden önce, emperyalizme bağımlı bir ekonomiyi yönetmeye çalışanların beceriksizliğinin ve de acımasızlığının (kötülüğünün) bir semptomudur. Türkiye özelinde, “acı reçete”, ekonomik realite ile siyasal İslamın fantezilerinin çatışması, siyasal İslamın aklının karanlığında (faizenflasyon ilişkisinde olduğu gibi) atlaarabanın, neden ile sonucun birbirine karışmasının bir semptomudur. Bu karışıklık da rant geliriyle beslenen kesimin birikiminin, sanayi ve finans sermayelerinin değerlenme süreçlerine bağlı olduğunu bir türlü kabul edemeyen ucuz krediyle gelen kaynakları talan etmeye alışmış (450 milyar doları ne yaptınız?) aklın istikrarsızlığından kaynaklanıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle