15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER 9 11 KASIM 2020 ÇARŞAMBA Gazeteci Timur Soykan’a göre, Zindaşti’nin bırakılmasında daha büyük organizasyon var Kuzu yalnız değil miydi? Soykan, yeni kitabı “Baronlar Savaşı”nda Türkiye merkezli baronların altı yıllık kanlı savaşını anlatıyor. Cumhuriyet gazetesi olarak ortaya çıkardığımız Zindaşti olayı kitabın merkezinde... Soykan’a göre, “Zindaşti hakkındaki tüm suçlamalar bir dosyada birleştirilirken avukat Kudbedin Kaya cinayeti ayrı tutuluyor. Bu suçlama yapılsa Zindaşti tahliye edilemezdi. Tüm bunlar Zindaşti’nin bırakılmasında Burhan Kuzu’nun yalnız olmadığı şüphesini doğuruyor.” İPEK ÖZBEY n Tarih 27 Nisan 2014... BAE Şarika Limanı’ndan 62 metre uzunluğunda bir akaryakıt tankeri kalkıyor... Ne taşıyor? Geminin adı Noor 1. Pakistan açıklarında bu gemiye 2.1 ton eroin yükleniyor. Aslında Türkiye merkezli uyuşturucu baronları genellikle AfganistanİranTürkiye ve Balkan ülkeleri karayolu güzergâhını kullanıyor. Noor 1 ile farklı bir güzergâh deneniyor ve Yunanistan’a ulaşıyor. Amaç, uyuşturucunun Hollanda ve Belçika’ya taşınması. Ama Haziran 2014’te baskınlarla Atina’da eroin yakalanıyor. n Bu olayda kimlerin adı geçiyor? Amerika’nın uyuşturucu ile mücadele birimi DEA’nın raporuna göre, bu uyuşturucuda Orhan Ünğan ve Naji Sharifi Zindaşti’nin payı var. Orhan Ünğan, Zindaşti’nin DEA ajanı olduğunu ve bu nedenle isminin bu rapora konulduğunu öne sürüyor. Emniyet’e gönderilen ihbarlarda ise bu isimlerin yanı sıra uyuşturucuda İran asıllı Çetin Koç, İranlı Esfandiar Rigi’nin de payı olduğu iddia ediliyordu. Zindaşti ve Esfandiar Rigi’nin Türkiye’de onlarca yıldır “uyuşturucu baronu” denildiğinde ilk akla gelen isim olan Urfi Çetinkaya’ya ait eroini taşıdığına yönelik ihbar da var. Zindaşti de uyuşturucu ile ilgisi olmadığını söylüyor. Sahte kimlikle Türkiye’de n Kişiler üzerinden gidelim. Zindaşti’nin ilginç bir portresi var... Kısaca anlatır mısın? İran’ın Türkiye sınırındaki Urmiye kentinde 1974’te doğuyor. Kalabalık bir Kürt aşiretin mensubu. Henüz 2 yaşındayken dedesi, babası, amcaları İran’da idam ediliyor. Kürt kimliklerinden dolayı idam edildikleri öne sürülüyor. 1994’te çocukluk arkadaşları Hacı Parviz (Türk vatandaşı olduktan sonra Çetin Koç adını alıyor) ve Esfandiar Rigi ile uyuşturucu kaçakçılığı suçlamasıyla yakalanıyorlar ve idam cezasına çarptırılıyorlar. Tahran’daki cezaevinden birlikte kaçıyorlar. 1980’de traktör kazasında ölen ama ölümü resmi makamlara bildirilmeyen Kamal Sharifi Seydani isimli akrabasının kimliği ile Türkiye’ye giriyor. Diğer iki arkadaşı da sahte kimlik kullanıyor. Hacı Parviz (Çetin Koç) ile İstanbul’a yerleşiyorlar. Esfandiar Rigi ise uyuşturucu ticaretinde kilit noktalardan olan Pakistan’a yöneliyor. n Orhan Ünğan kim? Ona neden ‘hayalet’ diyorlar? Orhan Ünğan uzun yıllar çok gizemli bir isim. Erzurum İspir, 1973 doğumlu. Henüz 20’li yaşlarının başında Avrupa’da çalınan otomobillerin Türkiye’de ve Gürcistan’da satıldığı bir suç örgütünün lideri olduğu iddia ediliyor. Farklı suçlardan tutuklanıyor. İddiaya göre, Urfi Çetinkaya ile cezaevinde tanıştıktan sonra uyuşturucu kaçakçılığına başlıyor ve büyük bir güce dönüşüyor. 2011’de Bolu’da yakalanan eroin ile ilgili suçlanıyor ama yakalanmıyor. Hollanda ve Belçika’da yaşıyor. Bu sırada Hollanda polisinin takibi altında. Ancak hepsi farklı ülke vatandaşları adına düzenlenmiş beş ayrı kimlik kullanıyor. Bu nedenle Hollanda polisi gerçek kimliğini bir türlü tespit edemiyor ve ona “Hayalet” lakabını takıyor. Hatta Hollanda polisi, kullandığı bir bardağı Türkiye’ye gönderip DNA analizi yaptırtarak gerçek kimliğini öğreniyor. Halen Orhan Ünğan’ın adını internette aradığınızda net olmayan bir vesikalık fotoğraf çıkıyor. n Peki, “savaş” nasıl başlıyor? Noor 1 ile eroinin Yunanistan’a ulaştırılmasını organize eden Esfandiar Rigi, operasyondan kurtulup İstanbul’a geliyor ve ondan bir daha haber alınamıyor. Orhan Ünğan, Zindaşti tarafından öldürüldüğünü ve cesedinin demir bağlanarak Marmara Denizi’ne atıldığını iddia ediyor. Bundan üç ay sonra Zindaşti’nin otomobili Büyükçekmece’de iki tetikçi tarafından pusuya düşürülüyor. Hedef Zindaşti ancak lüks cipte 19 yaşındaki kızı ve şoförü var. İkisi de ölüyor. Zindaşti, 2.1 ton eroini kendisinin ihbar ettiğini düşünen Orhan Ünğan ve Çetin Koç’un saldırıyı yaptırdığını iddia ediyor. Bu olaydan üç ay sonra ise Orhan Ünğan’ın adamı olduğu öne sürülen iki kişi, Küçükçekmece’deki balık lokantasında öldürüldü. Aylar sonra bu iki kişinin Zindaşti’nin kızı ve şoförünü öldürdüğüne ve azmettiricilerin Orhan Ünğan ile kardeşi İlhan Ünğan olduğuna dair iddianame hazırlandı. Belçika’da yakalanıp Türkiye’ye iade edilen Orhan Ünğan bu davada 4 yıl tutuklu yargılandıktan sonra geçen yıl beraat etti. Cinayetler ise faili meçhul kaldı. n Ancak bu sırada cinayetler devam ediyor… Evet, Zindaşti’nin suçladığı Çetin Koç 4 Mayıs 2016’da Dubai’de yüksek güvenlikli gökdelende öldürüldü. Onu öldürenler Kanadalı iki tetikçiydi. Bu tetikçilerden biri Çetin Koç cinayetinden beş gün sonra Kanada’da öldürüldü. Bir ay sonra ise diğer tetikçinin cesedi yanmış aracın içinde bulundu. Orhan Ünğan’ın avukatı Kudbedin Kaya, 1 Kasım 2017’de İstanbul Yeşilköy’deki balıkçıda kafasından üç kurşunla vuruldu. 29 Nisan 2017’de Gem TV’nin sahibi İranlı Saeed Karimian ile ortağının öldürülmesinde Zindaşti suçlanıyor. 7 Nisan 2019’da ise İstanbul Bağdat Caddesi’nde Orhan Ünğan’ın kardeşi İlhan Ünğan öldürüldü. Zindaşti’nin 14 Kasım 2019’da İstanbul Şişli’de İranlı muhalif Masoud Molavi Vardanjani’nin öldürülmesi olayının azmettiricisi olduğu da iddia ediliyor. Zindaşti bu suçlamaların tamamının Orhan Ünğan’dan rüşvet alan polislerin kumpası olduğunu savunuyor. Orhan Ünğan da Zindaşti’den rüşvet alanların kendisine kumpas dava açtığını söylüyor. n Orhan Ünğan başkalarını da suçluyor, kim onlar? Dört yıl tutuklu yargılanırken Bakırköy Adliyesi’ndeki mahkeme hakkında üç kez tahliye kararı verdi ve üst mahkeme tahliye kararlarını kaldırdı. Bu sırada Zindaşti de bir başka operasyon sonucu tutuklanmıştı. Zindaşti skandal bir kararla altı ay sonra tahliye edildi. Orhan Ünğan, Zindaşti’nin tahliyesini sağlayan Burhan Kuzu’nun kendisinin tutuklu kalması için de hâkimlere baskı yaptığını iddia etti. Kuzu, kendisinin talimatıyla serbest bırakıldığı iddia edilen Zindaşti ile yemekte. n Kuzu’nun bir çetenin üyesi olduğunu söylüyor, nasıl bir çeteden bahsediyor? Burhan Kuzu’nun yalnız olmadığını, yargıda örgütlenmiş bir çetenin mensubu olduğunu söyledi. Hatta bu çeteyi FETÖ’ye benzetiyordu. Bildiğim kadarıyla ilk kez Orhan Ünğan bir duruşmada “İstanbul Grubu” adını söylüyor. Daha sonra İstanbul Grubu’nun Pelikan yapılanmasının yargı ayağı olduğu gündeme geldi. Üstelik yüksek yargıdaki kulis haberlerinden bu öğrenildi. Kayıt silindi mi? n Evet, Büyükçekmece Pusu Davası... Orhan Ünğan duruşmada Bakırköy Adliyesi’ndeki İstanbul Grubu mensuplarını sayıyor.... Orhan Ünğan, kardeşi İlhan Ünğan öldürüldükten sonra çıktığı ilk duruşmada SEGBİS ile kayıt yapılmasını istiyor ve çok öfkeli konuşuyor. Kendisini hapiste tutanların kardeşinin ölümünden sorumlu olduğunu söylüyor. İddiaya göre, bu duruşmada Bakırköy Adliyesi’ndeki eski Adalet Komisyonu Başkanı’nın avukatlarına söylediklerini aktarıyor. Bakırköy Adliyesi’ni yöneten yargı mensuplarının İstanbul Grubu’nun mensubu olduğunu, kendisinin tutuklu kalması için rüşvet aldıklarını iddia ediyor. Ve isimler sıralıyor. Hatta HSK’deki bazı isimlerin de milyonlarca Avro rüşvet aldığını söylüyor. Duruşma savcısına çok ağır sözler söylüyor. Ancak bu duruşma “Ses sistemi arızalandı” denilerek kayda geçilmiyor. Orhan Ünğan, bilirkişi raporuyla kaydın silindiğini kanıtladıklarını iddia ediyor ve ses kaydının kendi elinde olduğunu açıklıyor. Bu kayıt gerçekten silindiyse bu iddiaların yok edilmek istendiği sonucu çıkar ve büyük şüphe oluşur. Bu çok büyük bir skandaldır. Mutlaka bunun araştırılması gerekiyor. RESMI EVRAKA GIRMIŞ ÇOK KARANLIK BIR CINAYET n Zindaşti’nin skandal tahliyesine gelelim. Burhan Kuzu bu olayda yalnız mıydı? Bu, kitapta yanıtını aradığım önemli sorulardan biri. Burhan Kuzu, hâkimlere baskı yapıyor. Bunu sadece Zindaşti’yi serbest bırakan hâkim Cevdet Özcan değil, tahliye kararına itiraz eden savcı, tahliye kararını kaldıran hâkim de anlatıyor. Ancak Zindaşti’nin tahliyesinde pek çok başka şüphe var. Zindaşti’yi tahliye eden hâkim, tahliye kararı vereceğini savcıya söylemesine karşın tutukluluk inceleme dosyasının önüne geldiğini savunuyor. “Yani bırakacağımı bilerek bana dosyayı verdiler” diyor. 3.5 milyon dolar rüşvet n Savcının bir iddiası var... Evet. HSK müfettişine tanık olarak ifade veren savcı, Zindaşti’nin adamlarının, İstanbul’da yaşayan eski İran Maliye Bakanı’nın oğlunun yüklü servetini yağmalamaya çalıştıklarını anlatıyor. Bu olayda gözaltına alınan kişileri hâkim Cevdet Özcan’ın şüpheli şekilde serbest bıraktığını söylüyor. Zindaşti’nin tutuklama kararında da gariplikler var ve bunlar tahliyenin yolunu açıyor. Fezlekede çok sayıda suçlama olmasına karşın Zindaşti, Çetin Koç’un Dubai’de öldürülmesi, Gem TV’nin sahibi İranlı Saeed Karimian ile ortağının öldürülmesi ve suç örgütü kurmaktan tutuklanıyor. Fezlekedeki diğer suçlamalar kararda yok. n Neden Zindaşti hakkındaki bütün suçlamalar aynı dosyada toplanırken Kudbedin Kaya cinayeti suçlaması ayrılıyor? Bu nokta çok önemli: Zindaşti tutuklandığı sırada Orhan Ünğan’ın avukatı Kudbedin Kaya’nın öldürülmesinde bir numaralı şüpheli. Polis bu soruşturma kapsamında Zindaşti’ye uzandığı iddia edilen deliller bulmuş. Hatta Zindaşti hapisteyken avukat Kudbedin Kaya cinayetinde onunla bağlantılı olduğu iddia edilen isimler tutuklanmıştı. Zindaşti hakkındaki tüm suçlamalar bir dosyada birleştirilirken avukat Kudbedin Kaya cinayeti ayrı tutuluyor. Israrla bu suçlama Zindaşti’ye yöneltilmiyor. Soru bile sorulmuyor. Bu suçlama yapılsa Zindaşti tahliye edilemezdi. Ayrıca Zindaşti’yi bırakan hâkim 3.5 milyon dolar rüşvet almakla suçlanıyor. Burhan Kuzu da kendisinin suçlanarak bazı gerçeklerin gizlendiğine dair imalarda bulundu. Hayatını kaybetmese belki bu konuda daha detaylı bilgiler verecekti. Tüm bunlar Zindaşti’nin bırakılmasında Kuzu’nun yalnız olmadığı, daha büyük bir organizasyonun olduğu şüphesini doğuruyor. n Kitabın kilit noktalarından biri.. “İlhan Ünğan Öldürüldü” başlıklı bölüm... Hakkında yakalama kararı var, peki, o ne yapıyor? İlhan Ünğan, Büyükçekmece Pususu Davası’nda iki cinayeti azmettirmek suçlamasıyla, iki ağırlaştırılmış müebbet istemiyle yargılanıyor. Yani hakkında yakalama kararı var. Çok sayıda başka suçtan da aranıyor. Buna karşın yıllarca İstanbul’da çok rahat bir şekilde yaşıyor. Bağdat Caddesi’nde vakit geçiriyor. Hatta uçakla yurtdışında tatillere gidiyor. Sahte kimlik ve pasaportlar kullanıyor. İfadelerde bir iddia var: Yeri tespit ediliyor. Sabah baskın yapılacak ama akşam kaldığı yerin çevresinde bekleyen polis ekipleri çekiliyor ve kaçıyor. n İlhan Ünğan’a çalışan polislerin kim olduklarını biliyor muyuz? Evet, bildiklerimiz var. İlhan Ünğan öldürüldükten sonra cep telefonu açılıyor ve orada iki polis ile WhatsApp yazışmaları tespit ediliyor. Bunlar çok vahim yazışmalar. İlhan Ünğan’ın Zindaşti’nin avukatı İlker Dağlı’yı öldürtmek için hazırlık yaptığı iddia ediliyor. Telefonda “Ankara” diye kayıtlı emekli polisin, bu cinayet için Emniyet’in kapalı veri sistemlerinden aldığı cep telefonu sinyal, adres ve plaka bilgilerini İlhan Ünğan’a verdiği öne sürülüyor. Ancak emekli olan bu polisin bu kapalı sistemlere nasıl ulaştığı, ona bu bilgileri kimlerin verdiğini bilmiyoruz. Ayrıca iki polisin İlhan Ünğan’dan para istediği yazışmalar da var. Temasta olduğu polislerden biri de Zindaşti hakkında yapılan soruşturmada görev almış. Bu iki polis Zindaşti hakkındaki iddianamede sanık. İddianamede Zindaşti’den rüşvet aldığı iddia edilen üç polis de suçlanıyor. Bunlar da Orhan Ünğan hakkındaki soruşturmayı yürüten polisler. Özetle Orhan Ünğan’ın da Zindaşti’nin de bu polisler aracılığıyla birbirleri hakkında soruşturmalar yaptırdıkları öne sürülüyor. Tetikçi bulmasını istiyor n İlhan Ünğan cinayeti bağıra bağıra geldi diyorsun. Hangi bilgiye dayanıyor bu iddian? Kitaptaki tüm iddialar gibi bunun da belgeleri var. İddiaya göre, İlhan Ünğan, Zindaşti’nin avukatı İlker Dağlı’yı öldürtmek için adamı Tolga Hakan Ceyhan’dan tetikçi bulmasını, organizasyonu yapmasını istiyor. Ancak Tolga Hakan Ceyhan cinayet için keşiflere, toplantılara katılırken hedefteki İlker Dağlı’ya sürekli bilgi veriyor. İlker Dağlı da İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’ndaki Örgütlü Suçlar Bürosu’na beş ayrı suç duyurusunda bulunuyor. Cinayetten üç gün önce Tolga Hakan Ceyhan’ı adliyeye getirterek savcıya ifade verdiriyor. Burada İlhan Ünğan’ın sürekli gittiği, toplantı yaptıkları kafeyi bile söylüyor. Buna karşın hakkında çok sayıda arama kararı olan İlhan Ünğan ısrarla yakalanmıyor. Ve bu ifadelerde defalarca adı geçen kafenin önünde İlhan Ünğan öldürülüyor. Tolga Hakan Ceyhan da tetikçi ile birlikte kaçıyor. Şu an bu cinayet ile ilgili olarak İlker Dağlı ve Tolga Hakan Ceyhan aranıyor. Bu tam anlamıyla resmi evraka girmiş ve devletin gözleri önünde işlenmiş çok karanlık bir cinayet. 40. yıl! Sonu 0 ve 5’le biten yıldönümleri ayrıca önemlidir. Bugün benim gazetecilikteki 40. yılım. 7 Kasım 1980 Cuma günü Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’ndeki derste hocamız Prof. Dr. Şadan Gökovalı’nın sesi dün gibi kulaklarımda: “Çocuklar, Gazete İzmir adında yeni bir gazete çıkıyor. Staj yapmak isteyen olursa dersten sonra yanıma gelsin...” Son sınıftayız... Gelecek kaygısına düşmüşüz. Aklımda gazetecilikten başka bir şey yok. Ders sonu Şadan Hoca’nın yanına fırladım. “Pazartesi 10 Kasım... 11 Kasım’da git, haber müdürü Levent Bimen’i gör” dedi. Sabah 09.00’da gazetenin Şehit Fethibey Caddesi’ndeki binasındaydım. Levent Abi, “Madem geldin, başla” dedi... Mesleğin içine girdikçe aşkım arttı. İl halk kütüphanesinin köylere giden gezici otobüs kütüphanesiyle her köyden haber çıkarmanın zenginliğini unutamam. HHH 28 Mart 1970 Gediz depreminde 10 yaşındaydım. Birkaç ay sonra depremin destanı doğup büyüdüğüm Burdur’un Yeşilova ilçesi Güney kasabasının çevresindeki pazarlarda da söylenmeye başladı. O zamanlar büyük acıların destanı yazılır, gazete kâğıdı boyutunda 10 kuruşa satılırdı. Satıcı yanık sesle destanı teybe okur dolaşırdı. Destancının peşinde yürürken “Ben de yazsam” diye içlendiğimi anımsıyorum. Bugün 7 bini aşkın köşe yazısının, 50 kitaba ulaşan yazma tutkusunun içimdeki arkeolojik kazısını yaptığımda o günlere kadar gidiyorum. Gediz’den bir yıl sonra 12 Mayıs 1971’de Burdur depremini yaşadık. Okullarımız yıkıldı. Annem Toroslar’ın o güzelim şivesiyle babama seslendi: “Bu çocukların boynu gıravedli olcek...” 1971’in sonbaharında Köy Enstitülü amcamın öğretmenlik yaptığı Nazilli’deydik. Buradaki ortaokul, lise yıllarım en çok Türkçe ve tarih sevgisiyle geçti. İletişim fakültesine kaydolurken kendime yaptığım, “Okulu birinci bitir, daha sonraki hedeflerinde özgüvenin artar” önerim kabul gördü. İzmir’de, 13.00 haberlerini dinlemeden öğle yemeğine çıkmaz, 19.00 haberlerini dinlemeden gazeteden ayrılmazdım. Salt İzmir’de değil, Türkiye’de gazetecilik yaptığını düşünmek gerek. 1989’da Ankara’ya gelince, “Salt Türkiye’de değil, dünyada gazetecilik yaptığını düşünmeli” dedim kendime. Ahh 1990’lar... Önce Uğur Mumcu’yu, ardından oda komşum Ahmet Taner Kışlalı’yı toprağa vermek, bir yanıyla onları yaşatmak için var gücümle koşmak, bir yanıyla acılarla yoğrulmaktı... 1990’lardaki aydın kıyımları, 2000’lerdeki karanlıklar içindi... HHH Güvenlik uzmanları, kalbimize gömdüğümüz ağabeylerimizin kaderini yaşama endişesini dile getirirken, saldırı başka türlü geldi. Ergenekon’u yaşadık. Demir parmaklıkların ardında da yazmayı bırakmamak apayrı bir öyküdür. Tutukluluğun uzamasıyla mücadeleyi siyasal zeminde sürdürmek de öyle. Yapabileceğimi düşündüğüm bir şeyi denemiyorsam kendimi suçlu gibi hissederim. Hayatta en büyük israf, kullanılmamış enerjidir. Meslekteki 40. yılın başındayım henüz! İçimdeki ses, yazma, üretme duygularımla sürekli beyin fırtınası yapıyor. 2021 ortasına dek yapılabilecekleri konuştular. Bugünlerde Ahmet Taner Kışlalı’nın yaşamını yazmak, onunla 24 saat birlikte yaşamak gibi... Tanıdıkça büyüyenlerden! Yazar, okura hep akıl, bilgi, yorum vermemeli, hesap da vermeli. 40 yıla daha fazlası sığar mıydı bilmiyorum. Yaşamın süresini belirlemek elimizde değil, içeriği elimizde. Önümüzdeki dönem yapabildiğimden biraz daha fazlasını istiyorum... 26 terörist etkisiz hale getirildi Milli Savunma Bakanlığı (MSB), Basın Halkla İlişkiler Müşavirliği Plan, Koordinasyon ve Analiz Şube Müdürü Albay Olcay Denizer tarafından bilgilendirme toplantısı düzenlendi. Barış Pınarı bölgesinde, hasmane tutum, taciz ve saldırılara meşru müdafaa kapsamında karşılık verildiğini kaydeden Denizer, “Bu kapsamda dün (önceki gün) Rasulayn ve Telabyad bölgelerinde saldırı hazırlığında olduğu tespit edilen 26 terör örgütü mensubu etkisiz hale getirilmiştir” dedi. Öte yandan İçişleri Bakanlığı, biri gri kategoride iki terör örgütü mensubunun ikna yoluyla teslim olduğunu bildirdi. Bakanlık bu yıl teslim olan örgüt mensubu sayısının196’ya ulaştığını belirtti. l ANKARA Bank Asya’nın kurucu ortağı tutuklandı Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması’na (FETÖ/PDY) yönelik operasyonda 7 Kasım’da Çankaya’da sahte kimlikle yakalanan Bank Asya’nın kurucu ortaklarından Kamil Yavuz M., dün tutuklandı. M.’nin, örgütün “Türkiye mütevelli heyeti”ndeki himmet ağının önemli isimlerinden ve Bank Asya’nın kurucu ortaklarından olduğu, hakkında FETÖ yöneticisi olduğuna dair çok sayıda beyan bulunduğu ve ByLock kullanıcısı olduğu iddia edildi. l AA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle