10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 8 OCAK 2020 ÇARŞAMBA [email protected] olaylar ve görüşler Türk Akımı dengeleri M. Birol Güger Türk Akımı Açık Deniz Boru Hattı, Rusya topraklarından başlıyor ve Karadeniz altından 930 kilometre boyunca ilerleyerek Kırklareli sahilinden Türkiye’ye giriş yapıyor. Proje ile birlikte Rusya’daki geniş doğal gaz rezervlerinin, Türkiye üzerinden Balkanlar ve Orta Avrupa’ya ulaştırılması hedefleniyor. Bu konu sadece Türkiye değil, Balkan ülkeleri, Avrupa ve özellikle de Almanya’yı yakından ilgilendiriyor. ABD, bu projenin gerçekleşmesini engellemek için çeşitli girişimlerde bulunuyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bugün, Türk Akımı doğal gaz boru hattı projesinin açılışı için Türkiye’ye geliyor. Buna karşı, Washington yönetimi, açılışın hemen öncesinde projeye yönelik yaptırımların yürürlüğe girdiğini duyurdu. ABD’nin yaptırım kararı, Türkiye ve Rusya cephesinde tepkiyle karşılandı. Rusya, karşı yaptırım hazırlığında olduğunu açıkladı. Tepki gösteren ülkelerden biri de Rus gazının ulaşacağı son durak olan Almanya’ydı. Dışişleri Bakanı Heiko Mass, ZDF’ye yaptığı açıklamada, “Bunun kabul edilemez olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bu tür eylemler sonunda Avrupa’da alınan kararları etkiliyor’’ dedi. Alman Ekonomi Komitesi ise “Bu Avrupa’nın egemenliğine karşı bir hakaret, kabul edilemez bir müdahaledir’’ dedi. Balkanlar’da enerji güvenliği Washington yönetimi proje konusunda kaygılar taşıyor. Çünkü tarihte pek çok kez jeopolitik dengelerde kalıcı değişikliklere yol açan ülkelerarası projeler, dünya ticaretinin kaderini değiştirmeyi başardı. Türk Akım da bu alanda karşılayacağı taleple, kaynak ülke ve transit ülkeler arasında yeni bir denge unsuru olmaya aday görünüyor. Projenin Türkiye, Balkanlar ve Orta Avrupa’da yaratacağı etkiyi Cumhuriyet’e değerlendiren Türk Akımı Sözcüsü Aslı Esen’e göre yürütülen proje, Türkiye ve Avrupa’nın enerji geleceğinin sürdürülebilirliği ve güvenliği adına kilit bir çözüm olmasının yanı sıra, Türkiye’nin bölgesel ve küresel enerji sahnesindeki rolünü de artıracak. Balkan ülkelerinin şu anki enerji gereksinimlerini kömürden karşıladığının altını çizen Esen’e göre Türk Akım projesi, Balkan pazarlarının, doğal gaz ile sürdürülebilir enerji geçişini kolaylaştırmalarına da yardımcı olacak. Türk Akımı’nın, Türkiye’den sonra ikinci durağı olan Bulgaristan’da gaz akışı başladı. Bulgaristan Ulusal Radyosu’ndan Marian Karagyozov’a göre, “Bulgaristan, kendi sınırlarının yanı sıra Ukrayna ve Romanya’dan geçen Transbalkan boru hattından yararlanıyor olsa da, Rusya ile Ukrayna arasındaki gergin ilişkiler, bu yoldan giden enerjinin geleceğini tehlikeye atıyor.” Karagyozov’a göre, “Moskova, Ukrayna üzerinden taşınan ve yılda 95 milyar metreküpü bulan enerji aktarımını 15 milyar metreküp seviyesine düşürmeye kararlı.” Moskova merkezli Izvestia ga değiştirecek Türk Akımı Girişimi Sözcüsü Aslı Esen, Bulgaristan Ulusal Radyosu’ndan Marian Karagyozov, Rus Izvestia gazetesinden Victoria Petrova ve Brüksel’deki Doğu Batı Enstitüsü’nden Dr. Danila Bochkarev, Türk Akımı projesinin Orta Avrupa ve Balkanlar’da yaratacağı siyasi ve ekonomik yansımaları Cumhuriyet’e değerlendirdi. Aslı Esen Victoria Petrova Marian Karagyozov Danila Bochkarev zetesinden Victoria Petrova’ya göre, Türk Akımı’nın devreye girmesinden bir kaç ay sonra, 2020 yazında, Rusya’nın Baltık kıyılarından geçerek Almanya’ya ulaşacak Kuzey Akım 2 doğal gaz boru hattında da gaz akışı sağlanacak. Bu durumda, Ukrayna’nın pastadan alacağı pay azalacak. Petrova’ya göre, stratejik ortaklığın başarılı bir ürünü olan Türk Akımı, Balkanlar ve Orta Avrupa’daki siyasi dengeler açısından oyun değiştirici olacak. RusyaBulgaristan çatlağı Putin, 4 Aralık’ta yaptığı açıklamada, Bulgaristan’ın projenin inşaatını kasıtlı bir biçimde ertelediğini öne sürerek, “Eğer Bulgaristan projeyi gerçekleştirmek istemiyorsa, Güney Avrupa’da fırsatlarımızı gerçekleştirecek farklı yollar buluruz” demişti. Karagyozov, projedeki aksaklıkların olası kaynağıyla ilgili olarak, “Bulgarlar, ABD’nin ısrarlı tutumunun, Bulgar siyasetçilerin kararını etkileyen önemli bir faktör olduğu düşüncesiyle şüphe içinde. ABD siyasetine yön veren kesimler, Amerikan sıvılaştırılmış doğal gazının satışı için Avrupa pazarını güvence altına almaya çalışıyor. Washington, bunu başarmak için Rus gazının Avrupa’ya dağıtımını baltalama yolunda hareket ediyor” ifadelerini kullandı. Rus gazeteci Victoria Petrova ise, “Bulgaristan’ın aynı anda iki sandalyede oturmaya çalıştığı çok açık” ifadelerini kullandı. Petrova ayrıca, “Proje Rusya’nın, Orta Avrupa ve Balkanlar gaz pazarındaki konumunu güçlendirerek, ABD’nin küresel pazara egemen olma iddiasını ortadan kaldıracaktır” diyerek, projenin jeopolitik sonuçlarına ilişkin öngörülerini paylaştı. Brüksel merkezli Doğu Batı Enstitüsü’nden Dr. Danila Bochkarev’e göre de gecikmelere neden olarak, ABD’nin Bulgaristan’a uyguladığı siyasi baskı gösteriliyor. Cumhuriyet’e, projenin Balkanlarda yaratacağı etkiyi değerlendiren Dr. Bochkarev’e göre Türk Akımı, Orta ve Doğu Avrupa’da doğal gaz akışını arttırırken aynı zamanda enerji üretiminden, nakliye veya petrokimyasallara çeşitli alanlarda doğal gazın kullanılması için itici bir güç oluşturacak. Türkiye’nin Ortadoğu politikaları ve zikzakları “Kanal İstanbul”, pruvasında Türkiye’nin ve bölgenin güvenliğini sırtında taşıyan Lozan’ın ruhuna uygun 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni tartışılabilir hale getirebilir. BORA SERDAR E. DENİZ KURMAY ALBAY AKPcemaat (FETÖ) işbirliğinin devam ettiği günlerdir. Ergenekon, Poyrazköy, Askeri Casusluk ve Balyoz kumpas davaları sürecinde Fethullah Gülen’e saygıda kusur etmeyen dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bu operasyonları savunur ve 4 Temmuz 2008’de, “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” açıklamasında bulunur. O dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan ise 15 Temmuz 2008’de yaptığı AKP grup toplantısında Ergenekon davası ile ilgili, “Ben bu davanın savcısıyım” diye çıkış yapar. Bu sözleri daha anlamlı kılan ise, halen hafızalarımızda canlılığını koruyan, 28 Temmuz 2004’te Başbakan Erdoğan’ın, “Türkiye’nin Ortadoğu’da bir görevi var. Biz Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’nin eşbaşkanlarından biriyiz. Bu görevi yapıyoruz” itirafıdır. Askeri vesayeti kaldırıyoruz bahanesiyle TSK’yi itibarsızlaştırmak ve etkisizleştirmek adına yürütülen kumpas davalar, gündemimizdeki birçok ulusal ve uluslararası sorunlardan bağımsız değildir. Bu sorunların en başında, günümüzde siyasi, askeri ve ekonomik boyutları ile büyük bir krize dönüşen Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarının sınırlandırılması sorunu gelir. GKRY’nin “Kıbrıs Cumhuriyeti” adına 2003 yılından beri Mısır, Lübnan ve İsrail ile “Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) Sınırlandırma Anlaşması” imzalaması ve 2007 yılında ilan ettiği MEB alanını 13 parsele bölerek enerji arama faaliyetlerine izin verme girişimleri hem bölge jeopolitiğine hem de Kıbrıs sorununa yeni bir boyut kazandırır. 2010 yılında Doğu Akdeniz’de hidrokarbon kaynaklarının keşfedilmesi bölgeyi jeopolitik bir mücadele merkezine dönüştürür. GKRY’nin tek taraflı olarak belirlediği bu sözde parsellerde ısrarla arama yapma gayreti, her defasında Türk donanması tarafından engellenir. Bu engellemeden ABD başta olmak üzere AB ve bölge ülkeleri oldukça rahatsızdır. NATO, Balyoz ve Arap Baharı Tam da bu süreçte, 20 Ocak 2010 tarihinde Taraf gazetesinde başlatılan iftira haberlerle kumpas davalara yeni bir halka eklenir. “Asrın Davası” olarak tanımlanan Balyoz kumpasında ilk tutuklamalar 11 Şubat 2011’de gelir. Ardı arkası kesilmeyen tutuklamalar ile başta Deniz Kuvvetleri olmak üzere TSK’nin beli kırılır. Amaç elde edilmiştir. Bölgede tüm bu kritik gelişmeler yaşanırken, “Ortadoğu’ya, yumuşak yöntemler ve yeni aktörlerle ve demokrasiyi destekleme görüntüsü altında hâkim olma” stratejisi olarak tanımlayabileceğimiz BOP’un yarattığı zeminde hayat bulan “Arap Baharı” devreye girer. 17 Aralık 2010’da Tunus ile başlayıp ve 25 Ocak 2011’de Mısır’la devam eden “Arap Baharı” Libya, Suriye, Bahreyn, Ürdün ve Yemen gibi ülkeleri de etkisi altına alır. Balyoz tutuklamalarının üzerinden henüz birkaç gün geçmiştir ki “Arap Baharı” bu sefer Libya’da kendini gösterir. Başbakan Erdoğan, Libya krizine, 28 Şubat tarihinde, “Bize soruyorlar, NATO Libya’ya müdahale etmeli midir? Böyle bir saçmalık olur mu yahu?... Türkiye olarak biz bunun karşısındayız...” sözleri ile karşı çıkar. Bu da yetmez, 14 Mart’ta, “Libya’ya yapılacak bir askeri operasyonu son derece faydasız görüyoruz. Faydasız olmanın ötesinde tehlikeli sonuçlar doğurabileceği kaygısını taşıyoruz” söylemini geliştirir. Ancak, 23 Mart 2011’de basına düşen “Türk gemileri Libya açıklarında” başlıklı haber bu söylemlerden uzaklaştığını gösterir. Haberde, “NATO’ya ait filoların BM’nin kararı doğrultusunda silah ambargosunu uygulamak üze re Libya kıyılarında devriye turlarına başlayacağı, ambargoyu denetleyecek NATO gücüne Türkiye’nin 5 savaş gemisi (1 denizaltı, 4 fırkateyn ve 1 yardımcı sınıf) ile katılacağı” bilgisi yer alır. Hava harekâtı, İzmir’deki NATO karargâhından yönetilir. BM ve NATO eliyle yapılan müdahale sonucu 22 Ağustos 2011’de Kaddafi öldürülerek 42 yıllık yönetime son verilir. Libya’yı artık zor günler bekler. ‘Çılgın proje’ “Arap Baharı” bununla da yetinmez, sıra Suriye’ye gelir. Bugün çok yönlü olarak devam etmekte olan Suriye iç savaşı, 15 Mart 2011 tarihinde halk gösterileriyle başlar. Türkiye’nin rejim değişikliği talebi doğrultusunda saldırgan kriz yönetimi stratejisi izlediği Suriye krizinde, ABD ve Rusya ekseninde gelgitler yaşadığı ve bu süreçte çok da doğru ve kalıcı milli bir dış politika izleyemediği görülür. Kumpas davalar, Doğu Akdeniz’de Kıbrıs üzerinden yaşanan deniz yetki alanlarının sınırlandırılması sorunu, Suriye ve Libya krizleri gündemi bütün sıcaklığı ile işgal ederken, 12 Haziran 2011’de yapılacak genel seçim öncesi Başbakan Erdoğan 27 Nisan 2011 günü düzenlenen bir konferansta “Çılgın Proje” olarak sunduğu o iki kelimelik planı açıklar: “Kanal İstanbul.” Aslında bu projenin ilk sinyalini, Eylül 2010’da yine kendisi, “İstanbul için AKM’den de öte müthiş projelerimiz var, sizinle özel bir konuşmamızda anlatmak isterim” sözleriyle gazeteci Hıncal Uluç’a verir. Amerikalı uzmanların 2010 yılında Türkiye’de bir üniversitede verdiği konferansta dünyada kurulacak yeni “mega” ticaret merkezlerinden söz ederken “KırklareliPehlivanköy”den söz etmesi ve burasının “geleceğin merkezi” olacağını söylemesi, “Kanal İstanbul” projesi bağlamında bugün daha da bir anlam kazanır. Bugünlerde Montrö Boğazlar Sözleşmesi başta olmak üzere güvenlik, deprem, çevre ve rant boyutlarıyla sabah akşam tartıştığımız, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “İsteseniz de istemeseniz de yapılacak” dediği akıllara durgunluk veren “Kanal İstanbul” projesi 9 yıl içinde olgunlaşmıştır. “Kanal İstanbul” projesinin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 12 Kasım 2019’da ABD’ye yaptığı ziyaret sonrası, 27 Kasım 2019’da Libya ile imzaladığı deniz yetki alanları sınırlandırmasına dair mutabakat muhtırası ile aynı zamanda tekrar gündeme getirilmesi ve bu konuda ısrarcı olunması, bu projenin siyasi bir tercih olduğunun göstergesidir. Temelleri çok daha önceki yıllarda atılan, 20102011 yıllarında ülkemizde ve bölgemizde yaşadığımız sorunlar dikkate alındığında, “Kanal İstanbul” projesinin, BOP kapsamında ABD tarafından devreye sokulduğu çok tehlikeli ve çok boyutlu bir proje olduğu, bölgemizdeki diğer uluslararası sorunlardan da bağımsız olarak ele alınamayacağı anlaşılmaktadır. Aklın ve bilimin gereği “Kanal İstanbul”, pruvasında Türkiye’nin ve bölgenin güvenliğini sırtında taşıyan Lozan’ın ruhuna uygun 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni tartışılabilir hale getirebilecek, pupasında Ege ve Kıbrıs sorunu üzerinden Doğu Akdeniz deniz yetki alanlarının sınırlandırılması sorununu şekillendirebilecek, sancağında Libya krizini, iskelesinde Suriye krizini etkileyebilecek iç ve dış siyasi argümanları bünyesinde barındıran bir “mega” projedir. Bizzat Atatürk tarafından “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” şeklinde ifade edilen dış politika rotasına dönebilmenin yolu, “Kanal İstanbul” gibi tartışmalı projelerden vazgeçilmesine ve sınır komşularımızla iyi geçinmeye bağlıdır. Bu aklın ve bilimin bir gereğidir. yeni yılda sevdiklerinize en güzel hediye! ö el tas ımZ c Kupal ı ve F e Altlığı www.cumhuriyetkitap.com.tr ‘ de, diğer satış noktalarında! Diğer Satış 2020 Masa Takvimi hediye! Noktaları İstanbul Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 Şişli • 0212 343 72 74 Ankara Güvenevler Mah. Güneş Cad. No:8/1 Kavaklıdere • 0312 442 30 50
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle