10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SÖYLEŞİ [email protected] TASARIM: EMİNE BİLGET 27 OCAK 2020 PAZARTESİ 9 NEDEN AYSEL ÇELIKEL? İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin ilk kadın dekanı. 2001’de Cumhurbaşkanı Sezer’in kontenjanından YÖK üyesi oldu. 2002 seçimleri öncesi tarafsız Adalet Bakanı olarak atandı. Türkan Saylan ile Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ni (ÇYDD) kurdu, Ziya Selçuk bendebaşkanlık yaptı. Türkiye’nin en ücra köşelerine gidip, laikliğin önemini anlattı, kız çocuklarının eğitimi için çabaladı. Bize de sormak düştü. hayal kırıklığı yarattı Eğitime nüfuz eden tarikat/ cemaatlerden sonra Milli Eğitim Bakanlığı’ndan rehber öğretmenlere dağıtılan ve çocuklara şiddet uygulayanların başı açık, şefkat gösterenlerin türbanlı resmedildiği kitap tartışma yarattı. Peki ne yapılmak isteniyor? Eski ÇYDD Başkanı Prof. Dr. Aysel Çelikel ile buluştuk. Çelikel’e göre her şey 2012’de “4+4+4”le başladı. Amaç siyasal İslamın kurallarını hâkim kılmaktı. Bunun için de din eğitimi verilmesi gerekiyordu. Çelikel, Ziya Selçuk bakanlığa geldiğinde büyük ümitler beslediklerini de söyledi, “Ancak o teneffüs saatleriyle, ara tatilleri düzenledi” dedi. n Laik ve Bilimsel Eğitim Platformu’ndayken hazırladığınız raporları okurken bir cümle dikkatimi çekti: “Eğitime ilişkin zorluklar 2012’den beri daha da ağırlaştı”... 2012’de tam olarak ne oldu? 30 Mart 2012’de kamuoyunda “4+4+4” diye adlandırılan yasayla eğitim sistemi, kalitesi, niteliği, MEB’in işleyişi tümüyle değişti. Unutulacak bir tarih değil. Çünkü bu kanun Meclis’te şiddet uygulayarak çıkarıldı. Muhalif milletvekilleri, ÇYDD ve diğer STK’lerin üyeleri dayak yediler. Bu kanunu çıkarırken amaçları siyasal İslamın başlangıcını yapmaktı. Çünkü bununla hayalini kurdukları her şeyi elde ettiler. Okullar tarikat, dernek ve vakıflara terk edildi n Neleri mesela? Uzak amaçları siyasal İslamın kurallarını hâkim kılmaktı. Bunun için de yeni nesillere din eğitimi verilmesi gerekiyordu. Zaten “dindar ve kindar nesil” istediklerini açık açık söylediler. Birinci planda kapatılmış olan imam hatip okullarını açmak vardı. İkinci amaç ise “4+4+4” diyerek din eğitimini çok erken yaşta başlatmak için olanak sağlamaktı. 8 yıllık temel eğitim yürürlükteydi, kaldırdılar ve dört yıllık temel eğitim getirdiler. Dört yıldan sonra da imam hatip ortaokullarına veya meslek liselerine girmek gibi seçenekler sundular. Ayrıca çocukları bir sene evvel okula başlattılar. Bu şekilde 1011 yaşına gelmiş ve soyut düşünme alışkanlığını doğal olarak elde etmemiş olan çocuklar, imam hatip okullarına girerek Allah kavramını, cennetcehennemi, günah ve sevabı öğrenmeye başladılar. Oysa bilimsel olarak soyut düşünce 1415 yaşında başlıyor. İmam hatip ortaokullarını açmaya karar verdiler. O kadar yeni okul açamayacakları için velilerin itirazlarına rağmen yüzlerce okulu imam hatibe dönüş KURTULUŞ ARI NASIL IÇLERINE SINDIRIYORLAR? n MEB’in öğretmenlere dağıttığı kitapta çocuklara cinsel istismar ve şiddet uygulayan kadınlar başı açık resmediliyor. Türbanlı kadın figürüyse sevgi dolu, olumlu bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. Yüz kızartıcı bir uygulama değil mi? Bu yayınlar yapılırken Milli Eğitim Bakanı uyuyor mu diye düşünüyorum. Bunları çizenler, bu yayını hazırlayanlar bu kadar vicdansız açıklamayı nasıl içlerine sindiriyorlar şaşırıyorum. “Aslında tam tersi oluyor demek istiyorum” ama bunu demeyi kendime yakıştıramıyorum. Şu muhakkak ki demokrat, laik, bilinçli öğretmenler daha donanımlı öğrenci yetiştiriyorlar. Bütün öğretmenlerin ve annelerin sevgi dolu ve şefkatli olduğu bilinmelidir. Bakanlığın dini propagandayı bu raddeye getirmiş olması onlar açısından çok küçük düşürücü... Alışveriş için üniversite açılıyor n Hukuk fakültesi dekanlığı da yaptınız. Bugün üniversitelerdeki eğitimi nasıl görüyorsunuz? Birkaç üniversite hariç, üniversite eğitimi üniversite eğitimi olmaktan uzaklaştı. YÖK kanunuyla birlikte üniversiteler zaten iktidara bağlı hale gelmişlerdi. Kadrolar, terfiler hep iktidar ne istiyorsa o yönde oluyordu. AKP’nin geleceği sıralarda da bu yöne doğru bir eğilim, otoriter bir bakış vardı. Biz YÖK’e o yüzden karşı çıktık. Ancak eskiden iyi kötü bir seçim olurdu. Rektörlük için altı kişi seçiliyordu, sonra üçe iniyor, sonra cumhurbaşkanı karar veriyordu. Şimdi bu yok, cumhurbaşkanı kimi isterse rektör atıyor. Rektör de dekanların atanmasında uygun isimleri getiriyor. Mesela ben bugün üniversitede hoca olsaydım ne dekan ne bölüm başkanı olabilirdim. Görevi sadece tabi olacak insanlara veriyorlar. Şimdi eş dost yardımıyla akademik unvanlar veriliyor. İstisnalar var, İstan bul Hukuk Fakültesi bunlardan biri. Siz 223 üniversite açarsanız ve içine bir sürü branş koyarsanız olmaz. Bu kadar hoca yok ki Türkiye’de. n Bu kadar üniversite açılması eğitim için kötü mü? Bakın, henüz AKP gelmemişti. YÖK’te üyeydim. Herkes şehrine üniversite açmak için başvuruyordu. Çankırı’dan geliyorlar mesela, diyorlar ki, “Çankırı’nın ekonomik şartları çok bozuk, üniversite açarsanız burada alışverişle canlılık kazanılır...” Düşünün alışveriş için üniversite açacağız. İçeride hoca var mı, yok. “İlden gelecek” diyorlar. İle soruyorsun, “Hoca verip, bu üniversiteyi besleyebilir misin” diye. “Yok biz de başka yerden alıyoruz” diyor. O zaman biz bu şekilde hazır olmayanlara izin vermedik. n Şimdi? AKP iktidarı gelir gelmez her şehre bir üniversite açtı. Bu tamamen popülist bakış açısıydı. Hocası olmayan üniversiteler açtılar. türdüler. İmam hatip okulları klasik liselere, Anadolu liselerine alternatif lise haline getirildi. Bugün Anadolu liseleri, imam hatip liseleri, meslek liseleri, bir de açık liseler var. Yani dört kategori lise icat ettiler. Bildiğimiz normal liseleri de kapattılar. Birçok çocuk Anadolu lisesi kazanmayarak açıkta kaldı. Nereye gidecek bu çocuklar? Ya mecburen imam hatip okullarına, ya meslek liselerine... Ya da normal lise eğitimi almak istiyor. Hayır, o zaman sen açık liseye gideceksin. Yani öğrencileri örgün eğitimin dışına çıkardılar. n Örgün eğitimin dışına çıkmanın dezavantajlarını sayar mısınız? Bir kere fazla dindar ailelerde kızlarını okula göndermek istemeyenler fırsattan istifade onları evinde oturtacak. Ev işleri yapacak, isterse evlenecek, isterse çocuk da bakacak ama bir yandan da liseye gidecek. Yani açık ortaokul ve liselerle dışarıya karşı daha çok öğrencinin okuduğu görüntüsü verilirken, aslında okula gitmeden başka bir hayatın içine girecekler. İkinci konu; eğer Anadolu lisesi sınavını kazanamamışsanız nereye gideceksiniz ya imam hatipe yahut meslek liseleri, ya açık liseye gidecek, parası varsa da özel okula gidebilecek. Açık liseler hiçbir okula gidemeyen çocuğun bağlandığı yerler oldu. Okuyor musun, okuyorum... Kızlar için başka bir sakıncası da toplumsal cinsiyet eşitliği açısından... Bilinçlenmemiş, yetenekleri ortaya çıkmamış, eşitliği idrak etmemiş kızlar olarak büyüyecekler. Yalnız kız çocuklar için değil, erkek çocuklar için de. n Eğitimİş Sendikası’nın hazırladığı MEB’in ilk dönem karnesinde “Tarikatların yasal maskesi olan dernek ve vakıflarla imzalanan protokoller, eğitimi tarikat ve cemaatlerin arka bahçesi yapmaya yaklaştırdı” deniyor... 4+4+4’ün getirdiği bir başka sorun Diyanet’in ve tarikat, dernek, vakıfların milli eğitimin içine girerek okullarda hocalık yapmış olması. Okullar, bu tarikat, dernek ve vakıfların eğitimine terk edildi. Eskiden çok adı duyulmuyordu ama Ensar Vakfı vardı, İlim Yayma Cemiyeti, Süleymancılar falan vardı. Fakat birdenbire ortaya yenileri çıktı. Hepsi yarışmaya başladılar. n Milli eğitimde yer bulan cemaat ve tarikatlar öğrenciler üzerinde nasıl etki yaratıyorlar? 2012’deki kanunla “Hazreti Muhammet’in hayatı, Kuranıkerim, temel din bilgileri” diye üç seçmeli ders kondu. Sonra Osmanlıca ve Arapça eklendi. Bir de öteden beri varlığı eleştirilen zorunlu din ve ahlak dersi vardı. AİHM’nin olmaması gerektiğini söyledi ği bir dersti. Ama mahkeme kararı uygulanmadı. Toplamda altı ders var. Seçmeli ders dendiğine bakmayın, ben bunlara “zorunlu seçimlik” diyorum. Tarikatlar ve Diyanet neyi anlatacak, tabii ki dini anlatacak. Başka dersler de var, matematik, yabancı dil vs. onların hocaları olmadığı zaman mecburen öğrenciler din derslerine yönlendiriliyor. Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet ve tarikatdernekvakıflarla ayrı ayrı protokol yaparak onları eğitime dahil etti. Göreve geldiği zaman büyük ümit beslemiştik n Hemen her gün eğitimin dinselleştirilmesini konuşuyoruz. Örneklerden biri; Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) imam hatiplilerin Diyanet TV izlemesi için okullara talimat gönderdi. Ödülü de umre ziyareti... Ödülle teşvik sistemini her kademede uyguluyorlar. Camiye gitmeyi, namaz kılmayı teşvik ediyorlar. Üç yaşından itibaren çocukları yönlendiriyorlar. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde öğrenciler istemiyorlarsa din eğitimi verilen okullara gitmezler. Teşvikle beraber anayasaya aykırı olan bir olayı çocuklara empoze etmeye çalışıyorsunuz. Milli Eğitim Bakanı’nın buna izin vermemesi lazımdı. Biz sayın bakan gö reve geldiği zaman büyük ümitler besledik. Çünkü bir akademisyendi, bizler gibi yetişmişti. Her ne kadar siyasi bakımdan her şeyi değiştirme iradesine sahip değilse de yeni kısıtlamalar, yeni engellere mani olacağını düşünüyorduk. Bazı konularda hafifletici uygulamalar yapabilecek diye düşünmüştük. n Düşündüğünüz gibi olmadı mı? O sadece teneffüs saatleriyle, ara tatillerle ilgili düzenlemeler yaptı. Tarikatlar, dernek, vakıflar ve Diyanet’le yapılan bütün protokolleri yeniledi. Dinsel eğitimi güçlendirmeye çalıştı. Ziya Selçuk bende hayal kırıklığı yarattı. Şöyle bir projemiz vardı: Din ağırlıklı hazırlanan projeler çeşitli bakanlar döneminde hep vardı. Onlara gidip de “Bunları düzeltin” gereğini duymadık. “Sayın Bakan’a gidelim, durumu anlatalım” diye planladık. Sonra bir baktık ki onun da faydası olmayacak, çünkü ümitlerimizi kırdı. Şimdi okulöncesi eğitimle bu çocuklara camiyi, namazı sevdirmek için promosyonlu sistem getirildi. Son bir şey okudum, 81 ilde 2 bin 500 okulda Server Gençlik ve Spor Kulübü ile Milli Eğitim Bakanlığı bir protokol yapmış. 613 yaş arası çocuklar için namaza teşvik projesi başlamış. Yani çocuklar camide namaz kıldırılacak. Bu çocuklara verecek başka değerimiz yok mu? Barışı kaybederiz n Orta gelirli olan ailelerin birçoğu çocuğunu kredi alarak özel okula yolluyor, sonra da hayat boyu ödüyor. Bir de karşısında yoksulluktan çocuklarını tarikatlara kaptıranlar var. Mevcut sistem kutuplaşmayı daha da artırmaz mı? 1950’den beri ama özellikle 2002 AKP iktidarından beri farklı kimlikleri taşıyan en az iki grup öğrenci ortaya çıktı. Çok tehlikeli bir şey. Milli Eğitim’in tek bir politikası olur. Bu eğitim politikası devletin politikasıdır. Her siyasal iktidar, hatta her bakan değiştiğinde devlet politikası değişmez. Bu politika, çağdaş, evrensel ilkelere dayalı, gelişen dünya şartlarına uygun bir politikadır. Biz başından beri hep bunu savunduk. AKP iktida rından önce de daha muhafazakâr iktidarlar oy almak için kendi düşündükleri gibi ikili eğitime “toplum istiyor” diyerek ağırlık verdiler. Açtıkları imam hatip okullarını devletin de desteğiyle tercih edilebilir okullar haline getirmeye çalıştılar. Böylece çift kimlikli bir toplum ortaya çıktı. Laiklik aklın özgürlüğü n Yıllarca üzerinde çalışmış, savunmuş bir akademisyen olarak söyler misiniz, laiklik neden kırmızı çizgimiz? Eğer insan haklarına saygılı, demokratik bir ortamda yaşamak istiyorsanız orada devlet kurumları bir dinin veya mezhebin propagandacısı, teşvikçisi, yayılmacısı olamaz. Olursa o dinden, o mezhepten olmayanlar kendilerini dışlanmış hissederler ve barışı kaybederiz. Sevgiyi ve vatandaşlık kavramının verdiği duyguyu kaybederiz. Laiklik; devletin bütün dinlere karşı aynı mesafede nötr olmasıdır. Laiklik; toplumu eşitlik, özgürlük ve barış içinde tutabilmenin, birlikte yaşam kavramının temelidir, din ve vicdan özgürlüğünün tek güvencesidir. Ülkede uygulayacağınız sistemin laik olması demek, aklın özgürlüğü demektir. Aklın özgür olmadığı ülkelerde dogmalar hâkim olur. Çağdaş dünyadan koparır. Ortadoğu’da İslam ülkelerindeki kargaşa da laikliğin olmayışındandır. Bu yüzden ÇYDD’de 10 yıl boyunca, Anadolu’yu dolaşarak laikliği yü rekten anlattım. n Peki hocam, bundan 30 yıl önce Türkan Saylan’ın evinde ÇYDD’yi kurdunuz ve dediğiniz gibi Türkiye’nin en ücra köşelerine gidip çağdaş eğitimin önemini anlattınız, özellikle kız çocukları okusun diye burslar verdiniz. Niye olmadı? Çünkü biz bir dernektik. Belirli grupları etkiledik, belirli grupları etkileyemedik. O dönem söylediklerimizi önemsemeyen insanlar oldu. Yine de AKP iktidarının hâkim olmasından bu yana Ergenekon davasına rağmen biz daha çok ilgi görmeye başladık. Daha çok bağış aldık. Fakat özellikle öğretmenler, doktor ve mühendisler işe girerken ÇYDD bursu aldığı görülürse o kişileri göreve almadılar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle