10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 27 OCAK 2020 PAZARTESİ ASISTAN MUMCU’NUN KALEMINDEN 4 Kemalizmin üç özelliği UĞUR MUMCU KEMALİZM DÖNEMİ Osmanlı toprak düzeninin bozulması, toplum içerisinde kapitalist diyebileceğimiz ilişkilerin ortaya çıkması, Kırım Savaşı ile başlayan dış yardım siyaseti ile Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerini içerisine alan yıkıcı dış ilişkiler Osmanlı Devleti’nin siyasal bölüşümü ile son buldu. Devleti teslim alan ticari kapitalizm giderek devleti siyasal işgal ile de ele geçirmişti. Osmanlı toplumu içerisindeki fikir akımları ise, konunun sonuçları üzerinde duygusal yön ve amaçlar yaratarak fikir akımlarından çok edebiyat akımlarına benzeyen nitelikler kazanıyordu. Toplumu, yapısal özellikler ile birlikte inceleyen; Sanayi Devrimi’nin neden ve sonuçları ile, toplumsal gelişmemiz arasında ilgi kuran bir düşünür çıkmıyordu. İslamcılıkTürkçülükOsmanlıcılık gibi akımlar olayların nedenlerinden çok, sonuçları ile ilgilenen kapsam ve niteliklerinden bilimsel ilkeler olmayan geçici ve köksüz siyasal saplantılardı. ... Ulusal kurtuluş yolu hiçbir siyasal partice öngörülmüyordu. Bu koşullarla Türk tarihinde en büyük dönüm noktası, Mustafa Kemal yönetimindeki antikapitalist ve antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’dır. Bu savaş sonrası kurulan ve Atatürk’ün ölümüne kadar geçen devreyi Kemalist Dönem olarak adlandırıyoruz. Anadolu İhtilali işgal kuvvetlerine karşı savunma yaparken, Anadolu’da toplanan kongrelerle de artık yeni bir devletin felsefesini açıklıyordu. Amasya Tamimi’nde “...her türlü tesir ve murakabeden azade bir heyeti milliyenin vücudu elzemdir” denilerek bu savaşın tam bağımsız Türkiye’yi amaçladığı belirtiliyordu. Prof. Dr. Bülent Nuri Esen, bu değişimi kadercilikten akılcılığa doğru bir dönüşüm olarak nitelemektedir. Artık halk başkaldırıyor ve devletin temelindeki hakkını ihtilalle almaya çalışıyordu. Bu Meşrutiyet ve Tanzimat aydınlarının göremediği bir büyük değişiklikti. Erzurum ve Sivas kongrelerinde bu gerçek sağlam temelleri ile saptanarak yeni Türkiye’nin temelleri atıldı. 23 maddelik anayasa Kongreler döneminden sonra (devletin temeli) 20 Ocak 1921 tarihinde 23 maddelik anayasa ile atıldı. Artık yeni bir devlet yaratılıyordu. Bu yeni devletin yeni toplumu olacaktı. 1921 Anayasası millet egemenliği ilkesini benimsiyor, siyasi rejimin halk idaresine dayandığını ve devletin Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından yöneteceğini kabul etmişti. Kurtuluş Savaşı’nın başarı ile sonuçlanmasından sonra 1924 Anayasası kabul edilmiş ve bu anayasa Büyük Millet Meclisi’ni üstün bir kuvvet olarak belirtmişti. 1924 Anayasası ile benimsenen özgürlük anlayışı 1789 Fransız Devrimi’nin sonucu ortaya çıkan ilkelere dayanıyordu. 29 Ekim 1923’te kurulan Cumhuriyet ve 1924 Anayasası Tanzimat ve Cumhuriyette gelişen düalist akımlara karşı, yeni bir devlet felsefesini ifade ediyordu. Kemalizm, bu düşünce ve eyleme verilmiş bir siyasal addır. Kemalizmin üç belirgin özelliği vardır. Bu üç özellik de tam bağımsızlık ilkesine dayanır. İlk özellik Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarında, Osmanlıcılık, Türkçülük, Turancılık gibi öz ve kapsamdan yoksun düşünce akımlarının reddi ile, ulusal bağımsızlığa, halk egemenliğine ve Cumhuriyetçiliğe dayalı çağdaş devlet ilkesinin benimsenmesiydi. İkinci özellik, tam bağımsız Türkiye’yi gerçekleştirmek için toplumsal ilerlemeyi engelleyecek tüm kurullarının kaldırılmasıydı. Bu girişim ile, halk ile devrimci kadrolar arasındaki duvarlar yıkılacak ve devrim ilkelerinin halka inmesine engel olan dinsel örgüt ve baskıların etkisi yok edilmiş olacaktı. Ayrıca irtica akımları ile yabancı çevrelerin işbirliği de, örgütsel bağları da yitirilecekti. Kemalizmin laiklik ilkesini sadece dine karşı bir olarak gören ve eleştirenlerin yanıldıkları nokta burasıdır. Din tek başına Tanrı ile kul arasındaki bir inanç bağıdır. Kemalizmin din ile bu noktada bir çatışması yoktur. Din, sadece inanç olmaktan çıkıp, toplumsal düzen kurallarına dönüşürse, bu koşullarda dini bir inanç olarak değil ancak bir toplum düzeni niteliği ile yorumlamak ve anlamak gerekir. Kemalizmin yüzeyde din ile çatışmak olarak yorumlanan laikliği, temelde toplum düzenini değiştirme amacının bir aracıdır. Din ve laiklik kavramlarını Türk toplumunun Cumhuriyet dönemindeki siyasal koşullar ile karşılaştırmadan çözümlemek mümkün değildir. Bağımsızlık ve kalkınma Kemalizmin üçüncü özelliği, ekonomik bağımsızlık ve kalkınmadır. Kemalizmin en az üzerinde durulan bu yönü, yine devrinin ekonomik koşullar ile karşılaştırılmadan sağlam sonuçları ulaşmak olanağı yoktur. Cumhuriyet döneminde, dünya çapında tutarlı ekonomik yöntemler henüz belirli değillerdi. Batı’nın Keynes ile geliştirilen harp sonrası ekonomik politikası gibi, henüz o devirlerde başarılı sonuçlar vermemiş olan Marksist yöntem de yararlanacak tutarlıkta görülmüyordu. Kemalizmin bu üçüncü özelliğini de devletçilik olarak adlandırıyoruz. Kemalizm devletçiliği, temel yapının değiştirilip, toplumun çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmasında bir araç olarak düşünülmüştü. Bu devletçilik, Türkiye’nin kendine özgü koşullarından doğmuştu. Bir “iktibas devletçiliği” değildi. Ancak Kurtuluş Savaşı’nı izleyen yıllar da, Kemalizmin “antikapitalistantiemperyalist” amaçları saptırılarak İzmir İktisat Kongresi’nde özel teşebbüsçülüğe dayalı bir ekonomi düzeni benimsenmişti. Ayrıca kongrede soyut ahlak ilkeleri de tartışılarak bu ilkeler iktisat kongresinin kararları olarak duyurulmuştu. Bu sapmaya rağmen 1929 dünya ekonomik buhranını izleyen yıllarda devletçilik Kemalizmin en etkili yanı olarak toplumsal ilerlemenin yöntemi olmuştur. DEVRİME İNANANLAR 19321939 devresi arasındaki devletçilik çok önemli başarılar elde etti. Bugünkü plan lama tekniğinin öngördüğü reformlara giri şilmeksizin bile, ulusal gelirin yüzde onu ya tırımlara ayrılabildi. Bu arada, Osmanlı dış borçlarının 36 milyon liraya yaklaşan bir kıs mı ödendi. Kalkınma çabaları, iç istikrazlar ve dış borçlara rağmen Türk parasının değeri arttı. Ancak bu devletçilik politikası bazı çev relerin zararlarına sebep oldu. Bu politikadan en yararlı çıkanlar çiftçilerdi. Devletçilik, eko nomik buhranların da çiftçilerin zarar görme sini engelledi. Planlama tekniğinin gelişmedi ği bir devrede, kısmi sanayi planları ile önem li kalkınma çabalarına girişildi ve temel hiz metler başarıldı. Genellikle ordudan gelen ihtilaller, ege men sınıfların yararına yapılır. Egemen sınıf lar, emekçi sınıflar üzerindeki egemenliklerini sürdürebilmek için orduya ihtiyaç duyar S lar. Azgelişmiş ülkelerde sağcı iktidarların politikası budur. Ancak bu kuralın da Ü R E istisnaları vardır. Fransız siyasal bilimcisi Duverger’e göre, bazı ihtilaller ordudan gelse bile küçük burjuva ve hatta emekçi sınıflar yararına yapılabilir. Kemalizm, C bu istisnaların en canlı örneğidir. E K Marksist devlet anlayışı geçici olarak proletarya diktatörlüğüne dayanır. Bu zorunlu devreden sonra, diktatörlük kalkacak ve komünizmin üst aşamasına ulaşılacaktır. Kemalizm, ise, toplumu demokrasiye alıştırma ve demokrasinin temellerinin atılma devridir. Kemalist devlet anlayışında, bağımsızlık ilk temel öğedir. Yalnız bu bağımsızlık iki kapsamlıdır. Emperyalizm karşısında ulusun ve ulus içerisinde kişinin bağımsızlığı birlikte düşünülmüştü. Demokrasiye geçiş devresi için Kemalizm, sisteminin bir gereği olarak totaliter olmuştu. Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk’ü destekleyen eşraf, Kemalist devrimin en tutucu ayak bağıydı. Sanayi proletaryası yok denilecek kadar azdı ve köy emekçileri dağınıktı. Kemalizmin dayanacağı ve devrim ve dönüşümleri adına yürüteceği bir sınıf oluşmuş değildi. Bu nedenle devrimi, devrime inanmış bir kadro ile yürütülecekti. Ve bu olumsuz koşullarla ancak Atatürk’ün sağlığı ile sınırlanabilecek kısa bir devre Kemalizmin dönemi oldu. Atatürk’ün ölümünden sonra, çok partili hayata geçişle birlikte tam anlamı ile “karşı devrim” niteliğine büründü ve bir süre sonra özü laisizm olan biçimsel bir devrimcilik olarak savunulmaya başladı. Kemalizmin gerçek anlamı ise ancak 27 Mayıs 1960 devriminden sonra tartışılmaya başlandı. EDİTÖR: CAFER KURT TASARIM: BAHADIR AKTAŞ DİZİ MUMCU’NUN YAKIN ARKADAŞI HASAN FEHMİ GÜNEŞ: Uğur Mumcu’nun katli karşıdevrim hareketidir UĞUR MUMCU’YU ANLATIYORLAR 4 MUSTAFA BALBAY 1934 doğumlu, 18. ve 22. dönem CHP İstanbul Milletvekili, 1979’da Ecevit Hükümetinin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’le, Ankara Keçiören’deki evinde yaptığımız söyleşi: n Uğur Mumcu, gençlikten beri arkadaşınız, nasıl tanıştınız? Ben Uğur’un Hukuk Fakültesi’nde sınıf ağabeyiyim. Ben son sınıftayken Uğur ikinci sınıftaydı. O zamanlar fakültede münazara diye bir gelenek vardı. 1960 yılı olmalı, münazara ekibi başkanı ve talebe cemiyeti başkanıyım. Köy Enstitüsünden geliyorum. Fakülte içinde sınıflar arası münazara yarışları düzenledim. Uğur o sırada kendi sınıfının münazara ekibinde öne çıktı, sivrildi. Göze batar hale geldi. Oradan tanışmaya başladık. Sonra ben savcılık yaptım, Uğur sakıncalı piyadelik yaptı. Aynı bölgede askerlik yaptık. Çok yakın olduk birbirimize. Ben savcılıktan ayrılıp önce avukatlığa başladım. Avukat büromun ilk masasını Uğur bana hediye etti... n Uğur Mumcu çok paralı yerlerde çalışmadı. Demek ki yürekten verdi... Aslında onun da fazla parası yoktu. Birbirimizi biliyorduk. Bu eve defalarca gelip gitmiştir. Daha sonra ailece de tanış olduk. Bir arkadaştan öte kardeş gibi yakın olduk birbirimize. n O zaman sizin gözünüzden Uğur Mumcu’yu dinleyelim... Uğur benim gözümde Türk toplumunu aydınlatmayı, bilgilendirmeyi, bu yolda hizmet etmeyi amaç edinmiş bir büyük gazeteciydi. Bunu bir tutku olarak yapıyordu. Çizgisi laik Cumhuriyet, sosyal hukuk devleti ilkelerindeydi, tam bir Atatürkçüydü. Uğur’u başka türlü sağsol tanımlamaları içine itelemek yanlıştır. Kendi deyimiyle tam bir Kemalistti. Laik, demokratik, sosyal hukuk devletini sonuna kadar savunmayı, kahramanca savunmayı ilke edinmişti. Bunu sonuna kadar yürüten bir arkadaşımızdı.. n Uğur Mumcu’nun ortaya çıkardığı gerçekler var... TarikatSiyasetTicaret demiş, PapaMafyaAğca demiş... O gün Uğur Mumcu’nun yazdıklarına bakınca bugün aklınızdan neler geçiyor? Uğur’un o yıllardan bugünkü geleceği bir ışık gibi, uzaklarda görünen bir ışık gibi aydınlattığını görüyorum. O günlerden Uğur, eğer uyanık olmazsak, doğru bir çizgi tutturmazsak bu noktaya gelineceğini ikaz ediyordu. Uyarıyordu toplumu... Uğur siyasetin, toplumun genel düzeyinin çok ilerisinde bir insandı. n Muammer Aksoy’un katledilmesi onu çok etkiledi değil mi? Çok etkiledi... Cenazede fotoğrafını o taşıdı... Tabutun bir tarafında da ben vardım... (Derin bir nefes alarak) Uğur’un tabutunu da taşıdık. Lanet olsun, kötü günler yaşadık. Muam mer Hoca hepimizin hocasıydı. Akıl aldığım, önerisine ihtiyaç duyduğum insanlardan biriydi. Onun emrettiği yere geleceğimi söylerdim ama çok mütevazıydı, o kalkar gelirdi. Muammer Hoca’yı benimle tanıştıran, ilişkimi kuran Uğur’dur. n Dostlukları çoğaltan bir özelliği vardı... O yanları vardı. Muammer Hoca’yla, pek çok arkadaşımızla, sağlam, delikanlı adamlarla bir araya getiren odur. n O tür insanların birbirini bulması çok önemli. İnsan yalnızlaştıkça daralıyor... Çok önemliydi. Bu Uğur için ayrı bir sorumluluk gibiydi... Bir gün silah verelim sana dedim... Sevmem dedi... Ben hevesliydim... Bir poligona gittik... Bir iki atış yaptık, canı sıkıldı... Elini cebine attı, kalemini gösterdi, “Bu bana yeter” dedi. 1979’du... Bir daha gelmedi... n Katledildiği günü nasıl anımsıyorsunuz? Ahh... O gün biz buluşacaktık. Uğur’u aradım cevap vermedi. Sonra öğrendim. Arabayı o tarafa sürdüm... Evin önüne geldim, perişan... Eski evrakları bulabilsem, kontak anahtarının kullanılması, malzemelerin yerleştirilmesi... Sonuna kadar incelemiştim. Ben soruşturmanın yeterli yapılmadığı kanaatindeyim. Hatta ilk gün yapılması gerekenlerin ihmal edildiği kanaatindeyim. Dikkatle yürütülmediği kanaatindeyim, ben tatmin olmadım. Pek çok konu karanlıkta kaldı... n Patlamadan hemen sonra aracın parçalarını süpürgeyle topladılar... Orayı aynen günlerce muhafaza edip her noktasını değerlendirmek gerekirdi. Ben onun cahillikten olduğuna inanamadım. Acaba bir kasıt var mıydı o süpürmede? Delilleri yok etme kastının dışavurumu muydu kuşkusunu bugün de taşımaktayım. n Yakalanıp yargılananlar oldu ama siz cinayetin aydınlatılmadığı görüşündesiniz? Aydınlatılmadı... O dönemlerde örgütlü suç kavramları yeniydi. Bunları konu haline getirenlerden biri benim. Basında da yazan Uğur’dur. Burada Uğur’un başına gelenler için Hasan Fehmi Güneş, Mumcu ile hukuk fakültesinden tanıştıklarını anlattı. Güneş, cinayetin tam aydınlatılmadığı görüşünde. ayrı bir bakış lazım; bu örgütlü suçun bir hedefi var. Suç işlemek üzere kurulmuş bir örgüttür. Suç ne? Laik demokratik Cumhuriyeti savunanları yok etmek. Cumhuriyeti savunmasız bırakmak. Yerine yeni bir yapı kurmak. Bir karşıdevrim girişimiydi bunlar. Karşıdevrim suç örgütleriydi bunlar. n Hedef neydi? Uğur Mumcu, cumhuriyetin en büyük savunucusuydu. Bu gücü yok etmekti hedef. Bir karşıdevrim yapmak... n Anımsayacaksınız, “bir tuğla çekilirse devlet çöker” demişlerdi... Bu, soruşturmayı derinleştirmeyi reddeden bir görüş... Araba Uğur’u dışarı atıyor deniyor... Kontak anahtarını açıp gaza bastığı an patlama olduysa dışarıya atmaması gerekir. Sanki daha kapıdan girerken patladı gibi... Ben onu normal bir değerlendirme olarak görmüyorum. Acaba uzaktan patlama gibi bir olasılığı düşünüyorum. Bedeni dışarıya fırladı. İçeride oturmuş olsa atamazdı. Uğur tam kapıdan girmemişti gibi görünüyor. Kurulan tuzağın aydınlatılmadığı kuşkusunu taşımaktayım. n İçişleri Bakanlığı yaptınız, öncesinde savcılığınız var... Cinayetin sorgulanmasında en önemli sorunlar neler? Uğur mutlaka yok edilmesi gereken bir insan, kararının altında bizim henüz çözemediğimiz nedenler olduğunu düşünüyorum. Yani Uğur’un peşinde olduğu sorular vardı. Onlardan biri ya da ikisi Uğur’un yok edilmesine neden olmuş olabilir. Bize de henüz söylemediği, açıklamadığı şeyler de olabilir. n 90’lı yıllar kıyımlarını ortak özelliği, Atatürkçü kimlikler... Ben bir karşıdevrim olarak ifade etmeye çalıştım. Bunun dış ve diğer bağlantılarını da düşünmek lazım. Sadece siyaset değil... n Bugün devlet nasıl? Laik, demokratik Cumhuriyetin temel kurumlarının zayıflatıldığı, bir bölümünün içinin büyük ölçüde boşaltıldığı kanaatindeyim. Güvenlik, iç dış istihbarat, yargı, bu endişelerimin kaynağı olan noktalar. AYDINLANMA İŞARETİ GÖRÜYORUM n Toplum direniyor, direniyor ama her şeye karşın yüzde 50’yi teslim alamıyorlar... Bu konuda katılıyorum. Toplumun iç dinamiğinde bir aydınlanma işareti görüyorum, bana umut veriyor. Son İstanbul seçimleri örneğin... Belki oraya yönelmek, onu yükseltmek bize düşüyor. Kemalist çizgideki siyasi örgütlere, sivil örgütlere düşüyor. Topluma yönelmeliyiz, uyarmalıyız... n Uğur Mumcu bu gücüyle istese siyasete de girebilirdi. Bu yönde sizde nasıl bilgiler var? İstese defalarca milletvekili olabilirdi. Uğur bana telefon etti, genel başkanla görüşeceğiz dedi. Ben de haricen Uğur’a milletvekili adaylığı teklif edileceğini duymuştum. Sakın hemen reddetme dedim. Sonrasında buluşalım dedim. Teklif edildi. Vakit aldı, düşüneyim, dedi. Ben ona kabul et dedim, Meclis’te çok güzel şeyler yaparız dedim. Reddetti. Ben gazeteciyim, gazeteci olarak da bu ülkeye hizmet edebilirim dedi. n Bu hangi seçimdi? 1977 olmalı... n Ondan çok farklı düşünen kesimler de onunla diyalog kurabiliyordu... Herkes onunla rahatça konuşabili yordu. Uğur çok cesur bir insandı. Bu çok önemli. Korku denen duygu Uğur’da yoktu. Bu onun düşüncelerini özgürce anlatmasına yol açan çok büyük bir avantajdı. S Ü R E C E K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle