10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER EDİTÖR: ELİF TOKBAY TASARIM: EMİNE BİLGET 27 OCAK 2020 PAZARTESİ 3 645 bina ağır hasarlı Depremde toplam 76 ev ya da bina yıkıldı. Elazığ ve Malatya’da 1521 bina incelendi. 645 binanın ağır hasarlı olduğu belirlendi. Bunların 116’sı Elazığ, 529’u Malatya’da tespit edildi. Orta hasarlı 38, az hasarlı 503 bina olduğu bildirildi. Elazığ’da 12 binanın acil yıkılması gerektiği tespit edildi. Elazığ şehir merkezinde bir binanın enkazında arama kurtarma çalışmalarının sürdüğü belirtildi. 844 ARTÇI Elazığ’ın Sivrice ilçesinde 24 Ocak 2020 tarihinde saat 20.55’te yaşanan 6.8 büyüklüğündeki depremin üzerinden 3 gün geçti. Deprem sonrasında, büyüklüğü 4’ün üzerinde olan 21 artçı sarsıntı meydana geldi. Toplam artçı sayısı en az 844 olarak kayıtlara girdi. 39 ÖLÜ Elazığ’da yıkılan evlerininde altında kalarak hayatını kaybedenlerin sayısı dün itibarıyla 35 oldu. Malatya’da toplam 4 kişi yaşamını yitirdi. Enkazdan sağ kurtarılan yurttaş sayısı 45’e ulaştı. 318’i Malatya’da olmak üzere toplam 1607 kişi yaralandı. Çatlaklar sıvandıHasar büyük.. yıkılan binada işyeri olan Ali Sertkaya gerçeği aktardı: sözler tutulmadı ALİ SERTKAYA Bir karış beton, üstüne bina “Ölenler komşularım. Benim terzi dükkânım var. Makineler enkaz altında kaldı. Ne yapacağımızı şaşırdık. Her şey sizlerin gözünüzün önünde. Bu radaki binalar eski ve 1990’lı yıllarda yapılan binalar. Bina ların doğru düzgün temeli yok. Bir karış beton atıp üze rine bina yapmışlar.” Elazığ merkezi, gece olduğunda hayalet şeh ri andırıyor. Hava sı caklığının gece eksi 10’ları bulduğu kent ALICAN ULUDAĞ teki binaların ışıkları sönük. Halkın büyük bölümü ev lerine girmiyor. AFAD ve beledi ye, deprem bölgesine 10 bin 5 ai le çadırı, 400 genel maksatlı ça dır kurdu. Çadırda yer bulama yanlar ise geceyi ya camilerde ya da yakınlarının evlerinde geçirdi. Elazığlılar, dün de işyerlerinin büyük bölümü açmadı. Depremden en fazla etkile nen bölgelerden olan Mustafa Pa şa Mahallesi’ni gezdik. Birçok kişiye mezar olan Mustafa Pa şa Mahallesi’nde yıkılan Kalay Apartmanı’nda terzi dükkânı olan Ali Sertkaya, binada 2010’daki deprem sonrasında hasar olduğu nu belirterek “Sıvalarla buradaki çatlakları kapattılar. Karakol, bele diye ve bakanlıktan geldiler. Yar dım yapacağız diye söz verdiler. Ancak alakası kalmadı. Kimse yar dım yapmadı. İnsanlar mecbur bu rada oturmak zorunda kaldı” dedi. 90’lardan kalma Mnmnkbhmtaiaıauanaaşçscrhlhleaaadaaaakdrkrurllıt,lallgvaeieibk.aösrdduiDtırreeelbekoanknino1ğren9idınadaynd9iul.luedog0asAnrağar’utllndaıztençcaalyadegaeşıtakklakvlllaaiaazdyphrlkreembıladnekvtalaarekiemğinmırdynillusakieaaehbnbağlyattuliegamlıırnglrküıraldaiılnikrlkıaekıeoblnbannşnviıordnyusekyaiaoosreuklllmunasadnanrtrruecyaiıdı.nnlğamkeaıuinrsaduisoegnkaüyrköaherayamreidraküçıapellltıdsdlkyıeaolıülms.makn.eBraaaYaaatmksduazıbıgrlamı.tadeysEtaşızuaavvmtevrşlueetrlrıaprerarik DURSUN ÜSTÜNKAYA ‘Gece nerede kalacağım bilmiyorum’ Mahalleli ile konuştuğumuzda en çok kimsenin gelip durumlarını sormamalarından yakındıkları görüldü. Yaşının 70’i aştığını söyleyen Dursun Üstünkaya, evini kontrol etmeye gelmiş. Depreme evde yakalandıklarını söyleyen Üstünkaya, “Ben torunlarımı kucaklayıp zor bela dışarı kaçtım. Ev gitti geldi, yıkılacak zannettim. Şimdi de bir tanıdığımın evinde kaldık iki gece. Ama bu gece nerede kalacağım, bilmiyorum. Çadır nereden alacağım bilmiyorum. Kimse gelmedi buraya, halimizi sormaya. Evimde hasar büyük. Yarın nerede kalacağım bilmiyorum. Korkuyorum ki evin dibine geleyim. Ne rede oturacağımızı bilmiyorum” dedi. İsmini vermek istemeyen üniversite mezunu bir genç ise geceyi camide geçirdiklerini belirterek, çadır istemelerine karşın kendisine ve rilmediğini iddia etti. 20 günlük bebekle sokakta kaldık Şehrin merkezindeki Kültürpark’ta kurulan çadırların büyük bölümüne Suriyeli sığınmacıların oturduğu görüldü. Buradan iki çocuğu ile birlikte geçen Hasan Aydın adlı yurttaş, “Çadır alamadık, 20 günlük bebeğimle sokakta kaldık” ifadesini kullandı. NECATİ SAVAŞ İKI KARDEŞ AYNI TABUTTA Ayken Apartmanı’ndan önceki gün cansız bedenleri çıkarılan aynı aileden 5 kişinin cenaze törenleri dün Kışla Camisi’nde yapıldı. Mehmet ve Aişe Arifoğlu çifti ile kızları Halime ve torunları Miraç Ali Aslan (12) ve Rüya Aslan (2 aylık) için cenaze namazı kılındı. 7 yaşındaki Miraç ile 2 aylık Rüya aynı tabuta konuldu. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın kaldırdığı cenaze namazına İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, AKP İzmir Milletvekili Binali Yıldırım, CHP Elazığ Milletvekili Gürsel Erol, Jandarma Genel Komutanı Arif Çetin de katıldı. Zorlukla ayakta duran baba Fikret Aslan, iki çocuğunun tabutuna sarılarak gözyaşı döktü. İki ay önce geldin keşke biraz daha kalsaydın Depremde eşini, çocuklarını ve eşinin ailesini kaybeden babanın cenaze töreninde güçlükle ayakta durduğu gözlendi. Tabutun önüne gelen baba Serhat Aslan, “2 ay önce geldin, keşke biraz daha kalsaydın. Takdir böyle, iman etmişiz ama ciğerimiz yanıyor” dedi. Biri bizi öpüyor Sokağa çıkıyoruz. Tenimize soğuk çarpıyor. Banyoya giriyoruz. Yüzümüze su vuruyor. Dalgın yürüyoruz. Kulağımızı korna sesi tırmalıyor. Hep titriyoruz, irkiliyoruz. Titremek sanki kendine gelme eylemi. Beynin akılla yeniden buluşması. Cuma akşamı depremle yerin altındaki hareketi hissettik. Kızılay Başkanı, “pamuk eller cebe” diye başlayınca yıllardır ödediğimiz “deprem vergisi”ni hatırladık. Şaşırmadık, “nereye gitti milyarlarca lira” diye soranlara, Boğaz’daki yalılarından yandaşlık yapanlar tepki gösteriyordu. Anlaşılmaz görünüyor ama titremek anlamanın ilk fiskesi gibi. Sahi gerçekten bir “deprem vergisi” var mı? Yani, eski binaları onarmak ya da evi yıkılanlara el uzatmak için bir kumbarada para birikiyor mu? Yoksa “deprem vergisi” diye dilimize yapışan bir kandırmaca mı? Birileri, alın terimizin bir damlasına daha el koymak için depremi bahane mi ediyor? Devletin sınıfsal tercihi Bir zamanlar dünya meselelerini “o iş göründüğü gibi değil” diye anlatan aydınlar çoktu. “Altyapı, üstyapıyı belirler” diye başlayıp sözü ekonomiye getirirlerdi. Gözün karmaşık gördüğünü akıl berraklaştırırdı. Sosyal olayların ardındaki paylaşım kavgaları belirginleşirdi. Şimdi mumla arar olduk. Ekonomi; sayılarla, “borsa düştü, dolar kalktı”larla anlaşılmazlaştırılıyor. Oysa ekonomi bir üretim ve nihayetinde ortaya çıkanı paylaşma hikâyesidir. Devlet de bu sürecin aktörüdür.  Yol yapar, okul açar, doktor ya da asker maaşı öder. Kamu adına harcama yapar. Bunun için ise tabii ki kaynak yaratır. En kritik gelir, vergilerdir. Bu nedenle devlet olmak ile vergi toplamak neredeyse akrandır. Gelişmiş devletlerin kurallı bir vergi düzeni vardır. Gelişmiş yurttaşlık düzeninde de vatandaş üniformalıya “hepsi benim vergilerim sayesinde” diye seslenir. Verginin kimden toplandığı ise devletin karakterini gösterir. Temsilcisi olduğu sınıfın elini kadife eldivenle sıkan vergi düzeni, karşısında olduğu sınıfın ensesine vurarak ağzındakini alır.  Hepsi geçti dolaylı vergi kaldı Dilimize dolanan “deprem vergisi” de aslında ardımızdaki parmak izinden başka bir şey değil. 26 Kasım 1999’da Resmi Gazete’de 4481 sayılı kanun yayımlanarak yürürlüğe girdi. Varlık sebebi, “17 Ağustos’ta ve 12 Kasım’da yaşanan depremin yol açtığı ekonomik kayıpları gidermek” olarak açıklanıyordu.  Görüntüde hepimiz hepimiz için olduk. 2. maddesinde gelirlere ek vergi getiriyordu. 6. ve 7. maddesinde servete, emlak ve taşıt ek vergileri uyguluyordu. 8. ve 9. maddede  “özel iletişim ve özel işlem vergileri” ile “alo” diyene makbuz kesiyordu. Aslında bir yandan herkese ek vergiler getirilirken bir yandan da yeni vergi türleri oluşturuluyordu. Sözde her şey deprem geçene kadardı. Çoğu da bitti. Ama kalıcı olan sıradan vatandaştan alınan dolaylı vergi oldu. Deprem kumbarasının altı delikti. Bakanlığın açıklamasından öğrendik ki toplanan paralar genel bütçeye akıyor, “genel genel” harcanıyordu. Depremle titreyen vatandaşa “deprem vergisi”nden kalan mısırın koçanıydı. Verdiği sayısız vergiye 20 yıl boyunca bir tane daha eklenmiş oldu. Prada’ya az, tezeğe çok vergi Masamın üstünde bir kitap duruyor. Geçen yıl bu zamanlarda çıktı. Ne zaman canımı sık mak istesem açıp bakıyorum. Dr. Ozan Bingöl’ün “Vergi Sistemini Anlama Kılavuzu” hayatımıza giren vergileri, Ayşe Teyze’ye anlatır gibi anlatıyor. (Tekin Yayınları) Kitaptan okuyorum. Asgari ücretli, maaşının yüzde 3040’ını daha eline almadan kaybediyor. Ay sonunda ödediği vergiler, maaşının yüzde 42’si ediyor. Yani bir asgari ücretli 365 günün 128 günü vergi için çalışıyor. Vergiler öyle çok ki aylık 6 bin lira brüt maaş alan çalışanın eline ay başında ortalama 3 bin 900 lira veriliyor. Zam yılda bir kez, vergi dilimi artışı yılda 4 kez olabiliyor. Bir cep telefonunun yüzde 41’i, bir litre benzinin yüzde 55’i vergi. 311 bin liraya satılan bir arabanın 211 bin lirası vergi. Yattan, kotradan, gemiden elmastan, pırlantadan alınmayan Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) doğalgazdan, benzinden alınıyor. Taksi plakası olan kişi otomobil için ÖTV ödemezken, limonatadan ya da tırnak törpüsünden ÖTV alınıyor. Hayatımıza 2002’de giren ÖTV’den sadece 12 yılda toplanan para ile 213 Osmangazi Köprüsü, 208 Avrasya Tüneli, 105 Yavuz Sultan Selim Köprüsü yapılabiliyor. Bu kadar vergiye rağmen vatandaşlar ancak akıl almaz paralarla geçinebiliyor. 1500 liraya aldığınız bir televizyonda sadece TRT bandrolü için 165 lira ödeniyor. TRT bandrolünün vergisi de olduğu için “verginin vergisi” de üstüne geliyor. Doğalgaz, elektrik, su... 50 liralık suya karışan 5 ayrı vergi ve harç nedeniyle, fatura 90 lira geliyor. Prada marka ayakkabı alırken yüzde 8 olan KDV, tezek alınca yüzde 18’e çıkıyor.   5 şişe biranın 3 tanesi, paketteki 20 sigaranın 16 tanesi vergi olarak devlete ısmarlanıyor. Yüzlerce lira pasaport harcı veren vatandaş, yurtdışına çıkmak istediğinde 50 lira da “yurtdışına çıkış harcı” alınıyor. Toplanan vergiler yandaşlara akıyor Servetten alınan dışında, doğrudan vergiler kazançtan, dolaylı vergiler harcamalardan alınıyor. 100 liralık verginin 55 lirasının sadece ÖTV ve KDV’den toplanması durumu özetliyor. Türkiye’de vergi sistemi dolaylı vergilere dayanıyor. Bu da “çoktan az, azdan çok” verginin alındığı, vergi yükünün sıradan vatandaşın üstüne bindirildiği bir sistem doğuruyor. Son kertede seçimini zenginlerden yana kullanan hükümetler; bizi vergilerle dövüyor, seviyor, öpüyor. Yalnız bu kadar mı? Mesele “Kızılay’a 10 lira yardım” değil ki... Son yıllarda hem halktan toplanan vergiler hem de kamu harcamaları birlikte artıyor. Elbette müteahhitlere dağıtılan ihaleler de, yandaş medyanın finanse edilmesi de, vergilerden toplanan paralarla sağlanıyor. İşte bu yüzden asla vergileri sormamızı, konuşmamızı, sorgulamamızı istemiyorlar. Depremin bile, sıradan vatandaşın cebinden para alınıp birilerine aktarılması için bahane kılındığını görmeyin, diyorlar. Hükümetlerin devleti yoksula karşı ekonomik zorbalık için kullanmasına itirazı kabul etmiyorlar. “Bu köprüyü ben yaptırdım ben neden geçemiyorum” diye sorulmasını fesatlık sayıyorlar. Maaştan, faturadan, fişten peşin vergi alan devletin; sadece AKP döneminde 10 kez çıkarılan afla büyük balıkları kaçırması görülmesin istiyorlar. Ey Türk, titre ve vergine dön! Dünyadan taziye mesajı Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nu arayan 11 ülkenin dışişleri bakanları, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başbakanı Mesrud Barzani ve eski Hamas Siyasi Büro Başkanı Halid Meşal, taziye ve geçmiş olsun dileğinde bulunarak Türkiye ile dayanışma vurgusu yaptı. Öte yandan, 31 ülkenin dışişleri bakanı ile 17 ülkenin dışişleri bakanlıkları sosyal medya hesaplarından başsağlığı dileğinde bulundu. Pakistan, İran, Yunanistan, Hollanda dışişleri bakanları, Somali Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanı, Bulgaristan Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı, Çavuşoğlu’nu telefonla aradı. Bakanlar, yardıma hazır olduklarını dile getirdi. Ürdün Dışişleri Bakanı Ayman Safadi de Çavuşoğlu’nu arayarak ülkesinin Türkiye’ye taziye ve desteklerini yineledi. Libya Ulusal Uzlaşı Hükümeti (UUH) Dışişleri Bakanı Muhammed Tahir Siyala da yayımladı ğı mesajda, deprem haberini büyük üzüntüyle öğrendiğini belirtti. AB ve ABD’den destek ABD Dışişleri Bakanlığı hayatını kaybedenler için başsağlığı mesajı yayımladı. Bakanlığın sosyal medya hesabından yapılan açıklamada, “Korkunç depremin ardından düşüncemiz Türkiye’deki dostlarımız ve müttefiklerimizle” ifadeleri kullanıldı. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Çavuşoğlu’nu arayarak taziyelerini bildirdi. AB Türkiye Delegasyonu’nca Twitter’dan yayımlanan mesajda, “Depremde yaşamını yitirenlerin ailelerine başsağlığı, yaralananlara acil şifalar diliyoruz. AB, Türkiye’nin yanındadır” denildi. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres de Elazığ’da meydana gelen depremde hayatını kaybedenlerin yakınlarına ve Türkiye’ye başsağlığı diledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle