28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 26 EYLÜL 2019 PERŞEMBE TASARIM: EMİNE BİLGET DİZİ Ayrıntılar Mahpushaneler de ülke toprağına dahildir!ektup almak heyecan verir, mut lu eder insanı. Keşke yine öyle ol Msaydı, gazeteden teslim edilen mektuplar yaşam sevinci verseydi. Maalesef tersi oldu, acılar yazıyordu hapishanelerden gelen tutsak mektuplarda. Zarflı, pullu, kalem inceliğiyle biçimlenmiş mektup çağı bitti. Demir parmaklıklar ardındaki insanlar sesini duyurmak için hâlâ bu yolu kullanmak zorunda gerçi. Doğrusu bir yanıyla dost dokunuşudur mektup yazmak, almak, okumak; öte yandan farklı zamanları yaşadığımızı gösteriyor bize. Mahpushanede zaman daha ağır, farklı akıyor. Çocuk tecavüzcülerinin, kadın katillerin bir yolunu bulup dışarı çıktığı zindanlarda, hâlâ on yıllara mahkum siyasi hükümlüler yatmakta. İşin siyasi, hukuki boyutunu kenara koyuyorum, ancak ağır insan hakları ihlalleri yaşanıyor. Özellikle hasta mahkumların acılı öyküleri yürek burkuyor. Hukuk devleti olmanın birinci göstergesi mahpushanelerin durumudur. Bir insanın suçlu olması, hüküm giymiş bulunması hakları olmadığı anlamına gelmez. Hele ki “suç nedir?”, “suçlu kimdir?” tartışması sürerken, bunca kaygan zeminde kolayca yerler değişirken, ayrıca üzerinde durmamız gerekir bu sorunların. İnsanlar asla hapse düşeceğini aklına getirmez günlük yaşamda. İçerideki insanın tecrit edilmesini umursamaz. Oysa mahpuslar da bu ülkede yaşamaktalar, aileleri, sevenleri, hakları var. “Hapishanenin dört duvarı arasından çıkıp kanser hastalığımla birlikte oturmak istedim sizle sohbetlere... Nâzım’ın dilinden dostça bir merhaba ve gerçek hikâyemle geldim yanınıza” diye başlıyor Mesude Pehlivan’ın mektubu. Özenle kurulu cümleleriyle aktarıyor kanser hastası olduğunu. Dört ayda üç hapishane değiştirmiş. Bürokrasiyle, onur kırıcı uygulamalarla boğuştuğunu yazıyor Pehlivan. Doktoruyla baş başa görüşme hakkına saygı duyulmadığından, elleri kelepçelenerek (jandarmaya) bir hayvan gibi itilip kakıldığından söz açıyor. (Hayvanlara da bu muameleyi layık görmüyoruz, o ayrı yazı konusu). Her gün yeni mağduriyet yaşadığını aktarıyor. Kanser hastası birinin, bu güç mücadeleyi kazanması için asgari koşulların bile olmadığını anlıyoruz. Pehlivan, 2000 yılında adına “Hayata Dönüş Operasyonu” denen cinayetler sırasında zehirlendiğini yazıyor. Cezaevlerine yapılan saldırılarda kimyasal gaz kullanıldığını ve altı arkadaşını kaybettiğini ekliyor. Kadınların kömüre döndüğü bu vahşetin ardından Mesude Pehlivan’ın payına da kanser düşüyor. O günleri anımsadım. Basının nasıl aşağılık haberler yaptığını, gencecik insanların ölümünü alkışladığını düşündüm. Dönemin sorumluları hesap vermek yerine, utanmadan hâlâ akıl veriyorlar, bu da ayrı rezalet. Hükümlüler, sohbet haklarının verilmediğinden, onur kırıcı üst aramalarının sürmesinden, kamera eşliğinde mahkemeye/hastaneye götürülürken gördükleri muameleden şikâyetçiler. En önemlisi de seslerini duyuramamak elbette! Açlık grevine gitmek dışında seçenek bulamayan mahkumların sorunları hepimizi ilgilendirmelidir. Yeni “adalet paketi” de sorunları çözeceğe benzemiyor doğrusu. Temel bakış sorunlu. “Hükümlü insana ne yapılırsa azdır, çünkü o suçludur!” tavrı yanlıştır. Cezayı mahkeme verir, nasıl çekileceğini de yasalar belirler. Eli kolu bağlı insanlara ek ceza vermeye, keyfi uygulama yapmaya kimsenin hakkı yoktur. Hukuk suçsuzların konumunu da, suçlununkini de tarif eder. Herkes buna uymak, saygı göstermek zorundadır. Kaldı ki bana gelen mektupların neredeyse tümü siyasi davalarla ilgili. Bizim gibi ülkelerde ne zaman suçlu sayılacağınız, hangi koşulda masum ilan edileceğiniz belli olmaz!  HAPİSTEKİ askeri okul öğrencileri İÇİN EYLEM Annelere gözaltı 15Temmuz darbe girişimi sonrası açılan davada müebbet hapis cezası alan Hava Harp Okulu öğrencilerinin anneleri ve 7 ay önce kaçırıldığı iddia edilen Mustafa Yılmaz’ın ailesi çocuklarının tutuksuz yargılanmaları talebiyle dün Ankara’da Sakarya Caddesi’nde oturma eylemi yapmak istedi. Ailelere sert müdahalede bulunan polis, 14 kişiyi gözaltına aldı. Ferhat Göçer’in annesi Hamide Göçer müdahaleye, “Çocuklarımız suçsuz. Benim çocuğum darbeci değil” sözleriyle tepki gösterdi. Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre, ailelerin gözaltına alınmasına tepki gösteren bir yurttaş da polislerce gözaltına alındı. Polis, alanda gazetecilerin çekim yapmasını engelledi. l Haber Merkezi KRİZ NEDEN TIRMANDI? S Dünyanın en kalabalık ikinci nüfusuna sahip Hindistan, aynı zamanda beş yılı aşkın süredir U dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisine de sahip. Yaklaşık 1.3 mil N yarlık nüfusunun 2024’te Çin’i aşması bekleniyor. Bu açıdan küre U sel oyuncuların, nüfus ve ekonomik gelişme potansiyeli nedeniyle de gözünü çevirdiği bir ülke konu Ş munda. Hindistan yönetimi ise son yıllarda yazılım sektöründe, otomotiv ve uzay endüstrisinde yeni yatırımlarıyla, kapitalist kalkınma sürecinde kendi hikâyesini yazmaya çabalıyor. Ülkeye yabancı sermaye çekmeye çalışıyor. Öte yandan Hindistan, on yıllardır gerilimli ilişkilere sahip olduğu Pakistan’la nükleer silahlanma yarışı nedeniyle dünyanın kaygıyla izlediği gerilimli sahalardan. Türkiye’nin de yakından takip ettiği Keşmir krizinin patlak vermesinin ardından geçen haftalarda ziyaret ettiğim Hindistan’da konuştuğumuz yetkililerle, Pakistan’la süren gerilimden ekonomideki yeni yatırımlara, ülkenin farklı dini geleneklerle harmanlanmış çokkültürlü yapısından alternatif turizm açılımlarına bir dizi konuda görüşmeler yaptık. ‘ANKARA YUMUŞAK GÜÇ OLMALI’ İslamabad’ın sert tepkilerinin merkezindeki Keşmir krizi, Türkiye’den bir grup gazetecinin Hindistan Başkonsolosluğu’nun davetiyle ülkeye yaptığı medya gezisinin de merkezindeydi. Görüştüğümüz üst düzey yetkili ve uzmanlar, Cammu Keşmir’e ayrıcalıklı özerklik tanıyan anayasanın 370’inci maddesinin, “terör” ve “Pakistan tarafının Birleşmiş Milletler (BM) kararlarını sistematik ihlali” nedeniyle iptal edildiğini savundu. Öte yandan çoğu yetkili, son yıllarda ticari ve diplomatik ilişkilerin ivme kazandığı Ankara’nın, Keşmir konusunda Pakistan yanlısı pozisyonundan rahatsız olmasına rağmen bunun ikili ilişkileri etkilememesi gerektiği görüşünde. İlk ziyaret... Türkiye’den ilk kez bir gazeteci heyetinin Hindistan’da ağırlanması nedeniyle her iki ülkenin diplomatları tarafından da önemli görülen gezi kapsamında ilk olarak, başkent Yeni Delhi’de Hindistan Ulusal Güvenlik Danışma Kurulu’nu (NSAB) ziyaret ediyoruz. Görüştüğümüz bir yetkili, nüfusunun yaklaşık yüzde 15’i Müslüman olan Hindistan’da İslamın çokkültürlü olduğunu vurgularken Keşmir dışında hiçbir bölgede radikallik sorunu yaşanmadığı iddiasını dile getiriyor. İsmini belirtmek istemeyen uzman, hükümetin 370’inci maddeyi iptal etmesinin nedeninin, Pakistan uzantılı cihatçı örgütler tarafından “kötüye kullanılması” olduğunu ileri sürüyor. Cammu Keşmir’deki sokak eylemlerini de yönlendirdiğini savunduğu bu örgütlerin aynı zamanda Hindistan’da İslamın çeşitliliğine, bölgenin çok dinli yapısına zarar verdiğine inanıyor. ‘İlişkiler potansiyelin altında’ Bağımsız düşünce kuruluşu Hindistan Savunma Çalışmaları ve Araştırmaları Enstitüsü (IDSA) Genel Müdürü Sujan R. Chinoy ise Pakistan’la yaşanan en büyük sorunun, “terorizmin kullanılması” olduğunu belirtiyor. “BM’nin aldığı sayısız kararda Pakistan’ın Keşmir’den radikal grupları geri çekeceği, BM’nin bölgeye tarafsız gözlemci göndereceğini görebilirsiniz. Ancak bu hiçbir zaman gerçekleşmedi. Eğer anayasa maddesini iptal etmeseydik Pakistan BM kararlarını ihlal etmeye devam edecekti” iddiasında bulunuyor. Chinoy ayrıca, Yeni Delhi’nin Keşmir konusunda İslam İşbirliği Örgütü üyelerinden Suudi Arabistan, İran ve Türkiye’yle aynı pozisyonda olmamalarına rağmen ilk iki ülkeyle ilişkilerinin sorunsuz yürüdüğünü belirtiyor. “Keşmir konusundaki anlaşmazlığa karşın, bir yumuşak güç olarak Türkiye’yle iyi ilişkiler istiyoruz” ifadelerini kullanıyor. IDSA’dan başka bir uzmansa Türkiye Hindistan arasında son 3 yıldır ilerleyen ticari ilişkilerin, politik gerilimler nedeniyle potansiyelinin çok altında olduğu yorumunu yapıyor. Hindistan’da Narendra Modi yönetimi, Pakistan’la 70 yıldır ihtilafta olduğu ve son dönemlerde gerilimin zirveye ulaştığı Cammu Keşmir eyaletinin özel statüsünü geçen ay aldığı kararla kaldırmıştı. Müs lüman çoğunluğun bulunduğu tek yer olan Cammu Keşmir’in bundan böyle Hindistan yasalarına tabi olmasına Pakistan sert tepki gösterdi. Düzenlemeyi “hukuka aykırı” olarak gören İslamabad yönetimi, Hindistan’la diplomatik seviyesini düşürme kararı almıştı. Modi 1Küreselleşmeyerelleşme döngüsünde Hindistan EZGİ KARDEŞ Keşmir krizindeAyrıntılar Ayrıntılar denge arayışı Babür İmparatoru Şah Cihan’ın vefat eden eşi Banu Begüm için yaptırdığı, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde bulunan Taç Mahal, “Dünyada aşk adına yapılmış en güzel eser” olarak da anılıyor. Asya’daki güç mücadelesinde gözlerin çevrildiği Hindistan, İslamabad’la gerilime neden olan Keşmir kararının, Ankara’yla diplomatik ve ticari ilişkilere yansımaması gerektiği görüşünde. Ezgi Kardeş İsrail’le yakınlaşma Sufilik ve Hinduizmin karması: Çışti tarikatı Nizamuddin Dergâhı Bu çokkültürlü yapının İslam ayağından kalma mimari mirası, başkent Yeni Delhi’de Babür İmparatorluğu’ndan kalma Kızıl Kale’de, Agra’da Taç Mahal’de görebiliyoruz. Ama Hindistan’da tek tip bir İslam hiç olmamış. Kimi uzman, İslam’daki çokkültürlü yapıda, sufiliğin etkili olduğu görüşünde. Bu yapıyı, ülkenin en bilinen tarikatı olan Çıştilerin, Delhi’deki Nizamuddin Dergâhı’nı ziyaret ederek anlamaya çalışıyoruz. Ülkedeki tüm ibadet alanlarında olduğu gibi çıplak ayakla girdiğimiz bu dergâh bir nevi toplumsallaşma alanı da sayılabilir. Ziyaret ettiğimiz gün, kutsal sayılan perşembe günü olmamasına rağmen büyük bir kalabalıkla karşılaşıyoruz. İbadet ritüelinde Hinduizm ve Sufizmin etkilerini hissedebiliyoruz. Kadınların giremediği türbe alanlarında Hindu kültüründe çokça rastlanan çiçekli, kumaşlı ritüeller; kadınlara özel alanlarda ise çaput bağlama gibi şamanizme uzanan gelenekler mevcut. Ortak alanlarda ise, ilahi tadında ancak Hint müziği notalarının hâkim olduğu Kavvali müziği icra ediliyor. ÇOKKÜLTÜRLÜ İSLAM N üfusunun yaklaşık yüzde 80’inin “Hindu” sayıldığı Hindistan’da İslam, ikinci büyük din konumunda. Yaklaşık 200 milyon kişi kendisini “Müslüman” olarak tanımlıyor ki bu da, Pakistan ve Endonezya’nın ardından Müslüman nüfusunun en kalabalık olduğu ülke olduğu anlamına geliyor. Bu yazı, ülkedeki Müslümanların gündelik yaşamlarında maruz kaldıkları baskı ve ayrımcılıklara dair dört başı mamur bir değerlendirme amacı taşımıyor. Daha çok, buradaki Müslümanların Hindu kültürüyle neden bu ka dar iç içe geçmiş olduğu sorusunun peşinde. Dışişleri Bakanlığı’nın Batı ülkelerinden sorumlu müsteşarı Gitesh Sarma’ya, 30’u aşkın dil, beş farklı din ve onlarca sekte rağmen Hindistan’ı bir arada tutan şeyin ne olduğunu soruyoruz. Sarma, bu soruyu “Bu çeşitlilik göçmenlikten değil, geçmişten geliyor. Biz Müslüman yönetimi altında da, İngiliz sömürgesi altında da yaşadık. Bu, Hindistan’ın çokkültürlü yönetim geleneğini benimsemesinin ana nedenlerinden” diye cevaplıyor. İki ülke arasındaki ticaret hacmini, Türkiye’nin Yeni Delhi Büyükelçisi Şakir Özkan Torunlar’la temaslarımızda kendisine soruyoruz. Büyükelçi Torunlar, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mayıs 2017’de gerçekleştirdiği Hindistan ziyareti sonrasında ikili ticaret hacminin 6.4 milyar dolardan 8.7 milyar dolara ulaştığının altını çiziyor. Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin, “Türk müteahhitleriyle daha fazla çalışmak istiyoruz” sözlerinin damga vurduğu görüşmenin ardından artan ticaret hacminde denge ise yüzde 87’yle Yeni Delhi lehine. Büyükelçi Torunlar ayrıca Keşmir’de yatırım konusunda Türkiye’ye çok büyük bir baskı olmadığını söylüyor. Buna göre, sonunda kazanamasalar da, Türkiye’den birçok inşaat firması Cammu Keşmir’de yapılan ihalelere girebiliyor. ‘Tarafsızlık sürüyor’ Hindistan’ın Keşmir’de statükoyu alaşağı eden kararına giden süreçte İsrail’le yakınlaş ması da, Büyükelçi Torunlar’la görüşmemizde gündeme gelenlerden. Torunlar, Hindistan’ın Hindu milliyetçisi Başbakanı Narendra Modi’nin geçen yıl temmuz ayında İsrail’e yeni tarım tek nolojileri ve ordu modernizasyonu kapsamın da yeni silah arayışları kapsamında gerçekleş tirdiği ziyarete atıf yapıyor. “Hindistan’ın bağımsızlığı 1940, İsrail’in kurulması ise 1947. Bu ana kadar hiçbir Hin distan lideri İsrail’e gitmemişken Modi’nin şimdi, hem de Filistin’e uğramadan yaptığı İsrail ziyareti nasıl yorumlanmalı, size bırakı yorum” ifadelerini kul Kavvali müziği lanıyor. IDSA’dan bir analist ise Hindistan’ın dış po litikada İsraille yakınla şıp yakınlaşmadığı yö nündeki soruya, “Tel Aviv’le ticari ilişkileri miz artıyor ancak Filis tin konusundaki taraf sız konumumuzu koru maya çalışıyoruz” yanı tını veriyor. Keşmirlilerin gözünden... Keşmir’de olan bitenlerle ilgili resmi görüşün Türk gazetecilere aktarılmaya çalışıldığı bu gezide bir de, Keşmirli bir Müslümanla konuşma fırsatını buldum. Turistik bir pazarda kumaş satıcısı olan bir genç, Yeni Delhi’ye 3 yıl önce geldiğini ve bölgedeki kısıtlamalardan dolayı ailesiyle iletişim kuramadığını savunuyor. Keşmir’de son yaşananlarla ilgili ne düşündüğünü sorduğumda ise “Hükümetin kararı yasadışı. Birçok kişinin protestolarda yaralandığını duyuyoruz, ölüm haberleri alıyoruz. Bu sadece Keşmir’e de özgü değil. Müslümanlar dünyanın her yerinde kurban ediliyor” görüşünü dile getiriyor. Konu hakkında görüşünü aldığım, devlet televizyonunda çalışan bir gazeteci ise her ne kadar hükümetin pozisyonunun haklı nedenlere dayandığını savunsa da bölgede sokağa çıkma yasağının, ifade özgürlüğü ve protesto gibi insan haklarının askıya alınmasının yanlış olduğunu söylüyor. Bu olağanüstü hal durumunun önümüzdeki günlerde hafifletileceğini umuyor. YARIN: 21. YÜZYIL HİNDİSTAN’I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle