28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 26 EYLÜL 2019 PERŞEMBE gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: SERPİL ÜNAY olaylar ve görüşler Bilmeden anlamak mümkün mü? Bilmediği alanlarda olup biteni anlayamayan kişiler kendilerini belirsizliklerle Prof. Dr. Asker Kartarı Kadir Has Üniversitesi İletişim Fak. sarmalanmış, tehlikeye açık ve savunmasız Reklamcılık Bölüm Başkanı Dün Karaköy’den Beşiktaş’a yürüdük eşimle. Meclisi Mebusan Caddesi’nde 85 numaralı binanın iki duvarını kaplayan çok sayıda kadın ayakkabısı dikkatimizi çekti. hisseder. Bu durumdan kurtulmanın yolları ise kaçmak, yok saymak, alaya almak, aşağılamak ya da saldırmaktır. Tabanları duvara gelecek şe kilde düzgün sıralar halinde sa bitlenmiş, dört beş katlı bir bina nın birbirine dik iki duvarı dol duran ayakkabıların karşısında durup, fotoğraf çekmek için uğ raşan gençlere engel olmamaya çalışarak, ne ifade ettiğini anla maya çabaladık. Sadece kadın ayakkabısı oldu ğuna göre, konstelasyonun ko nusu kadınlar olmalıydı. Çifter çifter sıralanmış, burunları aşağı gelecek şekilde duran ayakkabı lar yas evlerinde merhumun dış kapının önüne konmuş ayakka bılarını çağrıştırıyordu. Yüzlerce kadın ayakkabısının ölen, daha doğrusu öldürülen, daha da doğrusu katledilen kadınları temsil ettiğini düşündük ikimiz de. Tepkisel konstelasyon Bir kahve zincirinin Yanköşe adlı projesi kapsamında çok yönlü sanatçı Vahit Tuna’nın konstellasyonu olduğunu öğrendik de onun ayağa giyilmekten başka bir şey ifade edebileceğini öngörememişti işte. Anlamanın yolu bir şeyler bilmekten geçiyor da başvurulan bir yoldur. Alaya almak ve aşağılamaya çalışmak saldırganlığın başlangıç aşamaları olarak görülebilir. Saldır Fotoğraf çeken gençler gözlerindeki hüznü saklar gibi başlarını öne eğerek ayrıldı yanımızdan. Sonra bir grup Uzakdoğulu turist geldi. Dünyayı vizörden görmeye alışık olduklarından olsa gerek fotoğraf çekmeye daldılar çabucak. Tam ayrılacağımız sırada lüks bir otomobilin iki tekerini kaldırıma çıkararak ilerlemeye çalıştığını, fotoğraf çeken turistin önünden çekilmesi için çaldığı korna sesine döndüğümüzde gördük. Otomobil kaldırıma çıkıp sergi duvarının önünde durdu. Ön yolcu kapısından inen modern giyimli, güzelce genç kadın herkesin izlediği duvara bakıp “bu ne yaaa?” diyerek bir kahkaha attı. “Duvar ayakkabı dolmuş!” Genç bir erkek sürücü koltuğundan inip aracı uzaktan kumandayla kilitledikten sonra kadının koluna girerek kahveye doğru yürürken gülüşmeleri sürüyordu. internetten. Sanatçı, 2018 yılında ülkemizde öldürülen kadın sayısına eşit, dört yüz kırk çift farklı görünüş ve ölçüdeki kadın ayakkabısını duvara asarak kadın cinayetlerine tepkisini dile getirmiş. Bu tepkiyi anlayanların oranı konusunda bir şey söylemek pek mümkün değil anlaşılan. Anlamanın yolu Seksenli yıllarda Almanya’da sandviç dönere cacık koyan ustaya “dönere cacık konur mu?” diye itiraz ettiğimde, “cacıksız döner olur mu?” demişti, cehaletime şaşmış bir yüz ifadesiyle. Kendimizce haklı olsak da birbirimizi anlamadan ayrılmıştık. Ne ben cacıklı döner ne de o cacıksız döner görmüştük. Tanımıyorduk, bilmiyorduk. Yas evinin önüne konan ayakkabının ne anlama geldiğini ya da her şeyin düz anlamlı olmadığını bilmeyen demek ki. ‘Kaçmak’ ve ‘saldırmak’ Toplum içinde farklı deneyimlere sahip insanlar arasında sık rastlanan yanlış anlamaların temel nedenlerinden biri iletişime konu olan şey hakkında yeterli bilgi sahibi olmamaktır. Bilmediği alanlarda olup biteni anlayamayan kişiler kendilerini belirsizliklerle sarmalanmış, tehlikeye açık ve savunmasız hisseder. Bu durumdan kurtulmanın yolları ise kaçmak, yok saymak, alaya almak, aşağılamak ya da saldırmaktır. İletişimde konuşmamak ve küsmek gibi etkileşimi en aza indirme girişimleri “kaçmak” olarak bilinir. “Yok saymak” iletişim sürecinden çekilme çabasının bir türüdür. Karşıdakini yok saymanın, onun varlığını ortadan kaldırmadığı bilinse de siyaset başta olmak üzere bazı durumlar ganlığın sözel ya da fiziksel türlerine ise hemen her gün tanık oluyoruz. Bilmediğinden korkmak Tersinden bakarsak, küsmenin, alay etmenin, aşağılama çabalarının, kavganın, saldırganlığın olduğu yerde mutlaka iletişim sorunu olduğunu görürüz. Birbirini anlamayan insanlar karşısındakini yok sayar, alay eder, aşağılar ve kavga eder. Bilmediğinden korkar çünkü. Anlamayınca tedirgin olur, belirsizlikten kurtulmak için kaçar. Kaçamazsa saldırır, vurup kırar, yaralar, öldürür. Bakın bakalım rakiplerine hakaret yağdıranlar, kendi gibi düşünmeyenleri cezalandıranlar, özgürlüğünden yoksun bırakanlar ya da “küstüm” deyip konuşmaktan, yüz yüze tartışmaktan imtina edenler bilenler mi bilmeyenler mi? ‘Lozan’ ve Alev Coşkun ‘Hürriyet dilenmek’ ve adalet reformu (!) 30Mart 2017’de, “Hürriyet Dilenmek İstiyorsanız...” başlıklı yazımda bir AKP milletvekilinin “KAPIMIZDA HÜRRİYET DİLENİN” dediğini belirtmiş ve iktidarın adalet anlayışını eleştirmiştim: “...CHP’li İzmir Milletvekili, sendikacı Musa Çam, AKP iktidarının anayasa değişikliği önerisi ile kölelik düzeni getirmekte olduğunu belirtti. Bu eleştiriye karşılık, AKP’li Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç şu yanıtı verdi: ‘Kapımızda hürriyet dilenin.’ Kılıç, ne dediği iyice anlaşılsın diye, fikrini vurgulamak için, aynı cümleyi iki kez tekrarladı. Yani dili filan sürçmedi, muhaliflere karşı olan siyasal tutum ve davranışını, pekiştirerek dile getirdi: Öyle anlaşılıyor ki Referandum’dan ‘Evet’ kararı çıkarsa, bize de ‘iktidarın kapısında özgürlük dilenmek’ düşecek.” HHH İki gün önce medyaya AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan “Hürriyet isteyen” (“dilenen” demeye terbiyem de, ahlâkım da izin vermiyor) bir mahkum mektubu yansıtıldı. İnternethaber sitesinin “FETÖ suçlaması ile hapiste olan Nazlı Ilıcak son çare olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yalvarma, sitem ve özür içeren bir mektup yolladı. Bu mektubu internethaber.com sitesinde ilk kez okuyacaksınız” başlığıyla verdiği mektubu Ilıcak, geçen sene yazmış. HHH Oldukça uzun mektubun bazı bölümleri şöyle: ...Ben eski bir dostluğa dayanarak bu satırları kaleme alıyorum. O günlerden, içinizde bana karşı ufak da olsa bir yakınlık kaldı mı? Acaba aramızda 2.5 yıldır cezaevinde çektiğim çileyi, yalnızlığı hissedebilecek bir duygusallık hâlâ mevcut mu?... ...Bu arada size de çok haksızlık ettim. Özür dilerim... ...Bir de sık sık, sizi ve Emine Hanım’ı düşünüyorum. Sanki durumumu tam olarak bilseniz, bu haksızlığa müdahale ederdiniz gibi geliyor... ...Mağduriyetimi size anlatıyorum, zira, adaletin yitirdiği vicdanı, ancak siz yeniden tesis edebilirsiniz... ...Bu duygular size de yabancı değil. Siz de bir babasınız, dedesiniz. Cezaevinde zeytin çekirdeğinden yaptığım tespihi de size takdim etmek isterim... ...FETÖ elebaşları kaçtı; ben de kuyuya atıldım. Adeta bir mezara diri diri gömülmüş gibiyim. Yargıda bulamadığım adaleti sizde arıyorum. Acaba elimden tutup, hak ve hukuk adına, beni bu kuyudan çıkarabilir misiniz? HHH Sevgili okurlarım, bu “Ucube Anayasa ve Ucube Rejim” altında iktidarın sözde “Adalet Reformu” aldatmacasının nasıl içi boş bir palavradan ibaret olduğunu açıklayan en iyi tarihsel kanıt, sanıyorum Nazlı Ilıcak’ın bu mektubu olacaktır! HHH Bıkmadan, usanmadan: YAŞASIN DEMOKRATİK, LAİK VE SOSYAL HUKUK DEVLETİ: YAŞASIN KUVVETLER AYRIMI... YAŞASIN BAĞIMSIZ ADALET! METİN AYDOĞAN Yakın Tarih Yazarı Kimi kitaplar değişiktir, elinizden bırakamazsınız sizi içine çeker. Kitap olmaktan çıkar, katıldığınız bir forum haline gelir. Konunun parçası olmuşsunuzdur. Her sayfası hatta her satırı sizin için önemli olur, hiçbir bilgiyi kaçırmazsınız. Başkalarını bilmiyorum ama bu tür kitaplar beni böyle etkiler. Böyle kitaplara sık rastlanmaz. Bu niteliği, genellikle roman türü kitaplarda bulursunuz. Tarih ve siyaseti ekonomiyle birlikte ele alan araştırma kitaplarında rastlamanız çok enderdir. Çünkü bu kitapları yazmak çok zordur. Araştırma zenginliği ve yüksek bilgi yeterli değildir. Bunların yanında; ele alınan konu her yönüyle kavranmış olmalıdır. Bu da yetmez. Yorum yeteneği ve aktarım ustalığı gerektirir. Eksiksiz ve yalın Alev Coşkun’un “Lozan”ı geldiğinde nitelikli bir kitap oku Bu kitap, Lozan konusunda halkın kafasını karıştıran gerçekdışı savların yoğunlaştığı bir ortamda, herkesin anlayacağı bir anlatımla olayı ortaya koymuş, hiçbir kelimeyi dışarıda bırakmamış, ayrıntıyı ihmal etmemiş. yacağımı biliyordum. Yazarını tanıyordum ve önceki kitaplarını okumuştum. Nitelikli bir yazardı. Ancak, doğruyu söylersem yukarıda sözünü ettiğim nitelikte bir kitapla karışılacağımı beklemiyordum. Lozan, tarih olmuş siyasi bir konuydu ve bu konunun sözünü ettiğim türde bir kitaba dönüştürülebileceği aklıma bile gelmemişti. Birkaç sayfa okuduğumda kitabın düzeyini anladım ve hem derin bir heyecan hem de büyük bir mutluluk duyarak okumayı sürdürdüm. İstanbul Kitap Fuarı’na yetiştirmeye çalıştığım yeni kitabımı bıraktım ve 5 gün içinde “Diplomat İnönü” üst baş lıklı “Lozan”ı bitirdim. Lozan Barış Görüşmeleri’ni sonuçlarıyla birlikte incelemiş ve yazmış biri olarak Alev Çoşkun’u bütün içtenliğimle kutluyorum. Kitabında, herhangi bir yanlışlık ya da eksiklik bulamadım. Lozan hakkında halkın kafasını karıştıran gerçekdışı savların yoğunlaştığı bir ortamda, herkesin anlayacağı bir anlatımla olayı ortaya koymuştu. Hiçbir gelişmeyi dışarıda bırakmıyor, ayrıntıları ihmal etmiyor ama okuru da sıkmıyordu. Olayları, oluştuğu ortam ve koşullarıyla birlikte mükemmel biçimde aktarıyor, sıra dışı bir beceriyle bilgi sunumu yapıyor. Yapıtını, ender rastlanan ki taplar türüne katarak tarihe geçiriyor. Okuyun okutun Lozan Antlaşması, yoğun tartışmalarla 8 ayda ortaya çıktı. Dört bölümden oluşan ana metin, buna bağlı 17 ek protokol ve 143 maddeden oluşuyor. Siyasi, mali, ekonomik, askeri, hukuki, ulaşım, nüfus ve sağlık konularını kapsıyor. Bu denli yoğun bir anlaşmayı kavramak için bu konularda asgari düzeyde de olsa bilgi sahibi olmak gerekir. Ancak, kitabı okursanız bu konularda bilgisi olmayanların Lozan’nın ne olup ne olmadığını kolayca anlayacağını hayretle göreceksiniz. Bunu başarmak için demek ki Alev Coşkun olmak gerekiyor. “Diplomat İnönüLOZAN”ı okuyun ve okutun. Bunu yaparsanız, günümüzün şarlatanlıkları içinde halka doğruyu gösteren yurtsever bir çaba harcamış olursunuz. Ülkeyi esenliğe ulaştırma mücadelesine katkı koyarsınız. Usta gazeteci yazar Orhan Birgit Her Şey Çok Güzel Olacak’ta Türkiye’nin gidişatını mercek altına alıyor. kitapyurdu.com’dan sipariş edilebilir. v’earan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle