24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 24 EYLÜL 2019 SALI gorus@cumhuriyet.com.tr Açık cezaevleri olaylar ve görüşler ve 2019 değişikliği DR. M. RUŞEN GÜLTEKİN Eski Yargıtay Cumhuriyet Savcısı 6Eylül Cuma gecesi İstiklal Caddesi’ndeki tramvay durağında bir arkadaşıyla beklerken öldürülen Halit Ayar’ın katil zanlılarından Emrah Yaşar hakkında ortaya çıkan “cezaevinden 1 hafta izinli” olarak dışarıda bulunduğu hususu açık cezaevleri ve bu cezaevlerine geçiş koşullarını sorgulamayı gerektirmiştir. Açık cezaevi, ceza miktarının azlığı veya belli bir kısmının kapalı cezaevinde infaz edilmiş olması halinde, iyi halli hükümlünün toplumla yeniden bağ kurması ve üretim faaliyetine katılması için tasarlanmış cezaevidir. Çeşitli meslek ve sanat dallarında hükümlünün eğitim almasını sağlayan ve belirli bir süre sonra hükümlünün dışarı çıkarak ailesiyle vakit geçirmesine ve çalışmasına izin verilen açık cezaevlerinde firara karşı sıkı tedbirler alınmamakla birlikte bu cezaevlerine geçiş şartları ise yönetmelikle düzenlenmiştir. Yönetmelik değişikligi Hükümlülerin; doğrudan açık ceza infaz kurumlarına alınmalarına, kapalı ceza infaz kurumlarından açık ceza infaz kurumlarına ayrılmalarına, açık ceza infaz kurumları arası nakillerine ve açık ceza infaz kurumlarından kapalı ceza infaz kurumlarına iadelerine ilişkin hususlar Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’nde düzenlenmektedir. Yönetmeliğin 5. maddesinde hangi hükümlülerin doğrudan açık cezaevlerine alınacağı ve 6. maddesinde ise cezasının infazı kapalı cezaevinde gerçekleştirilirken hangi koşulları sağlayan hükümlülerin açık cezaevlerine Türkiye’de bahsedilen yönetmelikte değişiklik yapılmasının sebebi, “15 Temmuz darbe teşebbüsü” sonrasında tutuklanan ve hüküm giyenlerle birlikte cezaevleri kapasitelerinin yetersiz kalmasıdır. Bunun sonucunda da henüz ıslah olmamış suçlular, bir ay gibi kısa bir süre ceza çekerek topluma karışmakta ve istenmeyen olaylar yaşanmaktadır. ayrılabilecekleri düzenlenmiştir. Buna göre, yönetmeliğin 6. maddesinin 1/a hükmü “Hükümlülerden; toplam cezalarının onda birini kurumlarda infaz edip, iyi hâlli olan ve koşullu salıverilme tarihine yedi yıl veya daha az süre kalanlar... açık kurumlara ayrılabilir” şeklinde düzenlenmişken 11 Nisan 2019 tarihinde yapılan değişiklikle “Hükümlülerden; toplam cezaları on yıldan az olanlar bir ayını, on yıl ve yukarı olanlar ise onda birini kurumlarda infaz edip, iyi halli olan ve koşullu salıverilme tarihine yedi yıl veya daha az süre kalanlar... açık kurumlara ayrılabilir” halini aldı. Değişikliğin riskleri Yapılan bu değişiklik sonucunda; 10 yıldan daha az ceza alan hükümlüler kapalı cezaevinde 1 ay kaldıktan sonra açık cezaevine geçebilmekte, kolaylıkla dışarı çıkıp topluma karışabilmekte ve haliyle, yeterince ıslah olmadıklarından mütevellit, yeni suçlar işleyebilmektedirler. Adı geçen yönetmelikte yapılan değişiklikler ise sadece bunlarla sınırlı değildir. Yönetmeliğin 8. maddesinde açık cezaevine ayrılamayacak hükümlülerin kimler olduğu düzenlenmekte ve değişiklik öncesi toplam 3 kez hücre cezası alanların açık cezaevine ayrılamayacakları hüküm altındayken yeni halde bu sayı 5 hücre cezası ve daha fazlası halini almıştır. Diğer bir çarpıcı de ğişiklik ise 13. maddededir. Açık cezaevine geçtikten sonra kınama dışında disiplin cezası verilmek suretiyle kapalı kuruma bir defa iade edilenler disiplin cezasının kaldırılma tarihinden itibaren altı ay, birden fazla iade edilenler ise disiplin cezasının kaldırılma tarihinden itibaren bir yıl geçtikten sonra yeniden açığa ayrılabilirken yeni düzenlemede 6 ay ve 1 yıllık bekleme süreleri kaldırılmıştır. Ayrıcalıklar neler? Peki, açık cezaevlerinin ne gibi ayrıcalıkları vardır, bu kişiler nasıl aramızda dolaşmaktadır? Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’a dayanılarak çıkarılan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük uyarınca açık kurumlarda bulunanlar ile kapalı kurumlarda bulunup da açık kuruma ayrılmaya hak kazanmış hükümlüler, kurum dışındaki iş alanlarında çalıştırılabilir; bu kurumlarda bulunan hükümlülerin örgün ve yaygın öğretimden yararlanmalarına olanak sağlanır. Yine bu hükümlülerin istekli olmaları hâlinde; kurum dışındaki eğitim, ağaçlandırma, çevre düzenlenmesi ve temizlik faaliyetlerine, doğal afet sonrası yardım faaliyetlerine, tiyatro, konser veya benzeri sosyal ve kültürel çalışmalara, spor karşılaşmalarına katılabilecekleri de düzen lenmiştir. Tüzüğün 140.maddesinde yer alan “Özel İzin” başlıklı maddeye göre ise, açık cezaevinde bulunan hükümlülerin aileleriyle bağlarını sürdürmelerini veya güçlendirmelerini ve dış dünyaya uyumlarını sağlamak amacıyla yılda en çok üç kez olmak üzere üç güne kadar izin verilebilir. Kaçmayacağı yönünde hakkında kanaat oluşanlar ile iş yurdu çalışmaları ve diğer iyileştirme programlarına uyum göstermiş olanlardan hükümlülük süresi on yıldan az kalanlara yılda üç defa, izin verilir ve hükümlülerin özel izin kullanmasında iç ve dış güvenlik görevlilerinin gözetimi aranmaz. Adaletle bağdaşmaz Ceza ve ceza infaz hukukunun temelinde her ne kadar suçluların ıslahı ve topluma geri kazandırılmaları hususları yer alsa da hükümlülerin aldıkları cezaları yeterince çekmeden daha iyi koşullara geçişlerinin sağlanması bu hukuk dallarıyla ve ayrıca toplumun adalet anlayışıyla bağdaşmaz. Zira Türkiye’de yukarıda bahsedilen değişikliğin yapılmasının sebebi, değişiklik tarihi de irdelendiğinde, 15 Temmuz darbesi sonrasına denk gelmekte ve darbe teşebbüsü ile ilişkilendirilmektedir. Darbe teşebbüsü sonrasında tutuklanan ve hüküm giyenlerin sayılarındaki artış ve cezaevlerinin kapasitelerinin yetersizliği sebebiyle böyle bir değişikliğe gidilmiş ve bunun sonucunda da özünde henüz ıslah olmamış, topluma geri kazandırılabilir noktaya gelmemiş suçluların “1 ay” gibi kısa süre ceza çekerek açık cezaevlerine geçmeleri ve aramıza karışmaları sonuçları meydana gelmiştir ve maalesef gelmeye de devam etmektedir. Gizli vergi şampiyonları ÖTV ve KDV mükellefleri, ödedikleri verginin farkındalar elbette ancak ne kadar ÖTV mükellefleriödedikleriniçoğukişibilmez. Doç. Dr. Murat BATI OMÜ A.F. Başgil Hukuk Fakültesi Mali Hukuk ABD Başkanı Hazine ve Maliye Bakanlığı 16 Eylül 2019 tarihinde 2019 OcakAğustos dönemi Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleştirme Raporunu yayımladı. Bu raporda bütçemiz ne kadar fazla verdi, neler harcandı gibi bir hayli veri var. Mevzuyla ilgili olmayan bir vatandaşın bunu okuyup anlaması cidden çok zor. Ama size ilginç bir konudan söz etmek istiyorum. ÖTV. Bu veriler arasında özellikle vergi gelirlerinden “Özel Tüketim Vergisi”nin önlemez yükselişine tanık olmaktayız. Bu rapora göre, OcakAğustos 2019 dönemine kadar tahsil edilmesi gereken bütçe geliri 880 milyar 359 milyon TL’dir. Ancak tahsil edilen bütçe geliri 590 milyar 706 milyon TL’dir. Yani açık 289 milyar 653 milyon TL’dir. Hedeflenen ve gerçekleşen bütçe gelirinin gerçekleşme oranı yüzde 67,1’dir. Hedeflenen bütçe gelirinin yüzde 32.9’luk oranı maalesef gerçekleşmemiştir. İlk sekiz ayda 1/3 fire verdik anlayacağınız. Rapora göre vergi gelirlerinin durumu 2019 Ağustos ayına kadar olan Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleştirme Raporu’na göre, toplam hedeflenen vergi gelirleri 756 milyar 495 milyon TL hedeflenirken tahsil edilen vergi gelirleri ise 432 milyar 685 milyon TL olarak gerçekleşmiştir. Aşağıdaki tabloya baktığımızda en çok tahsil edilmiş vergi yüzde 24.1’lik oran ile gelir vergisi. İkinci sırada ise yüzde 21’lik bir oranla Özel Tüketim Vergisi bulunmaktadır. Kurumlar Vergisi’nin payı ise şaka gibi yal Tabloda özellikle dikkat edilen husus, hedeflenen KDV’nin ilk sekiz ayda sadece yarısı gerçekleşmiş ve dahilde alınan KDV yerine ÖTV’nin ciddi bir yükselişte olmasıdır. Buradaki en önemli husus alkol ve tütün mamüllerinden alınan ÖTV’nin tüm vergi gelirlerinin ortalama %10’una denk gelmesidir. Yine Hazine, toplam vergi gelirlerinin %10’unu alkol ve sigaradan aldığı ÖTV ile sağlıyor. nızca yüzde12.6’dır. Yorumu size bırakıyorum. ÖTV’nin önlemez yükselişi Özel Tüketim Vergisi 1 Ağustos 2002 tarihinde yürürlüğe giren ve benzin, alkollü ve alkolsüz içecekler, otomobil, sigara, tütün mamulleri, beyaz eşya, parfüm, havyar ve cep telefonu gibi ürünlerden alınan bir vergi türüdür. Hizmetlerden ÖTV alınmamakta sadece kapsamına giren 250 adet civarında mallar üzerinden alınan bir vergidir. ÖTV’nin en önemli özelliklerinden biri de Katma Değer Vergisi’nin matrahını oluşturmasıdır. Yani malın fiyatına ÖTV’yi de ekleyip toplam bedel üzerinden KDV hesaplanmaktadır. Literatürde mali illüzyon olarak adlandırılan bu durum, ülkemizde ustaca kullanılmaktadır. Yani kişi ödediği verginin miktarı hakkında pek fikir sahibi değil. Alkol ve sigaranın ÖTV’si Toplam ÖTV gelirlerinin tahsilat analizinde ilginç bir tablo ortaya çıkmaktadır. Ağustos 2019 verilerine göre ÖTV’den elde edilen ocakağustos tahsilat tutarı 90 milyar 878 milyon TL’dir. Bunun 39 milyar 42 milyon TL’si (yüzde 42.97) Petrol ve doğalgazdan, 42 milyar 210 milyon TL’si (yüzde 46.44) ise alkol ve tütün mamullerinden elde edilmiş. Yukarıdaki genel tabloya baktığınızda ise toplam vergi gelirleri Ocak Ağustos dönemi için 432 milyar 685 milyon TL’dir. Toplam ÖTV’nin payı yüzde 21’dir. Ancak ilginç olan zamanında Bülent Arınç’ın bunlar zararlı diye vergi konuluyor demişti. Ama bunun böyle olduğuna pek inanasım gelmiyor. Tabloya baktığımızda sadece alkol ve tütün mamullerinden alınan ÖTV toplamı 42 milyar 210 milyon TL’dir. Bu oran toplam vergi gelirlerinin yüzde10’una isabet etmektedir. Bu durum ne vergi adaleti ne de başka bir şeyle açıklanabilir. Bu durum aslında Anayasal da bir sorundur. Anayasanın 2’nci maddesi uyarınca vergi yükü vatandaşlar arasında adil ve dengeli dağıtılmalıdır. Tabloları incelediğimizde pek bir dengeli dağıtım göremediğimiz de aşikârdır. Anayasamızın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13’üncü maddesi ölçülülükten söz eder. Ölçülülük, vergi oranları, faiz ya da zamda aşırılığa kaçılmamasını ifade eder. Yalnızca bu yazıda yer alan tablodaki verileri dikkate alıp düşünmemiz, sanırım ölçülülük ilkesinin ne denli dikkate alındığını anlamamıza yetecektir. ÖTV ve KDV mükellefleri, bu malları tüketirken ödedikleri verginin farkındalar elbette ancak ne kadar ödediklerini çoğu kişi bilmez. Bu yüzden her yıl yayımlanan gelir ve kurumlar vergisi şampiyonları yerine ÖTV mükelleflerini şampiyon belirlemek lazımdır. İşin latife kısmı tabii bu. Zira ÖTV mükelleflerinin ödedikleri vergilerin toplamı kurumlar vergisi mükelleflerinin ödedikleri tutarı neredeyse ikiye katlıyor. Bu hiç de adilane değildir. Tez elden düzelmesi dileğiyle. Yargı reformu palavrası Değerli gazeteci Saygı Öztürk, SÖZCÜ gazetesinde yine önemli bir habere imza atmış: İktidarın yerel seçimlerden önce, propaganda amacıyla kamuoyuna sunduğu “Sözde Adalet Reformu” yani daha açıkçası, yazımın başlığındaki gibi “Adalet Reformu Palavrası”nı açıklıyor. Yazının önemli bir başlığını aşağıda alıntıladım. Ama önce niçin iktidarın bu projesine “Sözde” ve “Palavra” reform dediğimi açıklayayım: “Hâkim Teminatı” yani “Yargıç Güvencesi” olmayan, yargıç ve savcıların kaderlerinin siyasal iktidarın iki dudağının arasında olduğu rejimlerde “Adalet”ten de Adalet Reformu”ndan da söz etmek olanağı yoktur! HHH Bütün ömrümce koruduğum ve hâlâ ısrarla güvenmekte direndiğim savcı ve yargıçlarımızı rencide etmemek için mahkeme ve olay ismi vermeden, aklıma gelen sıkıntıları ve olayları anımsatayım: 1) Yargının bağımlı olduğu yürütmenin başı, yargıya talimat niteliğinde söylemlerde bulunmuyor mu? 2) Yürütmenin başı, bazı yargı kararları için “Güçleri yetiyorsa yıksınlar” diyor ve hiç kulak asmadan inşaat eylemlerine devam etmiyor mu? 3) Yürütmenin başı, özel durumlarda kendisini de yargılama yetkisi olan heyeti bizzat seçmiyor ve üyelerin seçimini etkilemiyor mu? 4) Yürütmenin başının, “Bunu yanına koymam” dediği kişiler yargıda sıkıntıya girmiyorlar mı? 5) İktidarın hoşuna gitmeyen kararları veren yargıçlar tek tek veya heyet halinde, derhal değiştirilmiyor mu? 6) Belli davalar göz göre göre bizzat kendileri de sanık olan savcılar tarafından hazırlanmıyor mu? 7) “FETÖ Borsası” dedikoduları doğrudan siyasal iktidarın veya yandaşlarının müdahalesinden kaynaklanmıyor mu? 8) Yargıç ve savcıların en yüksek kurulunun başı doğrudan doğruya Bakan değil mi; üyeler siyasetin, yani yürütmenin etkisiyle seçilmiyorlar mı? 9) Seçimleri denetleyen en yüksek kurul, oy sayımında bile seçim yasalarına doğrudan doğruya aykırı olan kararlar almıyor mu? 10) Yüksek Mahkemeler bile kimi zaman önlerindeki davalara bakmayı “Geç gelen adalet, adalet değildir” özdeyişini anımsatacak biçimde geciktirmiyorlar mı? 11) Neyin eleştiri neyin hakaret olarak algılandığı, bütü nüyle öznel, yani subjektif biçimde değerlendirilmiyor mu? 12) Cumhurbaşkanı’na Hakaret özel maddesi, yerli yersiz, haklı haksız, sürekli olarak bir “Demokles’in Kılıcı” biçiminde işletilmiyor mu? 13) Yürütmeyi rahatsız eden abuk sabuk haberlere yayın yasağı getirilmiyor mu; bu yetmiyormuş gibi, yayın yasağına da yayın yasağı getirilmiyor mu? 14) Ekonomik politikayı ve ekonomik durumu eleştiren masum iş insanları, vatandaşlar ve gazeteciler bile “Ekonomik Darbe” ve “Terör “ suçlamalarıyla yargılanmıyor mu? Ve asıl kritik sorular: Bütün bunların sebebi yargının siyasal iktidarın emrine sokulmuş olması değil mi...  “Yargıç Güvencesi” yani “Hâkim Teminatı” getirmeyen bir “Sözde Reform Paketi” bu sorunların hangisini çözebilir? HHH Şimdi değerli gazeteci Öztürk’ün yazısının, yazarları, gazetecileri ve Sosyal Medya Kullanıcılarını ilgilendiren en önemli başlığını özetleyeyim: “DÜŞÜNCEYİ AÇIKLAMAK SUÇ OLMAYACAK Önemli yenilikler içeren taslağa göre haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmayacak. 6 ayı geçmeyen suçlarda, ön ödeme yapılması halinde dava açılmayacak. Tutukluluk süreleri azalacak. İlk paketin yasalaşmasının ardından yeni paketlerin de geleceğini belirten Adalet Bakanlığı yetkilileri, pakette yer alan bazı değişiklik önerilerini şöyle açıkladı: HABER VE ELEŞTİRİ: ‘Terör örgütü propagandası’ suçu, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacak. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılabilecek.” HHH Bence “Sözde Reformun” en mizahi maddesi “haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmayacak.” ifadesi: Hangi açıklamanın “eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklaması” olduğuna, TEMİNATI yani GÜVENCESİ OLMAYAN, kaderleri yürütmenin iki dudağının arasında olan yargıçlar mı karar verecek? HHH GÜLDÜRMEYİN BENİ! (Dikkat eleştiri sınırları içinde kalan, “Düşünce açıklamasıdır”!)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle