26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABer TASARIM: İLKNUR FİLİZ 922 EYLÜL 2019 PAZAR Türk solunun tarihinin yeniden yazılmasına katkı VEREN SEVİM BELLİ Devrimin köklerini toprağında arıyor ŞÜKRAN SONER Sevim Belli ile, kesintisiz 75 yılı aşkın, Marksistfeministenternasyonalist, Mihri Belli’nin “demokratik devrimcilik” çizgisiyle buluşmuş, partinin de devrimin de köklerini toprağında arayan savaşımının çok sınırlı sayıdaki söyleşilerine katkıda bulunma çabası için buluşma noktası olarak Cumhuriyet arşivini seçmek, çok keyifli bir arşiv, bilgi aktarımına da yaradı. Arşivimizin demirbaş, bilinçli çalışanları Gülsev Toksöz, Mahmut Gündüz, Gülnaz Kuruçay günler öncesinden derslerine çalıştılar. SevimMihri Belli adları üzerinden yayımlanmış önemli haberlerin taraması yapılmış, söyleşilerin, fotoğrafların küpürlerinin zarfları masa üstüne alınmıştı. Bana bu zevkli bilgi alışverişini izlemek, notlar çıkarmak kalmıştı. Arkadaşlarımızın önceliği tarihi fotoğraflardan tanıyamadıkları kişilerin adlarını sorgulayıp arklarına yazmaktı. Sevim Belli, bir bir en çarpıcı, tarihi dönemeç olayların tanıklıklarından vurgulamalarıyla, bilgi sahibi olmadığımız gerçekliklere ışık tutmuş oluyordu. Mihri Belli suikastı bir örnek, faili meçhul kalmış, kastı, azmettiren güç odağının adresi, amacı belli suikastın dehşetinden ayrıntılarla yetinelim. Mihri Belli üniversitede çok zorlu operasyonlar sonucu, yaşam direnci ile ölümden dönmüştü.. Cumhuriyet tarihinden, solun tarihine uzanan halkalarda, en zengin arşivi ile bilinen gazetemizin yayın tarihinde bile, Belli ailesinin yaşamlarında yer alan cezaevleri, yargılanmalar, ağır suçlanmalar süreçleri dışında, savaşımlarının paylaşılması anlamında yayınlar, söyleşiler parmakla sayılacak kadar azdı. Başka yayın organlarından derlenmiş zarfta ise Sevim Belli’nin ilk röportajı başlıklı küpürün tarihi 2002 yılına aitti. Oysa Sevim Tarı, Türk solunun 195153 tevkifatı ile hapishanelerle tanışmış. Yaşamının 7 yılını da içerde geçirmiş. O dönemin TKP liderlerinden Mihri Belli ile içerde yazışarak tanışmışlar. Rıza Kalkavan’ın torunu, Ayşe Kalkavan’ın kızı. Babası İsmail Hakkı Bey, 192447 yılları arasında İstanbul’da başkomiserlikten Emniyet Müdürlüğü’ne uzanan görevlerde bulunmuş. Beylerbeyi’nde bir yalıdan enternasyonalizm cephesine geçiş yaşamında Mihri Belli ile 1955 yılında evleniyorlar. Kılına zarar gelirse... Cezaevi anılarında, önceden doğru dürüst bir fotoğrafını dahi görmemiş olarak, küçük kâğıtlara yazılmış notlarla örülmüş ortak düşünce ve değerlerde, “Ama Mihri Belli çok espirili, şakacı, geniş kültürlü, hayat dolu ve geleceğe hep iyimser bakan bir adam. Hapiste bundan daha güzel bir ilişki olabilir mi? Tabii biz karşılıklı döktürmeye başladık” detirten bir buluşma var. Sıra tutuklanmasının ardından Emniyet’e giden amcasının ziyaretinden kendisine aile içinden aktarılmış görüşmenin sözlerine geliyor. Muhteşem bir karadeniz lehçesi ile amcasının konuşmasının neşeli taklidini aktarıyor.. Dönemin müdürü ile görüşen amca, “Suçu ne ise gereğini yapacaksınız. Ama kılına, bedenine zarar gelirse Emniyet’i başınıza yıkarım..” uyarısını yapıyor. (Dönemin komünistlikten sorgulanan kadınları için çok yaygın, geçerli cinsel taciz uygulamalarını anımsatması tırnak içinde benden.) Yayımlanmış az sayıdaki röportajlarında Sevim Belli, yeri geldikçe iki taraflı zengin, güçlü ailelerin kendi konumları ile uyumsuz, çocuklarının komunizme adanmış kavgalarından ne kadar uzakta olurlarsa olsunlar, sahip çıkmaktan, kollamaktan vazgeçmediklerinden, destek çıkmalarının sağladığı olumluluklardan da söz ediyor. “O dönemin üst düzey komünistleri hep varlıklı galiba. Yalı komünizmi sanki. O kadar hapse girdik. İşsiz, aç gibi kaldık. Ailelerimizin yardımı olmasa çok daha zor bir yaşamımız olurdu” saptamasını yapıyor. Kısıtlamalarla bir ömrün geçmesi ne demek? Mihri hep “Biz on yıllık demokrat parti dönemini ya hapiste ya da sürgünde geçirdik” der. Yani bir dışlanma, görmezden gelme, çok daha önemlisi çalışamamak. Doktor oldu Sevim Belli, türlü çılgınlıklarla kurulmuş Cumhuriyet’in padişahlığı yıkan devrimci değerleriyle geleceğe hep umutla bakmayı aşıladığının altını çiziyor. Marksist hareketin, devrimcilerin fedakârca çabalarının boşuna olmadığını, yaşananlardan habersiz genç kuşaklara anlatabilmenin önemine işaret ediyor. Dünya ve ülkemizdeki insana, emek haklarına aykırı, emperyal odaklı olumsuz gelişmelere karşın geleceğe umutla bakabilmesine ise “Emekçi sınıfların belli bir gelişme yolunu yaratacağını düşünüyorum ve bekliyorum. Görür müyüm, göremez miyim bilinmez” cümleleri ile nokta koyuyor. SevimHayrettinRabia Belli, Semra Kaya, Bizim 68’lilerden Rafet Akalın ile Cumhuriyet arşivi buluşmasında BOĞAZ’DAKİ YALIDAN CEZAEVİNE Sevim Belli’nin Boğaz yalısından cezaevlerine uzanan bilinçli seçimleriyle yazılı, Mihri Belli ile özdeşleşmiş yaşam öyküsü... Suskunluğunu bozduğu “Boşuna mı Çiğnedik” anı kitabının, Türk solunun tarihinin yeniden yazılmasına da katkısı var. Ülkesinde siyasal, toplumsal seçimleri nedeniyle uzun yıllar cezaevlerinde yattı, tutuksuzken de kısıtlandı, dışlandıkları yaşam koşullarında doktorluk yapamadı, Marksizm’in, dünya solu önderlerinin, dünya ve İslam felsefesinin en önemli kitaplarının çevirileriyle, ülkemizdeki 1960’lar sonrası sol siyasal, örgütlü toplumsal patlamalara katkı sağladı, bu kitaplarla geçimini de sağladı, yurtdışındaki sürgün yıllarında, Cezayir’de, AB ülkelerinde eylemlilik içinde ancak doktorluk da yapabildi... 18 EŞSİZ ESERİ ÇEVİRDİ Sevim Belli’nin ülkenin sol örgütlülük patlaması sürecindeki çevirileriyle katkılarındaki kitap sayısının net dökümü yok. Sol ve Onur yayınlarından çıkanlar listesinden Karl Marx’tan Ekonomik Politiğin Eleştirilerine Katkı, Ücretli Emek ve SermayeÜcret Fiyat ve Kâr, Fransa’da Sınıf Savaşımları ve Louis Bonapart’ın 18 Brumaire, Fredrich Engels’den Ludwig Feuerch ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu, MarxEngels’den Alman ide olojisi (Feuerbach) ve Anarşizm Üzerine, V.İ.Lenin’den Sosyalizm ve Anarşizim ile Materyalizm ve Ampiryokritsizm, Politzer’den Felsefenin Başlangıç İlkeleri ve Felsefenin Temel İlkeleri, ZubritskiMitropoloskiKerov’dan İlkel Topluluk, Köleci Toplum, Feodal Toplum ve Kapitalist Toplum, Charles Darwin’den İnsanın Türeyişi ve Türlerin Kökeni, İbni Haldun’dan Mukaddime 123 olmak üzere toplam 18 eserin listesi var. ğum halde hiçbir yerde iş bulamadım. Tabii takipler, başka türlü kısıtlamalar da var. Siz gitmeden önce dedikodunuz giderdi. Komünist bir kadın, komunist bir doktor gelmiş. Bana ihtisas da yaptırmadılar. Evimiz hep dinlenirdi. En olmadık, en mahrem durumlarda bile. Mihri Belli der ki bazen “Doyasıya kavga bile edemedik...” Telefon her bağlandığında ya bozuluyor, ya çalmıyor, açıyorsun cevap vermiyor. Çocuklarından ayrı kaldı 12 Eylül’de yurtdışına çıkmanın en zor yanı... Çocuklarım tam artık arkadaş gibi konuşabileceğimiz yaşa geldiklerinde İsveç’e gittik. En çok içimi yakan odur. Ben on sene dışardayım, Mihri on bir. Bu süre içinde çocukları hiç görmedik. Arkadan gelmeleri için çok uğraştım. Ama onlara pasaport alamadık. Hatta küçük oğluma ihtisas yaptırmadılar. 1989’da onlar da çıkabildiler. İlk defa o zaman görüştük. Ondan sonra da yönetim değişti. 1992’de geldik. Bir ömür mücadeleyle geçmiş. Biliyor musunuz hiçbir şey tek düze değildir. Bir yerde geriliyor, bir yerde ileri gidiyor. Her şeye rağmen insanlık gelişiyor. Cumhuriyetin onuncu yılında, yoksul ama gelişme umutları olan bir ülke Türkiye. Cumhuriyetin seçkinleri arasında bir çatışma başlıyor. Soğuk Savaş’ın gölgesi Türkiye’nin üzerine düşüyor. Demokrat Parti’nin kuruluşuna kadar öyle pek şiddetli değildi bu çatışma. Sıradan militan 1 sene falan yatıyordu. 5 seneye çıkarıldı, 10 yıllık iktidar sürecinde üç kere şiddetlendirildi. En sonunda idam cezası getirildi. İşçi sınıfı mücadelesine şiddetle karşıydılar. Oysa ilk Meclisimizde işçi milletvekili vardı. Biz de faşizme karşı duyarlı olarak politikleştik. Benim komünizme gelişimin duygusal yanı bu. Sınıfsal bir gelişim yok. Hakkaniyet duygusuyla, insani tavır olarak komünizmi seçtim. Avrupadaki insan kıyımının o zamanlar bizde yarattığı dehşetle komünist oldum. Solun en kitlesel hali Dönüşümde başta Kurtuluş Savaşımız, hilafetin, sultanlığın kaldırılması, Cumhuriyete dönüşme. Demokrat Parti toprağa, köylüye bağlı bir hareket olduğu için gelişini bir dönüşüm, ilerleme olarak göremem. Geriye darbeler kalıyor, onlara da dönüşüm di yemeyiz. 27 Mayıs onu gerçekleştirenlerin arzularının dışında bir Türkiye getirdi. İşçi partisi kuruldu. Gençliğin politikaya akın akın girmesi, memleket meselelerine sahip çıkmak istemesi önemli. Mihri Belli, arkadaşlarının da katkılarıyla, o dönemde Türkiye’de sol en kitlesel halini yaşadı. Cumhuriyetin bize aşıladığı bir şey var, geleceğe hep umutla baktık biz.. Günümüzde ulusal bağımsızlık konusunda bir duyarlılık var. Bu sol için yeni bir kitleselleşme alanı olamaz mı? Sınıfsal ve kültürel temellerde, güven sorunu var orta yerde. Gücün birliktelikten ve çokluktan geldiğine inanılması gerek. Partinin de devrimin de kökü Türkiye toprağındadır. Komünistlik ulusunu sevmeyi dışlamaz. Yani ırk milliyetçisi olmayacağız diye, kendi milletimizi sevmeyecek miyiz? Enternasyonalizmde yok böyle bir şey. Yaşadıklarımızı tekrardan yaşamayacağız. Tarih tekerrürden ibaret değil. Hayat bitmedikçe mücadelecilik bitmez. Emekçi sınıfının belli bir gelişme, çıkış yolu yaratacağını düşünüyorum ve bekliyorum. Görür müyüm, göremez miyim bilinmez... Türkiye’yi Erdoğan, Erdoğan’ı Bahçeli yönetiyor! Ya Bahçeli’yi? Ülkemizdeki yönetim biçimi, halk diliyle söylemek gerekirse, “o biçim” bir hal aldı. Kimin yetkisi kimin cebinde belli değil! Halk, başkanlık sistemini hiçbir şekilde benimsemediği için “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” diye, ne olduğu belirsiz, uygulamayla şekillenen bir ad buldular. Ortada “hükümet” yok, “sistem” yok, sadece cumhurbaşkanı var. Erdoğan, AKP Genel Başkanı sıfatıyla siyasetin bütün kanallarında en aktif şekilde oynuyor... Cumhurbaşkanı sıfatıyla herkesten kabul bekliyor. Bu durum eşyanın tabiatına ters. Yürütülemez... Ekonomiden devlet çarkına genel bir tıkanma var. Her şey bir yana, işte yargı; Cumhurbaşkanı damadı, her şey bakanı Berat Albayrak’la, Başdenetçi Şeref Malkoç’un damadı Adalet Bakanı Abdulhamit Gül karşı karşıya... Altta kalan adalet! Bunu gören, “Böyle gitmez” deyip yeni arayışlar içine giriyor. Böyle gitmeyeceğini görenlerin başında Erdoğan geliyor. O nedenle başka seçenekler öne çıkmadan, “yaparsam yine ben yaparım” demeye hazırlanıyor... HHH Erdoğan’ın bu yoldaki başlıca destekçisi Bahçeli... Nasıl, 2002’de koalisyon hükümeti acı reçetenin sonuna yaklaşırken Türkiye’yi seçime sürüklemiş, AKP tek başına iktidara gelmişse, 15 Temmuz 2016 felaketi sonrasında da bugünkü sistemsizliğin içine soktu. Bugüne 11 Ekim 2016’da Bahçeli’nin grup konuşması ile gelindi. O gün Bahçeli şöyle dedi: “En sağlıklı olanı, Sayın Cumhurbaşkanı’nın fiili başkanlık zorlamasından vazgeçmesi, yasa ve anayasal sınırlarına çekilmesidir. Şayet bu olmayacaksa, ikinci olarak fiili durumun hukuki boyut kazanabilmesinin süratle yol ve yöntemlerinin aranmasıdır.” Yani Bahçeli, “Erdoğan’ı hukuki sisteme çekemiyorsak, istediği her şeyi yapacağı bir sistem yapalım” dedi. Erdoğan bu önerini üstüne atladı... Bugün gelinen nokta şu: Türkiye’yi Erdoğan, Erdoğan’ı Bahçeli yönetiyor! Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı Bahçeli’nin elinden, Bahçeli’nin MHP Genel Başkanlığı Erdoğan’ın elinden! 2015 yılına kadar kanlı bıçaklı... 2016’dan sonra allı duvaklı... Birbirlerini sevmelerine gerek yok, birbirlerini ayakta tutsunlar yeter! Ne demişler? En güçlü ortaklık çıkar ortaklığıdır. Böyle bir çıkar ortaklığını iki şey bitirir; 1 Çıkarın sona ermesi, 2 Daha güçlü başka bir çıkar ortaklığının doğması. Her ikisi de bunun farkında. Bahçeli, bir yandan AKP’de kim gitsin kim kalsın, buna karar veriyor... Arınç’a “Evinde otur”, damada “Devam et” diyor... Bir yandan CHP’ye ayar vermeye girişiyor. CHP, AKP’nin Tank Palet Fabrikası’nı Katar’a yüklemek gibi kabul edilemez adımlarından örnekler verip, “Bahçeli bu ne” deyince, Semih Yalçın 2 bin 500 metre rakımdan cevap veriyor: “Biz hükümete ortak değiliz!” Nesiniz? Anlaşılan MHP, kâra ortak, zarara karışmıyor! Türkiye’yi Erdoğan, Erdoğan’ı Bahçeli yönetiyor da Bahçeli’yi kim yönetiyor? Derin bir soru... Ama devlette derinlik kalmadı! HHH CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile önceki gün çay içimi, kuru incir yiyimi Türkiye’yi konuştuk. Işık Kansu, Sertaç Eş, Mahmut Lıcalı ile birlikte… Öncesinde Kemal Bey’in yeni Özel Kalem Müdürü Derya Gödek’i kutladık. Derya Hanım, Ecevit’lerin, İsmail Cem’in Özel Kalem Müdürlüğü’nden gelen, birikimi adıyla yarışan bir kişi... Kılıçdaroğlu, aklın soluyla aklın yolunu harmanlayıp Türkiye’yi içinde bulunduğu yönetilemezlikten çıkaracak bir süreci hazırladı. Erdoğan’la Bahçeli’nin birinci amacı bu süreci baltalamak, CHP’yi yalnızlaştırmak ve yıpratmak. İktidar karşısında şekillenen demokrasi yelpazesini parçalamak. Zira kendi başarılarıyla değil, sözüm ona, muhalefetin başarısızlığı ile ayakta durmaya çalışıyorlar. Kılıçdaroğlu, durumu şöyle özetledi: “İki devlet var, biri bildiğimiz Türkiye Cumhuriyeti, öteki saray devleti... Saray, ne Türkiye’yi tanıyor ne Cumhuriyeti... Tek derdi iktidarını sürdürmek!” Bu girdaptan en az zararla çıkabilmek için “olmazsa olmaz” şudur: Türkiye’nin seçeneksiz olmadığını göstermek... Önümüzdeki kuşaklar CHP’ye, “Böyle gitmez” diyen partilere, “O gün ne söylediniz” diye sormayacak... “Ne yaptınız” diye soracak!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle