19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: BAHADIR AKTAŞ 18 EYLÜL 2019 ÇARŞAMBA 13 Sertab Erener’in vokalistliğini yapan, Attila Özdemiroğlu’nun Hikâyelerim önderliğindekiİstanbul Gelişim Orkestrası’nda solist olarak yetişen Zeynep Doruk, ilk albümünü müzikseverlerin unutulmasın diye beğenisinesundu. ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK Zeynep Doruk ilk albümü “Unutmasınlar”ı müzikseverlerin beğenisine sundu. Sekiz şarkının yer aldığı albümdeki parçaların çoğunun söz ve müziği Doruk’a ait. Albümün sürprizi, Ajda Pekkan’ın stüdyoda seslendirdiği, ancak hiçbir albümünde yer almayan, Fikret Şeneş’in sözlerini yazdığı “Kim Derse Ki” ve Doruk’un tarzının dışında yorumladığı “Deli Düş”. Mustafa Karahan prodüktörlüğünde ve Nevzat Yılmaz aranjörlüğünde tamamlanan albümde, Doruk’a ait beş şarkı yer alıyor. Genç şarkıcının “Unutmasınlar Aşkım” adlı parçasına çektiği klip tamamlandı, ikinci klip ise yolda. Doruk’un Stüdyo Arı’da kaydedilen ilk albümü “Unutmasınlar”da, davul Cengiz Tural, basgitar Eser Ünsalan, elektronik ve akustik gitar Gültekin Kaçar, klasik gitar Evrim Arslan, yaylılar İstanbul Strings tarafından çalındı. Albümün mix ve mastering’i Arıkan Sırakaya’ya ait. Vokallerde, Tuba Önal ve Sibel Gürsoy Genç yer alıyor. Doruk ile gazetemizde buluştuk. Cıvıl, cıvıl, heyecanlı bir o kadar da samimi olan Doruk ile yeni albümünü konuştuk. n Müziğe nasıl başladınız? Ben aslında kendimi bildim bileli bir şekilde amatörce ilgileniyordum, ilk müzikle gerçek temasım 14 yaşında Amerika’da gittiğim müzik okulunda oldu. Yaz okulunda. İlk orada nefes almak nedir, nota nedir, diyafram nasıl kullanılır, hangi teknikler vardır gibi şeyleri öğrendim. Türkiye’ye döndüm tekrar, İtalyan Lisesi mezunuyum, sonrasında İtalya’da “Edebiyat, Müzik ve Gösteri Sanatları”, okuduktan sonra yine buraya geldim ve İstanbul Bilgi Üniversitesi’ne tam burslu girdim, orada da Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetimi’ni yüksek onurla 2’ncilikle bitirdim. Bolca şan dersi aldım, bolca kendimi geliştirmeye çalıştım, bolca konsere gittim... İstanbul Gelişim Orkestrası’yla profesyonel olarak başladım, o zaman 19 yaşımdaydım, 4 sene onların solistliğini yaptım, sonra Ajda Pekkan vokalistliğine geçtim, sonra Yalın, en son Sertab Erener. Sertab’la da 10. senemize girmek üzereyiz, uzun bir süredir beraberiz. Hâlâ devam ediyoruz. n Bu ilk albümünüz ve görüyorum ki heyecanınız yüksek. Albüm için uzun bir süre olmuş, neden bu kadar beklediniz? İlk albümün heyecanı çok yüksek, çünkü evet çok bekledim ben bu albümü. Daha önce çok girişimim oldu bu albümü istediğim gibi gerçekleştirebil Albümün adı neden ‘Unutmasınlar’? Albümde “Unutmasınlar Aşkım” diye bir şarkım var, o da benim çıkış şarkım zaten. Nakaratındaki bir kelimeden doğdu. “İlk albümüm unutmasınlar”a da selam çakıyor gibi, çünkü aslında çok unutulmayı göze almıştım, hiç tanınmamayı da göze almıştım; ama madem bu kadar emek, bu kadar gözyaşı, bu kadar çile var ve sonuçta madem bu kadar inanç var, o zaman “Unutmasınlar” olsun dedik. mek adına, başka prodüktörlerle çalıştım, başka şirketlerle çalışmaya çalıştım. Bunlar acılı, sancılı sürelerdi ve neticede benim albümüm bir türlü çıkamadı. Aslında, galiba bu iş olmayacak deyip albüm fikrinden vazgeçmiştim tam şirketimle çalışmadan önce. Dolayısıyla kendi içinizde o uzun süreci geçirdikten sonra, sonra da hayallerinizi gömmeye karar verdikten sonra böyle bir şey olması benim açımdan çok mucizeviydi. Sonra yapımcım Mustafa Karahan’la karşılaştım ve benim şarkılarıma çok güvendi, hepsini teker teker dinledi, sevdi. Herkesin tekli çıkardığı bir zamanda dedi ki “Hayır, bu şarkılar bir albümde toplanmayı hak ediyor. Çünkü başından sonuna bir hikâyesi var.” Şarkıların çoğunu ben yazdım, ya sözlerinde ya müziklerinde bir şekilde katkım var ve tabii hikâyelerinde... Çünkü benim hikâyelerim... İki tane cover parçam var, bir tane de Pınar Uludağ’ın “Altı Yaş Saflığı” diye bir şarkısı var ki o da benim yazmış olmayı istediğim şarkılardan biriydi. Cover’layacağım şarkıları, ya da başkalarının şarkılarını söyleyeceksem kendi hikâyemle bir şekilde uyuşmaları gerekiyor ki onları da albüme katabileyim. Dolayısıyla benim için her şeyden önce çok iyileştirici bir süreç, istediğim gibi istediğim şekilde şarkılarımı sunabildiğim için çok heyecanlıyım. n Albümdeki parçaların hepsi çok kıymetlidir, ama sizin için anlamı daha başka olan bir şarkı vardır mutlaka. Bizimle paylaşır mısınız? “Altın Kafes” benim hayatımda yaz Vedat ARIK dığım ilk şarkı, bir anda geldi, çok sıkıntılı olduğum, canımın sıkkın olduğu bir dönemde bir anda gözyaşlarıyla benim içimden fırlamış bir şarkı. İlk benim “Demek ki ben beste yapabiliyorum, demek ki söz yazabiliyorum”u anladığım bir şarkı. Her şey onunla başladı, şarkı yazmam onunla başladı, o yüzden bütün şarkılardan biraz daha ayrı bir yerde duruyor benim için. Aslında bir “Altın Kafes”ten bahsediyor, güvenli bir alan, ama bu güvenli alan dediğimiz şeyler bizi hayatta, bazen bir yere sıkıştırabiliyor ve adım atmamızı engelleyebiliyor, özgürce var olmamızı engelle yebiliyor ve insanın bunu fark edip, bunu değiştirmek için adım atıp, sonra da o güvenli, kendine koyduğu o altın kafesten çıkabilme hikâyesini anlatıyor. Özde böyle bir şey, herkes bunu kendi içinde yorumlayabilir. Ben şarkıyı ilk yazdığım zaman babama dinlettim mesela, babam “Evi mi terk ediyorsun?” dedi. Çünkü onun için altın kafes oydu, erkek arkadaşım dedi ki “Beni mi terk ediyorsun?” Ben kendi kendime söylediğim zaman o başka bir kalıp değiştirme, kabuk değiştirmek oluyor. Aslında dinleyen herkesin kendi içindeki yorumuna bırakıyorum. Çizgi romanın efsaneleri Picasso’ya yeni bir bakış Ünlü Fransız sanatçı Bernard Pras’ın ilhamını Pablo Picasso’nun Dora Maar temalı tanınmış portresinden aldığı ve “Dora” adını verdiği eser, dün ilk kez sanatseverlerin beğenisine sunuldu. İzmir Fransız Kültür Merkezi’ndeki enstalasyon öncesinde sanatçının da katıldığı basın toplantısı düzenledi. Ünlü sanatçı, eserin tamamını İzmir’de günlük hayatta kullanılan, bit pazarından aldığı ya da geri dönüştürülmüş malzemelerden yapıldığını söyledi. “Anamorfik illüzyon” (Belirli bir açıdan bakıldığında üç boyutlu görünen resim) tekniğini kullanarak yoğun bir çalışma sonucu Dora adını verdiği eseri tamamlayan Pras, “Ressamlardan farklı olarak kullandığım her nesneye belirli bir boyut ve anlam katıyorum. Fikirlerimi yalnızca bir tablo üzerinde anlatsaydım, kendimi sınırlanmış hissederdim. Bu teknikte hayal gücünün sınırı yok” dedi. Arkas Sanat Merkezi’ndeki “Picasso: Gösteri Sanatı” sergisiyle eşzamanlı olarak sergilenen DoraBernard Pras enstalasyonu ilk günden büyük ilgi gördü. İzmir Fransız Kültür Merkezi Müdürü Caroline David, Pras’ın ilhamını Pablo Picasso’nun Dora Maarisimli portresinden, hammaddesini ise İzmir’den aldığı eserin yıl sonuna kadar sanatseverlerin beğenisine sunulacağını söyledi. l İZMİR/ Cumhuriyet Kadıköy Belediyesi Karikatür Evi 28 Eylül 3 Kasım tarihleri arasında “Çizgi Romanı Yaşatanlar” sergisi ve söyleşisine ev sahipliği yapıyor. Karikatür Evi ile Çizgi Roman Okurları Derneği’nin birlikte düzenlediği sergi, özellikle 1950’li yıllardan başlayarak gazetelerde yayımlanan çizgi diziler ile çizgi roman kapaklarından oluşan özel seçkiyle kapılarını açıyor. Sergide yerli üretim kahramanlardan Tarkan, Karaoğlan, Kara Murat; yabancı kahramanlardan Mister No, Zagor, Teksi, Kahraman Prens gibi onca kahraman arasından özenle seçilen orijinal eserleri görmek mümkün. Çizgi Roman Okurları Derneği Başkanı Önder Çakı ve dernek Turhan Selçuk. üyeleri Fuat Aktüre, Kudret Sabancı, Çağrı Çalışır ve Tanyel Ali Mutlu’nun kişisel koleksiyonlarından özenle seçilen sergide 42 sanatçının 52 eseri yer alıyor. Moderatörlüğünü Emre Demirkol’un yaptığı “Koleksiyoner Buluşması” söyleşisi 29 Eylül Pazar, saat 14.00’te Karikatür Evi’nde meraklılarını bekliyor. Söyleşinin konuşmacıları Özgür Ateş, Haşmet Motugan ve Utku Uluer olacak. l Kültür Servisi 2019 Gülriz SururiEngin Cezzar Tiyatro Teşvik Ödülü Üç ekip paylaştı İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV), ülkemizde kültür ve sanatın gelişimi, bu alandaki güncel ve nitelikli üretimin desteklenmesi adına farklı disiplinlerde sunduğu ödüllere geçen sene eklediği Gülriz SururiEngin Cezzar Tiyatro Teşvik Ödülü’nün 2019 yılı sahipleri belli oldu. Tiyatro sanatçısı Gülriz Sururi’nin bağışlarıyla hayata geçirilen Gülriz SururiEngin Cezzar Tiyatro Teşvik Ödülü, üretimleriyle ve yenilikçi yaklaşımlarıyla tiyatromuzun gelişimine katkıda bulunan tiyatro topluluklarına ya da sanatçılara sunuluyor. Mert Fırat, Tilbe Saran, Seçkin Selvi, Leman Yılmaz, Selçuk Yöntem ve İKSV Genel Müdürü Görgün Taner’in başkanlık ettiği kurul, bu yıl 8 topluluğa çağrı yapmıştı. Topluluklar arasından Tiyatro D22, Bam İstanbul ve Tiyatro BeReZe 2019 yılı Gülriz SururiEngin Cezzar Ti yatro Teşvik Ödülü’ne layık görüldü. Seçici kurul; Tiyatro D22’nin “Julius Caesar”, Bam İstanbul’un “Izdırap Korosu” ve Tiyatro BeReZe’nin “ANSIZIN” isimli projelerini destekleme kararı aldı. l Kültür Servisi Aspendos’ta görkemli bir ‘Aida’ Aspendos’un büyülü ortamı ve muhteşem akustiğinde bir opera izlemek her zaman ayrıcalıktır. Geçen hafta kocaman bir mehtap altında en az 2 bin izleyicinin yer aldığı arenada Verdi’nin “Aida” operası temsil edildi. Bu amfitiyatro, MS 180’de tamamlanmış. Remzi Buharalı’nın Opera ve Bale Genel Müdürü olduğu 20002005 yıllarında bu alanda düzenlenen zengin prodüksüyonlar sayesinde Aspendos, Avrupa’nın sayılı opera festivallerinden birisi haline gelmişti. O günlerden beri sanatçılar kadar turistleri de çeken bir organizasyon yapıldı. Şimdiki Opera ve Bale Genel Müdürü tenor Murat Karahan yurtdışında ünlü sahnelerde rol almış bir opera sanatçımız. Ankara Koleji’nde ve Bilkent Sahne Sanatları Fakültesi’nde eğitim görmüş. Suna Korat, Pekin Kırgız ve Gürçil Çeliktaş gibi ustaların öğrencisi olmuş. Karahan’ın enerjisi çok güçlü: Bir yanda kendi kariyerini sürdürüyor, Avrupa’daki değişik sahneler için repertuvar hazırlıyor; öte yanda idari işleri yürütüyor, seçilen temsillere göre uluslararası arenadan rejisör, orkestra şefi, koro şefi, solist, ışıkçı gibi yaratıcı kadroya destek sanatçılar getirtiyor. Kasım ayında Bolşoy Tiyatrosu’nda, “Manon Lescaut” operasındaki başrolü seslendirmeye hazırlanıyor. Temsili izlerken, tutsak prenses Aida’nın her aryasında Leyla Gencer’in anılarını düşündüm. Aida aryaları, onun ilk kez Amerikan Koleji’nde verdiği resitalde söylediği yapıtlar. Sonra da zamanın Aida ustası soprano ArangiLombardi’nin önünde sınav verdiği ilk heyecan. Küçük yaşta operacı olmayı aklına koymuş, kısa bir süre konservatuvara gitmiş, ama o güne kadar hiçbir Avrupa çapında operacıya kendini dinletmemiş. O ustaya “Ritorna Vincitor”u ve “O ciel azzurri” aryasını pianissimo do finalle bitirerek söylemiş. Sonra da ArangiLombardi onu Ankara Konservatuvarı’na getirmiş. Aida ile yolu aydınlanmış, Aida onun efsanevi rollerinden birisi olmuş. Antalya Devlet Operası, orkestrası, korosu, çocuk korosu ve dansçılarıyla harika bir ev sahipliği gösterdi. Özellikle İtalyan şef Fabrizio Maria Carminati’nin titiz yönetimindeki orkestra son derece başarılıydı. Carminati ile çalışmak bir ayrıcalık olmalıydı. Aida rolünde Anna Nechaeva ve Amneris rolünde Anastasia Boldyreva bu uzun eseri enerji yitirmeden tamamladılar. Murat Karahan’ın canlandırdığı Radames ise güçlü olduğu kadar yoğun duyguları da yansıtan bir karakterdi. Amonasro rolündeki Eralp Kıyıcı ses rengiyle ve güvenli sahnesiyle ayrıcalıklıydı. Aspendos’un doğal ortamı o kadar güzel ki! Keşke dekor tasarımı yapan sanatçımız Özgür Usta, ışık tasarımı yapan Giovanni Pirandello ve kostüm tasarımcılarımız Savaş Camgöz ile Armağan Davran el ele verip bu ortamı kendi doğallığında öne çıkartsalardı. Sahne, zaman zaman yaldızları, sanal görüntüleri ve parlak ışıltısıyla solistlerin, orkestranın, koronun, özetle müziğin önüne geçiyordu. TRT 2’nin yaptığı canlı yayında ilk kez sahne aralarında kulisten söyleşiler de verildi. Tıpkı New York Meteropolitan operasında yapılan canlı yayınlar gibi bir uygulamaydı. 26. Aspendos Opera ve Bale Festivali’nde izlediğim “Aida” temsilinde bu festivalin Uluslararası “Avrupa Festivaller Birliği Üyesi” (EFA) olma özelliğini de bir kez daha anımsadım: Hem sahnedeki solistleriyle hem de yaratıcı kadrosuyla değişik ulusların sanatçıları Türk sanatçılarla birleşmiş, Aspendos’un sesini duyurmuştu. Baba Sahne’den ‘Oyun Yazma Yarışması’ Tiyatro sanatçısı Şevket Çoruh’un 2017’de Kadıköy’de açtığı tiyatro sahnesi Baba Sahne, oyun yazarlarını teşvik etmek amacıyla bu yıl ilk kez “Oyun Yazma Yarışması” düzenleyecek. Oyun yazarlarının teşvik edilmesi, tiyatro oyunu repertuvarının gelişmesi ve zenginleşmesi amacıyla düzenlenen yarışmaya, 17 Ocak 2020’ye kadar başvurulabilecek. Seçkin Selvi, Ayşenil Şamlıoğlu, Özen Yula, Selen Korad Birkiye ve Tilbe Saran’ın seçici kurulda yer aldığı yarışmanın teması, kadına şiddet olaylarının sürekli artmasına da dikkat çekmek amacıyla “Kadın” olarak belirlendi. Yarışma için daha basılmamış ve sahnelenmemiş oyunların başvuruları kabul edilecek. Adaylar, en fazla bir özgün eserle yarışmaya başvurabilecek. Dereceye giren eserler, Afife Jale’nin 22 Nisan 1920’de Apollon Sineması’nda ilk defa sahneye çıkışının 100. yılı anısına Baba Sahne’de düzenlenecek törenle sahiplerine teslim edilecek. Yarışmanın başvuru formuna www.babasahne. com adresinden ulaşılabilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle