24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 29 AĞUSTOS 2019 PERŞEMBE gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: EMİNE BİLGET olaylar ve görüşler Adli yıl açılışına dair Av. Celal ÜLGEN İlk çağlardan beri insanlığın devlet yönetim biçimi konusunda ilkel yönetim biçimlerinden klasik devlet anlayışına ve son olarak da sosyal devlet biçimlerine geçiş süreçlerinde insan onuruna yaraşır devlet biçimi olarak “demokratik hukuk devleti” sistemi öngörülmüştür. Önce Aristo ile başlayan sonra da Hobbes, Locke ile gelişen süreçte§ Montesquieu’nün tam anlamda erkler ayrılığını da içeren görüşlerini “Yasaların Ruhu” adlı eserinde bulmaktayız. Çağlar geride kalmış ve bütün demokrasiye saygılı dünya ülkeleri hukuk devleti olmanın temel şartının ise kuvvetler ayrılığının anayasal güvenceye tabi tutulması gerektiği konusunda birleşmiştir. Prof. Dr. Erdoğan Teziç, erkler ayrılığını; devletin yasama, yürütme ve yargı işlevinin birbirine karşı bağımsız organlar tarafından görülmesi olduğunu dile getirmiştir. Bu temel girişten sonra ülkemizin zaten sorunlu olan yargı erkinin giderek bağımsızlığının törpülendiği ve yürütmenin açıktan emri ya da hissettirdiği niyetine göre hareket eden bir erk görünümü aldığı gerçeği ortada durmaktadır. Fetö ile bozulan süreç Yargı sistemimizdeki bu bozulma ve siyasi iktidarın yörüngesine girmesi yargının FETÖ’ye teslim edilmesi sürecinde başlamış Yargı yılı açılışında yüksek yargıçların ve TBB’nin yüksek perdeden söyleyeceği hamaset dolu sözlerine aldanmamak gerekir. Yargı, önce bağımsızlığını sonra gücün hukukunun değil hukukun gücünün egemen olmasını istiyor. ve daha sonra biriktirilmiş 4500 kadar FETÖ’CÜ yargıcın darbe kalkışması sonrasında görevden alınması ile oluşan boşluk bağımsızlık ve tarafsızlık ölçütü bertaraf edilerek siyasi iktidarın yandaşlarının doldurulması ile iktidar yörüngesindeki yargı oluşturulmuştur. Çocuk yargıçlar sorunu Bu arada “Çocuk Gelinler” sorunumuzdan sonra nur topu gibi “Çocuk Yargıçlar“ sorunumuz da dünyaya gelmiştir. Genç yargıçların Anadolu’nun küçük ilçelerinde deneyim kazanarak tam olarak hukuk nosyonunu ve yargıç kimlik ve kişiliğini kazanarak zaman içinde büyük illere atamalarının yapılması yerine, oluşan büyük boşluk nedeniyle çocuk yaştaki yargıçlar İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlere atanmışlardır. Kaygıdan korkuya evrilen süreç Yargı erkinin bağımsızlık ilkesinin delindiğinde onu geriye almak çok zorlaşır ve hatta olanaksızlaşır. Yargıçlar yargıç teminatı (güvencesi) kalmadığı için geleceklerinden, kurulu düzenlerinin bozulacağından ve her türlü özlük işlerinden dolayı kaygıya kapılırlar. Bu kaygı giderek ciddi korkulara ulaşır ve iktidarın ya da otokratın söylemek istediklerini araştırmaya, ona göre karar almaya doğru evrilmelerine neden olur. Yeni yargı yılı açılırken bu sorunları daha da katmerleştirecek bir süreci yaşamaktayız. Yargı yılı açılış törenleri partili bir cumhurbaşkanının külliyesinde (sarayında) yapılmaktadır. Bu durum yargıya daha üst düzeyden “sen benimsin, kararlarında dikkat et” deme anlamı taşımaktadır. Avukatın adı yok Bugünkü yargı sistemimizde ne yazık ki hâlâ avukatın adı ve saygınlığı bulunmamaktadır. Yargının olmazsa olmaz üç sacayağından biri durumundaki savunma yani avukatlar üvey evlat gibi karşılanmakta ve yargılama süreçlerinde bir prosedürün yerine getirilmesi gibi geçiştirilmektedir. İstanbul adliyelerinde avukatların girmesi kısıtlı koridorlar bulunmaktadır. Anlamsız bir gizlilik ilkesi sonucu şüpheli ve sanıkların posası çıkartıldıktan sonra avukata teslim edilmektedir. Avukatların bugün delil toplama yetkileri yoktur. Savcılara verilen lehte ve aleyhte delilleri toplama yetkisi ise tek taraflı çalışmakta ve salt aleyhteki deliler toplanmaktadır. İmtiyazlı kurumlar Ceza davası dışındaki yargılamalarda da bankalar, TMSF, kimi kamu idareleri ayrıcalıklı birer kurumdur ve onlara karşı dava kazanmak nerede ise olanaksızdır. Vatandaşların birbirleriyle olan hukuk davalarında da benzer uygulamaların yapıldığını söylemek gerekir. Hatta bazı kişiler her türlü hukuk davalarını çözümleme garantisi ile ortaya çıkmaya başlamıştır. Bunlar Yüksek Mahkeme yargıçlarının ya da siyasi iktidarın önde gelenlerinin yakınları görünümü içinde dümenlerini sürdürmektedir. Önlenemeyen kadın cinayetleri Yaşama hakkı gerek ulusal hukuk gerekse de uluslararası belgeler tarafından etkin bir şekilde korumayı amaç edinse de günümüzde bu hakkın da halen ve yaygın bir şekilde ihlâl edildiği gözlemlenmektedir. Örneğin aile içi şiddet, kadına şiddet ve kadın cinayetlerinin önünün alınmaması, tehdit altındaki kişilere gerekli ve yeterli korumanın sağlanmaması büyük sorun haline gelmiştir. Yargı yılı açılışında yüksek yargıçların ve TBB’nin yüksek perdeden söyleyeceği hamaset dolu sözlerine aldanmamak gerekir. Yargı önce bağımsızlığını sonra gücün hukukunun değil hukukun gücünün egemen olmasını istiyor. ganlık tuzağıydı: İktidar tarafından, sadece Kılıçdaroğlu’na ve CHP’ye karşı değil, hoşlarına gitmeyen bütün herkese karşı kullanılan söylem, siya Kılıçdaroğlu’na dördüncü tuzak! seti her türlü nezaket ve terbiyeden uzak saldırgan ve kaba bir dile sürükledi. Gerek aile terbiyesi, AKP/Erdoğan iktidarı, rejimi değiştirirken elbette karşısındaki en önemli ve en büyük siyasal engel, Cumhuriyeti ve Demokrasiyi kuran ana muhalefet partisi CHP idi. Son derece etkili bir strateji ile önce, o zamanki CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’dan destek aldı... Sonra, özel hayatına ilişkin olarak FETÖ/PDY mensuplarının çektiği kasetle Deniz Baykal’ı harcadı... O zamandan beri de, CHP Genel Başkanı olan Kemal Kılıçdaroğlu ile uğraşıyor. HHH Kemal Kılıçdaroğlu Genel Başkan olduğundan beri dört tuzakla karşılaştı: Her bir tuzak, iki tarafı da keskin bir bıçak olarak hangi seçenek tercih edilirse edilsin, Kılıçdaroğlu’nu yıpratmaya yönelikti. Birinci tuzak, mezhepçilik tuzağıydı: Kılıçdaroğlu’na sürekli olarak Alevilik üzerinden saldırıldı. Amaç onu Alevilik kapanına hapsederek, hem kendisini hem de CHP’yi mezhepçilik ile suçlayıp genel seçmen kitlesinden koparmaktı. Kılıçdaroğlu bu tuzağa düşmedi; kendisini de CHP’yi de tek bir mezhebin kimliğine hapsetmedi. Tabii bu kez de bu tuzağın öteki keskin tarafı kullanıldı ve Alevilerin sorunlarına yeterince sahip çıkmamakla suçlandı ama bu da, dengeli ve herkesi kapsayan özgürlükçü bir politika sayesinde atlatıldı. Bu tuzak, Kılıçdaroğlu’na ve CHP’ye, din üzerinden, laiklik üzerinden yapılan saldırılarla devam ediyor ama artık gerçek dindarlarda bıkkınlık yarattığı için ters tepiyor. İkinci tuzak, etnikçilik tuzağıydı: Kılıçdaroğlu ve onun üzerinden CHP, Kürt etnik kimliğine hapsedilmek istendi. Kılıçdaroğlu bu tuzağa da düşmedi; aynen din ve mezhep çizgisinde olduğu gibi etnikçilik ve milliyetçilik çizgisinde de, tüm ülkeyi, tüm halkı yani tüm seçmenleri kapsayan eşitlikçi ve özgürlükçü gerek CHP geleneği, Kılıçdaroğlu’nu da, partiyi de bu tuzaktan korudu. Elbette bıçağın öteki keskin tarafı yine devreye sokuldu ve bu kez gerek Kılıçdaroğlu gerekse CHP “etkin muhalefet” yapmamakla suçlandı. Ama bu da siyasetin bu kaba ve saldırgan dilinden artık bıkan seçmen tarafından benimsenmedi. Tam tersine bu dil, iktidarın aleyhine sonuç vermeye başladı. Dördüncü tuzak, “sokağa dökülme” tuzağıdır. İktidar, her türlü yolu zorlayarak, Hukuk Devleti’ni hiçe sayarak, yasaları bizzat yargı aracılığıyla çiğneyerek rejimi değiştirdiği sırada, demokrat seçmeni sokağa dökmek ve bunu bahane olarak kullanıp bütün muhalefeti yok etmek seçeneğini gündeme getirmişti ve bu seçeneği hâlâ gündemde tutuyor. Kılıçdaroğlu ve CHP bu tuzağa da düşmedi, düşmüyor. Ama, bu kez bıçağın öteki keskin tarafı, yani hem Kılıçdaroğlu’nun hem de CHP’nin “Demokratik Rejimi yeterince koruyamadığı” iddiası etkili oldu. Kamuoyu birçok konuda özellikle de şu olaylar karşısında Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin yeterince enerjik davranmadığını düşünüyor: 1) 10 Ağustos 2014’te, Erdoğan’ın Başbakanlıktan istifa etmeden Cumhurbaşkanlığı seçimine girmesi... 2) 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonraki dönem ve 1 Kasım’da seçimlerin tekrarlanması... 3) 20 Mayıs 2016’da milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması... 4) 15 Temmuz 2016 darbe girişimine karşı 20 Temmuz OHAL darbesi... 5) 16 Nisan 2017 Halkoylaması’nın OHAL altında yapılması; ayrıca sonuçlarının yasalara aykırı ve “Atı alan Üsküdar’ı geçti” denilen bir biçimde kabul edilmesi... 6) 2018 seçimlerinin OHAL altında yapılması... 7) 31 Mart’ta seçilen HDP’li Diyarbakır, Mardin ve Van belediye bir yaklaşımla hem kendisini hem başkanlarının görevlerinden alın de partisini korudu. ması ve yerlerine valilerin kayyım Elbette bu kez de derhal keskin olarak atanması. bıçağın öteki yüzü devreye sokul HHH du ve hem Kılıçdaroğlu hem de İktidarın bu dört tuzağı CHP, Kürtlere, Kürtlerin sorunla na ve rejim saldırısına karşı rına yeterince sahip çıkmamakla Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin yanı suçlandı. Ama gerçekten özgür tı, “Adalet Yürüyüşü” ve “Demok lükçü ve demokratik olan bir yak ratik Siyasal İttifak” oldu. laşımla bu saldırılar da atlatıldı. 31 Mart yerel seçim sonuç Yanlış politikalarıyla terörü biz larına bakılırsa, bu tutum ve zat palazlandıran iktidar, yine bu davranış, DEMOKRASİYİ YA etnikçilik tuzağını olanca şiddetiy ŞATMAYA ÇALIŞAN HDP ve İYİ le sürdürüyor. Ama bu tuzak da PARTİ GİBİ ÖTEKİ PARTİLERİN tamamen ters tepiyor. DE DESTEĞİYLE, hiç de başarı Üçüncü tuzak, kabalık, saldır sız bir strateji gibi görünmüyor! “Ben emekliliğin Akbanklısını severim” Siz de en iyisi Akbanklı olun, emekli maaşı yatmadan iki gün önce hesabınızdan para çekme fırsatıyla emekliliğinizin keyfini çıkarın. Bankamızdan SGK emekli maaşını alan ve maaş hesabında artı para kredisi tanımlı tüm müşteriler kampanyadan yararlanabilir. Emeklilerimiz, maaş tarihinden 2 gün öncesi ile ödeme günü arasında mevcut artı para kredisini %0 faiz ile kullanabilecek, maaş günü sonrasında bankamızca geçerli güncel faiz oranları uygulanacaktır. Maaş gününden önceki 2 gün içinde emekli maaşını taşıyan, maaş hesabına artı para kredisi tanımlanan müşterilerle, ilk kez maaş ödemesi alacak emekliler kampanyadan bir sonraki aydan itibaren yararlanabilir. Çekilebilecek tutar artı para kredisi limiti ile sınırlı olup bu limit banka tarafından belirlenmektedir. Aynı hesaba birden fazla maaş yatması durumunda kampanya ilgili ay içinde hesaba yatan ilk maaş ödemesi için geçerlidir. İkramiye ve diğer ödemelerle taksitli artı para kredisi kullanımı kapsam dışındadır. Akbank T.A.Ş. dilediği zaman kampanyayı durdurma ve şartlarda değişiklik yapma hakkını saklı tutar. Detaylı bilgi: www.akbank.com Sizin için Bağımsızlığımızın zaferi... Rıza Akpolat Beşiktaş Belediye Başkanı “30 Ağustos Zaferi, Türk tarihinin en önemli dönüm noktasıdır. Ulusal tarihimiz çok büyük, parlak zaferlerle doludur, ama Türk ulusunun burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçlu, yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir akım vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum. Besbelli ki yeni Türk Devleti’nin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı, ölümsüz yaşayışı burada taçlandırıldı. Bu alanda akan Türk kanları, bu göklerde uçuşan şehit ruhları, devletimizin, cumhuriyetimizin ölümsüz koruyucularıdır.” Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK Uzak ve yakın coğrafyada bizimki gibi bir destan daha yazılmadı. O denli yokluk ve yoksunluk içindeyken kendi küllerinden doğmayı başaran bir başka halk daha yoktur. 30 Ağustos’ta sadece bir savaş kazanılmamıştır; o gün iki tarihi olay daha yaşanmıştır. Emperyalist destekli işgalin topraklarımızı istilası son bulurken, bir yandan da yüzyıllardan beri savaşlarda ağır kayıplar veren yoksul bir halk, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, liderine duyduğu sonsuz güvenle çelik bir irade oluşturmuştur. Kurtuluş mücadelesi verenler, ülkelerinin ve insanlığın kaderini tek başlarına değiştirilebileceklerini bi liyorlardı. Nâzım Hikmet’in dediği gibi, “Hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin bir şarkı söyler gibi ölebilirlerdi.” Bu ruhla mücadele ettiler, bu ruhla savaştılar ve böylece o savaştan zaferle çıktılar. “Toprak çanaklarda güneşi içenler” bağımsızlığı bizlere armağan ettiler. 30 Ağustos, çok büyük bir zaferdir. Dahası, yeni zaferlerin kapısını açmıştır. Bir ulusu ulus yapan sadece savaş meydanlarında kazandığı zaferler değil, hayatın bütün alanlarında verdiği mücadeledir. Kurtuluş mücadelemizin en çetin şartlarında bile eğitim, ekonomi, tarım ve bilim alanında yapılacakları planlayan Atatürk, yüksek öngörüsü ve devrimci iradesiyle ülkemizin bir daha hiçbir alanda boyunduruk altına girmemesi için büyük zaferlere imza atmıştır. Cumhuriyet’in habercisi 30 Ağustos, Cumhuriyetin habercisidir, işgal altındaki topraklarda milletin ortak zaferidir. Bu milletin her ferdi ülkemizde bağımsızlığın nasıl kazanıldığını ve büyük inşa sürecini bilmeli, öğrenmeli ve unutulmasına asla izin vermemelidir. Yoktan var edilen bir ülkenin yurttaşları olarak, bize düşen ulu önder Atatürk’ün önümüze koyduğu hedefler doğrultusunda çalışmak, bağımsızlık ve özgürlük mücadelesine sahip çıkarak medeniyetin yolunda yürümektir. 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı kutluyor, Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere ülkemiz ve milletimiz için hayatını ortaya koyan bütün kahramanları saygı ve şükranla anıyorum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle