19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: İLKNUR FİLİZ Nâzım Hikmet, Memleket... Memleket , Nâzım Hikmet... Moskova’da Nâzım Hikmet’i anma törenleri geride kaldı. Ama heyecanı, coşkusu, birbirinden değerli yaşanmış anları benim içimde hâlâ büyümeye devam ediyor... Kolay kolay geride kalmayacak, beni hiç terk etmeyecek... İşte o en yoğun anlardan birkaç fotoğraf: 2 Haziran akşamı 1200 kişilik Russkaya Pesnya Tiyatrosu ağzına dek dolu... Birazdan sahnede Moğollar konseri yer alacak... Birazdan sahnede Edip Akbayram’a “Nâzım Hikmet Dostluk Ödüllü” verilecek... Kuliste bir avuç müzisyenle “gecenin” başlamasını bekliyoruz. Yılların müzisyeni Cahit Berkay ve Edip Akbayram’ı izliyorum: Sanki hayatta ilk kez sahneye çıkacaklar... Öylesine bir heyecan, öylesine bir sevinç... İnanmak zor ama öyleler işte! Neden? Çünkü söz konusu Nâzım Hikmet, yani memleket... İçimizde en sakin, bütün bu anma törenlerinin mimarı, anma komitesi başkanı Ali Galip Savaşır. Anında her yere yetişmekte... Sahnede Nâzım Hikmet’i “vicdanın sesi” olarak niteleyecek olan da o! Evet, memleket bu akşam Moskova’da. Ve memleket, Nâzım Hikmet! Nâzım Hikmet Vakfı adına ben konuşuyorum. Heyecandan dizlerim titriyor ama çaktırmıyorum. Gecenin 2 “Nâzım Hikmet Dostluk Ödülü”nden birini Rus Türkolog Prof. Dimitri Dimitriyeviç Vasilyev’e verirken rahatım. Profesör 50 yıllık çalışmaları arasında “Nutuk”u da Rusçaya çevirdiği ni söylediğinde, sözü kapıp “Atatürk ve Nutuk bugün bile bize yol gösteriyor” dememle, alkışlarla birlikte geceye Nâzım Hikmet ve memleketin yanı sıra Atatürk de yerleşiyor... Zülfü Livaneli, bence aynı zamanda bir konuşma ustası da... Edip Akbayram’a ödülünü verirken Nâzım’ın yanı sıra hep direnmeyi bilenleri de dile getirmesi, Edip Akbayram’ın “sahte değil gerçek ak” olduğunu vurgulaması alkışları getirecek... Edip Akbayram müziğe başladığı ilk günden beri müziğin toplumsal gücünün bilincinde bir sanatçı. Ve o gün bugün dimdik ayakta! Şimdi o dik duruşuyla Moğollar’la birlikte Nâzım Hikmet için söylediği “Başın öne eğilmesin / Aldırma gönül aldırma”da, kendisine tüm salon eşlik ediyor. 1200 kişilik koro tek ağızdan Nâzım Hikmet Memleket diyor... Efsanevi Moğollar sahnede yerlerini aldığı andan başlayarak heyecan dozu daha da artmıştı zaten... Şimdi aralarına Burhan Şeşen katılıyor... Amcası İlhan Şeşen’in “Nâzım Hikmet, Memleket Memleket Nâzım Hikmet” şarkısını seslendiren o. (Ve de bu yazının başlığını ve leitmotifini oluşturan) Moğollar’ın arasına Emrah Karaca katılıyor... Ben onu izlerken babasını Cem Karaca’yı ve gelmiş geçmiş nice dimdik ayakta olanları görüyorum... “Canlar, sazlar / Kan oldular / Kesildi teller / Durdu nefesler / Ama hâlâ / Dimdik ayakta / Ayaktalar...” “Issızlığın ortasındayız” dostlar ama malum, çığlıklar kalleş; sessizlik dost olabiliyor... Ve bu akşam tiyatroyu dolduran, bütün şarkılara katılanlar, “Nâzım Hikmet eşittir memleket” düşüncesinde ve duygusunda buluşan lar, içlerinden “her şey çok güzel olacak” diyor... Her şey çok güzel olacak 3 Haziran sabahı Nâzım Hikmet’in mezarı başında buluşanlar, artık içlerinden değil, yüksek perdeden haykırıyordu 23 Haziran’da bir şeylerin değişeceğine inananlar. Kendi başına bir sanat eseri olan ve nice büyük sanatçıyı barındıran Novodeviçi Kabristanı’ndayız. Her konuşmacı yine kısa kısa mesajlar veriyor... Ve “Her şey çok güzel olacak” diye bitiriyor... Eh bu durumda Moskova Büyükelçimizin bu çok geniş kapsamlı kutlamaya katılamaması belki de anlaşılır. Nitekim asıl tören başlamadan önce erken saatlerde kimsecikler yokken gelip Türkiye Büyükelçiliği’nin çelengini bırakıp gitmişti. Burada beni asıl heyecanlandıran, “Biz Ankara’dan geldik...” , “Biz İzmir’den...” , “Biz bir yıldır bu geziyi planlıyoruz” diye gruplar halinde bugün buraya gelenlerdi. Nâzım Hikmet’in hasretini, kendi hasreti sayanlar koşup gelmişti törene. Rus şairler Nâzım için yazdıkları şiirleri okurken, gencecik Rus Türkoloji öğrencileri Nâzım’ın şiirlerini Türkçe sundular. Ve işte o anlarda, koskoca adamlar ve kadınlar, belli etmemeye çalışarak hepimiz gözyaşlarımızı silmeye çalıştık. Burada hem Nâzım Hikmet Vakfı adına, İstanbul’dan getirdiğim vatan toprağını mezara dökerken; hem PEN Türkiye Yazarlar Derneği adına getirdiğim kırmızı gül ve kırmızı tüy kalemi başucuna bırakırken bir kez daha inandım ki memleket ve Nâzım Hikmet bir bütündü. Birbirinden asla ayrılmayacaktı. Nâzım Hikmet memleketimdi... Memleketim, Nâzım Hikmet’ti. 47. İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ Dev korodan Aya İrini’de konser “Vokal Barok Hazineler: Bach & Vivaldi & Handel” konseri, 47. İstanbul Müzik Festivali’nde MercedesBenz Türk’ün desteğiyle sahne alıyor. Konser kapsamında Berlin Erken Dönem Müziği Akademisi ve Berlin RIAS Oda Korosu, Bach, Handel ve Vivaldi’nin müziklerini 12 Haziran Çarşamba akşamı saat 20.00’de Aya İrini Müzesi’nde dinleyicilerle buluşturacak. 30 yıldan uzun zamandır Berlin Konzerthaus’ta kendi konser serisine sahip Berlin Erken Dönem Müziği Akademisi, 1994’ten bu yana Berlin Devlet Operası ile işbirliğini sürdürüyor. 1 milyonun üzerinde albüm satışı ile Grammy, Gramophone, Diapason d’Or, ECHO Klasik dahil pek çok ödül sahibi topluluğun, en verimli müzikal partnerlerinden biri de RIAS Oda Korosu. 70 yıllık geçmişiyle günümüz müzik kültüründe, Rönesans ve barok dönemin aslına sadık yorumlarından 19. yüzyılın müzik dünyasına yeni bir anlayış getiren romantik dönem icralarına ve en zorlu dünya prömiyerlerine kadar standartları belirleyen bir konumda yer alan RIAS Oda Korosu, özetle “dünyadaki en iyi 10 korodan biri” (Gramophone) kabul ediliyor. Dünyanın prestijli müzik merkezlerinde konserler veren topluluk, Alman koro geleneğini 21. yüzyıla taşıyor. Konser programı: (19.0019.30) Aya İrini Müzesi Ön Avlu / Evin İlyasoğlu’nun “Barok Çağda Koronun Üç Devi” başlıklı konuşması. (20.00) Aya İrini Müzesi / * Johann Sebastian Bach “Nach dir, Herr, verlanget mich, BWV 150”, * Antonio Vivaldi “Gloria Re Majör, RV 589”, * George Frideric Handel “Dixit Dominus, HWV 232”. l Kültür Servisi Onur Oscar’ları açıklandı Bu yılın Onur Oscar’larının kimlere verileceği önceki gün Akademi tarafından yapılan bir basın açıklamasıyla duyuruldu. Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi’nin (AMPAS) yaptığı açıklmaya göre bu yıl yönetmen David Lynch, aktör Wes Studi ve yönetmen Lina Wertmüller Onur Oscar’ı alırken, oyuncu Geena Davis de Jean Hersholt Yardımseverlik Ödülü’nü alacak. Governors Awards olarak da bilinen bu ödüller 27 Ekim’de düzenlenecek özel bir törenle sahiplerine verilecek. l Kültür David Lynch Servisi Da Vinci icatlar sergisi...Kuşadası’nda açılan sergide Leonardo Da Vinci’nin 28 icadı yer alıyor Kuşadası Belediyesi ve Tales Matematik Müzesi işbirliğinde açılacak olan Da Vinci Yılında Leonardo Da Vinci İcatlar Sergisi, 21 Haziran 1 Eylül tarihleri arasında, Kuşadası Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı’nda ziyaretçileriyle buluşacak. Sergide Leonardo Da Vinci’nin 500 yıllık notlarından yararlanarak tamamen el işçiliğiyle oluşturul muş 28 icadı yer alacak. Ayrıca Leonardo Da Vinci’nin mi marlık, mühendislik, anatomi gibi alanlardaki eskizlerinden yola çıkarak savaş makinelerini, piston, torna makinesi ve tarihin ilk su kayağını görmenin yanında bugün kullandığımız birçok alette Leonardo Da Vinci’nin izlerine ve uygarlık tarihine dokunuşuna şahit olacak. l İHA Bellona Harbiye Açıkhava Konserleri MFÖ ile başlıyor Atlantis Yapım ve SM Production organizasyonuyla “Bellona Harbiye Açıkhava Konserleri” 20 Haziran’da başlıyor. Konser takvimi şöyle: 20 Haziran / MFÖ, 21 Haziran / Teoman, 24 ve 26 Haziran / Yıldız Tilbe, 25 Haziran / Edis, 27 Haziran / Kenan Doğulu, 28 Haziran / Nilüfer. Konser biletleri Biletix’ten satışa çıktı. l Kültür Servisi 136 HAZİRAN 2019 PERŞEMBE Bayram sohbeti Bayramlarda, havadan sudan, yeme içmeden söz edilir ya. Benim de bir katkım olsun! Dante’ye sormuşlar, “en iyi yiyecek hangisi” diye. Hemen yanıtlamış: “İyi pişmiş bir yumurta!”. “Peki, neyle yenmeli” diye ikinci soru gelmiş. “Tuzla” demiş. Dante, (Dante Alighieri, 12651321) İtalyan şair ve politikacıdır, bilirsiniz. Günümüzden yedi yüzyıl önce yaşamıştır. Belki de dünyanın beş şairinden biridir. Böyle bir sözü olup olmadığını Dante uzmanları bilebilir. İlahi Komedya’nın usta çevirmeni Rekin Teksoy yaşasaydı, ne derdi, belki güler geçerdi. Dante, böyle bir söz söylememiş olsa bile Dante’ye yakışan bir sözdür ve yumurtanın krallığıyla da örtüşür. Yumurtanın muhteşem yiyecek oluşu ise Prof. Dr. Canan Karatay’ın alanına girer. Karatay Hoca, yumurtayı ne kadar övse de şekere de bir o kadar karşıdır. Bugün Ramazan ya da Şeker Bayramı’nın son günü, anımsatmak isterim. Şekerden uzak durmayı da… Çünkü 36 yaşında yaşamını yitiren Ömer Seyfettin, şeker hastası olduğunu bilmiyordu. Tedavisi olan bir hastalık olsa da diğer hastalıklara yol açtığı unutulmamalıdır. Ömer Seyfettin Türk edebiyatının klasik yazarlarından olan Ömer Seyfettin için Yaşasın Edebiyat’ın ikinci sayısına bir dosya hazırlamıştık. O günlerde zaman zaman sohbetinden yararlandığım, farklı yayınlarda olsak da aynı binada çalıştığımız Hakkı Devrim, “Ömer Seyfettin’in kızıyla tanışmak ister misin” diye sorunca, çok sevindim. Hemen telefon etti. Beni tanıtıp telefonu uzattı. Adı Güner Elgen’di. O an neler konuştum anımsamıyorum. Ziyaretine gitmek, tanışmak için istediğim randevuyu verecekti. Ama iki koşulu vardı. Fotoğraf çekmeyecek, röportaj yapmayacaktım. Dünya gözüyle görecek, tanıyacak, bir kahve içip gelecektim. On beş gün kadar sonra arayacaktım! Kabul ettim. Ömer Seyfettin’in kızıyla tanışıyorum Tam on beş gün sonra aradım. Ne iyi etmişim. Kahveye çaya değil, bir akşamüstü, iş çıkışı evine içkiye davet edildim. İstanbul’da trafiğin yağmur yüzünden daha da yoğunlaştığı aralık ayından bir gündü, elimde bir demet karanfil, Nişantaşı’daydım, evi kolayca buldum, zili çaldım. Apartman kapısı açıldı. Asansöre bindim. 3. kata gelince “zınk” diye durdu. Kapıyı açıp dışarıya adım atarken açılan bir daire kapısında uzun boylu güzel bir kadın “Hikmet Bey” diye sesleniyordu. “Evet, benim” yanıtını verdim, “İyi akşamlar efendim, umarım geç kalmadım” diyerek içeri girdim. “Hayır, buyurun salona geçelim!” Bu adım benim için büyük bir heyecan ve mutluluk kaynağıydı; tıpkı Neil Armstrong’un Ay’a adım atarken duyduğu heyecan gibi. Koridordan salona doğru ilerlerken, arkası sıra yürüdüm, “Sizi konuğumla tanıştırayım” dedi ve ayakta bekleyen Bülend Gündem’le tanıştırdı. Bir yandan da karanfillere teşekkür ediyor, karanfil demetine çiçekçinin çözülmemecesine sardığı ipi açmaya çalışıyordu. Benim yardım önerimi, “Bu çiçek bana geldi, ben açmalıyım” diye geri çevirdi. Sonunda başardı, birer birer vazoya koydu, vazoyu da kedisinden korumak için salondaki büfenin en üstüne... Sonra başladık sohbete... Onlar sordu, ben yanıtladım, benim de sorularım oldu onlar yanıtladı. Güner Hanım’ın bir sorusu da “Ne içersiniz”di. Yanıtım, “Herkes ne içiyorsa” biçiminde olunca, bana da duble bir viski geldi. “Şerefe ve sağlığa” kaldırdık kadehlerimizi… Bülend Bey, Klasik Türk Müziği solo sanatçısıymış, beni AKM’deki Türk müziği konserine davet etti. Güner Hanım, 81 yaşındaydı, 91 yaşında öldü. Türkiye’nin ilk rallicilerindendi, Fransız okullarında okumuştu, bir Cumhuriyet kadınıydı, babasını yitirdiğinde 2 yaşındaymış. Ömer Seyfettin’in kızı olduğunu ise 11 yaşında öğrenmiş! Tüm bunları niye mi anlatıyorum? Bugüne kadar hiç anlatmadım da ondan, bu sevinci, bu mutluluğu bu bayram gününde sizlerle paylaşmak istedim de ondan. Güner Hanım’ın bana verdiği bir belge var. Tüm edebiyatyayın dünyasını yakından ilgilendiren bir belge. Onu da bir başka bayram sohbetinde anlatmak isteğiyle, mutlu bayramlar dilerim.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle