28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 15 NİSAN 2019 PAZARTESİ gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: EMİNE BİLGET olaylar ve görüşler mGdeeldmeiğeismşinirzsuorlua: şHtıruakcuakksumzılyuızğ?u Aytun Çıray / İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı /İzmir Milletvekili Yerel Genel Seçimler ile ilgili sayım süreci önce Anadolu Ajansı’nın sonra da YSK’nın iktidar endeksli tutumları nedeni ile skandala dönüşmüştür. Özellikle Maltepe sayımlarının uzatılarak Büyükçekmece’de bazı karanlık işlerin organize edildiğine dair izlenimler ve deliller vardır. Büyükçekmece’ye ‘seçmen kaydırıldığına’ dair iddialarla kafa karışıklığı yaratılmaktadır. Halbuki Iğdır için alınan karar Büyükçekmece’yle ilgili AKP’nin yaptığı itirazların derhal reddedilmesini gerektirirdi. 2004’te Iğdır’daki belediye başkanlığı seçiminin, “seçmen kaydırma” iddiasıyla iptali istenmiş, bu talep Sadi Güven’in de imzasının bulunduğu YSK kararı ile reddedilmiştir. İçtihat haline gelen kararda şöyle denilmektedir: “İtiraza konu sandık seçmen listelerinin itiraz üzerine yeniden ele alınması ve incelenmesi mümkün değildir. Kesinleşmiş seçmen kütüklerindeki yolsuzluklara dayanılarak mazbatanın veya seçimin iptali istenemez. Dilekçede belirtilen olay kişisel haklara ilişkin olup tam kanunsuzluk hallerinden değildir, bu nedenle kurulumuzca işe doğrudan el konulması olanağı da bulunmamaktadır. Ceza kanununun ilgili maddelerinden yolsuzluk yapan şahıslar aleyhine, ilgili mercilerce takibat yapılması, dava açılması, suçların takibi yönünden doğal bir olay olup, bu bağlamda yürütülen ceza davalarıyla verilen ceza mahkumiyetleri seçimin iptalini gerektirmeyeceği gibi geriye doğru bir değerlendirme yapma olanağı da bulunmadığından, istemin reddine karar verilmesi gerekmiştir.” Hukuki süreç ve konular bu kadar açık iken yapılmak istenen nedir? Bana göre amaç itirazlar  ve sayımlar ile milleti bezdirmek ve bir punduna getirip seçimi tümden yenilemektir. Oyun budur! YSK görevini kötüye kullanma sürecine girdi Sayın Hadimi gibi YSK konusunda çok deneyimli bir hukukçu, “İlk kez YSK’nın bilgisi, denetimi, kuralları dışında ve kanunda düzenlenmemiş bir seçimin seçimi yapılıyor. Bu ikinci seçimi, ilkinin aksine siyasi partiler değil il ve ilçe seçim kurulu hakimleri YSK’nın yegâne varlık nedeni, kendisini bağlayan kanunlara tamamen sadık kalarak seçim sürecinin güvenliğini ve adaletini eksiksiz temin etmektir. Son 10 yıldır giderek artan biçimde adil seçim şartlarını bizzat ortadan kaldıran kararlar almaktadır. Buna artık millet olarak son vermemiz gerekmektedir. Hukuk içinde kalarak, milli irade adına buna artık asla rıza göstermeyeceğimizi ilan etmemizin zamanı gelmiştir. ve memurlar yapıyorlar, Tüm ikinci seçim kararlarını,YSK değil hakimler aldı” dedi. Yani YSK Sayın Kaboğlu’nun tanımıyla “hukuk dışına çıkarak görevini kötüye kullanma” sürecine girmiş görünüyor. Anayasamız’ın 79. Maddesi, seçimleri güven ve dürüstlükle yönetme görevini YSK’ya vermiştir. Bu nasıl bir yönetim anlayışıdır ki, AKP YSK’ya istediği her kararı aldırıyor. Ya da AKP’nin istediği kararları aldırdığı il, ilçe seçim kurullarının iş ve işlemlerine YSK’nın karışmadığını görüyoruz. YSK 2014 yılında aldığı Mansur Yavaş kararını da mı kayıtlarından sildi! O zaman “Delil yoksa inceleme yapılamaz” demişlerdi. Şimdi öyle mi? İstanbul’un bazı ilçelerinde oyların tümünü, bir çoğunda geçersiz oyları saydılar. Sonucu değiştiremediklerinde ise oyların tümünün sayımı için YSK’ya başvurdular. Yani YSK üyeleri Yavaş’ta verdikleri “Delil yoksa inceleme yapılamaz” kararını da ihlâl ettiler. Sonuç olarak YSK’nın yegâne varlık nedeni, kendisini bağlayan ka nunlara tamamen sadık kalarak seçim sürecinin güvenliğini ve adaletini eksiksiz temin etmektir. Ancak bu kurum son 10 yıldır giderek artan biçimde asli varlık nedenine aykırı, adil seçim şartlarını bizzat ortadan kaldıran kararlar almaktadır. 16 Nisan 2017 referandumundaki mühürsüz oy pusulaları ve zarflarının geçerli sayılması şeklindeki tam kanunsuz kararı hukuk ilke ve kurallarını yerle bir etmenin ibretlik bir şahikasıydı. (Nitekim yaptıkları hukuksuzluğun farkında olduklarından, bir nevi af kanunu gibi ‘mühürsüz oyları’ meşrulaştıracak kanun çıkartıldı) Öyle ki YSK’nın hukuksuzlukta bundan öteye geçemeyeceği düşünülmüştü. Ancak 31 Mart Yerel Genel Seçimleri bu kanaatin ne kadar yanıltıcı olduğunu ortaya koymuştur. Buna artık millet olarak son vermemiz gerekmektedir. Türk Milleti’nin sözde seçimlerin güya meşruiyetini tesis etmekten başka fonksiyonu olmayan figüranlar seviyesine indirgenmesine izin verilemez. Hukuk içinde kalarak, milli irade adı na buna artık asla rıza göstermeyeceğimizi ilan etmemizin zamanı gelmiştir. Ekrem İmamoğlu’nun hak ettiği mazbata Sayın Ekrem İmamoğlu’na hak ettiği mazbatayı vermek yerine, seçimin yenilenmesi için bir zemin hazırlanıyorsa eğer, YSK’ya artık hiçbir seçimin güvenliği emanet edilemez. YSK bir kez daha hukukla birlikte milli iradeyi ifsat etmemelidir. Bu YSK’nın denetimindeki bir seçim milli iradeyi de rehin vermektir. YSK üyeleri ya anayasal işlevini yerine getirip kanunları harfiyen uygulamalı, ya da baskı altında olduklarını deklare edip YSK Başkanı dahil hukukun onurunu ve milletin hakkını savunmak adına istifa etmelidirler. YSK tüm uyarılarımıza rağmen secimleri yenileme kararı alırsa sandıksal demokrasi bile bitmiş demektir. Bu durumda gelmemesini istediğimiz, ama önümüze gelecek soru şudur: Böyle bir hukuksuzluğu meşrulaştıracak mıyız? Manşetlerin dili... Tek adama uyarı... 2019 rüzgârı... Demokrasi nöbeti... ‘O eli havaya kaldırın...’ Ülkeyi germeyin... ‘Seçimi çaldırmayın...’ Demokrasi ayıbı bitsin... ‘Yanlış yoldasınız’... Acil demokrasi... Organize abluka... ‘Seçimi katletme...’ AKP’ye ayarlı karar... ‘Saydırmam’ zorbalığı... 14 günlük gasp... Ve bugün ‘Hukuk rezaleti’. Tarihi sınav... Yukarıda birbiri ardına sıraladığım cümleler 31 Mart’tan bu yana gazetecilik deyimiyle “dokuz sütuna manşet” olan başlıklarımız... 31 Mart’ın ardından 15 gün geçti. Tüm Türkiye gözünü İstanbul’a dikmiş, bir an önce “resmi olmayan sonuçların kesinleşmesini” bekliyor. Türkiye demokrasisi ve hukuku tarihi bir sınav veriyor. 17 yıldır ülkeyi yöneten AKP iktidarı ve Erdoğan, İstanbul yenilgisini bir türlü kabullenemiyor. CHP’liler sandık başında nöbet tutuyor. İstanbul’un ilçelerindeki bitmek bilmeyen sayım krizi, iktidarın gündemden düşürmeye çalıştığı ekonomik krizi daha da ağırlaştırıyor, doları yükseltiyor. Ülkenin sandıktan çıkan sonuca saygı duyulmasına ihtiyacı olduğu günlerde Cumhur İttifakı, millet iradesine ipotek koymaya çalışıyor. Manşetlerimiz bu gerçeği, yaşanan tabloyu ortaya koymak için atıldı. 2023 hayali çökerken... Biliyoruz ve anlıyoruz ki Erdoğan’ın 2023 hayali için İstanbul sonucu ağır bir seçim yenilgisi. Biz bir kez daha tarihe not düşelim: İktidar kanadı seçim yenilgisini kabullenmelidir. Demokrasi ve hukukun gereği budur!.. Sinyor’un büyüklüğü... FenerbahçeGalatasaray arasındaki dev derbinin ayrıntılarını spor sayfamızda okuyacaksınız. Dün Şükrü Saracoğlu’nda maç başlamadan önce Türk futbolunun efsane ismi Can Bartu’ya, meşin yuvarlağın ‘Sinyor’una veda vardı. Saygı duruşu sırasında Fenerbahçeli tribünlerin açtığı dev pankart görkemliydi. Galatasaraylı tribünlerin açtığı pankart ise Can Bartu’ya sevgiyi, saygıyı yansıtıyordu. Siyasetin olduğu kadar Türk futbolunun da böylesi sahnelere ihtiyacı var. Mutlaka bu olacaktı Hukuk yok, YSK hiç yok! Av. Celal ÜLGEN İstanbul’da seçim sonuçlarının iktidar tarafından içe sindirilememesi olayı basit bir seçim sonuçlarını kabul etmeme demek değildir. Bu durum kendi içinde derin ve gizli ajanda taşımaktadır. Örneğin Büyükşehir Belediyesi’ni vermeyen, vermek istemeyen bir zihniyetin Türkiye genel seçimlerinde başkanlığı verip vermeyeceğinin de somut işaretlerini barındırmaktadır. İstanbul seçimlerinin sonuçlarını ilan etmemek aslında gelecekteki Türkiye sonuçlarını da yakından ilgilendirmektedir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki olanaklardan, yandaş çevreye, yandaş vakıflara, yandaş medyaya, yandaş spor kulüplerine aktarılan dev fonların ortaya çıkmasından, saçılmasından daha çok bu fonların kesilecek olması düşündürüyor siyasi iktidarı. Zaten Türkiye’de uygulanan sistemin sadece adında demokrasi sözcüğünün kaldığı, yoksa bütün yönleri ile demokrasiden uzaklaşıldığını bilmeyen ve duymayan bir sağır sultan kaldı. Dönüşümün aşamaları Oktay Akbal’ın ‘Önce ekmekler bozuldu’ dediği gibi önce medya, görsel ve yazılı basın siyasi iktidarın arka bahçesi haline getirildi sonra da ‘hukukun üstünlüğü’ ilkesi ‘üstünlerin hukuku’ ilkesine indirgendi. Siyasi iktidarın icraatını denetlemesi gereken Anayasa Mahkemesi, Sayıştay, Danıştay ile başlanarak Yargıtay ve bütün ilk derece mahkemeleri, savcılıklar işlevsiz hale getirildi. Önce Feto’ya bırakılan yargı, sonra iktidarın parti devleti kurmasına yol açtı ve de yargıç güvencesini ve hukuki güvenirlik hakkını ortadan kaldıran bir sürece girildi. Fetö döneminde yaşanan bir hukuk tutulmasıydı oysa şimdi yaşanan huku kun askıya alınmasıdır. Resmen hukuk askıya alınmıştır. Günlerdir İstanbul seçim sonuçlarının açıklanmasında bir direnç yaşanmaktadır. Bu durum düpedüz su koyvermektir. Demokrasimemokrasi yok demektir. Ben kazanırsam adı demokrasidir, kaybedersem tufan anlayışıdır. Sandıkta sonuçlanan seçmen iradesini yok sayma olanağı yoktur. Seçimlerin temel hükümlere uygun yapılmasından sorumlu olan bir siyasi iktidar, atadığı sandık kurulu başkanlarından bile “sözde” yakınmaktadır. Nasıl bir ipe un sermektir bu? Biz bu olayı seçmenle inatlaşma, onu baskı altına alma ve tehdit etme yöntemi olarak tanımayabiliriz ama daha ötesi var. Bu olay kurumsal ve kalıcı bir oligarşinin son yapıtaşıdır. Sayın Ekrem İmamoğlu hem sandıkta ve hem milletin vicdanında seçimi kazandığı halde, oligarşiyi bugüne değin gizlemek durumunda olanları bu seçim turnusol kâğıdı gibi açığa çıkarmıştır. Böyle gidemez Siyasi iktidar bu sevdadan vazgeçmelidir. Demokrasinin, hukukun askıya alınmasını içimize sindirmeyeceğimiz bilinmelidir. Türkiye’nin hızla normalleşmeye geçmesi, üniversitelerin bilim yuvası olması, bağımsız ve özgün gazete ve yayın organlarının ortaya çıkması, yargıç güvencesinin sağlanması, hukukun tüm kurum ve kuruluşlarıyla işlemesi gerekmektedir. ‘Ben yaptım oldu’ mantığının bir adım ötesidir seçim sonuçları konusunda maraza çıkarmak... Üstelik bir dönem muhalefetin yaptığı bütün itirazları reddeden bir zihniyet, bu kez iktidarın itirazlarını kabul eder bir kimliğe bürünmüştür YSK’da. Devekuşu değilsiniz ama gizleyemedikleriniz ortada apaçık görünüyor. Prof. Dr. Talât TEVRÜZ / İ.T.Ü. E. Öğretim Üyesi Değerli okuyucular, yerel seçimde bugün böyle bir sonuç alınmasa idi, benzer sonuç veya sonuçlar gelecekte alınacaktı. Çünkü 21. yüzyılda bu küresel medya imkânları ile, halkımızın 143 senelik Meşrutiyet’lerden beri gelen demokrasi mücadelesi, başarısı ve Cumhuriyet tecrübesi ile ve ilaveten bugünkü yönetimin eğitim, dış politika, tarım ve ekonomik başarısızlıkları hatta dibe vurmaları ile halkımızın daha fazla kandırılması artık imkânsızdı... Özellikle mutfaklardaki yangın bunun üzerine tuzbiber etkisi yapmıştır... “Siyasal İslam” denilen saptırılmış bir İslam dini ve dolayısıyla kayırmahakarettehditisrafhukuk dışı politikalarla halk daha fazla oyalanamazdı... Nitekim son yıllarda gençler arasında da dini itikatin gittikçe zayıfladığı, hatta gençler arasında deistliğin artmakta olduğu yazılıp çiziliyordu... Gene de kolay kolay vazgeçmeyeceklerdir diye düşünüyorum. O kadar çok hata yaptılar ki, hesap verme duygusu da bunda çok çok önemli bir pay sahibidir... Dünya, diktatörlüklerden meşruti yönetimlere, oradan demokrasiye geçmiştir. Aksi eşyanın tabiatına aykırıdır, olmaz, olursa zorlama ile olur, geçicidir, akıbet gene demokrasidir... Ne var ki, Türkiye vakit kaybediyor, dünya inkişaf kaydediyor... Batı’nın oyuncağı olmuş şeriatla veya din ağırlıklı yönetilen ülkelere aldanmayalım... Türkiye’nin demokrasi tecrübesi vardır ve çağdaş bir ülkedir... Bir söylem vardır: l Bütün sular enindesonunda denize kavuşur. Malum; konumuzda deniz, demokrasi... Bir başka söylem: l Bir insanı bazen aldatabilirsin, sürekli aldatabilirsin; bir toplumu bazen aldatabilirsin, fakat bir toplumu sürekli aldatamazsın... Bir başka söylem: l Gerçeklerin er geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır. Bu son söylemi rahmetli Erdal İnönü çok kullanırdı...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle