24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
kültür EDİTÖR: EMRAH KOLUKISA TASARIM: BAHADIR AKTAŞ ‘Aile karanlık bir alan’ Ömür Atay’ın ilk uzun metrajlı filmi “Kardeşler” bu hafta vizyonda. Atay ile Adana Film Festivali’nde üç ödül alan ve İstanbul Film Festivali’nde de yarışan filmini konuştuk Geçen eylül ayında Adana Film Festivali’nde Türkiye prömiyerini yapan ve En İyi Erkek Oyuncu (Caner Şahin ve Yiğit Ege Yazar bu ödülü paylaştılar) ödülü ile Türkan Şoray Umut Veren Genç Kadın Oyuncu (Gözde Mutluer) ödülünü ka zanan “Kardeşler” uzun yıllardır sinemanın içinde olan Ömür Atay’ın ilk uzun metrajlı filmi. emrah 2005 yılında “Ankolukısa lat İstanbul” adlı filmin bölümlerden birine imza attıktan yaklaşık 13 yıl sonra çektiği “Kardeşler” ile İstanbul Film Festivali’nde de yarışan Ömür Atay ile filminin kodlarını ve yapım sürecini konuştuk. n “Kardeşler”in uzun bir doğum süreci var. Yıllara dayanan. Oysa 2005 yılında izleyiciyle buluşan ve içindeki bölümlerden biri de sana ait olan “Anlat İstanbul”un ardından uzun metrajlı bir filmle karşımıza çıkmanı beklemiştik. Neden bu kadar uzun sürdü? “Kardeşler”in yapım hikâyesi başlayalı altı yıla yakın bir zaman oluyor. Proje geliştirme aşamasından sonra yurtdışından ortaklarımız olmasına rağmen Kültür Bakanlığı’ndan fonlanmamız uzun sürdü. İlk filmlerde ortak yapım sürecine girdiğinizde ulusal fon neredeyse bir zorunluluk olarak karşınıza çıkıyor. Bizim fon başvurusuna hazır olduğumuz yıl fon açılmadı. Daha sonraki yıl erteleme aldı, üçüncü yılda yapım desteği alabildik ve gerçek yapım ve ortak yapım süreci o zaman başladı.  Kültür Bakanlığı desteğinden sonra Almanya ve Eurimage’dan yapım desteklerimiz hemen devreye girdi ve bir yıl sonra hemen sete çıkabildik.  Kısa filmden geliyor olsam da dizi sektöründe çalışıyor olman, bağımsız bir film üretmem açısından belirli önyargılarla karşılaşmama yol açtı. Ayrıca önyargıları aşmak adına da, ilk filmin bütün zorluklarını da yaşadım diyebili rim kendi adıma.  n Filmin hikâyesinde doğrudan yer almasa da Rusya’da yaşanmış bir olayın haberini okuman bu filmin senaryo sunu oluştururken önemli oldu diye biliyoruz. Neydi o olay ve nasıl şekillendirdi senin hikâyeni? Gazete haberi, iki erkek kardeşin bir kavga hesaplaşması sonucunda Rus ruleti oynaması ve birisinin ölümüyle sonuçlanmasına dair bir olaya aitti. O dönem de ‘’öteki”, “öteki olmak’’ ve ilk ötekilerimiz olan kardeşler ile ilgili bir şeyler kafam da dolanıp duruyordu. Berlin’de olduğum bir dönemde bu konsept ile ilgili küçük notlar almaya başlamıştım. Daha sonra Rusya’da olduğum dönemde bu gazete haberi ile karşılaştım. Bu haberin filmin yaratım sürecini hızlandıran bir etkisi oldu. “Kardeşler”in ilk hikâye kalıbı bu şekilde oluştu. “Kardeşler”de fiziki olarak bir Rus ruleti hikâyesi bulunmuyor ama birinin kaderini yaşamak zorunda kalan iki erkek kardeşin arasındaki hesaplaşma ve psikolojik gerilim tonu burdan şekillendi diyebilirim. “Kardeşler”de silah ya da karakterden biri bir silah gibi patlayacak ama ne zaman ve nere MUHSİN AKGÜN de, namlunun karşısında kim olacak?...   ‘Gerçek hapishane vicdanımız’ n Filmin baş kişilerinden Yusuf, filmin başında islahevinden çıkıyor ve ağabeyiyle birlikte işlettikleri tır parkında kalmaya başlıyorlar. Burası da bir çeşit hapishane aslında ve işin aslı aile kurumu da bir nevi hapishane. Tüm bu çıkışsızlıklar içinde bireyi nasıl konumlandırıyorsun ve aileyi tabii? Yusuf gibi 17 yaşında genç bir karakterin ıslahevinden şartlı tahliye ile serbest bırakılması karakter ve bizim için doğal olarak bir özgürlük duygusu ve fikri yaratıyor olsa da hikâyenin gelişiminde gerçek hapishanenin neresi olduğu ile ilgili filmde konuşacağımız çok şey var. Gerçek hapishane vicdan alanımızdır, Yusuf’u bekleyen ve suça iten aile ve muhafazakâr toplumsal hayatmızdır...  “Kardeşler” filmi tam da bu aralıkta hikâyeleniyor diyebilirim. Filmin geçtiği ana mekân olan TIR parkı da Avrupa’dan Asya’ya giden ana yolun üzerinde boşlukta duran bir mekan ve ana karakterlerin arafta kalma duygularını güçlendiriyor. Yanı başlarında uzayıp giden yol, her za man gitmek, özgürleşmek fikrini canlı tutuyor. Yusuf, dışarısının ona vaat edilen özgürlük alanın bir hapishane olduğunu anladığı anda değişmeye başlıyor. Çocuk yaşta genç bir erkeğin kendi bilebildiği bir yolla özgürleşmenin yolunu aramasına tanıklık ediyoruz. Kardeşler hikâyesinde olduğu gibi tüm kutsal yüklemeler dışında bazen suçun kaynağı aile de olabiliyor. Aile söylendiği kadar temiz bir alan değil ne yazık ki. Yoksulluk, muhafazakâr ahlak ve bağnaz dini kurallarla birleştiğinde yakından bakmadıkça çok zor fark edilen bir karanlığa sahip olabiliyor. Kadın cinayetlerinde, siyasi cinayetlerde ve mafyanın tetikçi olarak kullandığı çocuklar genellikle bu karanlık alandan devşiriliyor. Bence dönüp bakmamız gereken karanlık tam da burası.  n Erkeklik meselesini nasıl ele aldın filmde? Ne de olsa fazlasıyla erkek bir dünyada geçiyor film (Islahevi olsun, tır parkı olsun, hep erkekler ağırlıkta) ve toplumsal anlamda da çok tartışılmayan ciddi bir mevzu, hem iktidar çerçevesinde hem de kadının itilmişliği anlamında... Filmin hikâyesi dört yıl önce yaşanan bir kadın cinayeti üzerinde şekilleniyor ama “Kardeşler”, bir kadın cinayeti filmi değil. İlgilendiği alan siyasi iktidarlarında merkezini oluşturan ve gücünü aldığı “kutsal erkeklik’’ alanı. Günümüzde tüm şikâyetçi olduğumuz toplumsal ve siyasi meseleler bir şekilde buradan kaynaklanıyor. “Kardeşler”de kurbanların nasıl kurban edildiğiyle ilgilenmedim, burası tartışılmaz ve akıl almaz bir gerçeklik durumu. Katillerin iç dünyasına girerek günümüz Türkiye’sinin gelenek, yobaz dini inançlar, ekonomi ve iktidar ilişkileriyle şekillenen erkeklik ruh halini anlamak projeyi oluştururken ilk yol göstericim oldu.    ‘Saf’ Türkiye prömiyerini yaptı Dünya prömiyerini Toronto Uluslararası Film Festivali’nde yapan ve Palm Springs Uluslararası Film Festivali’nden özel mansiyon ödülü ile dönen ‘SAF’ Türkiye prömiyerini 12 Nisan Cuma akşamı 38. İstanbul Film Festivali’nde Atlas Sineması’nda gerçekleştirdi. 19 Nisan’da Türkiye’de vizyona girmeye hazırlanan filmin İstanbul Film Festivali’nde gerçekleşen gösterimine yönetmeni Ali Vatansever başta olmak üzere, oyuncuları Erol Afşin, Onur Buldu ve Ümmü Putgül katıldı. İlk filmi “El Yazısı” ile tanınan Ali Vatansever’in ikinci sinema filmi “SAF”ta, Fikirtepe’de bir gecekonduda yaşayan genç evli bir çiftin kentsel dönüşüm söylentilerinin mahalleye düşmesiyle beraber dönüşen hayatları anlatılıyor. Başrollerini Saadet Işıl Aksoy ve Erol Afşin’in paylaştığı filmde onlara Onur Buldu, Ümmü Putgül ve Kida Ramadan eşlik ediyor. İlyasoğlu ve İleri Gencer’i konuşacak Evin İlyasoğlu ve Selim İleri, İlyasoğlu’nun YapıKredi Yayınları’ndan çıkan son kitabı “Ben Leyla Gencer”in edebi yönünü tartışacaklar. Yazarlar bir operacının portresi olan kitabın içindeki edebi anlatımı, opera ve lied dünyasındaki edebiyat ve müzik sanatının evliliğini, Leyla Gencer’in özellikle şiire ve şiirselliğe merakını konuşacaklar. Yarın saat 17.00’de Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampus Rektörlük binası konferans salonunda yapılacak konuşma herkese açık. 1315 NİSAN 2019 PAZARTESİ ŞİİR TÜKENMEZ / ATAOL BEHRAMOĞLU Kültür sayfamızda bu sütunu başlatmamızın bir nedeni sayfada edebiyat ağırlığını çoğaltmaksa, öteki ve asıl neden toplumda şiire azaldığı söylenen ilgiyi arttırmak, anımsatmak, yönlendirmekti. Bize ulaşan okur desteği haklılığımızı gösteriyor. Bu sütunda “haftanın şiiri” bölümünde , artık hayatta olmayan şairlerimizden söz ediyor, genellikle doğum ya da ölüm yıldönümlerini göz önünde bulunduruyor ve genellikle herkesçe çok bilinmeyen bir şiirlerini seçiyorum. Yeni yayınlar bölümünde göz önünde bulundurduğum ise şair için genel bir değerlendirme yapmak değil söz konusu kitabı tanıtmaktır. Bu bölümde bu nedenle hem tanınmış şairlerimizin yeni yayınları, hem de belki bir ilk kitap tanıtılmış olacaktır. HHH Bu hafta bu sütunda iki şiirini okuyacağınız Orhon Murat Arıburnu’yu (19181989), doğrusunu söylemek gerekirse ve belleğim beni yanıltmıyorsa pek çok kişi gibi ben de önce sinema oyuncusu olarak tanıdım. Üstelik filmleriyle değil de fotoğraflarıyla .Siyah fötr şapkalı, Clark Gable bıyıklı ünlü fotoğrafı şu anda da gözlerimin önündedir. Filmlerini ise şimdi internete bakınca anımsadım...”Sürgün”, “Kanlı Para”, “Beklenen Şarkı” vb... Onunla birkaç kez karşılaştığımızı, bunlardan birinin de 1980’lerde yurt dı şında olduğunu anımsar gibiyim. Fakat tek kesin olan bir kez Beyoğlu’nda, yukarıda söz ettiğim fotoğrafının tıpkısı olarak uzaktan gördüğümdür... Biyografisine kısaca göz atıldığında ise , yaşamının da aslında bir film, bir roman konusu olabilecek ilginçlikler taşıdığı hissedilebiliyor. Sanki yalnızlıkta geçmiş bir özel yaşam gibi. Sinema, edebiyat, dertken yurt dışı ve yaşamdan da başka bir ülkede ayrılış. Bence sineması ve şiiri için olduğu gibi, özel yaşamıyla da yözel ilgiye değer bir şairimiz. Burada okuyacağınız şiirlerden “Lalelim” belki en çok bilinen şiiridir. “Mahkumlar” ise yıllar önce okuduğum ilk andan itibaren özellikle de son iki dizesiyle belleğime kazınmıştır. Adaşı sayılabilecek Orhan Veli’nin bir yönünü daha da ilerlere taşıyan, özgün ve bence hiç eskimeyecek şiirlerdir bunlar. HHH Tuğrul Tanyol bizden bir sonraki kuşağın önde gelen bir şairidir. Toplu şiirlerinin ikinci kitabında da şiir okurunu her zaman yeni kalmayı başaran bir imge ve anlam dünyasına çağırıyor. HAFTANIN ŞİİRİ Lalelİm Lalelim Lalelide oturur Laleli, lale kokar lalelimden Laleliden geçilir Lalelimden geçilmez! Mahkumlar Ekseriya sabaha karşı Kurşuna dizilir mahkumlar Bir sünger taşına döner Ana sütünden yapılan heykel Bari şu trampetler çalmasa, İnsan gürültüye gitmese! .. Orhon Murat Arıburnu YENİ YAYINLARDAN BİR ÜFLEYİŞTE artık orada oturan kimse yok, suyun üzerindeki rüzgâr zamanın çocuğunu taşır gerinen kasıklarında bir kadının yüzü çizilir, ben onu göremem, bir üfleyişte kırılan aynaların içinde söner mumların neşesi yolunu şaşıran ışık, eşya, yankılanır durur bir çocuk sesi geniş caddeleri geçerim, kalabalık insanlar açlığın kral olduğu bir ülkeden gelip nereye gittiği blirsiz artık orada oturan kimse yok dudaklarımda yeni kırılmış tuzben yüksek ağaçlara çıkıp aşağıya inemeyen çocuk beni burada nasıl unuttunuz? Tuğrul Tanyol(Şiirler 2 / 19851995/ Kırmızıkedi) Rezan Has Müzesi bugün ücretsiz 17. yüzyıla ait Osmanlı yapı kalıntısı ve 11. yüzyıla ait Bizans su sarnıcı ile geçmişi geleceğe bağlayan müze olarak karşımıza çıkan Rezan Has Müzesi, “Dünya Sanat Günü” olan bugün, ziyaretçilerine gün boyu müze deneyimi yaşatacak. Leonardo Da Vinci’nin doğum günü olan 15 Nisan, Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği Türkiye’nin önerisiyle, 2012 yılından bu ya na Dünya Sanat Günü olarak kutlanıyor. 2007 yılından bu yana özgün sergiler ve kültürel etkinlikler düzenleyen Rezan Has Müzesi bugün, “Toprağın Mirası” ve “Cibali Tütün Fabrikası: Emeğin Mekânı” sergilerini, ücretsiz olarak 22.00’ye açık tutacak. Piyanistler İstanbul’da buluşacak NotreDame de Sion (NDS) Özel Fransız Lisesi tarafından 2013’ten beri düzenlenen İstanbul 4. Orchestra’Sion Uluslararası Piyano Yarışması 714 Mart 2020’de düzenlenecek. Bu yıl, üç kez jürisinde yer almış, süreci bilen Türk besteci, piyanist Ali Darmar’a yarışma için eser sipariş edildi. Düzenleme Komitesi Başkanı ve Okul Müdürü Yann de Lansalut, Jüri Başkanı Vahan Mardirossian, Genel Sekreter Emmanuelle Beaufils, Onur Kurulu üyeleri Ayşegül Sarıca, Prof. Filiz Ali, Ali Darmar, Mehmet Mestçi, Metin Ülkü ve Saba Sümer’in katılımıyla yapılan basın toplantısında iki yılda bir düzenlenen İstanbul şehriyle anılan yarışmanın beş kıtadan katılacak genç yeteneklerin buluşacağı ve kendilerini gösterme olanağı bulacakları ciddi bir fırsat olduğu vurgulandı. Yarışmanın elemeleri NDS’de, final konseri ve ödül töreni CRR Konser Salonu’nda Orchestra’Sion eşliğinde gerçekleşecek. l Kültür Servisi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle