24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 15 ARALIK 2019 PAZAR EDİTÖR: CAFER KURT TASARIM: BAHADIR AKTAŞ HABER İşçi Partisi’ni kim/ne yaktı? Birleşik Krallık’taki sol seçmen büyük bir öfke ve hayal kırıklığı içinde. Başlıktaki soruyu tartışıyorlar.  12 Aralık’ta yapılan genel seçim, 1935’ten beri İşçi Partisi’nin aldığı en ağır yenilgi ile sonuçlandı. Boris Johnson’ın liderliğindeki Muhafazakâr Parti gücünü artırdı, tek başına parlamentoda çoğunluk elde etti.  En önemlisi, Brexit’in 31 Ocak 2020’ye kadar tamamlanması konusunda halkın tercihi netleşti. Fakat tartışma bitmedi; aksine belli ki gelecek yıllarda büyük bir kaos yaşanacak. İlk sonuçlara bakınca, 18 35 yaş arasındaki seçmenin, ağırlıklı olarak İşçi Partisi’ni; 45 ve sonrası yaşlardaki seçmenlerin ise Muhafazakâr Parti’yi tercih ettiği ortada.  Ne oldu da sağcılar oyunu artırırken, muhalefetteki solcular bu kadar büyük bir yenilgi aldı? Kimileri diyor ki, Jeremy Corbyn ve yönetimi İşçi Partisi’ni dağıttı...  Oysa tartışmasız doğru olan şu: Brexit, Birleşik Krallık’ı köklerinden sarstı.  Göçmenler, Brexit, ekonomik başarısızlık ve ırkçılık  Ekonomik başarısızlığın ve ağır vergi yükünün faturasını emekçilerin ödediği, Gelir dağılımındaki uçurumun zirveye çıktığı, Ulusal sağlık sistemindeki çöküşün önlenemediği bir ülkeden söz ediyoruz.  Muhafazakârlar, ekonomik başarısızlığın sorumluluğunu almak yerine, suçlu olarak belli bir toplumsal kesimi işaret etti: Göçmenler. Seçim stratejisi, sağlık sisteminin göçmenler yüzünden işlemez hale geldiği ve işsizliğin arttığı vurgusu üzerine kuruldu. Böylece AB’den ayrılmayı ırkçı nedenlerle isteyenler ile ekonomik nedenlerle isteyenler aynı potada buluşturuldu.  Seçimde işçi sınıfının, özellikle ülkenin kuzey ve orta kesimlerinde, Muhafazakâr Parti’ye oy vermesinin altında yatan neden bu.  Brexit, işçi sınıfını ikiye böldü Hani her seçimden sonra Türkiye’de de işçi sınıfının neden sağ partilere oy verdiğini konuşup dururuz ya, şu anda Birleşik Krallık’ta benzer bir durum yaşanıyor.  1 Aralık’ta bu köşede, Corbyn’in partinin farklı etnik yapıları barındıran çok katmanlı tabanı nedeniyle net bir duruş ortaya koymadığını yazmıştım. Corbyn yönetimi, ırkçılık ile ilişkilendirilmekten çekindiği için, Brexit konusunda AB ile anlaşma konusunda da tarafsız bir yaklaşımı benimsedi.  Bu politika, işsizlikten yıldığı için Brexit taraftarı olan işçi kesiminin endişelerini karşılamadı. İktidara gelmek için sadece kentli işçi sınıflarını ve gençleri mobilize etmek yetmedi; İşçi Partisi, Muhafazakâr Parti’ye oy veren kırsal kesimdeki seçmenleri kazanmakta başarılı olamadı.  Muhafazakârların çoğunluğu elde etmesini önlemek için muhaliflerin bulduğu “taktiksel oy stratejisi” de işe yaramadı. Sonuçta emekçilerin haklarını korumayacağı kesin olan, sağcı ve ırkçı bir yönetim işbaşına gelecek. Brexit sürecinde yaşananların en sonunda Muhafazakârları darmadağın etme olasılığı yüksek ama bu arada ezilen, yine emekçiler ve göçmenler olacak... ‘Üzerinde güneş batmayan imparatorluk’ sallantıda  Trump, şimdiden ağzı sulanmış bir halde planları duyurdu. Brexit sonrasında Britanya ile ABD arasında yapılacak devasa bir serbest ticaret anlaşması için tweet attı. AB’den çıkmayı istemeyen İskoçyalılar için ufukta bir yol ayrımı gözüküyor. İskoçya Özerk Yönetimi Başbakanı Nicola Sturgeon, seçimin ertesi günü, sonucun kendi geleceklerini belirleme hakkına dair net bir destek olduğunu açıkladı. İrlanda’da ise, Brexit gerçekleştiğinde, Birleşik Krallık’ın parçası Kuzey İrlanda ile AB üyesi İrlanda Cumhuriyeti arasına yeniden fiziki sınır konulması ihtimali, büyük bir sorun. İskoçya ve Kuzey İrlanda’daki bu çetrefilli durum nedeniyle, belki de Boris Johnson, “İngiltere ve Galler’in ilk Başbakanı” olacak yorumları yapılıyor. Ülkenin adı United Kingdom (Birleşik Krallık)... “United” (birleşik) kalacak mı diye soranlar var; onlara “UK kısaltması aynı kalır; ‘united’ olur ‘untied’ (çözülmüş)” diye yanıt veriliyor. Belki de yakın gelecekte Great Britain (Büyük Britanya) Little Britain’e (Ufak Britanya) dönüşecek.  Spor Kurulu’na sahip tek parti CHP Spor Kurulu’nda konuşan CHP Genel Başkan Yardımcısı Yıldırım Kaya, “Bu partinin, bu kurulun üreteceği politikalara ihtiyacı var. Bu parti halkın iktidarını kuracak, Gençlik ve Spor Bakanı bu partinin içerisinden çıkacak. Türkiye’nin içinde bulunduğu karanlıktan çıkış, CHP’nin yereldeki iktidarını genel iktidara taşımaktan geçiyor” dedi. Kaya, sadece CHP’nin bir Spor Kurulu bulunduğunu belirtti. l ANKARA/Cumhuriyet Montrö’yü ‘bozmayın’Erdoğan’ın ‘ciddi sükse yapacak’ diye tanımladığı Kanal İstanbul ciddi riskler taşıyor Prof. Pazarcı ve tümamiral Gürdeniz, Kanal İstanbul üzerinden Montrö Sözleşmesi’ni tartışmaya açmanın Türkiye’nin çıkarına olmadığını, bozulma halinde Karadeniz’de askeri varlığını artırmayı amaçlayan ABD’nin Türkiye’yi baskı altına alacağını belirtti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Dünyada ciddi sükse yapacak” sözleriyle savunduğu Kanal İstanbul ile ilgili çevresel ve ekolojik tartışmalar sürerken uzmanlardan “Montrö Boğazlar Sözleşmesi” uyarısı geldi. HuHÜSEYIN kukçu Prof. Dr. Hüseyin HAYATSEVER Pazarcı ve tümamiral Cem Gürdeniz, Kanal İstanbul yoluyla Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni tartışmaya açmanın Türkiye’nin çıkarına olmadığını, Montrö rejimi bozulursa Hüseyin Pazarcı Karadeniz’de askeri varlığını arttırmayı amaçlayan ABD’nin Türkiye’yi baskı altına alacağını belirtti. İlk olarak 2011’de o dönem Başbakan olan Erdoğan’ın “çılgın proje” olarak duyurduğu ve geçen ay TBMM’deki bütçe görüşmelerinde ihale sürecinin başlayacağının açıklandığı Kanal İstanbul’la ilgili projenin hukuk, güvenlik ve stratejik boyutları da tartışılıyor. Son günlerde AKP’ye yakın yazarlar, kanalın, İstanbul’un güvenliği için gerekli olduğunu, ayrıca kanalla Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin “Türkiye’nin lehine düzeltileceği” argümanlarıyla projeyi savunuyor. Montrö Boğazlar Sözleşmesi, ticari gemilere geçiş özgürlüğü tanırken kıyıdaş olmayan devletlerin askeri gemile Cem Gürdeniz rinin Karadeniz’e geçişini sınırlandırıyor. Sözleşmeye göre barış zamanı kıyıdaş olmayan devletlerin toplam ağırlığı 15 bin tonu aşmayan gemileri en fazla 21 gün süreyle Karadeniz’de kalabiliyor. Savaş zamanı ise boğazlardan Karadeniz’e savaş gemisi geçişi tamamen Türkiye’nin iznine tabi oluyor. ‘Büyük bir risk’ Uluslararası hukuk uzmanı Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı, Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada 1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin, Türkiye’nin ve Karadeniz’e kıyıdaş diğer ülkelerin çıkarına olduğunu vurgulayarak “Montrö’den rahatsız olanların başında ABD gelmektedir. Montrö’yle oynanırsa ABD, birtakım stratejik hesaplar içi ne girecek, Türkiye büyük bir uluslararası baskı altında kalacaktır” dedi. Projenin güvenlik ve askeri boyutlarını değerlendiren emekli tümamiral Cem Gürdeniz, ise Kanal İstanbul’u “tamamen bir rant projesi” olarak nitelendirerek projenin güvenlik açısından yeni riskler yaratacağını belirtti. “Kanalla İstanbul’un Avrupa yakasının bir ada olacağına dikkat çeken Gürdeniz, “Yarın bir tahliyeyi gerektirecek büyük bir felaket olursa bu adadan insanlar nasıl tahliye edilecek? Biz daha bir futbol maçı olduğunda 30 bin kişiyi yönetemiyoruz. Şimdi kalkıp Batı İstanbul adasına 8 milyon insan konuluyor. Olaya jeopolitik perspektiften bakıldığında bu kadar yoğun nüfuslu küçük bir ada yaratılmaması gerektiğini savunuyorum. Yaratacağı çevre, ekoloji, demografi sorunları bir yana jeopolitik perspektiften bakıldığında İstanbul gibi Türkiye’nin ekonomi, sanayi, kültür gibi sinir uçlarının birleştiği bir alana böylesine bir ada devletçiği kurulması büyük bir risktir” ifadelerini kullandı. Gürdeniz, Kanalın, İstanbul’un ve Trakya’nın savunmasını da zorlaştıracağını vurguladı. l ANKARA ‘KATAR ŞEYHININ ANNESI ARSA KAPATMIŞ’ Katar Emiri’nin annesi Şeyha Moza’nın Başakşehir’de 100 bin lira sermayeli şirket kurduktan 1.5 ay sonra Kanal İstanbul güzergâhında 44 dönüm arazi satın aldığı ortaya çıktı. Sözcü gazetesinin haberine göre Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed elSani’nin annesi Şeyha Moza bint Nasır elMissned’in aldığı Kanal İstanbul güzergâhındaki 44 bin 702 metrekarelik arazi imar planlarında “tarla” olarak görünüyor. Arnavutköy İlçesi, Baklalı Köyü’nde 136 ada 39 parselde bulunan taşınmazın devir işlemi 27 Aralık 2018’de gerçekleşti. Emlakçılar o tarihte bölgede metrekare birim fiyatının 300 lira seviyesinde olduğuna dikkat çekerek arazinin 1213 milyon lira bedelle satın alınmış olabileceğini ifade etti. Arazinin şu anki değerinin 2025 milyon lira civarında olduğunu kaydeden gayrimenkul danışmanları, Kanal İstanbul projesi sonrasında yapılacak yeni imar planlarıyla arazinin değerinin birkaç kat artabileceğine işaret etti. ‘KATAR İstanbul’ Katar Emiri’nin annesi Şeyha Moza’nın Başakşehir’de Kanal İstanbul güzergâhında 44 dönüm arazi satın alması tepkiyle karşılandı. Sosyal medya hesaplarından tepki gösteren yurttaşlar, “AKP’nin Türkiye’ye yaptığı kaçıncı ihanet? Katar İstanbul” gibi yorumlarda bulundu. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Malatya Milletvekili Veli Ağbaba da Twitter hesabından araziye ilişkin “Kanal İstanbul değil, Katar İstanbul. Ne uçakmış böyle diyeti öde öde bitmiyor!” yorumunda bulundu. Eski CHP milletvekili Barış Yarkadaş da “Demek ki neymiş? AKP İstanbul’u değil sadece rantı düşünürmüş... Kanal İstanbul’u savunanlara ibret alsın!” paylaşımında bulundu. CHP PM üyesi Eren Erdem ise “Meselenin Kanal İstanbul değil, “KATAR İstanbul” olduğu tescillendi mi? Tescillendi!” mesajını paylaştı. l Haber Merkezi Ziraat Bankası’nın el uzattığı Simit Sarayı’nın avukatı İnal, Erdoğan’ın avukatıyla ortak Simitçiden tanıdık isim çıktı İMAMOĞLU’NDAN ROMAN ÇALIŞTAYI’NDA ÇÖZÜM MESAJLARI Romanlara katılım çağrısı Roman Çalıştayı’nda konuşan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Biz, elimizden geleni yapalım. Ama siz sürece ortaklık etmiyorsanız, başarıya ulaşmaz. Siz, sürece ortaklık edeceksiniz. Hep birlikte bu şehrin sahibiyiz. Hep birlikte sorumluluklarımız var” dedi. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ev sahipliğinde dün Yenikapı’daki Avrasya Gösteri ve Sanat Markezi’nde Roman Çalıştayı düzenledi. Romanlara seslenen İmamoğlu, düzenlenen çalıştayın sorunları çözmek için bir adım olduğunu belirterek “Bu şehirde hiçbir kişinin bir başkasından üstünlüğü yok. Eşitlik ilkesini yaşayacaksınız ve her şey çok güzel olacak. Romanlar tarih boyunca vardı. Onları dışlamak kimin haddine! Bu kadim şehrin tarihinde ve köklerinde roman ustaların emeğini görüyoruz. Yaşadığınız zorluklardan haberdarım. Dertlerinizi kendi derdimiz gibi görmek ve çözüm bulmak zorundayız. İstanbul’un tarihini Romanların tarihinden ayrı düşünemeyiz” dedi. ‘Yanlış yapıldı’ Kentte resmi olmayan verilere göre yaklaşık 500 bin Roman yaşadığını belirten İmamoğlu, Romanların yaşadığı Sulukule’nin tahribatının iyi analiz edilmesi gerektiğini aktardı. İmamoğlu, “Sulukule’de yapılan tümüyle yanlıştır ve elle tutulur hiçbir tarafı yoktur” diye konuştu. Romanların sorunlarının çözülmesi için ‘STRATEJI PLANINA’ TEPKI ZEYNEP ÇAM Romanların sorunlarına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tarafından yayımlanan strateji planına tepki gösteren Marmara Roman Dernekleri Federasyon Başkanı Sinan Karaca, “Yeni yayımlanan bu belgenin Romanlar tarafından karşılığı yok hükmünde. Olmayan bir şey için Türkiye’de belge yayımlamak sıradan bir hale gelmiştir. Hükümetin samimiyetine ve bu planı uygulayacağına hiçbir Roman inanmıyor” dedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla bir kez daha “Roman açılımına” yönelik genelge yayımlandı. İlgili bakanlıklardan sorunların çözümü için gerekli gayretin gösterilmesi istenirken, Romanlar ise strateji planına tepki gösterdi. Marmara Roman Dernekle ri Federasyon Başkanı Sinan Karaca, 20102011 yılları arasında siyasi parti gözetmeksizin 150’ye yakın Roman Sivil Toplum Örgütü’nün bir araya gelerek 70 sayfalık bir rapor hazırladığını anımsatarak, “Barınma, istihdam, güvenlik, erken yaşta evlilik gibi sorunların çözümlerine yönelik hazırlanan rapor dönemin Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Fatma Şahin’e iletildi. Hükümet acele bir şekilde 70 sayfalık raporu 19 sayfaya indirdi. 20162021 yılları arasında Romanlara yönelik bir strateji planı hazırlandı ama bütçeye konulmadı. Yeni yayımlanan strateji belgesinde de herhangi bir bütçeden bahsedilmiyor. Romanlar üzerinden bir demagoji yapılıyor. Sadece resmi bir evrak yayımlandı ve arkası boş. Romanları kandırmak için yapılan bir” dedi. l İSTANBUL talimat verdiğini aktaran İmamoğlu, “12 mahalle 8 ilçede çalışmalara başladık. Bütün sorunlarınızı tartışıp çözüm oluşturacağız. Özel anlarınızı da önemseyeceğiz. Diğer kamu kurumlarıyla da el ele vererek, sizin sorununuzu çözeceğiz. Siz, sürece ortaklık edeceksiniz. Yani burada oturup, sadece sosyal yardımları konuşursak, günü kurtarırız. Hiç bir anlamı yok” ifadelerini kullandı. CHP İzmir Milletvekili Özcan Purçu, Meclis’te Romanları temsil ettiğini belirterek, çalıştayların artırılmasını istedi. Purçu, “Romanlar bir sosyal entegrasyon içinde yaşayamıyor, diğer yurttaşlarla ilişki kuramıyor. Romanlar dışa açık değil, dışarısı da roman halkına açık değil” dedi. l İç Politika SEYHAN AVŞAR Ziraat Finans Grubu’na bağlı Ziraat Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklığı’nın, kriz yaşadığı belirtilen Simit Sarayı’nın yüzde 51 hissesini Kavukçu Yapı’dan devralmak için Rekabet Kurulu’na başvuruda bulunması iktidar ilişkilerinin sorgulanmasına neden oldu. Simit Sarayı’nın avukatının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın avukatı Ahmet Özel’in ortağı Mustafa Doğan İnal olduğu ortaya çıktı. Basında yer alan iddiaların aksine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatı olmadığını belirten İnal, “Ziraat Bankası hisse aldı diye simitçilik yapacak diye bir şey yok. Bu çok mantıksız. Ziraat Bankası belirli bir hisse alarak girişim sermayesi adına yatırım yapıyor. Bu bir hibe değil, bağış değil. Bu batmış bir şirketi kurtarma değil” diye konuştu. Simit Sarayı’nın yaklaşık borcunun 500 milyon dolar olduğu ve zor günlerden geçtiği iddia edildi. Şirketin özel bir bankaya yüklü miktarda borcu bulunduğu öğrenilirken, Ziraat Girişim Sermayesi Yatarım Ortaklığı’nın bu borçları devralarak şirketi ekonomik olarak rahatlatmaya çalıştığı ileri sürüldü. Simit Sarayı’nın avukatı Mustafa Doğan İnal, Cumhuriyet’e yaptığı değerlendirmede, Simit Sarayı’nın 500 milyon dolar borcu olduğunun ve borçları ödemekte zorlanıldığı bilgisinin gerçeği yansıtmadığını öne sürdü. Simit Sarayı ile 20142015 yıllarında çalışmaya başladıklarını belirten İnal, “Başladığımız süreçte Simit Sarayı’nın hisselerini iki ayrı yerden satın alma süreci vardı. Biri Araplardı, Diğeri ise Malezya Khazanah Fonu’ydu. Araplara yüzde 10, Khazanah Fonu’na yüzde10’luk bir hisse satılması hesaplanıyordu. Araplara satış gerçekleşti. Ancak satın alan grubun sahipleri Muhammed bin Selman tarafından tutuklanınca yükümlülükleri yerine getiremediler. Malezyalı fon ile 75 milyon dolara anlaşıldı. Bu satış yapılacağı sırada Malezya’da hükümet değişti. Böyle bir süreç yaşandı” dedi. Simit Sarayı için yatırımlar yapılmaya başlandığını anlatan İnal, “Bu yatırımlar satışlara göre yapıldığı için nakit sıkıntısı oluştu. Bu şirket bir batık değil. Döviz kurlarındaki yatırımlardan ötürü ve yapılan anlaşmaların sonlandırılması nedeniyle kısa sürede bir karar vermesi gerekti. Hiçbir bankaya kredilerini ödeyememezliği olmadı.Ya krediler ötelenecekti ya da buraya bir girişim sermayesi ortağı bulunacaktı. Bu batmış bir şirketi kurtarma değil. Şirket düzenli olarak ödemelerini yapıyor” dedi. Kılıçdaroğlu’nun çağrısı TBMM Genel Kurulu’nda geçen hafta konuşan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Adalet Bakanlığı’na çağrıda bulunarak, “Erdoğan’ın avukatlarının mal varlıklarını araştırın. Milyon dolarlarını araştırın” çağrısında bulunmuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle