18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 15 ARALIK 2019 PAZAR [email protected] TASARIM: İLKNUR FİLİZ OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Libya ile mutabakatın düşündürdükleri AHMET YAVUZ Türkiye 27 Kasım 2019’da Libya’nın Birleşmiş Milletler tarafından meşru olarak tanınan hükümetiyle bir mutabakat yaptı. Daha sonra TBMM bu mutabakatı onadı. İki ayrı mutabakat söz konusu: “Savunma ve Güvenlik İşbirliği” ve “Deniz Yetki Alanlarının Belirlenmesi.” Atılan adımı yerinde bulduğumu belirtmeliyim. Ancak atılan bu önemli adımın arkasının gelmesi gerekiyor. Eğer bu adım, arzu edilen şekilde sonuçlandırılamazsa, tek başına bir anlam ifade etmekten uzaktır. İki önemli sorun alanı mevcut: 1. Libya’daki iç durum 2. Tespit edilen deniz hudutlarının uluslararası boyutuyla tartışmalı olması. Konuyu bu iki eksende ele alacağız. Libya’daki iç durum Libya’da sekiz yıldır süren bir karmaşa var. Batı’nın yaptığı müdahale sonucu Kaddafi öldürüldü ve rejim çökertildi. Güncel olarak iki grup egemenlik mücadelesini sürdürüyor: Başkan Sarraj liderliğindeki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile General Hafter komutasındaki Libya Ulusal Ordusu (LUO). Batı’da Trablusgarp’ta BM’nin de tanıdığı UMH hâkim; Türkiye ve Katar tarafından destekleniyor. Hafter’i Fransa, Rusya, Mısır destekliyor ve ülkenin doğusuna egemen. Ülkenin güneyinde ise farklı aşiretler kendi dünyalarında yaşıyorlar. Siyasi varlıkları yok denecek düzeydedir. İki ayrı grubun varlığı ve birbirleriyle çatışmaları yanında her iki grubun iç kavgaları da sorunun çözümünü zorlaştırıyor. Aslında iki grubun etkinliği açısından ele alındığında hangisinin önde olduğu konusu tartışmalıdır. Çünkü Batı’da daha dar bir alanda etkin olduğu gözlenen UMH, Trablusgarp gibi en önemli merkezi kontrol etmenin üstünlüğüne sahiptir. LUO ise geniş petrol sahalarını kontrol etmektedir. Geri bölgesi Mısır’dan karasal destek aldığı için avantajlıdır. ABD ve İtalya iki tarafa da oynuyor. Mevcut durum Libya meselesinin kısa vadede çözüme kavuşmasının pek mümkün olmayacağını anlatıyor. İlk zorluk budur. Tartışmalı tezler Türkiye, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgelerin belirlenmesinde anakaraların belirleyici olduğu tezini kabul etmektedir. Buna mukabil deniz yetki alanı olarak adaların sadece karasularının olabileceğini savunmaktadır. Türkiye’nin önceliği Akdeniz olmalıdır. Daha da ötesi denizci bir yaklaşımla çıkarlarını tanımlamalıdır. Bu maksatla Akdeniz kapsamında benzer mutabakatların öncelikle Suriye ve Mısır’la da yapılması gerekmektedir. 13 Kasım 2019’da BM’ye bildirilen Deniz Yetki Alanları haritası Dışişleri Bakanlığı’nın paylaştığı harita Dışişleri Bakanlığı, “hakça paylaşım ilkesi” temelli Doğu Akdeniz deniz yetki alanlarını içeren haritayı 13 Kasım 2019’da BM’ye bildirmiştir. Yunanistan ve AB hemen bu haritaya itiraz etmiştir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Mısır ve İsrail ile yapmış olduğu anlaşmalar “eşit uzaklık ilkesine” göredir. Bu çelişik durum tartışmanın temelini teşkil etmektedir. Uluslararası hukuk açısından konu nasıl bir boyut kazanacaktır? Bilinmezlik bu noktadadır. Öte yandan Türkiye 1982 tarihli Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni henüz imzalayan taraf olmamış tır. İkinci zorluk tezimizin kabul görmesindedir. Sonuç olarak her iki hususun da bize verdiği mesaj; uzun ince bir yolda olduğumuzdur... Türkiye’nin müteakip adımları Türkiye’nin attığı adımın tamamlanması, şimdilik UMH’nin zaferine bağlıdır. Peki, bu zafer olası mıdır? Bunu zaman gösterecek... Ancak zafere dönüşmesi, Akdeniz’deki çıkarlarımızın sağlanması adına hayatî öneme sahiptir. Türkiye’nin bunu sağlaması mümkün mü? Elbette değil. Daha farklı şeyler yapması lazım. On lar neler olabilir? İlk olarak Türkiye’nin önceliği Akdeniz olmalıdır. Daha da ötesi denizci bir yaklaşımla çıkarlarını tanımlamalıdır. Bu maksatla Akdeniz kapsamında benzer mutabakatların öncelikle Suriye ve Mısır’la da yapılması gerekmektedir. Oysa Suriye politikası bunu sağlamaktan uzaktır. Evet, Suriye’nin kuzeyinde çözülmesi gereken bir güvenlik sorunu vardır. Ancak bütün enerjiyi oraya aktarmak hatadır. Zira koridor konusu çözülmüştür. Artık bir an evvel Suriye devletiyle yani Esad ile uzlaşarak orta vadede bölge güvenliği tamamen sağlanabilir. Yaratılacak iklimden istifadeyle sığınmacıların da en azından bir kısmı ülkelerine döndürülebilir. Ülkenin toprak bütünlüğü sağlandıktan sonra egemenliğin paylaşımı konusu bir iç meseledir. Esas olan merkezi devletin ordusuyla sınırlarımızda muhatap olunan bir yapının inşa edilmesidir. Eğer Türkiye, Suriye konusunu bu çerçevede çözerse Akdeniz’de etki alanını genişletecek; Mısır üzerinde de etki gücünü artıracaktır. Öte yandan çatışan iki taraftan birini desteklemek suretiyle sonuç almak da olası görünmüyor. O halde her iki grupla da bağlantı kurmak gerekiyor. Bu nasıl yapılır? Kolay mı? Değil. Ama bu temas kurulmadan gereken etki sağlanamaz. Bu arayışın sürdürülmesi gerekir. Diğer bir etki yolu mevcut askeri varlığı artırmak suretiyle karşıt grubu işbirliğine zorlamak olabilir. Oldukça pahalı bir çözüm olsa da başka çıkış yolu görünmüyor. Bir ders Ülke yönetimi uzun ufuklu adımlar atmayı gerektirir. Fransa’nın Libya’ya müdahale için öncülük ettiği ve NATO’yu göreve çağırdığı 2011 başlarında Erdoğan haklı olarak, “NATO’nun Libya’da ne işi var” diye sormuştu. Çok haklı bir soruydu. Kısa süre sonra Libya’ya uygulanan silah ambargosunu sağlamak amacıyla dört fırkateyn, bir denizaltı ve bir yardımcı gemi bölgeye gönderilmişti. Yürütülen hava harekâtı için de İzmir’deki NATO karargâhı sorumlu kılınmıştı. Bunu belirtmek gereğini duydum. Çünkü o gün farklı durulabilseydi bugün Libya’da daha geniş bir cephe inşa etmek mümkün olabilirdi. Sonuç olarak sıkı takip gerektiren çok önemli bir adım atılmıştır. Bu zorlu yolda mücadele verenlere başarı dileyerek yazıyı noktalayalım. Kavala’nın bitmeyen trajik öyküsü Osman Kavala: Hem “Gezi Direnişi”ni hazme iddia... Dolayısıyla iddianamede de suçlamalara dayanak demeyenlerin intikam duy olabilecek hiçbir delil mev gularıyla... cut değil. Bu nedenle da Hem de aslında emper vanın sonucu ile ilgili endi yalizmin kuklası olanların şeli değilim. içeriye yönelik olarak yap Ancak, tutuklanmam fii tıkları “Dış Güçlerin Saldırısı” iddialı, gerçekleri saptıran temelsiz propagandanın kurbanı olarak... Haksız ve hukuksuz bir biçimde... Bir yıldan fazlası iddianamesiz olmak üzere... İki yılı aşkın bir süredir Silivri Cezaevi’nde. Dördüncü duruşması 24 Aralık’ta. HHH Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 10 Aralık’ta Kavala’nın “derhal serbest bırakılması” gerektiği konusunda ka li bir cezaya dönüşmüş durumunda. Tutuklama için kesin delil gerekmez şeklinde bir akıl yürütmeyle tahliye taleplerim reddediliyor. Üç milyonu aşkın insanın katıldığı Gezi protestolarıyla ilgili bir tek ben tutukluyum. Sadece bu durum dahi yapılanın ne kadar mantıksız olduğunu gösteriyor.” “16 ay iddianamenin hazırlanmasını bekledim. Dava başladıktan sonra üç defa mahkeme heyetinin başkanı değişti. Bunlar, rar verdi. bana tutukluluğumu uzat Bu karar üzerine, Os mak için yapılmış gibi gö man Kavala’nın avukatları özetle şunları belirttiler: “Avrupa I·nsan Hakları Mahkemesi 10 Aralık 2019 tarihli kararında: Osman Kavala’nın s¸iddete bas¸vurmaya niyeti oldugˆu yo¨nu¨nde herhangi bir makul rünüyor.” “İddianamede benim le ilgili iddiaların kaynağı olan Emniyet raporlarının Gülencilikle suçlanan polisler tarafından hazırlanmış olduğu ortaya çıktı. İddianamenin temel al s¸u¨phenin bulunmadıgˆı... dığı soruşturma dosyası Kavala’nın yalnızca nı hazırlayan savcı da FE so¨zles¸menin gu¨vence altına TÖ üyeliğinden aranıyor. aldıgˆı hakları kullandıgˆı... Bu tuhaf durumun da tu Bu eylemlerin bir in tuklama uygulamasının san hakları savunucusunun meşruiyeti konusundaki so olagˆan fiil ve faaliyetlerinden ibaret oldugˆu... Bas¸vurucunun uzun tutukluluk halinin hak savunucusunu sessizles¸tirmek art niyeti tas¸ıdıgˆı... Gerekc¸eleriyle ihlal kararı vermis¸ ve derhal serbest bırakılması gerektigˆi sonucuna ulas¸mıs¸tır. Mu¨vekkilimiz Osman Kavala’nın bu karar uyarınca, o¨zgu¨rlu¨gˆu¨ne bir an o¨nce kavus¸masını sagˆlayacak adımların vakit kaybetmeden atılmasını o¨nemle vurguluyo ruları artırmakta olduğunu düşünüyorum.” HHH Değerli okurlarım, bu satırların yazıldığı sırada, Kavala, AİHM’nin kararına rağmen hâlâ serbest bırakılmamıştı. Yukarıda giriş bölümünden sadece birkaç önemli cümlesini aktardığım söyleşisinin tamamını https://www.dw.com/ tr/kavalabuişindahaçokuzayacağınıtahminetmiyorum/a51652119 adresinden okursanız, ruz.” Kavala’nın trajik öyküsü HHH nün ayrıntılarını daha iyi DW Türkçe, AİHM kara görebilirsiniz. rı açıklanmadan önce Kavala ile Silivri Cezaevi’nde yüz yüze görüşmüştü. Beril Eski’nin haberine göre Kavala, söyleşi HHH Ergenekon, Balyoz ve OdaTV davalarındaki haksızlık ve hukuksuzluklarla tarihe geçen “Bi nin girişinde özetle şunla rinci Silivri Trajedisi”, Ka rı söylemiş: vala davasıyla, bugün “Benim ve diğer suçla kü yargıya da METASTAZ nanların beraat edecekle yapmış galiba: rinden şüphem yok. AİHM’nin 10 Ara Gezi protestolarının hü lık Kavala kararı, bu kümeti yıkmak için dış güç METASTAZ’ın tescili gibi lerce planlanmış, finanse edilmiş ve benim lideri olduğum gizli bir yapı tarafından yönetilmiş olduğu son derece mantıkdışı bir görünüyor. HHH HER ZAMAN, HER YERDE, HERKES İÇİN, ADALET! yeni yılda sevdiklerinize en güzel hediye! ö el tas ımZ c kupal ı ve m se pad www.cumhuriyetkitap.com.tr ‘ de! 2020 Masa Takvimi hediye! Satış Noktaları İstanbul Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 Şişli • 0212 343 72 74 Ankara Güvenevler Mah. Güneş Cad. No:8/1 Kavaklıdere • 0312 442 30 50
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle