24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 21 EKİM 2019 PAZARTESİ EDİTÖR: CAFER KURT HABER Sınırdaki tehdit bitmediBinbir ortaklı günahın zehirli meyvesi; IŞİD’in Türkiye’deki saldırılarında yüzlerce yurttaş can verdi Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), emperyalist güçler ve bölgesel müttefiklerinin Ortadoğu’da mezhepsel ayrımları derinleştiren savaş ve işgal politikalarının en zehirli meyvelerinden biri olarak ortaya çıktığında, henüz tehli kenin büyüklüğü bu denli anlaşılamamıştı. Birleşmiş Milletler (BM) rakamlarına göre neredeyse yüz ülkeden 40 bini aşdoğan kın cihatçının toplandıergün ğı, Irak ve Suriye’de toprak hâkimiyeti kalmasa da uyuyan hücrelerinin halen bulunduğu, Nijerya, Yemen, Afganistan, Libya gibi ülkelerde bağlantılı örgütlerin cirit attığı, bu Selefi cihatçı örgüt, şimdi Türkiye’nin de en büyük kamburlarından biri durumunda. IŞİD’e giden süreç IŞİD’in “IŞİD” olma sürecinde en ciddi dinamiklerin, Afganistan savaşı, Irak’ın işgali, Libya’da Muammer Kaddafi’nin devrilmesine giden süreç olduğu biliniyor. Öte yandan, İsrail’in Lübnan’da 2006 yılında Hizbullah’a karşı yaşadığı askeri yenilgi de Şii güçlere karşı ABD müttefiki Körfez ülkelerinin selefi gruplara yatırım yapma kararını beraberinde getirmişti. Örgütün Suriye ve Irak’ta güçlenmesinde, Ankara’nın şu anda ihtilaf yaşadığı Suudi Arabistan’ın ve Ankara’nın halen pek sıkı fıkı olduğu Katar’ın rolleri gizlenmiyor. Hatta ABD Başkanlığı’na 2016 yılında aday olup kaybeden eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın sızdırılan epostalarında “IŞİD’e ve bölgedeki diğer radikal gruplara gizli mali ve lojistik destek sağlayan Katar ve Suudi Arabistan hükümetlerine baskı yapmak için diplomatik ve daha geleneksel istihbarat imkânlarımızı kullanmamız gerekiyor” ifadesinin geçtiği bilgi notları olduğu ortaya çıkmıştı. Önce El Kaide ve bağlantılı örgütler, daha sonra düşünsel akrabalığı olan IŞİD’in güçlenmesinde, örneğin Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad karşıtı tüm gruplara, hesapsızca kitapsızca aktarılan silahların n 4 EKİM 2019 Barış Pınarı Harekâtı’yla Türkiye’nin kontrolüne geçecek olan bölgelerdeki IŞİD kamplarında kalanların durumu halen tartışılıyor. Tutuklu IŞİD’liler için kamplardan kaçma tehlikesinin bulunduğuna, yargılama ve iadelerin nasıl yapılacağına ilişkin yanıtlar verilmiş değil. SAVAŞ ÇALIŞMALARI ENSTİTÜSÜ HARİTASI (ABD) Haseke Halep İdl b Rakka Hama Humus SURİYE Palm ra Şam Deyr ez Zor Ebu Kemal IŞİD,li yakınları da dahil ülke içinde yerinden edilenlerin Tutulduğu ve resmen tanınan kamplar IŞİD mensupları, IŞİD şüphelileri ve diğer suçluların tutulduğu gözaltı merkezleri da etkisi olduğunu biliniyor. Esad’ı devirme hayalinin en sıkı destekçilerinden olan Ankara’nın bir dönem neredeyse sınırları açık hale getiren politikalarının hem cihatçı geçişlerinde hem de kontrolsüz silah sevklerindeki payı da gizli değil. Aynı ABD’nin kontrolünde Doğu Avrupa’dan bölgeye kurulan silah ağının gizlisi saklısı olmadığı gibi. Türkiye’de büyük katliamlar IŞİD’in Türkiye’de şu ana kadar düzenlenen 7 büyük saldırıyı bizzat düzenlediği veya bunlarda militanlarının rol oynadığı biliniyor. 5 Haziran 2015’te HDP’nin Diyarbakır’daki mitingine düzenlenen ve 4 kişinin yaşamını yitirdiği saldırının faili olarak açıkla nan Orhan Gönder’in IŞİD’le bağlantısı nedeniyle arandığı duyurulmuştu. Diyarbakır’ı, Suruç, Ankara, Sultanahmet, İstiklal Caddesi, Atatürk Havalimanı ve Reina katliamları izledi. Bu katliamlarda en az 240 kişi hayatını kaybetti. Uyuyan hücreler IŞİD’in halihazırda ne kadar gücü olduğu konusu ise tam bir muamma. Dünyanın farklı yerlerinden IŞİD için savaşmak üzere Irak ve Suriye’ye giden en az 40 bin kişiden çoğunun öldüğü veya yakalandığı düşünülüyor. Öte yandan, geçen şubatta Birleşmiş Milletler (BM) Terörle Mücadele Ofisi tarafından BM Güvenlik Konseyi’ne sunulan raporda Irak’ta ve Suriye’de çok sayıda uyuyan IŞİD hücresi bulunduğu belirtiliyor, militan sayısının ise 18 bin civarında olduğu tahmin ediliyordu. Sorumluluğu kim alacak? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, eylül sonundaki BM 74. Dönem Genel Kurulu çalışmalarının açılışında yaptığı konuşmada, Suriye’de ilk aşamada “30 km. derinliğinde, 480 km uzunluğunda bir bölge oluşturulmasının hedeflendiğini” duyurmuştu. Bu planın, Barış Pınarı Harekâtı sonrasında ABD ile yapılan müzakerelerde değiştiği düşünülse dahi, bölgede, IŞİD’lilerin veya ailelerinin tutulduğu kampların olması Türkiye’yi yeni bir sorunla karşı karşıya bıraktı. Bu ay başında Reuters’a konuşan Türk yetkililere göre “Türkiye’nin operasyon yürüttüğü bölgelerde terör örgütü YPG’nin omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin kontrol ettiği merkezlerde 1200 ila 1500 IŞİD militanının tutulduğuna inanılıyor.” Ancak bu rakamların çok daha fazlası var. Suriye’nin kuzeyinden doğusuna uzanan geniş coğrafyada, IŞİD’lilerin ya da yakınlarının bulunduğu irili ufaklı 30’a yakın “cezaevi veya kamp” bulunuyor. BBC tarafından derlenen verilere göre, IŞİD’lilerin yakınlarının tutulduğu Münbiç’in doğusundaki kamplarda 5 bin, Tvahina’da 8 bin, Ayn İsa’da 13 bin, Mebruke’de 3 bin, Ebu Haşab’da 6 bin, El Hol ve Arişe’de 7075 bin, Roj ve Nevruz’da 2 bin civarında kişi bulunuyor. Bunlar dışında bölgenin genelindeki cezaevlerinde ABD’li yetkililere göre en az 11 bin IŞİD’li tutuklu var ve bunların yaklaşık 2 bini yabancı cihatçılar. Kamplara ilişkin raporlar, özellikle kadınlar ve çocuklar için tablonun içler acısı olduğunu gösteriyor. Bölgede araştırma yapanlar, en büyük kamp olan El Hol’de kalanların üçte ikisinden fazlasının 12 yaşın altındaki çocuklar olduğunu söylüyor. Öte yandan, tutuklu IŞİD’liler için kamplardan kaçma tehlikesinin bulunduğu, yargılamaların nasıl yapılacağı, özellikle yabancı cihatçıların ülkelerine dönüp dönmeyeceği gibi bir dizi soru işareti de mevcut. Hem İdlib’in durumu hem de ‘uyuyan hücreleriyle’ Suriyeli cihatçılar Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor Cihatçılar nereye gidecek? Sadece cihatçılar değil, Türkiye’nin destek verdiği ÖSO mensuplarının da bir çözülme anında nereye gidecekleri sorusu var. Bunların da Türkiye’ye geleceklerinin kesin olduğu düşünülüyor. ÖSO, 14 bin askerini Türkiye için kara birlikleri olarak konuşlandırmaya hazır olduğunu duyurmuştu. Dolayısıyla Türkiye bu örgütten kaçanların da sığınağı olacak. Barış Pınarı Harekâtı’na katılan bir grup ÖSO mensubu Tel Abyad’dan Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesine dün dönüş yaptı. Bu bugünün sorusu değil, ama yanıtı hiçbir zaman açıkça verilmemiş bir sorudur bu. Sorunun eğer varsa yanıtı, bu en çok Türkiye’yi ilgilendiriyor ta bii. Önce birkaç anımsat ma yapalım. Cihatçı unsurlar önce Irak’a gittiler bilindiği gi Mustafa K. Erdemol bi. ABD işgalinin tetiklediği Sünni ayaklanmanın baş gösterdiği Irak’a sonradan hemen hepsi IŞİD’e katı lan El Kaide militanları doluştu. Da ha sonra bunların hemen hemen ço ğu 2011’de başlayan Suriye iç savaşın da yer aldılar. BM’nin konuya ilişkin raporlarından birinde, 110 ülkeden 40 binden fazla yabancı cihatçının hem Suriye’ye hem de Irak’a gittiği yazılı dır. King’s College London’daki Ulusla rarası Radikalleşme Çalışmaları Mer kezi (ICSR) tarafından resmi, akade mik ve diğer verilere dayanarak hazır lanan Temmuz 2018 tarihli bir çalışma vardır. Burada da 80 ülkeden 41 bin 490 IŞİD mensubunun çatışmalarda yer aldığı vurgulanır. Bunların 32 bin 809’u erkek, 4 bin 761’i kadın, 4 bin 640’ı da çocuktur. Bunların da 18 bin 852’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan, 7 bin 252’sinin Doğu Avrupa’dan, 5 bin 965’inin Orta Asya’dan, 5 bin 904’ünün Batı Avrupa’dan, 1010’unun Doğu Asya’dan, 1063’ünün Güneydoğu Asya’dan geldiği de belirtiliyor. Özellikle Suriye’ye cihatçı geçişinde Türkiye’nin oynadığı role ilişkin cid di iddialar var. Batı medyasında Ha ziran 2011’den itibaren Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine cihatçı geçişleri ne yardımcı olduğuna ilişkin haberler, raporlar yer aldı. Bunu güçlendiren bir veri olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye’de rejimin değişmesi konusunda yaptığı çağrılar gösteriliyor. Haziran 2014’te 163 Türk’ün IŞİD’e katıldığı da Türkiye medyasında yer almıştı. Türk istihbaratı bu rakamın daha fazla olduğunu belirtmişti. 600 civarında deniyordu rakam için. Uluslararası Radikalleşme Araştırma Merkezi de bu rakamın Aralık 2013 itibarıyla 500 olduğunu açıklamıştı. En çok katılım da Adıyaman’dandı araştırmalara göre. Türkiye’de üs iddiası İsrail’in askeri istihbaratına göre Ocak 2014’te, El Kaide bağlantılı grupların Türkiye’de en az üç üssü bulunuyor. ElMonitor’da yayımlanan bir raporda da 2013’ten önce cihatçıların Antakya’daki Osmanlı ve Narin gibi otellerde kaldıkları ileri sürülüyor. Temmuz 2012’de, Suriye’de bir muhalif örgüt tarafından yayımlanan, “Suriye’de Cihatı Yöneten Türk Mücahit” adlı altı dakikalık bir videoda, Müslümanları Suriye hükümet güçleriyle savaşmaya çağıran bir grup sa vaşçının görüntüleri yer almıştı. Bu bilgilerin önemi şu: Türkiye iste yerek ya da istemeyerek çok sayıda cihatçının Suriye’ye geçişinde bir istasyon durumunda. Sorun da burada başlıyor. Suriye’de yönetimin güç kazanmasından sonra bölgeyi terk etmek zorunda kalan cihatçılar nereye gidecek? Sadece cihatçılar değil, Türkiye’nin destek verdiği Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) mensuplarının da bir çözülme anında nereye gidecekleri sorusu var. Bunların da Türkiye’ye geleceklerinin kesin olduğu düşünülüyor. Türkiye sınırının yakınında, Türk kuvvetleri tarafından korunan Suriye’nin birkaç küçük yerleşim bölgesinde bulunan Özgür Suriye Ordusu 14 bin askerini Türkiye için kara birlikleri olarak konuşlandırmaya hazır olduğunu duyurmuştu. Dolayısıyla Türkiye bu örgütten kaçanların da sığınağı olacak. Türkiye sınırında kurulan mülteci kamplarında yarım milyondan fazla “mülteci” var. İdlib’e yapılacak bir Suriye ordu müdahalesi sonunda bunların hepsinin Türkiye’ye geleceği sır değil. Bunlar arasında sayıları 60 bine yakın olduğu söylenen cihatçı unsurlar bulunuyor. “Mülteci”den ayırmak zor cihatçıları. İdlib’in, taraflar arasında yapı lan anlaşma uyarınca silahsızlandırması sürecinde binlerce cihatçının nereye gittiği bilinmiyor, ama büyük bir olasılıkla, Fırat Kalkanı Operasyonu’ndan sonra oluşturulan bölgelere kaçtıkları düşünülüyor. Bir başka iddia ise hemen hemen hepsinin “uyuyan hücreler” halinde Türkiye’de bulundukları. Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG) Deyr ez Zor’un Bahoz köyünde sürdürdüğü operasyondan kaçan IŞİD’lilerin aileleriyle birlikte Türkiye’ye kaçtıkları da güçlü bir iddia. Şimdi, Suriye’de savaş bittikten sonra özellikle Türkiye ile birlikte hareket eden ÖSO militanlarının da, diğer cihatçılar gibi gelecekleri yer Türkiye. Bunun ülkeye ciddi sorunlar yaşatacağı açık. Ayrıca Barış Pınarı Harekâtı ile vekâlet savaşının sürdüğü Suriye’ye, “resmi” olarak askeri güç sokan ülke durumunda Türkiye. Dolayısıyla vekâlet savaşı sürdüren İran, Katar, Suudi Arabistan gibi ülkelerden çok “resmi” olarak mevcudiyetinden ötürü Türkiye uluslararası soruşturmaların konusu olabilir. Masa ve sırları: ‘7.5 milyon Suriye nüfusunu kontrol ediyoruz’ Önce neyi kastettiğini anlamadım. TV’deki muhatabım Türkiye’nin güçlü olduğunu, çünkü 7.5 milyon Suriyeliyi kontrolü altında tuttuğunu söylüyordu. 7.5 milyon? Türkiye’deki Suriyelilerin sayısı 4 milyon kadar açıklanıyordu, hadi 1 milyon da kaçağı say, etti 5 milyon. 7.5 milyonun sırrını hemen öğrenecektim: İdlib bölgesindeki Suriyeliler.. Oralarda sağda solda “nüfus sayımı” yapmış iktidar ve adamları. 11 milyon halihazırda Suriye’de yaşıyorsa, onlara karşılık 7.5 milyon! Esad’a, Şam’a karşı Ankara’nın gücünün ölçüsü yapmışlar Suriyelileri. Daha sonra İbrahim Kalın Bey’den okuyunca benzer sözleri, hesabın kaynağı belli olmuştu: Beştepe! Birden, Ankara’nın elinde bir pazarlık gücü olarak “esir Suriyeliler..” gözümün önünde belirdi.. Görüntüyü hızla kovaladım! Fakat bu görüntü ve Kalın’ın sözleri, Beştepe politikasını açığa vuruyordu. İdlib’deki taktiklerini de...  Eyvah Suriye ilerliyor! Ankara ve medyasının en hassas olduğu konu İdlib. Suriye’nin İdlib bölgesinde her ileri hareketi, büyük gürültü ile karşılanıyor, anımsayın: Eyvah bu ilerleme sivillerin Türkiye’ye göçüne neden olacak.. Suriye ordusu esas olarak İdlib’i ele geçiren teröristlere karşı topraklarını kurtarmak uğraşısında, ama bizimkilerin hesabı başka! Kökleri El Kaide’ye dayanan Esad karşıtlarının İdlib eyaletini kontrol altında tutmaları, aslında Şam karşıtlığı tavan yapmış Ankara’nın politikalarıyla uyumluydu. Şam ilerlememeli, İdlib teröristlerin ve aynı zamanda Ankara’nın da kontrolü altında kalmalıydı. Burada Şam’a karşı güçlü bir cephe kurulmuştu! İdlib’deki Suriyeliler de böylece Şam’ın değil Ankara’nın “nüfus kontrolü” hanesine yazılmış oluyordu! Masada güçlü olmak! Böylece bu politika, aslında uzun süredir hükümet üyelerinin ve politikacılarının yanı sıra daha geniş cephede slogan olarak yaygın kullanılan ama içeriği bir türlü doldurulmayan “masada güçlü olmak” deyimi ile bütünleşti. “Masada güçlü olmak” için, Suriye’nin mümkün olan en çok toprağını, en çok nüfusunu, en çok eyalet ve kentini askeri olarak elinde, kontrolünde bulunduracaksın! Böylece “masada elinde önemli kozlar” bulunmuş olacak. Peki ‘masa’ nedir? Suriye probleminin nihai çözümü için yapılan ve yapılacak görüşmeler. Ankara’nın elinde ne olacak, Beştepe ne istekte bulunacak? Başından beri politikalarına yön veren “Osmanlıcılık”. Yeni Osmanlıyız diyen bizzat kendileri.. Suriye de “Osmanlı”nın parçası! Orada şu veya bu şekilde “kontrol” edebilecekleri bir şeyler.. Toprak, nüfus, kontrol ettikleri araçlar (ÖSO gibi vb.) aracılığıyla Şam’dan bağımsız veya federatif veya özerk bölgeler gibi bazı yetkilere sahip Suriye içinde yönetim biçimleri. Onlar aracılığıyla Beştepe’nin nüfuzları. İdlib’de HTŞ ve benzerlerine karşı Suriye ordusu ilerledikçe, Ankara’nın başı dönecek. Ne istemeliyiz? Suriye konusunda Türkiye’nin tek meselesi, sınır boyunca güvenliğin sağlanması, ülkemize karşı oralardan terör faaliyetlerinin sona ermesidir. Masada güçlü olmanın bizim için tek gerekçesi budur. Suriye sınırlarına sahip çıkmalı, ülkemize karşı herhangi bir teröre kışkırtıcı eyleme izin vermemelidir. Ve bunun güvencesini sağlamaktır. Bunun için de güçlü bir Şam hükümetidir, yeniden ve güçlü bir SuriyeTürkiye dostluğudur. HHH Aslında Ankara’nın bunun dışındaki hayallerinin gerçekleşme olasılığı sıfırdır. Ayrıca böyle hayaller ayıptır. Bölücülüğe girer, emperyalist emeller olur. O zaman Türkiye üzerine kurulan başka hayallere de kapı aralamış olursunuz. Pazarlık etmeyiz falan diye başlayan ve 5060 km. hatta sonuna kadar derinliğe doğru operasyon hayalleri, ABD’nin masaya sürdüğü Halk Bankası ve Beştepe ailesinin malını mülkünü araştırma önerileri ile son buldu. Ankara gücünü test etti. Ahmet Yavuz’un dediği gibi Ankara (o Türkiye dedi), gücünün sınırlarını gördü. Ekonomiden hiç mi hiç bahsetmiyorum bile..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle