25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 24 OCAK 2019 PERŞEMBE mumcu’nun izinde Ayrıntılar Unutmayın! Mustafa Kemal devrimcidir... Mustafa Kemal tartışması yapmanın tam zamanıdır. Cumhuriyet okurunun en hassas olduğu konuda sağlıklı ölçü koymazsak, korkarım ki Atatürk, tacirlerin elinde sıradan piyasa unsuruna dönecek. İslam coğrafyasının ve ötesinde dünyanın en önemli devrimlerinden birini gerçekleştirmiş olan Mustafa Kemal, sıradan bir ikon halini alacak. Bu çok tehlikelidir ve esasen tam da siyasal İslamcıların istediği konumdur. İtiraz ve isyan ediyorum. Taner Timur Hoca, “Mustafa Kemal tarihi ileri götürmüş bir devrimcidir. Bu yönüyle soldur” dedi. Net tarif. Sosyalist değildi belki ama ilericiydi, soldu! Osmanlı’nın yıkılması ardından hızla ve hayranlık duyulacak başarıyla; dil, kültür, kadın hakları, bilimsellik, sanat alanlarında büyük devrimler yaptı Mustafa Kemal. Anadolu’yu ileri taşıdı. Antiemperyalist savaşın kahramanıdır! İki Mustafa Kemal yorumu yapılabilir. Biri, bugün tüm ırkçı partilerin yaptığı gibi Mustafa Kemal’i kaba milliyetçiliğe indirgeyen yorumdur. Mustafa Kemal; ümmet toplumu olan Osmanlı’dan ulus yaratmak zorundaydı. Ona tarih vermek zorundaydı, kendi dilini konuşması için cesaretlendirmeliydi. Ümmetten millete, kuldan yurttaşa geçmek için güven vermek zorundaydı yoksul ve cahil halka. Burada “Türklük” vurgusu, kul olmaya boyun eğen halka yurttaşlık bilinci kazandırmak içindir. Ben Mustafa Kemal gibi birinin kendini ilkel biçimde tarif edeceğini sanmam. O kalıp dar gelir! İnanıyorum ki Mustafa Kemal bir Fransız devrimcisi gibi aydınlanmacı, eşitlikçi, adalet yanlısıydı. Ömrü yetse demokrasiyi tesis etmek isterdi. Denedi de. Maalesef demokrasi eğitimli halk istiyor, başaramadı. Bu isteğini açıkça Yakup Kadri ve Falih Rıfkı’ya söylemiştir. (Çankaya ve Atatürk kitaplarına bakılabilir.) Niyazi Berkes’in, Doğan Avcıoğlu’nun, İlhan Selçuk’un, Uğur Mumcu’nun yorumladığı Mustafa Kemal doğru olandır. İşçi sınıfının oluşmasıyla birlikte devlet kapitalizmine hapsolmuş Cumhuriyete, ilerici tarif gerekliydi. Uğur Mumcu açıkça söyler: “Ben hem Kemalistim, hem sosyalistim.” Merkeze aydınlanmayı koyar, üstüne de sınıf bilincini ekler. Nitekim eğer Köy Enstitüleri girişimi tutsaydı bu iş çoktan başarılmış olacaktı. Devrimci Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının saygısı açıktır Mustafa Kemal’e. Çelişki yoktur, ayağını aydınlanmaya basmayan sosyalizm nasıl olur? Komünizm korkusunun yarattığı NATO’cu TSK; 12 Mart ve 12 Eylül’de halka ihanet etti, siyasal İslamcılara verdi ülkeyi. Kurtuluş Savaşı yapan ordu gitmiş, emperyalizme teslim olmuş, gerici ordu kurulmuştu. Bu ordu TÜSİAD’ın konforunu korumak için vardı. Yurt çıkarlarını savunmak şöyle dursun, doğrudan ABD’ye hizmet eden adımlar attı. Yurtsever devrimcileri darağacına götürdü. Kenan Evren bu ordunun genelkurmay başkanıdır, darbecidir. Darbe sosyalistlere yapılmıştır. Özal’ı ülkenin başına bela etti. YÖK’ü kurdu, dinciliği palazlandırdı. Bunlar karşında en güzel tarifi Nadir Nadi yaptı: “Ben Atatürkçü değilim” diyerek! Mustafa Kemal yeniden gündemde en üst sırada, güncel! İslamcıların devleti kuşatmasıyla birlikte Mustafa Kemal doğrudan halkın oldu. Bölgedeki gelişmeleri gören herkes aydınlanmanın, Cumhuriyetçiliğin, laikliğin ne denli önemli olduğunun ayırdına vardı. Lakin tepkinin kaynağı salt yaşam biçimine indirgendi. Elbette yaşam biçimi son derece önemlidir, savunulmalıdır. Lakin Cem Uzan’ı Atatürkçü sayarak ona oy verenlerle, yukarıda tarif ettiklerim arasında benzerlik var mı? Soru haklıdır: “Hangi Mustafa Kemal’i savunacağız?” Bugünlerde milyonlarca basılıp, tarihte görülmemiş biçimde reklamı yapılan Mustafa Kemal kitabına getirmek isterim konuyu. Biyografi yazmak değerlidir, gereklidir. Mustafa Kemal farklı yorumlarla yazılmalıdır da. Her kuşak yazar yeni yorumlarla katkı yapmalıdır. Ancak siz Mustafa Kemal’in içini boşaltıp, yurttaşların zaaflarından, sevgisinden faydalanarak içeriksiz biçimde, piyasa koşullarına uygun, ıslah edilmiş hale getirirseniz onu, bu en çok AKP’nin ekmeğine yağ sürer. Ve devrimci Mustafa Kemal’ciler karşınıza dikilir! Mustafa Kemal’in beyaz leblebi yemesi ve rakı içmesi değildir onu değerli kılan, tarihi değiştiren büyük bir devrimci olmasıdır. Devrimciler şakşakçı kalabalıktan korkmaz, bu böyle biline! Feyzioğlu: Mumcu’nun uyarıları bugün de geçerli Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Kocaeli’ndeki Uğur Mumcu anıtını ziyaret ederek, kırmızı karanfil bıraktı. Feyzioğlu, “Bugün net bir şekilde görüyoruz ki milletin pusulasız bırakılması 2000’lerde emperyal işgalin Türkiye’de hayata geçirilmesinin altyapısını oluşturmuş ve FETÖ’yü deşifre eden, uyaran aydınlar öldürüldüğü için yerlerine gökten zembille indirilmiş, üstlerine televizyon kanalı kurdurulmuş aydınımsılar onların bıraktığı boşlukta istedikleri gibi at oynatmışlar” dedi. Uğur Mumcu’nun uyarılarının bugün de geçerli olduğunu belirten Feyzioğlu, “O gün sırayla katledilen aydınlarımızın uyarıları bugün de geçerli. Gerçeği görmek ve gereğini yapmak da bizim yükümlülüğümüz. Türkiye başaracak. Buna hiçbir şüphem yok. Başaracağız ve tüm zincirlerimizi kıracağız” ifadelerini kullandı. l ANKARA/Cumhuriyet BİR YURTSEVERLİK REHBERİ Ayrıntılar Y irmi altı yıl önce bugün katledildi Uğur Mumcu. Yirmi altı yıldır gazeteciliği, yazarlığı, düşünceleri üzerine çok şey söylendi, yazıldı, çizildi. Öyle ki, bazen o söylenenler arasında gerçek Uğur Mumcu’nun izlerini yitirir gibi olduk... Yirmi altı yıl sonra bugün, onun bütün yazılarını tek tek altını çizerek okuduğumuzda, duygusal, düşünsel ve yöntemsel üç özelliğini, yılmadan, yorulmadan gelecek nesillere hatırlatma gereği duyuyoruz: Halkına karşı duyduğu sorumluluk duygusu, Atatürk’ün tamAbyarığnıtmılasrızlıkçı kurtuluş düşüncesinden güç alan, yönünü demokratik sosyalizme dönmüş düşüncesi ve ayakları yere basan, somut ve eylemsel mücadeleciliği... Küba Devrimi önderi Fidel Castro, ülkesinin eğitim sistemini niçin titizlikle düzenlediğini anlatırken, kısacık bir cümleyle özetler düşüncesini: “Herkes Che gibi olsun diye...” der. Bu yazı dizisinin amacı da, “Herkes Uğur Mumcu gibi olsun diye”dir. Bir inancı ve bir umudu diri tutmak adınadır... Mumcu’ya yön veren en temel ‘Susmak bazenduygu,‘sorumluluk duygusu’dur. Üzerine bastığı toprağa, içinde doğduğu halka karşı bir sorumluluk; tarihe öylesine ağır ve devrime karşı, yarının evlatlarına, geri bırakılanlara bir suçtur ki...’karşıyürekteduyulan bir sorumluluk... Türk edebiyatının usta kalemi Sait Faik Abasıyanık, 29 Aralık 1946’da Yedigün dergisinde yayımlanacak yazısı için, Atatürkİnkılap Müzesi’ni gezerken, aklında yazısının son şeklini vermeye başlamıştır, şöyle düşünmektedir: “Hepimiz eksiğiz: Bakkal dükkânı açmak hülyamızdır; açtık mı tamam! Hülyamız roman yazmaktır; yazdık mı tamam! Mebus olmaktır; olduk mu bitti! Biz birer egoistiz, Mustafa Kemal’in yanında küçüksek, gayelerimiz olmadığı içindir. Yalnız kendimizi, çocuğumuzu yahut komşumuzu düşünebildiğimiz içindir. Bütün bir milletin selameti ne olduğunu, ne istediğini bildiğimiz gün, her insan Mustafa Kemal olacaktır.”(2) Sait Faik’in sözünü ettiği o bilinci sırtlanıp, Mustafa Kemal’den sonra Mustafa Kemal olmuşların başında, 24 Ocak 1993 günü aracına yerleştirilen bir bomba ile yaşamdan koparılan Uğur Mumcu gelir akla, hiç şüphesiz... Uğur Mumcu’nun yazın ve eylemine yön veren ve onu güçlü kılan en temel duygu, “sorumluluk duygusu”dur. Üzerine bastığı toprağa, içinde doğduğu halka karşı bir sorumluluk; tarihe ve devrime karşı, yarının evlatlarına, ezilen, hakkı yenen, geri bırakılanlara karşı yürekte duyulan bir sorumluluk... Cumhuriyet devrimcilerinin sesidir bu... Bir okumuş için iki yol Mumcu, bu sorumluluk duygusunun hakkını verir. Gölgelere saklanmaz, kaçmaz, “mış gibi” yapmaz. Tereddütsüz harekete geçer. Ona göre, “bir okumuş için iki yol vardır”: “Ya bu düzenin sahiplerinin emrine girilir ya da yarınki devrimci düzen için işçilerle, köylülerle, devrimcilerle bir likte bu düzene karşı savaşılır. Eğer bir okumuş, egemen sınıflar safında yer tutmuşsa, bütün dünya nimetleri onundur. Arabalar, katlar, Avrupa gezileri, sosyete sütunları onlar içindir! Bu cins okumuşlara aydın denilmez. Bunlar açıkça egemen sınıfın uşaklarıdır. Bir de egemen sınıflara karşı savaşanlar var. Ölüm tehdidi bunlar içindir. Polis fişleri bunlar içindir. Geçim darlığı bunlar içindir. Cezaevleri, kelepçeler hep bu devrimci aydınlar içindir. Bunlar, ‘en az namussuzlar kadar cesur’ olanlardır.”(3) Tüm bunları bilerek atılır kavgasına Uğur Mumcu. Parlak bir hukuk kariyerinin henüz başındadır. Gazeteciliği seçer; gazeteciliği niçin seçtiğini şöyle anlatır: “Ben gazeteciliğe gazetecilik diye başlamadım. Ben devrimci bir insanım. Devrimci düşüncelerimin gazetecilikte yayılması için gazeteciliğe başladım.”(4) Bir dikenli tel gibi... Yüreğinde duyduğu devrimci sorumluluk çizer yolunu... 9 Aralık 1974 günü Yeni Ortam’da kaleme aldığı şu satırlar, Sait Faik’in düşüncelerini anımsatır bize: “Karanlıklarla beslenen korkuları, bir tel örgü, bir dikenli tel gibi sarmışız dört bir yanımıza. Yüreksizliğin özrünü bir parça da kendi küçük dünyalarımızın mutluluğuna sığınar ak gidermek istemişiz. Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün topluma karşı işlenmiş bir suçtur. Bu bilinci paylaşmak ve bu sorumluluğu yerleştirmek zorundayız.”(5) Gözlerin açıksa... İnsanın kaderinin, içinde yaşadığı toplumla bağlı olduğunu ve kendi küçük dünyalarımıza sığınarak bulduğumuz mutluluğun bir karanlığın ortasında kaldığımızda yüreğimizi aydınlatmaya yetmeyeceğini bilir Uğur Mumcu. Sesi, “Eğer bu millet, bu memleket parçalanacak olursa umumi şerefsizliğin enkazı altında şunun bunun şahsi şerefi de parça parça olur. Biz o umumi şerefi kurtarabilmek için harekete geçen millete ruhumuzla iştirak ettik” diyen Mustafa Kemal’in sesidir, aynı inancın ardılıdır. 20 Ocak 1975 tarihinde, kaleme aldığı “Çağın Suçu” başlıklı yazısındaki şu sözler, Uğur Mumcu’yu Uğur Mumcu yapan bilincin izlerini taşır; bu ülkenin aydınlık yarınlarını isteyen, Sait Faik’in deyişiyle “Mustafa Kemal olmak” isteyen yurttaşlarına üç cümlelik rehberdir: “Gözlerin açıksa göreceksin. Kulağın sağır değilse duyacaksın. Ellerin kesik değilse uzanacaksın...” Vazgeçme seçeneği Görmüş, duymuş ve hep uzanmıştır Uğur Mumcu. Tereddüt etmemiş, geri adım atmamıştır. Bu yüzden halkının yüreğinde ölümsüzdür. Katledilişinin ardından, yakın dostu Ali Sirmen şöyle diyecektir: “Yaşama inanmış, onu daha güzel kılmak için seferber olmuş kişi isteyerek ölüme koşmaz. Onu oraya götüren, yaşamı güzelleştirmek yolundaki mücadelesinin seçeneksiz oluşu dur. Bir kez mücadeleyi başlattığı zaman, o artık sonu görer ek vazgeçme seçeneğine sahiptir de bu seçeneği kullanma özgürlüğüne o öz karşı çıkar. Uğur da öyle gitti...”(6) Soru: Yaşama inanmış, onu daha güzel kılmak için seferber olmuş bizler, Uğur Mumcu’nun halkına karşı samimiyetle sırtlandığı sorumluluğu duyuyor muyuz? Sahi, “en az namussuzlar kadar cesur olmanın” vakti gelmedi mi hâlâ?.. 1. Özerklik Derken, Uğur Mumcu, Yeni Ortam, 8 Aralık 1974 2. Açık Hava Oteli, Konuşmalar Mektuplar, Sait Faik, Bilgi Yayınevi, 1999, sy: 18 3. Sorumlu Olmak, Uğur Mumcu, Yeni Ortam, 9 Aralık 1974 4. Eğilmeden Bükülmeden, Uğur MumcuSöyleşiler, um:ag Vakfı Yayınları, sy: 106 5. Sorumlu Olmak, Uğur Mumcu, Yeni Ortam, 9 Aralık 1974 6. Vurulduk Ey Halkım, Uğur Mumcu, um:ag Vakfı Yayınları, 1996, sy: 16 YARIN: Uğur Mumcu’nun İdeolojisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle