Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Salı 4 Eylül 2018 6 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN Olaylar ve GOrUSler posta@cumhuriyet.com.tr Zordur sosyalisti ransız Akademisi’ne kabul edilen Amin Maalouf’un “koltuk Fnumarası” üzerine kaleme aldığı kitap, bende araştırmacı hisler uyandırdı. Sabit sayıda akademi üyesi bulunduğundan ancak ölümle boşalan yerler yargılamakiçin seçim yapılıyor ve böylece her koltuk kendisine özel bir soyağacına sahip. Bugün Maalouf’un oturduğu “29 numaralı” koltuğun hikâyesi işte buna dayanıyor. Akademi bütün kaynaklarını yazarın hizmetine sunmuş bu çalışma yapılırken. Yattığım yerden çok heveslendim. Hapishane idaresinden en küçük bir “elektrik alsam” hemen “52 Numaralı Hücrenin Hikâyesi” çalışmasına başlayacağım. Gerçi mesleki açıdan tanık olduğum “elektrik veren” son kamu kurumunu hatırlayınca hepimize olan güvenim artıyor. İşkenceden, hücreden, tecritten yılmamışız ki hâlâ gülüyoruz. İnsan içten yanmalı bir moral ve direnç reaktörü gibi, dıştan yapılan eziyetle yıldırılamaz. Ne güzel. Ayrıca dava dosyamı bilgisayarda incelemek için, bütün başvurularıma rağmen, haftada iki saatten fazla izin ver menizi istemem. Tutanak ciltlerinden ikincisini oluşturan bu dava “Ermeni tehciri ve kırımı” suçlamasını da barındırıyor. Faillerden asılanlar da var kaçanlar da. Bazı hesaplar ise Ermeniler tarafından dava dışı suikastlar ile görülmüş. Diğer ciltler “Bizi bu harbe niye soktunuz?” konulu Meclisi Mebusan soruşturması ile biraz daha geç, 1926 tarihli, Ankara İstiklâl Mahkemesi’nde görülen “Sui Kasd ve Taklibi Hükumet” davası tutanakları. Neyse, ittihatçılarda dava çok… Şimdi geldik bunların 10 Eylül’de mahkemeden ne talep edeceğimiz ile ilgisine. RESİMSİZ KİTAP meyen hapishane idaresinin, daha göz Malum ceza yargılaması uzun yıllar atılamamış otuz bin sayfa dava evrakı dır “din dışı” yürütülüyor. Bu yüzden ortada dururken bu gibi araştırmacı biz Ali Haydar Bey gibi hâkimin sağ taleplerimi hepten lüzumsuz sayma ih elinin altına doğru; “tamamı icrayı timali çok yüksek. Din Kültürü ve Ahlâk adalet ahkâmı şerifesini” uygulasın Bilgisi kitabının arasında, çaktırmadan diye Kuranı Kerim süremiyoruz. Aynı Ken Parker okumak gibi bir iş. İşte ben böyle hülyalı bir ruh halin deyken sevgili Ergin Cinmen getirip önüme iki bin sayfalık “Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti Yargılamaları” tutanaklarını barındıran üç cildi bırakınca Avukat Selçuk Kozağaçlı yaklaşık 1 yıldır tutuklu. Kozağaçlı’nın yargılandığı davanın ilk duruşması 10 Eylül günü görülecek. nedenle pastörün ve şeyhülislamın tanrılarından da doğrudan talepte bulunulamıyor. Gerçi bulunanlara da cevap verilmediğini her gün bir ağırlaştırılmış müebbet hapis yiyerek dönen ve teselliyi Kitab’da buldukları için bize kendime geldim. Tutanaklar yüz yaşın de hafız dinleme zevki tattıran komşu da. Dolayısıyla kişisel tarih sevdasıyla meraklandığım; “52 Numaralı Hücre siyasal tarihimizde şanına yakışır bir yer elde edebilecek mi?”, “En azından; benden hemen önce yatan ve hücreyi pek temiz bıraktığı için benim açımdan takdiri indirimi hak etmiş hâkim beyin davası ne oldu?” gibi bencil soruları bir kenara bırakıp nesnel bir tarihsel anekdot mukayesesi yapmaya karar verdim. Umarım siz de ilginç bulursunuz. Çobanın cemaati Karşılaştırmanın ilk tarafı gayet güncel bir şöhretin hukuksal durumuyla ilgili: Pastör Andrew Brunson. Bildiğiniz üzere ABD Başkanı’nın bizim Adalet ve İçişleri Bakanlarımızı “organize insan hakları ihlâli yapan şebekelerin liderleri” olarak etiketlemesine yol açan tutuklu bir din adamı kendisi. Milletçek dilimiz döndüğü kadar; “Yahu bu adam üç hâkimli uzman bir mahkemede terör suçundan yargılanıyor, durumu hem itirazla hem de temyizle incelemeye açık, Anayasa Mahkemesi’ne, olmadı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru hakkı meslektaşlarım hemen üzüntüyle tanıyacaklardır ki; “Kocam değil mi? Döver de sever de! Size ne oluyor?” diyen kırık dişlerin ve kaburgaların sahipleri tarafından elinizin kolunuzun bağlandığı bir “Aile Hukuku” türüdür bu. Kısaca mağdur size “Karışma” der. Neyse ki bizim iki mağdur da malvarlıklarını evde tuttuklarından zırnık kaptırmayıp “Acımadı ki” dediler ve böylece atlatmış olduk ekonomik yaptırımı. Şimdi gelelim karşılaştırmanın diğer tarafına. Bir çoban da burada var. Hem de bunun sürüsü gemiyle Arjantin’den getirilmiş Angus gibi ecnebi değil, gayet yerli ve milli: Sanık eski Şeyhülislam Musa Kâzım Efendi Hazretleri! YÜZ YIL UZAKTAN Önce avukatından, tam yüz yıl uzaktan bize seslenen bir meslektaşımızın esas hakkında savunmasından nefis bir parça geliyor: “...iki cümleden ibaret olan bir söze müsaade buyurun Paşa Hazretleri!...” diye başlıyor, ama sizi yanıltmasın, meslektaşımızın tam dört saat otuz dakikadır süren savun mezler; bunlar duruma göre, işlerine geldiği gibi karar verdiğinden gerekçe yazmaktan da acizdirler. Bunları ekonomik yaptırımla tehdit etmeden düzgün bir karar beklemeyin’ diyorlar. Şimdi sizin vereceğiniz kararı da hukuki açıdan tek tek inceleyip size yedirirler, en iyisi bunların eline düşeceğinize benim müvekkilleri bırakın…” demiş meslektaşımız. O gün var mıydı bilinmez ama bugün ne “âlemi hukuk noktai nazarından” dava inceleyip, hukuksuzlukları “yegân yegân” sayacak “erbabı hukuk” kaldı Avrupa’da, ne de artık bu memlekette “esbabı mucibeye istinad etmeyen” hükümden utanacak hâkim var. “Zaman, zemin, icabı hâl ve maslahata uygun karar” elbette yüzyıldır bâki. Hatta yargımızın tek alâmeti farikası. Tam yüz yıl. Nasıl? Karşılaştırmaya değermiş değil mi? Siyasi yargılama işte budur. İster Pastör kıstırın tenhada, isterse bir köşeye Şeyhül İslâm sıkıştırın; ister ittihatçı olun ister itilafçı, siyasi yargılama kapasiteniz ve hükmünüz siyasal ömrünüze denktir. Ha lardan biliyorum. Haydar Bey merhum, bütün yumurtaları aynı sepete koymayarak hâkimlerin sol elinin altına doğru da sivil kitaplar sürüyor: “kanunı ceza ile kavaidi cezaiye”. Maalesef külliyat sayılır bu kadar kitap. Okumak zor. Tebliğ edilen iddianame ve ara kararların dilinden, cümle yapılarından ve bilhassa “idrâk derinliğinden” muhataplarımızın en son ancak resimli ve iri yazılı kitapları okumuş olabileceği anlaşılıyor. Eleştirmek için söylemiyorum. Zaten, tavşan deliğine atlamadan hemen önce Alice’in de dediği gibi; “İçinde resim ve konuşma olmayan bir kitap ne işe yarar ki?” Tam on iki aydır tutuklu tuttuğu on beş avukatı sorgularını yapmak üzere huzuruna çağırmaktan korkan; onun yerine her birisi hapishane genel müdürü tarafından memleketin neresine sürülmüş ise oraya televizyonla bağlanarak kovuşturma yapmaya kalkan hâkime ne denir? Eğer hâlâ hâkim deniyorsa tabii. Neresinden talepte bulunayım bunun? TERTEMİZ VİCDAN var. Bu kişiler hükümette bakan, yargı masının sonlarındayız. Tabii buradan bir de kalibrenize. Kulağınızdan em Rahmetli dava vekilinin talep liste ya nasıl karışsınlar, zaten esas karışsa bu gözünü sevdiğimin taktiğinin o yıl peryalizme kaptırdıktan sonra kafayı; sinin başına döndük. Ben de sizin “tâ lar suç olur…” gibisinden terbiye sınır larda da tuttuğunu anlıyoruz: “Hemen 19082016 arası, hanginizin hanginizi vicdanınıza...” mı seslensem? Oscar larında durumu anlatmaya çalışıyorsak toparlıyorum Sayın Başkan!”. Diğer yargıladığınızın ve devre mülk gibi sı Wilde’ın dediği gibi büyük ihtimalle da adamlar: yandan “Paşa Hazretleri” hitabı da sizi rayla hapse tıktığınızın kıymeti yok. tertemizdirler, hiç kullanılmadığından. “Tıraşı kesin! Pastör’ü derhâl yollayın, sizde bu işlerin nasıl yürüdüğünü yanıltmasın. Bugün, çocuğu yaşındaki cahil hâkimleri hoş tutmak için çaresiz MAL SAHİBİYİM Sizi siftah yapmaya ikna etmek de zor. En iyisi bütün arkadaşlarımız hâkim bilmeyen mi var? Uzatmayın, kötü avukatçıkların abandığı abartılı hitap Bize gelince; ne ittihatçı ve de itilaf önüne çıkarılıncaya kadar sizinle mu olur!” dediler. lardan değil; herif gerçekten paşa: çıyız. 52 numaraya da devre mülk gö hatap olmamak galiba. Malum “pastör” bir yandan da “ço Mahkeme Reisi Ferik Mustafa Nâzım züyle bakmadığımı bilin. Mal sahibiyim; Ama şimdiden şunu bilin; sizin ban” demek. Bu çobanın İzmir’de bir Paşa. Divanı Harbi Örfi’deyiz. Yıl ileride yıktırıp dutluk yapacağım, sonra hükmünüz bize geçmez. Yüzyıl önce apartman kilisesine sığacak cemaa 1918. Meslektaşımız devam ediyor: da “eskiden hep hapishanelikti buralar” de geçmezdi. Biz ittihatçı veya itilafçı tinden ne olur diye hafife alındığı anla “Avrupalılar daima; ‘Türkler ihkakı derim. değiliz. Biz iştirakçiyiz. Zordur sosyalist şılan sürüsündeki esas büyükbaşların hak kabilinden mahrumdur. Kapitü 10 Eylül’de duruşma var. Ne talep yargılamak. Kuzey Amerika çayırlarında yayıldığını lasyonlar onların başında topuz gibi edeceğiz? Gelin, elim değmişken size Çobanlarınızın peşinden siz gidin. da böylece öğrenmiş olduk. Elbette durmalıdır; çünkü onlar zamana, onu da Ali Haydar Bey rahmetlinin Biz kaval sesine ve çoban ayartmasına bilmemek değil, öğrenmemek ayıp. zemine, icabı hâl ve maslahata göre “neticei talebi” üzerinden anlatayım. aşılıyız. Beni tanıyanlar bilir, sözü edilen her hüküm verir...’ diyorlar. Maatteessüf Şu dilin güzelliğine bakın: Tutsak edebilirsiniz, asla teslim iki Bakanlıkla da aram yirmi beş yıldır bunda ısrar ediyorlar. Bilhassa Avrupa “Binaenaleyh elinizi tâ vicdanınıza, olmayız; buradan mücadele ederiz. limonidir. Onların bana ara sıra edep erbâbı hukukunu da düşünürüz. Onlar gözlerinizi Kuranı Kerim’im emretmiş Öldürebilirsiniz, yenilmiş sayılmayız; sizliği olsa da benim haklarında hiç eğer hükümleriniz esbabı mucibeye is olduğu tamamı icrayı adalet ahkâmı mücadelemiz yaşar. Sizin ömrünüz ise “ihlâl şebekesi, suç örgütü” gibi iddialı tinad etmemiş ise, âlemi hukuk noktai şerifesine ve diğer tarafta kanunı kavalcının götüreceği ilk ırmağa kadar. ve ilham verici tespitlerde bulunmuş nazarından yegân yegân tedkik eyleye cezaya ve kavaiti cezaiyyeye koyarak İster hâkim gibi davranın mahkeme luğum yoktur. Kaldı ki bir tüzel kişiyle cekler ve eğer menfi bir neticeye vasıl hüküm vermenizi istirham ederim.” ye getirin, vicahen yüzünüze söyleye bu kadar senlibenli olunmamalı diye olacak olurlarsa aleyhimizde verecekleri Bu savunma ve talep; müvekkillerden lim, isterse arkasına saklanıp gıyaben inanmak istiyor insan. Maliye Bakanı hüküm pek tahripkâr olacaktır...” diyor, birisini, Esbak Posta Nazırı Haşim’i SEGBİS ekranından izleyin ama “ka mızın da bu vesileyle hatırlattığı gibi; Dava vekili Ali Haydar Bey. oy çokluğuyla beraat ettirirken, librenizin” hepsi bu ise bilmelisiniz ki çiftler arasında bu kadar açık sözlü ve Eskiler anlamıştır, gençlere de şöyle Şeyhülislamı Esbakı da ipten alıp, uy mutlaka biz kazanacağız. içten konuşmalar için adeta bir “karı “yaratıcı” bir özet yapayım: “Avru gulanmayacak bir on beş sene kürekle koca” hukuku gerekir gibi duruyor. Aile palılar ‘Zaten Türkler bu mahkeme kurtarmış. Selçuk Kozağaçlı içi şiddetle mücadeleye yıllarını vermiş işlerinden anlamaz, hak hukuk bil Yalandan bir dava olduğunu düşün Silivri Hapishanesi İşini geri istedi, gözaltına alındı Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması gerekçesiyle 15 Ağustos’ta Sarıyer İlçe Sağlık Müdürlüğü’ndeki işinden atılan Türkan Albayrak, dün Sarıyer Şehit Öğretmenler Parkı’nda oturma eylemine başladı. Tacize karşı çıktığı için 2004 yılında çalıştığı Türk Telekom’dan atılan Türkan Albayrak, mahkemeyi kazanarak 2005 yılında Paşabahçe Beykoz Devlet Hastanesi’nde işe başladı. Sendikalı olduğu için 2010 yılında tekrar işten atılan Albayrak, Paşabahçe Hastanesi önünde 118 gün çadır kurarak açlık grevi yaptı ve işini geri kazanarak, Sarıyer İlçe Sağlık Müdürlüğü’nde göreve başladı. Albayrak işe geri dönüp 8 yıl çalıştıktan sonra, 4 ay önce kadroya alındı. 15 Ağustos’ta güvenlik ve arşiv araştırması gerekçe gösterilerek bu kez Sarıyer İlçe Sağlık Müdür lüğü’ndeki işinden tazminatsız bir şekilde atıldı. Sarıyer Kaymakamlığı’nın yanındaki Şehit Öğretmenler Parkı’nda oturma eylemine başlayan Albayrak burada yaptığı açıklamada, hafta içi saat 13.0017.00 arasında direnişe devam edeceğini belirtti. Albayrak, “AKP hükümeti tarafından işten atılıp aynı hükümet tarafından işe alınıp tekrar aynı hükümet tarafından üçüncü kez işten atılıyorum. Arşiv araştırması sebebiyle işten atılan insanların başka bir işe girme şansı yok, emekli olma şansı yok. Talebim, işime geri dönebilmek. 54 yaşındayım bana öl diyor. Kendisinden olanların ona yeteceğini düşünüp bizleri yok etmeye çalışıyor” dedi. Alana gelen polis ekipleri, Albayrak ve kendisine destek olanları yerlerde sürükleyerek gözaltına aldı. l İSTANBUL / Cumhuriyet Altan’ın Cumhuriyet’te yazısı neden tartışma yaratıyor? A hmet Altan’ın Cumhuriyet’te veya olmadı Kitap ekinde hikâyesinin yayımlanması, yine gazete yazarları ve okurlar arasında tartışma yarattı. Şüphesiz ki yaratacaktı. İki nedenden dolayı. İlki, Cumhuriyet’in yayın ilkeleri (ki Vakıf’ın anayasası) gibi bir sorun var. Atatürk ve dönemine küfreden, yayınlarıyla bu kadar suçsuz insanın yıllarca hapiste çürümesine ve dahası ölmesine neden olmuş Taraf adındaki bir operasyonel kâğıdın yönetmenliğini ve tetikçiliğini yapmış, iktidara da muazzam destek olmuş bir yazar ve gazetecinin, Cumhuriyet ile yazar ilişkisi içine girmesi kabul edilemiyor. Fikir özgürlüğü sorunu değil Bunun “fikir özgürlüğü” ile ilişkisi yok. Gazetenin (gazeteyi özel yapan) yayın ilkeleriyle ve tarihsel bağlantıları ile karşıtlığı, uyuşmazlığı var. Tıpkı bu gazetede Evrim’e, bilime saldıran bir yazarın varlığına, bazı Cumhuriyet yazarları ve pek çok okur tahammül edemeyip eleştirilerini ayyuka çıkarınca, yazılarına zoraki son verilmesi gibi. Çünkü bilim Atatürk Cumhuriyeti’nin fil ayaklarından biri ve dünyanın temel gerçeğidir. Bu yazarın yazılarına son verilmesinin de “fikir özgürlüğü” ile ilişkisi yoktu. İkincisi, Cumhuriyetin hâlâ çoğunluk okurlarının, Vakıf ilkelerine ve Cumhuriyetin tarihsel bağlantılarına sadık olması, onları benimsemesi, bunların sulandırılmasına şiddetle tepki göstermesi.. Bir kısmı “Cumhuriyet bu ilkelerden saptı” görüşünde olmasına rağmen, diğer bir kısmı bazı itirazlarına rağmen Cumhuriyet’i önemli ve Atatürkçü sayıyor ve okuyor. Bu ikincisine ekleyeceğimiz bir nokta daha var: Gazetede Vakıf ilkelerine, ülkenin tarihsel kurucu bağlantılarına sadık, onlara sahip çıkan bazı yazarların ve çok sayıda çalışanın habercinin, sorumlunun hâlâ gazetede yazıyor, çalışıyor olması. Zaten gazete yönetimi de yeri geldikçe “Atatürk’e”, Nadir Nadi’ye, İlhan Selçuk’a vb. sahip çıkıyor. Ayrıca bizi de burada tutuyor. Ama iki arada bir derede işleri yürütmeye çalışıyor. Neden ille de Cumhuriyet? Ahmet Altan’ın bazı kitaplarını merakla okumuş bir insanım. Adil yargılanmıyor olmaları, uğradıkları adli haksızlıklar şüphesiz ki rahatsızlık verici. Tıpkı benzeri diğer yurttaşlara yapılan haksızlıklar gibi. Tıpkı, kendi zamanlarında sahtekârlıklarla defteri dürülenlere yapılan büyük haksızlıklar gibi... Altan serbest bırakılmalı, yargılanmaları adil bir şekilde dışarıdan sürdürülmeli. Bu tamamen ayrı bir konu. Öykü mü yazı mı yayımlayacaklar, bu özgürlüklerinin önünde duran kimse yok. Bunca gazete ve internet sitesi var, olmadı blog açar yayınlar... Kitapçılar var basacak... Mesele, neden Cumhuriyet’te? Ve neden bir kesimde Altan’larla bu fikir dayanışması var? Köklerde yatan Bunun köklerine gidersek, Ahmet Altan’ın FETÖ çetesinin kurduğu Taraf gazetesindeki yayınıyla hâlâ fikir birliği içinde olmak yatıyor. O zamanki Cemaatin, şimdiki FETÖ çetesinin Ergenekon, Balyoz ve Odatv vb. polis ve yargı operasyonlarıyla da bu fikir birliği vardı. Daha sonra gazetenin başına getirilen Can Dündar da bu fikir birliğinin ortaklarından biriydi. Ve bu operasyonel fikir birliğinin en büyük ortağı, destekçisi ise AKP iktidarıydı. İttifakın büyüklüğünü ve gücünü görüyor musunuz? Bu ittifak parçalandı ve hepsi kendi haline dönüştü! Altan’larla dayanışmanın fikri temelinde şu var: Evet iyi yaptı, askerin vesayetinin kesilmesine hizmet etti. Burada önemli olan, Altan bu operasyonu yaparken binlerce kişinin mağdur olması, hapishanede çürümesi hatta ölmesi, büyük hukuksuzluklar, polisinyargının keyfi kullanılması vb. değil, önemli olan vesayetin sona erdirilmesine çalışılması. Bu savaşta pek çoklarının ölmesi de normal. Askerler de haksız yere pek çok kişiye vaktiyle aynı muameleyi yapmadı mı? Bu savaşın AKP’nin her şey üzerinde mutlak egemenliği ile sonuçlanması, Cemaatin de tasfiye edilmesi, Altan gibilerin de içeriye atılması ise başka bir olgu. Diğer bir yazar Bu savunmanın görüşün ardında, ayrıca, Altan’ın Atatürk ile, kurduğu Cumhuriyetle fikri hesaplaşması ile, epey ölçüde dayanışma veya tam olmasa da fikir yakınlaşması da var. Geçen aylarda yine liberal çevreden alınan eski ittifakın bir yazarının, Atatürk ve Cumhuriyetinin kuruluşuyla hesaplaşan yazısını da burada zikredelim. Bir devletin, ülkenin, milletin.. Cumhuriyetin sıfırdan oluşturulması çabalarını, politikalarını, olgun ve hoşgörü ile ve tarihi kendi zamanı içinde değerlendirmeyle de ilgisi olmayan akademidışı ideolojik saplantılı yazısını da, bu bağlamda yeniden anımsamak gerekir. Zor bir süreç... C MY B