18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 1 Temmuz 2018 TASARIM: SERPİL ÜNAY Ayna, söyle bana neler oluyor? Hemen herkesin içten içe “biz bu seçimi neden yaptık” sorusunu sorduğu bir hafta geçirdik. Komplo teorileri havalarda uçuştu, oy çalındı, denildi. Adil Seçim Platformu’nun siber saldırıya uğradığı söylendi, söylendi de söylendi. Önce şuradan başlayalım: “Oylar çalınmasın” diye kurulan bir platform nasıl ilk dakikada çökertilir. Siber saldırılar konusunda birkaç belgesel izlerseniz bunun hiç de kolay olmadığını görürsünüz. Bir platform kuruyorsanız, siber saldırı önlemlerini alırsınız. Belli ki, işinin ehli olmayan birileri bu siteyi kurmuş. Daha ilk dakika da çöktü. Ayna da bana şöyle dedi: “Türkiye’de herkes her işten anlar, sanırım bunda da böyle oldu. İş, uzmanların değil, her işi yaparım diyen bir ekibin oldu.” Bu ekibin uzmanlığına kimler kandı, kimler bunlar olur diye emir verdi. Soruşturun! Ayna devam etti: “Gözlerini bir an kapa ve sonra Türkiye’nin seçim haritasına bak!” Baktım ve gördüm. Silme kavuniçi, yani silme AKP!.. Ben itiraz ettim, “yani patates 9 lira, benzin 6’nın üstünde, iflas eden edene, icra dosyaları odalara sığmıyor, bu nasıl olur” diye feryat ettim. Ayna gülümsedi, bana Tayyip Erdoğan’ın bir konuşmasını anımsattı. Şöyle diyordu: “Ben 22 milyon Türk insanına dokunuyorum!” Ben de bu söz üzerine merak etmiş, bu 22 milyon insan kim diye araştırmıştım. Pek çoğumuz bilmez, çünkü onları görmüyoruz. Evlerinin kuytuluklarında kaderleriyle baş başalar. Evet, bu ülkede son nüfus sayımına göre tam 12 milyon engelli var. AKP daha önce hiçbir sağ partinin yapmadığı bir şeyi yaptı ve bu 12 milyon insana bakanlara aylık bağladı. Bu sosyal bir devletin yapması gereken bir iş ama Tayyip Erdoğan bunu kendi cebinden ödüyormuş gibi yaparak, o insanları direkt kendisine bağladı. Yani 12x2 eşittir 24 milyon Türk vatandaşı AKP’nin kemik oyu oldu. Ayna, ben bu bilgileri yeniden anımsayınca şöyle dedi: “Şimdi anladın mı neden tüm Türkiye kavuniçi!” Başımı salladım, o devam etti: “Şimdi gelelim icradaki dosyalara, hacizlere, vergi borçlarına. Sen de biliyorsun bu ülkede hukuk filan yok. Bu icra davaları yıllarca sürüyor ve birden seçim yaklaşıyor, affediliyor. Vergisini tam zamanında yatıranlar, borcunu ev satarak ödemeye çalışanlar ahmak yerine konuyor ve yaşasın AKP!” Birden gene anımsadım, beni en çok da havaalanına götüren bir arkadaş var, taksi değil, havaalanına gidiyorum, seçim sonrası anlatıyor: “Ablacığım”, diyor “bankalara 150 bin lira borcum var, tek evim vardı onu karımın üstüne yaptım, gerekirse boşanırız, benim sürekli para aldığım hiçbir iş yok. Banka dava açmış, açsın, üç yıl oldu, kapıma gelenleri eve buyur ediyorum, hiçbir şey almadan çıkıyorlar, çünkü onlar da çamaşır makinesi, buzdolabı koyacak yer bulamıyorlar. Ne olacak, 3 yıl kaldı benim borç 10 bin liraya düşecek, ben de ödeyeceğim ve sicilim silinecek tertemiz olacak.” Bu bilgileri edindiğimde ben öyle bir coştum ki, kredi kartlarımın toplam limitini hesaplayın, Yunanistan’a tüymeyi bile düşündüm. Ayna birden gülmeye başladı: “Biraz da sosyoloji konuşalım” dedi, “biliyorum, özellikle senin oturduğun semtte ciplerin içinden ellerinde İphone 8 telefonlarıyla konuşan başı örtülü ama pür makyaj, ellerinde en marka çantalarla dolaşan pek çok kadın var. Bunların hiçbir iş yapmadığını biliyorsun ama çok paralılar, şimdi bu 16 yıldır iktidarda bulunan AKP yepyeni bir orta sınıf yarattı. Bu orta sınıf, aldıkları hileli ihalelerle, teşviklerle yani az emekle çok para kazandı. Yepyeni bir hayat tarzına geçti. Şimdi bunlar bu arabalardan, marka çantalardan vazgeçer mi sanıyorsun? Tam tersi canlarının son damlasına kadar savaşacaklar. Sadece onlar mı, ilk kez ev sahibi, araba sahibi olan işçilerin de bunlardan vazgeçmeye hiç niyeti yok. Zaten sendikalarda sadece milletvekili olmak isteyenlerin atlama noktası.” Ayna öyle bilgiç bilgiç konuşuyordu ki, dayanamayıp haykırdım: “Emeğiyle çalışan, ülkesini düşünen, çocuklarının geleceği için kendini feda etmeye hazır milyonlar var bu ülkede, biraz daha saygılı ol.” Ayna birden sustu ve sakin bir sesle konuştu: “Sana katılıyorum ama gerçekleri söylemek şu çocukların ellerine tutuşturulan Kırmızı Başlıklı Kız, Prenses ve Yedi Cüceler gibi sakıncalı masallardan sonra benim ana işim oldu. Madem kızıyorsun bana sormasaydın! 16 yıldır adım adım ülkede ılımlı İslam ideolojisini yerleştirmeye çalışanlara, Meclis’i işlevsiz bırakanlara, OHAL’de seçim yapmayı kabul edenlere ne diyeyim? Bu kadar ekmek, bu kadar köfte! Canını sıktım biliyorum ama sen seversin, ‘imkânsızı iste ama gerçekçi ol’, biliyormusun bu benim yıllardır en sevdiğim slogan. Hadi çekil, şu karşımdan salak salak bana bakmayı bırak bir şeyler yap. En iyisi denize gir ve yeniden hayata teşekkür et. Yaşıyorsun!” 1 TEMMUZ 2018 SAYI: 33870 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına MEHMET Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Faruk Eren Aykut Küçükkaya Dijital Medya Koordinatörü Bülent Mumay Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Düzeltme: Mustafa Çolak Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Demirören Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03:29 03:22 03:55 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05:29 13:14 17:13 05:17 12:58 16:55 05:44 13:21 17:14 Akşam 20:47 20:28 20:46 Yatsı 22:38 22:15 22:28 yorum 7 Romalı düşünür ve avukat Cicero, hukukun önemini anlatırken “Atını senatör yapan imparator” örneğini verir: Roma İmparatoru Caligula, atını çok sevmekte ve onu senatör yapmak istemektedir. Roma senatosu, kanlı despot Caligula’nın korkusundan, öneriyi kabul eder. Böylece tarihte ilk kez, bir at “senatör” unvanını alır. Cicero, verdiği bu örnekle yetkili organ tarafından usulüne uygun şekilde çıkartılan her yasanın “hukuk” olamayacağını, adalete yönelmeyen, kamusal kaygısı olmayan düzenlemelerin “hukuk” olarak kabul edilemeyeceğini, bundan iki bin yıl önce söylüyordu… Aradan geçen zamana karşın, günümüz Türkiye’sinde yaşanan hukuksuzluklar yukardaki çarpıcı örneği anımsatıyor. Ülkemiz, ne yazık ki yüzlerce yıl önce bile kabul edilmeyen bir hukuk anlayışına hapsolmuş durumda. Hukuk, artık biçimsel olarak dahi uygulanamaz bir halde. Bu anlamda, Türkiye’nin uzunca bir süredir sanki anayasası yokmuş gibi yönetildiğini belirtmek gerekir… Cumhuriyet’in aydınlanmacı ve kamucu yanı, kültürü, kurumları ve kazanımları, gözlerimizin önünde, hem de hukuk araçsallaştırılarak tasfiye ediliyor. Yargı uzun bir süreden beri siyasetin etkisi altında ve adalet üretemiyor. Oysa hepimiz biliyoruz ki, adalet üretemeyen bir hukuk düzeni ya da yargı sistemi, işlevini yitirmiş demektir. Böyle bir durum asla kabul edilemez! HHH Bizler, ortaya çıkan bu sonuçla öncelikle hukukçuların, özellikle de avukatların ve onların örgütü olan baroların mücadele etmeleri gerektiğini düşünüyoruz. Ancak bu süreçte barolar, özellikle İstanbul Barosu, etkisiz ve yetersiz kalmıştır. Hatta İstanbul Barosu, tarihsel görevlerine ve birikimlerine aykırı Bağımsız, çağdaş, toplumcu: Avukat Hareketi bir şekilde, olup bitenlere uyumlu bir sessizlik ve tepkisizlik içindedir. Avukatlık mesleğinin onur ve saygınlığı yıpratılmakta, avukatlık yok sayılmaktadır. Oysa sorulması gerekmez mi: “Dikilmesi değilse eğer karşısına Hukuku yok edenlerin, Avukatı avukat yapan nedir?” Bizler bu soruya yanıt bulmaya çalıştık, nedenlerini araştırdık, sorunu bütün boyutlarıyla inceledik ve avukatlığın; hukukun, insanlığın birikimlerinin bu kadar kolay yok edilemeyeceğine inandık. Avukatların hak, hukuk ve adalet sevgisini, mücadele azmini, dik duruşunu göstermek için yola çıkmaya karar verdik. Sıradanlığa mahkum olmak istemeyen, hukuku yok edenlerle uyumlu bir sessizliğe bürünmeyi red deden bir grup hukukçu olarak; şikâyet etmeyelim, çözüm üretelim, elimizi taşın altına koyalım dedik. HHH İşte böyle bir ortamda, “bağımsız, çağdaş, toplumcu” bir anlayışla, avukatın kişisel ve mesleki sorunlarını ülkenin sorunlarıyla harmanlayarak mücadele edilmesi gerektiğini düşünen “Avukat Hareketi”ni başlatıyoruz. Bizler, tek adam yönetimine karşı kolektif düşünen, tartışarak ortaklaşa karar alan bir kadro hareketiyiz. Avukatlığın ve baronun geleneğine sahip çıkarak tıkanan, eskiyen, körelen bir anlayışı aşmaya çalışıyoruz. Köhne zihniyetli hukuk anlayışına karşı kardeşce bir dayanışma üretmek için omuz omuza, yan yana duruyoruz. AVUKAT HAREKETİ, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini gerçek anlamda yaşayabilmeleri, onurlu ve insanca bir yaşam sürebilmeleri için ekonomik çıkarlar karşısında kamusal yarara öncelik veren toplumcu bir harekettir. Hukuk ve yargıyı ele geçirilecek bir mevzi gibi gören anlayışı, tasarlanmış bu saldırıyı önleyecek tek güç, avukatlardır. İtiraz eden, çözüm üreten, mücadeleci, etkin bir İstanbul Barosu için yola çıktık. Gelin, avukatı hukuka, yargıya sahip çıkmaktan alıkoyan; özgürlüğünü ve bağımsızlığını elinden alan cendereden kurtulalım. Hukuku özelleştiren, avukatı işçileştiren, yargılamayı teknik bir faaliyete dönüştüren gidişe dur diyelim. Gelin, özlemi duyulan böyle bir ‘Baro’yu birlikte inşa edelim!* *Avukat Hareketi’nin 27 Haziran’daki açılış toplantısındaki konuşmalardan notlar. Gereği ve yararına aklımla, gönlümle inandığım bu hareketi, ‘karınca kalemimce’ destekliyorum! Bir an Tayyip Erdoğan’sız bir Türkiye’de ya htaaDkkaaarnheaçtiısktoeanarartiaceadtktatwialbewnitawirtrh.i.ç[email protected] şamak aşkına kapıldık. oluşturdular. Birçok meslektaşın da Birbirlerine sırala asıl sevinci, onsuz haber dıkları hakaretlerden ve yazı yazmak sevdası pişman da olmadılar, idi, milyonlarca yurttaşın en küçük bir nedamet onsuz bir gün geçirmek de sergilemediler. hayali gibi. Aksine, küçük ortak Olmadı. seçime saatler kala bir İyi ki de olmadı. Bu kez de Kemal Kılıçdaroğlu’suz haber ve yazı yazmak zorunda Gel bir el daha... bir kanala çıkıp “tüm sözlerimin  arkasındayım” diye kestirip atabildi. Reis ile “yok bir kalacaktık. Bu ise ikisine birden Oyunun başında rakibinizi vurup beis” diyerek kendisine “şerefsiz” haksızlık olacaktı. kapı yapabiliyorsanız, hedefiniz diyeni, “onur konuğu” olarak Külli Bu ikili ne yazık ki, artık birbirleri onu sürekli vurup daha çok kapı yesinde ağırladı. nin mütemmim cüzüdür. yapıp saf dışı bırakmaktır. Bunun tek nedeni, halkın sade Neyse biz işimize bakalım, Tay Bu oyunun başında sizin iyi zar ce yarıdan 12 fazlasının bu yüz yipli Kemalli görevimize kanun atmanız ve rakibinizin kötü zar at kızartıcı düzeysizlikleri ve çelişkileri dairesinde ve nezaket çerçevesin ması gerek. Tıpkı siyasetteki gibi! “önemsiz ayrıntı” olarak görmesi. de devam edelim. Ancak ondan sonra doğru stra Daha beteri, şerefsiz zürriyet HHH tejiyi uygulayarak mars yapma siz utanmaz teatisinin sonunda Tayyip Bey’in tavlaya mesafeli ihtimalinizi yükseltebilirsiniz. mükafata dönüşmesi. olduğunu tahmin ediyoruz. Kemal Bey’in ise tavla aşkını ve Biri hem cumhurbaşkanı hem Tavla aynı zamanda “at ahırı” iddiasını yakınları ile CHP muhabir başbakan hem Bakanlar Kurulu demek! Muhteremin atlarla arasının leri iyi bilirler. hem tövbe tövbe yürütme, hem de iyi olmadığı malum. İki lider siyaseten yarışmak yeri isterse yargı olacak. Tavla biliyor mu? Bilmiyoruz. Bil ne keşke tavla oynasalardı. Milyon Öteki de fiilihukukiörtülü yar se de sevmezdi. İşin içinde zar var. lar da üzüm üzüm üzülmez, soğan dımcı. Ama eminiz çok iyi de tavla oy patates dolar ile yarışmazdı. Türk tipi, cumhurbaşkanlığı hü nardı. Çünkü siyaset gibi bu oyun Ama Tayyip Bey de eminiz Ke kümet sistemi böylece işlemeye da da strateji, taktik ve zamanlama mal Bey ile tavla oynamaktan hiç başladı. Ütopyalar zamanı… “Çalışmak insan doğasına aykırıdır” diyerek oturdu masaya.   Masada onu bekleyen arkadaşının elinde gitar var. Az önce Bülent Ortaçgil’in “Olmalı mı Olmamalı mı” şarkısını çalıyordu usul usul. Gülümsedi. “Bu, çalışmak dediğin şeyi nasıl algıladığına bağlı” diye karşılık verdi ve devam etti: “Benim için çalışmak keyifli bir şey. Sevdiğin bir şeyi yapıyorsun, üstüne bir de para veriyorlar.” Bu sefer yan masadan başladı laf atmalar. Sohbet koyulaştı. Marx’ın damadı Paul Lafargue’ın “Tembellik Hakkı” kitabından, Bertrand Russell’ın “Aylaklığa Övgüsü”nden alıntılar... “Yeşil Ev”deyiz. 80’lerin ikinci yarısı. Savaş Emek’in kurduğu “Yeşil Ev” o zamanlar bir vaha gibi: Özgürlüğün mekânı. Bulutsuzluk Özlemi’nin “Acil Demokrasi”si en sevilen parça. Bir de Yeni Türkü’nün “Yeşilmişik” şarkısı. Yeşiller, LGBTİ’ler, radikaller, solcular, feministler, anarşistler, hayvan hakları savunucuları, çevreciler… Herkes bir arada. çok önemli. Kim daha önce ve zevk almazdı. Ama bu arada adap edep Buradaki özgürlük havası insanları hemen daha çok pulları toplarsa o kazanı Messi ayarında futbol oynar kaygısı olan, şerefine, insanlık etkisi altına alıyor. Rahatlıyorsunuz. yor. Oylar gibi. (Becerebilene hile gibi tavla oynayan arkadaşlarım onuruna,  nezakete önem veren En “uçuk” fikirlerinizi bile ifade etmekten de, zar tutmak da mubah.) Tavlada her zarda, her adımda üç stratejiden birini seçeceksiniz. Tıpkı siyesetteki gibi. Kaç Stratejisi, Saldır Stratejisi, Engelle Stratejisi... Ancak oyun ilerledikçe tıpkı siyasetteki gibi 5 farklı durum gelişebiliyor: Çok İleridesiniz, Hücum Oyunu, Kapalı Oyunu, Bekleme Oyunu, Çok Geridesiniz. Çok ilerideyseniz, rakibinizden uzak durup teması keserek bir an önce pulları toplamak çok önemlidir. Bir buçuk yıl kala erken seçime gitmesi tam bir tavla taktiği idi. Kaç Stratejisi, Hücum Oyunu da siyasetteki gibi uygulanıyor. oldu. Ama bunların hiçbiri 89 kere yendiği bir rakip ile oturup bir daha tavla oynamaya yanaşmadı. Ama siyaset başka. Hele liderlik, asla “Gel bir el daha oynayalım!” oyunu değildir. HHH Yasalarımıza göre,  “Halkı askerlikten soğutmak” suç. İki yıla kadar cezası var. (TCK. Md:318) Peki ya, halkı siyasetten ve demokrasiden soğutmak? Onun cezası yok! O yüzden de Cumhur İttifakı’nın büyük ve küçük ortakları seçimler öncesinde cumhurun huzurunda cumhurdan hiç çekinmeden birbirlerine bol bol hakaret edebildiler. “Zürriyetsiz”den “Şerefsiz”e, “Alçaksın!”dan “Kepaze”ye sokak bir kesim hem siyasetten soğuyor, hem de bu biçimde tecelli eden demokrasiye olan inancını yitiriyor. Buna sebep olanlara sorgu sual yok. Dedik ya, yasalarımıza göre, “Halkı askerlikten soğutmak” suç. İki yıla kadar cezası var. Ya halkı siyasetten ve demokrasiden soğutmak? Onun cezası yok! . Düzenimizde askerlik, siyasetten de önemli demokrasiden de. Yerli yersiz “Başkomutan” olduğunu hatırlatması bundan. “Asker milletiz!” diye şehadet şerbeti propagandasını yapanlardan, “demokrat toplumuz!” diyeceklere bir gün mutlaka sıra gelecektir. çekinmezdiniz “Yeşil Ev”de. Herkes herkesle sohbet ederdi. Böylesi bir özgürlük ortamında, sohbet kolayca ütopyalara uzanırdı. Oradan da kimi zaman distopyalara... “Arkadaşlar” dedi biri, “Yakında robotlar girecek hayatımıza. Onlar yapacak bütün işleri. Biz ise canımız ne istiyorsa onu yapacağız” deyiverdi. Ardından dünyanın teknolojiyle nasıl dönüşeceğini anlatmaya koyuldu. Biri “Desene kölelik düzeni sürecek ve yeni kölelerimiz robotlar olacak. Köleciliğin ve sömürünün var olduğu bir yerde mutluluk olabilir mi” derken, diğeri “Bu kapitalist sistemde robotlar işçilerin yerini almaya başladığında dünyada büyük bir işsizlik dalgası yaşanır. Ortalık toz duman olur” diye karşı çıktı. O ana kadar tartışmaları sessizce izleyen ve daha birkaç gün önce “Mülkiyet hırsızlıktır” diye söze girip bize uzun uzun Proudhon’u anlatan arkadaşımız soruyu patlattı hemen: SAYISAL 671718 6 BİLEN: 1 milyon 714 bin 105 TL (1 kişi) 5 BİLEN: 5 bin 429 TL LOTO 2046 4 BİLEN: 72 TL 3 BİLEN: 11 TL ikramiye kazandı. “Robotların mülkiyeti kime ait olacak?” “Evrensel temel gelir” konusunu da aynı dönemde tartıştığımızı anımsıyorum. Tuhaf ama o dönemde kimilerinin “ütopik” KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] diye tartışmayı bile gereksiz bulduğu konular bugün gündemde. İlginç değil mi? Eskiden “bilim kurgu”nun alanına giren kimi konular da bir bakmışsınız bilimsel toplantılarda konuşuluyor: “Gün gelir robotlar insanlardan daha akıllı hale gelirler mi?”, “Bizi yönetmeye başlarlar mı?”, “Dünyada insandan önce en düstrileşmiş bir uygarlık yaşadı mı?..” Ne oluyor? Ütopyalar ya da distopyalar çağına mı giriyoruz? Nereden çıktı şimdi bu konular diyeceksiniz. Çünkü Karaburun’da geleneksel hale gel miş ütopyalar toplantısı başlıyor yine. Bu toplantıların fikir babası Savaş Emek’ti. Bana “Ütopyalar konferansları düzenlemeye başlıyoruz. Ne diyorsun” dediğinde, sanırım 1993’tü, hiç şaşırmamıştım. “Harika olur” diye karşılık vermiştim. Türkiye’de yeşil harekete damgasını vurmuş, çevre ve ekoloji hareketinin öncülerindendi Savaş. Müthiş bir insandı. Hani vardır ya öyle insanlar: Asla enerjisi tükenmeyen, en umutsuz zamanlarda bile umudunu yitirmeyen, müca deleden vazgeçmeyen insanlar… Onlardandı. İnsanların yaşamlarına dokunurdu. Umut ve rirdi, inatçıydı, dostumdu. Dört yıl önce yitirdik Savaş’ı. Fakat onu sevenler, geleneksel hale gelen ütopyalar toplantılarını sürdürüyorlar. Karaburun Belediyesi toplantılara destek veriyor. ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Ütopyacılar hoş bir web sayfası hazırlamışlar (www.dagarcikturkiye.com). Sayfanın yönetmeni Enis Musluoğlu. Birbirinden ilginç konular var yine: “Tarımda yapay zekâ”, “Yapay zekâ doğa dan öğrendiklerini uygulayabilir mi?”, “Siber Feminizim”, “İnsansız Ütopya”, “Yapay Zekâ ve Sağlık”, “Dijital Ekonomi”, “Yapay Zekâ Fırsat mı, Tehdit mi?..”   “24. Ütopyalar Toplantısı”nın sloganı “Don Kişot insansız ütopyaya karşı”. HHH Keşke sen de aramızda olsaydın Savaş. Son zamanlarda seni tanıyan insanlardan hep aynı şeyi duyuyorum. “Savaş’ın sohbe tini özledim” diyorlar. Özlüyoruz seni. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle