18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 1 Temmuz 2018 6 ‘Bu sistem yürümez’ haber EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: İLKNUR FİLİZ Anayasa öğreticiliğinden, pratiği için Meclis’e giden Prof. Dr. Kaboğlu, “İktidar ve Cumhur İttifakı, yeni anayasa metninin sürdürülemez olduğunu görecek” diyor HİLAL KÖSE CHPİstanbul Milletvekili Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, anayasa öğreticiliğinden, anayasa pratiği için Meclis’e gidiyor. ‘Demokrasi adına umarım bir katkım olur’ diyecek kadar mütevazı. Seçimleri değerlendirmek üzere Kadıköy’deki Anayasa Derneği’nde bir araya geliyoruz. Hocayı, seçim çalışmaları sırasında ayrı kaldığı yazınsal işlerini tamamlamaya çalışırken buluyoruz. Söyleşimiz sırasında, Ankara’dan gelen telefonla Meclis’teki odasının yerini öğreniyor. OHAL ve anayasa değişikliği üzerine, KHK ile Marmara Üniversitesi’ndeki görevinden uzaklaştırılmasının ardından pek çok görüşme yapmıştık. Hukuka olan inancına, üslubunun inceliğine bir kez daha hayran kalıyoruz. Öte yandan OHAL Komisyonu başvurusu aylardır sonuçlanmadı. Pasaportu bile hâlâ yok. Oturum başkanı ve konuşmacısı olduğu, Seul’de, iki hafta önce yapılan Anayasacılar Dünya Kongresi’ne katılamadı. Önümüzdeki döneme dair umudu elden bırakmamak gerektiğini vurgulayarak, “Anayasa’nın uygulamaya konulması, anayasaya saygı gösterilmesi, Türkiye’de başlı başına bir iyileştirme yaratır. Çünkü şu anda Anayasa askıda” diyor. n Seçim bitti, şimdi ne olacak? Anayasaya göre yasama yetkisi devredilemez. Her şeye rağmen yasama organı kendi yetkilerini kullanmalı, kullanabilir. Bunun için mücadele vermeli. Anayasayı değiştirirken “biz Meclis”i güçlü kılmak için bunu yaptık’ dediler. Şimdi, tutarlıysanız, siz yürütme görevinizi yapın biz de yasama görevimizi yapalım deme zamanı. Sadece muhalefetin gücü yetmez. İktidar milletvekillerinin de en azından bir kısmı buna inanmalılar. İki liderin ikişer dudağının arasından çıkan söze sıkışırlarsa, seçim söylemlerini anımsatmak gerekiyor. n Seçimin hemen ardından CHP içinde yaşanan tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Ortaya çıkan tartışma bir kısır döngü çünkü seçim döneminde en tutarlı parti CHP oldu. İktidarın planlarını bozarak, demokrasi yolunu tercih etti. Meclis’te AKP’nin azınlığa düşmüş olmasını, Erdoğan’ın MHP sayesinde Cumhurbaşkanı olmasını göz ardı ederek, CHP’ye saldırmak emeklerin heba olması demek. Hedef parlamenter rejime dönmek olduğuna göre, Muharrem İnce, partinin başına geçsin gibi söylemler, CHP’nin parlamenter rejim hedefinden vazgeçmesi anlamına gelir. Bu hedeften bu kadar çabuk vazgeçilmemeli. İktidar ve Cumhur İttifakı, yeni anayasa metninin sürdürülemez olduğunu uygulamada göreceklerdir. Emek, nitelik, dayanışma içerisinde, Türkiye’nin geleceğinin demokraside ve hukuk devletinde olduğu idealimizi, hiçbir zaman gözardı etmeden çalışmalıyız. Bizi çekmeye çalıştıkları bilgi kirliliği alanına uzak kalmamız gerekiyor. nNeden sürdürülemez yeni metin? Erken seçim, bunun bir göstergesi. Kasım 2019’da yapılacak olan seçimlerin erkene alınmasının hiçbir nedeni yok. Anayasacı olarak ben bunun yanıtını bulamadım. Bizzat yaptığınız anayasa metnini ihlal ediyorsunuz ve kamuoyuna niçin ihlal ettiğinizi açıklamıyorsunuz. Milyonlarca öğrenci üniversite sınavına girecekti. Aileleriyle birlikte 10 milyonluk nüfusu ilgilendiren bir konuda, iki kişi, arabanın frenini öne çeker, arkaya alır gibi karar alıyorsunuz. Bunlar sıradan şeyler değil. Bir de serbest seçimin en önemli unsuru propaganda yapılamadı. n Cumhurbaşkanı yapabildi ama... Bir taraf zaten hep propaganda yapıyor. Televizyon onun tekelinde. Ekranlar bir anda kesiliyor. Bu durum adeta bir tür fizik kanunlarına dönüşmüş. Ece piroğlu 8 yılda 7 seçim halkın iradesiyle dalga geçmektir n Erken seçim kararını nasıl yorumluyorsunuz? Yetkisi Meclis’e ait olduğu halde iki kişi erken seçim kararı alıyor. Meclis altı gün sonunda onaylıyor. Ama gerekçe açıklanmıyor. Cumhurbaşkanı, Bahçeli konuştuktan sonra, ‘sandığa gitmek lazım’ diyor. Bunun inandırıcılığı yok; çünkü Türkiye seçimden hiç çıkmadı ki. Sandık müptelası olduk. Çoğu kişi, 2010’lu yıllarda yapılan seçimleri sayamaz. 8 yılda 7 seçim. Bu, sandığın kötüye kullanılması demektir. İnsanları sürekli sandığa götürüyorsunuz, seçimin ve referandumun ciddiyetini, demokratik işlevini ortadan kaldırıyorsunuz. Halkın iradesiyle adeta dalga geçiyorsunuz. Seçimleri öne alıyorsunuz ama OHAL’i kaldırmıyorsunuz. Propaganda yaptırtmıyorsunuz. Kampanya ortasında oy almak için “OHAL’i kaldıracağım” diyorsunuz. Bütün bunları iktidarınızı muhafaza etmek için kullanıyorsunuz. Buna da serbest seçim diyorsunuz. n Seçim gününün bir fotoğrafını çeker misiniz? Türkiye tarihinde ilk kez çifte seçim yaptı. Çağdaş demokrasiyi anayasası na koymuş bir devlette, Cumhurbaşkanı ve parlamento seçimlerinin aynı gün, aynı sandıkta ve zarfta yapıldığına ben ilk kez tanık oldum. Sayım görevlilerinin yoğunluğunu, kadınların, gençlerin, yaşlıların, oy çuvallarıyla gece yarısı üst üste kuyrukta bekleyişlerini gördüm. Seçim hilelerinin dillendirilmesi de cabası. Bir örnek: 298 sayılı yasada yapılan değişiklikle, sandık kurulu başkanlarının kamu görevlisi olması öngörüldü. İstanbul 1. Bölgede bile çok sayıda doğru doldurulmayan seçim sonuç tutanaklarına tanık oldum. 140 yıldır seçim yapan bir ülkede bunlara tanık olunması hoş değildi. 24 Haziran gecesinden bu yana CHP merkez alınarak, Millet İttifakı artı HDP, iktidarın hedef tahtası haline geldi. Musalla taşı olarak gördüler. n Bu saldırı neden peki? İktidarı, tek başına kaybetme olgusunun bastırılması mı diye sorabiliriz. En başta CHP’nin, Millet İttifakı’nın, muhalefet bloku olarak HDP’nin bu oyuna gelmemesi gerekir. Seçimler nasıl sonuçlandı, kim kimden oy aldı. Bunlara girmiyorum. Anayasa madde 67’nin ve AİHS 1 No’lu ek prokol madde 3’ün gerekleri yerine getirilmiş olsaydı bu konulara girerdik. Büyük okumayı, 2010’dan beri, en azından 1 Haziran 2015’ten beri yapmak lazım. Yapmazsak ormanı göremeyiz. Seçimi kazanabilirsiniz ama hangi ortam ve koşullarda kazandığınıza bakmamız gerek. n Muhalefetin her türlü zorluğa rağmen dayanışma içinde olması mı rahatsız ediyor? CHP hakkında saatlerce konuşanlar, o devasa afişlerin, bütün ülkeyi saran posterlerin, kimin parasından harcandığını sorgulamıyor. Milli Eğitim bütçesinin acaba ne kadarını siz bu posterlere harcadınız? Biri oltayla balık tutmaya çalışıyor, diğeri ise dinamit atıyor dereyi, gölü berbat ediyor. Kampanya sırasında, Külliye görevlileri, tepeden emirle tv ekranlarından, yeni düzenlemenin bir devrim olduğu şeklinde kirli bilgileri saatler süren tek yanlı konuşmalarla halka şırınga etmeye çalışıyor. Doğru bilgi ise ekranlara ancak dakikalarla sınırlı yansıyabiliyor. Bütün bunlara karşılık muhalefete sürekli saldırı pişkinliği eksik edilmiyor. Umudumuzu yitirmeyelim n Erdoğan, seçileceğine inandığı için mi sürekli sandığa gidiyor? Şunu sormak lazım. Bahçeli’yi Ecevit hükümetinden kaçtı diye suçlayan siz değil miydiniz? Şimdi sizi Bahçeli mi kaçırdı? Ülkeyi yönetemediğiniz için mi kaçtınız? Çoğunluğa sahip olduğunuz halde... Yoksa ben hemen yıldırım seçim yaparsam ancak seçim kazanırım diye mi? Birincisi doğruysa, kaçtıysan, şimdi nasıl yöneteceksin? ‘Ben kazanacağım’ diye yaptıysan, muhalefeti bastırmak için yaptın. Bu da anayasanın ilgili maddelerine aykırı. Seçim anayasal açıdan ciddi meşruluk sorunu içeriyor demektir. n Bitti bitiyor derken parlamenter sistem tarih oldu. Neler hissediyorsunuz? Çoğunluğu biz alacağız diye bekliyordum. Daha fazlasını hak ediyoruz. Kaybetmek üzdü ama beni daha çok üzen bu kaybetmenin olağan bir kaybetme süreci olmayışı. Zorla, dayatılarak anayasal düzeninin ortadan kaldırıldığı gelişmeler bağlamında hükümet tarihe karıştı. Osmanlı’nın tarihine dalmayalım ama kendilerinin göklere çıkardı Meclis’in yolunu tutan Prof. Dr. Kaboğlu, arkadaşımız Hilal Köse’nin sorularını yanıtladı. ğı 2.Abdülhamit’ten bu yana oluşmuş olan anayasal ve siyasal hafızanın üstüne çarpı işareti konulduğu için, ömrünü bu konunun uzmanlığına vermiş biri olarak üzgünüm. 1876’dan bu yana 140 yıl süreyle oluşan anayasal düzenin, Türkiye Cumhuriyeti’nin özgeç mişini sildiler. Türkiye’nin çehresi değişecek ama yine de umudumuzu yitirmeyelim. n Son olarak seçim gecesi İsmail Küçükkaya size WhatsApp’tan yazsaydı ne derdiniz? Bu hüznün tarifi yok derdim. Onların da hukuka ihtiyacı olduğunu anlatacağım n Meclis’e gidince ilk ne yapacaksınız? Ben bugüne kadar anayasa kuramcısıydım. Şimdi anayasa öğrencisi konumuna, yaklaşık 50 yıl sonra dönmüş olacağım. Ben hukukun gücüne, etkinliğine hep inandım. En kötü anımda bile yaptığım gibi hukuku hiçbir zaman arka plana atmayacağım. Karşımdaki ne kadar hukuka inanç sız olursa, hukuk dışı kavramlar kullanırsa kullansın onların da hukuka ihtiyaçları olduğunu hep anlatmaya çalışıcağım. Anayasamıza göre yasama, ana organ. Başka devletlerde olmayan çok önemli bir Meclis deneyimimiz var. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran birinci ve ikinci meclis. Bu parlamentoyu eski saygınlığına kavuşturmak önemli. OHAL kalktıktan sonra Meclis’te işler değişebilir n Muhalefet olarak Meclis’teki önceliğiniz ne olacak? Yapmamız gereken, iktidar partisi vekillerine sürekli yeminlerini hatırlatmak, Meclis’in anayasa güvencesi mekanı olduğunu sürekli işleyebilmek. Türkiye’nin 16 Nisan’da oyladığı anayasa değişikliğiyle Cumhuriyet’in 100. yılına ilerleyemeyeceği bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Geniş mutabakatla kabul edilecek bir demokratik anayasa gereği var. Ben eminim ki OHAL kalktıktan sonra, gerek AKP, gerek MHP içerisinde, anayasal denge ve denetim düzeneğini öngören, görev, yetki ve sorumluluk üçlüsünü yansıtan bir anayasal düzenlemeye dönülmesi gerektiğine inanan birçok Meclis üyesi olacaktır. Önemli olan onlara bunu anlatabilmek ve diyalog yollarını asla kapatmamak. Yoksulluğu ve yeni orta sınıfı başarıyla yönetmek Seçim analizi 3 Sigorta bayiliği yapan komşum, Ümraniye varoşlarında AKP anonsları yapan seçim arabasına bakınca, bir paket içinde ne dağıtıldığını merak ederek seyirtmiş, bir tane de kendisine istemiş, yüzüne bakmışlar, kısa bir tereddütten sonra vermişler ve eklemekten geri durmamışlar: Oyunu bize vereceksin ha... Kadınlar, yanlarında çocuklar kapışıyor tepsileri... Yoksul insanlar, ne verirsen alıyorlar... Bedava olsun da. Açmış paketi, bir sıradan tepsi, üzerinde AKP damgası ve ıvır zıvır... İlk çöp bidonuna atmış hepsini. Yoksullara 50 lira tutuşturup oy vereceksin yemini ettirmekten tutun çeşitli yol ve yöntemlerle sandıkta oyu garantileme çalışmalarını sürdürdüler. Şüphesiz mahalle örgütlenmeleri en başarılı... Sultanbeyli’nin bir mahallesinde sandık müşahitliği yapan Özlem Yüzak anlatıyor: Okul içinde yakalarında pembe ve mavi kurdeleler takılı türbanlı kızlar,  erkekler sürekli bir koşuşturma içinde. Sandıkların kapanmasına 12 saat kala seçmen listesinde kimlerin oy kullanmadıklarını bir bir saptadılar, sonra mahalleye dağıldılar ve ambulansla, tekerlekli sandalye ile, seçim kütüğünde kayıtlı ve kendi başına hareket edemeyecek zihin vb. özürlü herkesi getirdiler ve oy kullandırdılar. Böyle toplam 25 kişi saydım. Seçim öncesi şüphesiz çeşitli yardımlar, destekler ile ilişkilerini getirdikleri yer seçim günü sandık başı oluyor. Borç ödeme! Şüphesiz yoksulluğun dinsel inançları ile AKP’nin dinci politika ve söylemlerinin örtüştüğü ve eyleme dönüştüğü yer sandıklar. Yoksulluğun yönetimi Şüphesiz bu kadar basit değil. Hiçbir sosyal güvencesi olmayan köylerdeki vb. sigortasızlara bağlanan 600 TL’lik ihtiyarlık maaşından tutun, bir maaş ikramiyeye, evlere yapılan yardımlara, kadınlara ödenen çocuk başı paralara kadar onlarca kalemi bulan “yardımları” ister sadaka dağıtımı kabul edin, ister “sosyal ödentiler...” Hiçbiri yoksulluğu bertaraf etmeye yönelik değil. Tam tersine, yoksulluğu sürdürmek, yoksulluğa mahkum etmek, bu tür ödemelerle evlere minik kolaylıklar yaratmak: Allahım çok şükür! AKP iktidarı yaşasın. Türkiye’de TÜİK verilerine göre yoksulluk oranı ülkemizde yüzde 2122 arasında. Bu da yaklaşık 17 milyonluk bir nüfusa denk geliyor.  17 milyon çocuk da aşırı yoksulluk içinde, eğitimde fırsat eşitliği yok. Türkiye en ekonomik bakımdan eşitsiz ülkeler arasında. Bunu ölçen Gini katsayısı 0.40’ın üzerinde ve iktidarın bunu indirmeye niyeti sıfır. Şunu belirteyim: İskandinav ülkelerinde bu oran en az: 0.25. Cehalet ve yoksulluk birlikteliği Yaşamını günlük nafakasını çıkarma ve ailesinin en temel ihtiyaçlarını karşılayabilme çabası içindeki büyük bir çoğunluktan sağlıklı bir siyasi hikâye çıkartamazsınız. AKP bu yoksulluğu, eğer son oy oranına bakarak bir değerlendirme yapacak olursak, başarıyla yönetiyor! Bu ciddi bir sorun, yoksulluk şüphesiz ki cehalet üretiyor, var olan cehaleti daim kılıyor. Cehalet ile yoksulluk birleşince ortaya AKP iktidarı çıkıyor. İktidarın politikası daha çok çocuk, daha yoksul kitleler, daha büyük cehalet ve iktidarın sürmesi. Şüphesiz AKP’nin başarıyla yönettiği kendi yeni orta sınıfıdır. Bu sınıf özellikle eğer kaybedersek sahip olduğumuz imtiyazları, yüksek gelirlerimizi ve hayat standardımızı da kaybederiz, korkusuyla sandığa gönderildi. Fakat her şeye rağmen AKP’nin oyu şimdilik yüzde 42.5 düşüyor. Adalet ve özgürlük vaadi nerede? RTE, seçim bildirgesinde adalet ve özgürlük vaadini gündemine taşımıştı. Adaletsizlik ve özgürsüzlüğü 16 yıl boyunca kendileri yaratmamış gibi. Böyle bir beklentinin yalanı kısa sürede seçimin hemen ertesinde yeniden ortaya çıktı ve eski CHP milletvekili Eren Erdem, hakkındaki bir soruşturma nedeniyle hemen tutuklandı. Eren’in eylülde mahkemesi olmasına rağmen hiç beklenmedi. İktidara iltihak etmeden önce RTE ve AKP hakkında söylemediğini bırakmayan İçişleri Bakanı S. Soylu’nun, şimdi ise hiçbir AKP’li yöneticinin cesaret etmediği tehditlere ve kargaşa yaratacak uygulamalara başvurması, iktidarın fıtratında var olan ayrımcı, şiddet, kamplaştırıcı, adalete ve özgürlüğe karşı niyetlerinin biri parçası ve AKP yönetiminden de takdir görüyor. RTE, bu vaatlerinde millete yalan mı söyledi? C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle