14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 11 Haziran 2018 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: EMİNE BİLGET HDP MİLLETVEKİLİ ÖNDER, SEÇİM SÜRECİNİ CUMHURİYET’E DEĞERLENDİRDİ Fotoğrafları devlet çekti DP Ankara Milletvekili Sırrı Sürey Hya Önder, HDP’nin hükümet servis ettiCumhurbaşkanıadayıSela hattin Demirtaş’ın çözüm sü reci döneminde çekilen bazı fotoğraflarının medyada çarpıtılarak kullanılmasına tepki göstererek, “Medyadaki kampanyaya baktığınız Kandil fotoğrafları suç delili gibi kullanılıyor. Ahlaktan nasipleri Ofotoğraflar hükümet tarafından servis edildi. Bu fotoğrafların da Kandil fotoğrafları bir suç delili gibi kullanılıyor. Bunlar, bugün zift atan medya olsa bunun hükümetle varılan bir mutabakat sonucu olduğunu görürler. bugün suç delili gibi gösterilmesi barış umudunu dinamitlemektir. tarafından o günlerde MAHMUT LICALI ‘Barış umudunun fotoğrafı’ diye servis etmişti” diye konuştu. Önder’le 24 Haziran seçimleri üzeri ne yaptığımız söyleşide yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle: n HDP’nin seçimde “kilit parti” ko numunda olduğu söyleniyor. Katılı yor musunuz? HDP’nin temsil ettiği değerlerin parlamentoda kendisine yer bulması gerçekliğinin birçok diğer parti seç menlerinin nezdinde bir ihtiyaç ola rak belirmesi seçime dönük faydacı bir yaklaşımı ifade etmiyor. Demok ratik siyasetin çok dönüştüğünü gös teriyor. Bu son haftalar çok daha ni telikli ve nicel dönüşümlere kapı ara layacak. Tek baraj yüzde 10 değil n Partinin baraj sorunu olup olmadığı da tartışılıyor... Yalnızca yüzde 10 barajıyla uğraşsaydık işimiz kolaydı. Çünkü yüzde 10 barajını iki kere çok zor koşullar altında tarumar ettik. Bölgede yüzde 80’in üzerinde oy aldığı pek çok sandığın çoğu sudan gerekçelerle taşıma kararı alındı. HDP’nin önündeki baraj sadece yüzde 10 değil. Birinci baraj bu, ancak ikinci baraj seçmenlerimizin muhacir edilmesi, üçüncü baraj seçim faaliyetlerimizin engelleme ve saldırılara maruz kalması. En önemlisi de Cumhurbaşkanı adayımızın dört duvar arasında olması. Barış umuduydu n Erdoğan, doğrudan Demirtaş’a yönelik ağır ithamlarda bulunmaya başladı. Sizce bu bir taktik mi? Bilinçli olup olmamasının ötesinde bu, çok ahlak dışı bir yöntemdir. Bu söylenenlerin ahlakla, doğrulukla gerçeklerle uzaktan yakından hiçbir ilgisi yok. Anadolu’da bir söz vardır: “Eli bağlı olanı herkes döver.” Haktan ve yeri geldiğinde kabadayılıktan dem vuran bu literatür, yüreği yetiyorsa Selahattin Bey’le eşit koşullarda tartışmayı seçmelidir. Selahattin Bey sahipsiz değildir. Biz hepimiz Türkiye’de bize oy vermeyenler de dahil yüz binlerce kişinin kalbinde yeri olan belki tek liderdir. Kendi çeperinin dışındaki insanların saygısını kazanabilen ender liderlerden biridir. Medyadaki kampanyaya baktığınızda Kandil fotoğrafları bir suç delili gibi kullanılıyor. Zerrece ahlaktan nasipleri olsa bunun devlet ve hükümetle varılan bir mutabakat sonucu olduğunu görürler. Bu fotoğraflar, bugün zift atan medya tarafından o günlerde “barış umudunun fotoğrafı” diye servis edilmişti. Sonsuza dek sürmez n Çözüm sürecini yürüten isimlerden biri olarak o döneme ilişkin fotoğrafların bugün tartışılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Yalnızca ahlaksızlıktan ibaret olsa üzerinde durmayız. Sonsuza kadar sürmüş hiçbir savaş yoktur. Bir gün mutlaka taraflar masaya oturmak ve bunu barışa dönüştürmekle mükelleftirler. Bu fotoğrafların bugün suç delili gibi gösterilmesi ilerideki barış umudunu dinamitlemektir. n Bu fotoğrafların söz konusu dönemde hükümetin talebiyle çekilerek servis edildiğine mi işaret ediyorsunuz? İmralı’da çekilen fotoğrafları biz servis etmedik. İmralı’daki fotoğrafı da biz çekmedik. Devlet çekti. Dolayısıyla bizim servis etmek gibi bir şansımız da yok. İmralı fotoğrafları bizatihi hükümet ve hükümete yakın kişiler ya da kurumlar tarafından servis edildi. Kandil’de çekilen fotoğraflar da bütün medya tarafından çok olumlu karşılandı. AKP’nin milletvekili adayı gösterdiği kişiler bu fotoğraflardaki kişilere tek tek methiyeler yazdı. NECATİ SAVAŞ ÇOK DEĞİŞİK BİR SAHİPLENME VAR n Cumhurbaşkanı adayınız Demirtaş cezaevi şartlarında kampanyasını yürütüyor. Sizin bu kampanya dönemine ilişkin gözleminiz nedir? Selahattin Bey’e bugüne kadar yürüttüğümüz bütün kampanyalarda hiç tanık olmadığımız çok değişik bir sahiplenme ve ilgi olduğunu görüyoruz. İşte (üzerinde giy diği tişörte işaret ederek) bu tişört ve buradaki tişörtleri bizim seçmenimiz olmayan bir kişi Selahattin Bey’in bir tablosunu alarak kendi tekstil atölyesinde hazırlamış. Kadınlar ve erkekler için tişörtler hazırlamış. Bir listeyle erkekler için, Demirtaş, koğuş arkadaşı – muhtemelen Abdullah Zeydan’ın ismini de bilmiyor yani HDP’li bi risi değil İdris Baluken, Veli Saçılık, Ahmet Şık, Barış Atay ve bana hediye etmiş. Kadınlar için Figen Yüksekdağ, Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş, kızları ve kardeşlerine hazırlamış. Bundan bile seçmen nezdinde Selahattin Bey ve HDP’nin neyi simgelediğini okumak mümkün. İlginç hediye ve mektupların haddi hesabı yok. Kim bize nasıl yaklaşmışsa misliyle karşılık görür n HDP sözcüleri partinin baraj altında kalması durumunda AKP’nin 6070 vekile daha sahip olacağını söylüyorlar. Buna katılıyor musunuz? AKP’nin ilk iktidara gelişi bizim vekilliklerimizi gasp ederek olmuştur. Hakkâri’de 50 bin oy alan aday gelmemiş, 2 bin oy alan AKP’li aday gelmiştir. Bunun adı siyasi hırsızlıktır. Dolayısıyla biz afaki bir şeyden bahsetmiyoruz. Dönemin Diyarbakır, Urfa, Mardin, Ağrı vekilleri yüzde 10 aldıkları oylarla o kentlerin bütün vekilliklerini gasp etmişlerdir. Bugün kurgulanan oyun budur. AKP artık bölgeden ancak HDP baraj altında kalırsa vekil çıkarabilmeyi hesaplıyor. n Kamuoyunda HDP’nin olası bir ikinci turda nasıl davranacağı merak ediliyor. Sizin görüşünüz nedir? Bu toplumun feraseti Selahattin Bey’i ikinci tura taşıyacak. Türkiye artık genç. Selahattin Bey dışındaki siyasetçiler çok sıkıcı. Türkiye genç düşünen, genç yaşayan bir ülke. Cezaevinden bir ketılla bir bağlamayla doğurduğu bir rüzgârı düşünün, bir de böyle bir adayın dışarıda olsaydı yapabileceği etkiyi düşünün. Bugün yaşadığımız zorlamalar belki ikinci tura kalmasının önünde engel olabilir. İşte o zaman kim bize nasıl yaklaşmışsa aynıyla mukabele etmek olacak. Biz ikinci tura kalacağız çok büyük bir ihtimaldir. Bu türlü çeşitlerle engellenirse kim bize nasıl yaklaşmışsa misliyle karşılık görür. Yeni filmler olacak n Siyasetin ardından sanatçı kimliğinizle yeni çalışmalar yapacak mısınız? Normalde çekilmeyi bekleyen bitirdiğim üç tane senaryom var. Birisini muhtemelen başka bir yönetmen arkadaşım çekmeye başlayacak. Sayın Demirtaş ve Sayın Baluken beni biraz kıskandırdı. Demirtaş’ın “Seher” adlı öyküsü Baluken’in “Üç Kırık Dal” adlı romanı benim de iki roman çalışmamı öne alma vesilem oldu. Milletvekili seçilmeden önce Anadolu’nun 100 yıllık hikâyesine çalışıyordum. İki roman çalışmamı bitirip, Selahattin Bey ve İdris Bey’in yanında raflarda yerimi almayı düşünüyorum. Romanların ardından film çalışmalarına devam etmeyi planlıyorum. n Çözüm sürecini yürüten isimlerin arasında yer alıyorsunuz, o döne me ilişkin bir çalışma yapmayı düşünür müsünüz? Bu süreç kriminalize edilmeye çalışılır, dönemin tanıkları bir kenara çekilirse ben sessiz kalmam. Doğruları yanlış diye yutturmaya çalışan her şey karşısında tanıklığımı gündeme getiririm. Bu süreç ne zaman barışla sonuçlandırılırsa; biz ne yaşadık, hangi sıkıntılara göğüs gerdik ve nasıl aştık muhtevasında bir şeyler yazmak isterim. Yoksa geçmişi deşmek, bu bunu yapmıştı, bu bunu söylemişti demek için yazmak benim onayladığım bir tarz değil. Mücadeleye devam n 2011’den bu yana parlamentoda yer aldınız. Bir parlamenter olarak son bir mesajınız var mı? Genelde Türkiye’nin başta Kürt halkı olmak üzere bütün mazlumlarına borç duygum toplumsal bir adalet sağlanana kadar hiç bitmeyecek. Fakat özelde ise Selahattin Bey ve Gültan Hanım’ın şahsında bütün tutsak edilen arkadaşlarımız özgürlüklerine kavuşuna kadar kendi şahsımla ilgili planlamaları hayata geçirmenin çok ahlaki bir tutum olmayacağını düşünüyorum. Demirtaş ve Kışanak’a seslenmek istiyorum: Buradayız, mücadeleye devam edeceğiz, sizi ve bütün arkadaşlarımızı özgürlüğüne kavuşturacağız. DILDA VE DELAL İMZALADI HDP’li Önder’le, Meclis’teki makam odasında gerçekleştirdiğimiz söyleşide masanın üzerinde Demirtaş’ın cezaevinde yazdığı Seher kitabının iki örneğinin yer alması dikkatimizi çekti. Önder’e neden aynı kitabın iki örneği olduğunu sorduğumuzda bize şunları anlattı: Bunlar, Seher kitabının Türkçe ve Kürtçe basımı. Bu kitapların ilginç bir hikâyesi var. Diyarbakır’da kayyım Kürtçe bütün kurumları gasp edince veliler gönüllü bir inisiyatifle her şeyi dayanışmayla bir kreş ve anaokulu yapmışlardı. Selahattin Bey de katkıda bulunmak için Seher kitabının Kürtçe baskısının gelirini onlara bağışlamıştı. Demirtaş’ın kızları Dılda ve Delal beni aradılar; “Sırrı amca babamın yerine kitapları sen imzalar mısın” diye sordular. Ben de onlara “Siz de babanızın yerine bana birer kitap imzalarsanız gelip imzalarım” diye yanıt verdim. Kitapların birini Dılda, diğerini de Delal imzaladı. Ben de Selahattin Bey’e vekâletten Diyarbakır’daki etkinlikte kitaplarını imzaladım. Bu kitapları, büyüdüklerinde tekrar Dılda ve Delal’e hediye edilmek üzere kitaplığımda saklayacağım. haber 9 USTABAŞ’TAN İŞKENCE İDDİASI Mektuba ‘panik olur’ yasaklaması SEYHAN AVŞAR Berkin Elvan’ın cenazesine katıldığı gerekçesiyle tutuklanan Devrimci Gençlik Dernekleri Genel Sekreteri ve İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğrencisi Berkay Ustabaş’ın Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nden gazetemize göndermek için yazdığı mektuba 25 Mayıs’ta cezaevi idaresi tarafından el konuldu. Kırıkkale F Tipi Cezaevi Disiplin Kurulu Başkanlığı’nın sakıncalı mektup değerlendirme kararında Ustabaş’ın mektupta, “Kırıkkale’ye getirildiğimde, beraberimdeki 10 arkadaş ile birlikte hapishane girişinde önce çıplak arama dayatmasına maruz kaldık, ardından işkence gördük. Bazı arkadaşlarımıza falaka yapılırken, hemen hepimiz ciddi bir şekilde darp edildik. Üstelik bu saldırıdan sonra hapishane idaresi hakkımızda soruşturma açıp ceza verdi. Açık görüş sonrası gerçekleşen bir gardiyan saldırısı sonrası ise yine bizlere soruşturma açılıp, bir ay haberleşme ve bir ay görüş yasağı verildi” ifadelerinin yer aldğı belirtildi. İki ayrı ceza aldı Söz konusu beyanların yalan olduğu öne sürülen kararda, Ustabaş’a “gereksiz olarak marş söylemek ya da slogan atmak” hükmü uyarınca bir ay boyunca iletişim araçlarından yoksun bırakılma cezasının verildiği ayrıca “kurum görevlilerine karşı uygunsuz söz sarf etmek veya davranışta bulunmak” hükmü uyarınca ise “1 ay bazı etkinliklere katılmaktan alıkonulma disiplin cezalarının verildiği” aktarıldı. Kararda özetle şu ifadeler yer aldı: “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütü mensuplarının haberleşmelerine neden olan kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmışsa gönderilmez.” 14 YAŞINDAKİ AYAZ’IN ÖLÜMÜ CEZASIZ KALDI dvgkhtşkltşBrtyba“iaŞuŞeaiıaaıeliaslünaenvolımlbınnkdkarüorşrdİdnkniiaaAl2imoonrıalkçpanmıkarranrdasesMuasasAdktkahğdyiuıişamiş’ğşazEameksıaCaaçt,nttlkımrtarlsıii“ıuiatrkeçmikh.krrrCtımnnrmamHlılaam2aekikıiağirınyyzn0aayrnamhaıhYriödddlgsser1bauek6btuTaaaoareıitruanreruurnbidsrityörıllMsıtymgntçunauaiiavAoleralHemunreüfmçesevnnitybısmladhnlanceraaauaiaiiBbdşğllüdelnmdryeeağzcgtaeıiıradad’ı”.”rruıihilıağş”r.nüdineDıvnbslesskğıRayeğeeıdohıöaaagr1rrıaerü4nhnvkapaaaslivöpbrü’aecısszynaeAbmroAemanııııtalüenrnliırrllıyhirg/ıldgmğlacüddndaimbaaeilaeenınodaaaıız,çabrkş,üsye,aalhığesatCihkiş“en2rnaıünilyvMat.ilı0dyndzi“urülakTşTe1aAe1aae4plr5kuEakrn”rıiiMnn ŞEMDİNLİ’DE İŞKENCE İDDİASI ‘İki saatten fazla dövdüler’ Şemdinli’de askerin işkencesine maruz bırakıldıklarını iddia eden çobanlar Nasır Taş ve Ramazan Aktaş, kendilerine işkence yapan komutanı tanıdıklarını söyledi. Olayın üzerinden 11 gün geçmesine rağmen bedenlerinde işkence izleri olan Taş ve Aktaş, o bölgede askerlik yapan H.İ. adındaki üsteğmenin kendilerine, “Sizinle hiç iyi bir komşu olmayacağız, burayı size dar edeceğim” dediğini ve köye sürekli rahatsızlık verdiğini öne sürdü. Mezopotamya Ajansı’nda yer alan habere göre; Taş, “Bize ‘PKK’liler nerede, onları gördünüz mü? Kim onlara yardım ediyor?’ gibi sorular soruldu. Haberimizin olmadığını belirttik. Bunu söyler söylemez bize bağırmaya başladılar. Bunun üzerine çoban köpeği de onlara havladı. Köpeğe vuran askeri durdurmaya çalışınca bu sefer beni dövmeye başladılar. Elimdeki sopayı benden aldılar, onunla dövmeye başladılar. Sonra da silah dipçikleriyle, tekmelerle, tokatlarla uzun süre dövdüler. İşkenceden sonra beni dere kenarına götürüp, başımı suya soktular ve ‘Sen teröristsin, seni öldüreceğiz’ deyip, 2 saatten fazla dövdüler” dedi. ‘Ambulansı engellediler’ Aktaş da, “İşkence esnasında ‘Benim babam korucu ve şehit düşmüş’ dememe rağmen ‘Kürtlerin hepsi aynı’ denilerek süngü ile vücudumu kestiler. Daha sonra tekme tokat ile bu şiddet devam etti. Gelen ambulansı da engellediler. ‘Ölen kişi terörist’ denilerek önü kesilen ambulans görevlileri, ‘Biz tanıyoruz, bu çobanlar akrabamız’ diyerek itiraz ettiler” diye konuştu. Aktaş’ın eşi Hasret Aktaş ise, “Bunu yapanlardan şikâyetçiyiz” dedi. l Yurt Haberleri C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle