25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 8 Mart 2018 EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Rotası hep haberdiMURAT SABUNCU’NUN GAZETECİLİK SERÜVENİNİ ARKADAŞLARIYLA KONUŞTUK İPEK ÖZBEY Murat çıkacak ve yine yazacak Tanıştığımızda bayağı küçüktük. Adlarımız Mesut (Yar), Murat (Sabuncu), İpek (Özbey) ve Nihan’dı. Bizi gazeteciliğe başlatan üstadımız Tanju Cılızoğlu’nun gençleriydik. Aylık bir dergi çıkarıyorduk, adı Söyleşi’ydi. Sonra onlara yeni yayınlar eklendi. Mesela Yıldırım Aktuna –ki o zaman Bakırköy Belediye Başkanı’ydı için ‘Kutup Yıldızı’ diye bir gazete çıkarmaya başlamıştık. Sonra biz büyüdük ve kirlendi dünya... O kirlenirken bizse hâlâ idealist gençlerdik. O kadar idealize etmiştik ki mesleğimizi, Aktuna’nın gazetesinde Aktuna’yı eleştiren haberler yapıyorduk. Yayın yönetmenimiz Cılızoğlu, bize haberin peşinden koşmayı öğretti. Sonra da hepimizi ‘piyasanın orta yerine’ bıraktı. Hepimiz çalıştık, çabaladık, işten atıldık, kavga ettik, haberlerimiz kullanılmadı, bunlar sıradan şeyler. Ama Murat’ınki öyle olmadı. Hayat onunla pazarlığı, özgürlüğü üzerinden yapmayı sürdürüyor. Ama inanıyorum ben, Murat çıkacak ve yine yazacak. Tüm gazeteci arkadaşlarımız gibi. Sevgili Eylem de aşkına kavuşacak... DOĞAN AKIN Her dakikası için utanacaklar Zamanın salıncağında ben Murat Sabuncu’nun gazetesine, Milliyet’e gelmiştim, Murat da benim gazeteme, Cumhuriyet’e gitti. Haziran 1999. Ankara yıllarımdan tanıyordum elbette, ancak Murat’la yüzyüze tanışmamız bu tarihe rastlıyor. Gazetede, dergide, televizyonda, internette; bu mesleğin bulabildiğimiz her yolunda yan yana çalıştık Murat’la. Gustave Flaubert, Kasım kitabında, “Üzerinde uyuduğumuz, ama rüyalarımız hakkında hiçbir şey bilmeyen yataklarımızdan” söz eder. Zamanla haşır neşir serüveninde insan da öyle sayılır. Takvim yapraklarında sözüm ona ölçtüğünü sandığı zamanı kavrayamaz. Nihayet insan geçer, zaman kalır!” Zamanın aynı karede bir kez daha donakaldığı memleket hikâyelerinde bu kez Murat da var. Zamanla yarışırken kabına sığmayan; değil hapsedildiği ayları, dakikaları bile sayan sabırsızlığıyla biteviye koşturan Murat. Cumhuriyet’le görülen bir kan davasında, Cumhuriyet’in kurumları marifetiyle gazetecilik yapmaya çalışırken hapsedildiği Silivri’de ihtimal özgür bir ülkenin rüyalarına uyanan Murat. Dört duvar dışında bir iktidarı kalmayanlar; Nâzım Hikmet’lerin, Sabahattin Ali’lerin, Uğur Mumcu’ların, İlhan Selçuk’ların, İsmail Beşikçi’lerin, Ahmet Şık’ların ve daha nicelerinin ardından bu kez Murat Sabuncu’nun dört duvar arasında kıydıkları her dakikası için utanacaklar. Montaigne der ki, talihin sopası altında kan revan içinde ama dimdiktir başım benim. İnsanları görüşleri nedeniyle hukuksuz zamanların kör karanlığına hapsedenler hep geçtiler, yine geçecekler. Gazetecilik ise, hep olduğu gibi, kalacak. Ve talihin sopasını elinde tutanların İlhan Selçuk’un deyimiyle kendilerine nasıl ucube bir heykel yonttuklarını yazacak. “Bu gazetede Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı öldürüldü. Hangi itham ileri sürülürse sürülsün, hangi bedel ödetilmeye çalışılırsa çalışılsın, Uğur Mumcu, NAZAN ÖZCAN İlhan Selçuk, Hrant Dink, Musa Anter ve Metin Göktepe’nin yolundan dönmedik, dönmeyeceğiz.” Cumhuriyet davasının 24 Temmuz 2017’deki ilk duruşmasında Murat Sabuncu böyle demişti. Sabuncu yarın tutuklu Akın Atalay, Ahmet Şık ve tutuksuz diğer sanıklarla 6. kez mahkemeye çıkacak. Sabuncu’nun gazetecilik serüvenini biz de yakın çalıştığı gazeteci arkadaşlarına sorduk. ARAM EKİN DURAN Onlar varoldukça namuslu gazeteciler her zaman olacak Neredeyse 500 gündür Silivri zindanında aklın ve kalemin namusu için gün dolduran Murat Sabuncu, Ahmet Şık ve Akın Atalay, Türkiye basın tarihinde müstesna bir yerin sahibi oldular. Kendilerini destekleyen ve bir an önce özgürlüklerini talep eden yüzlerce, binlerce haberci için de bir sembol haline geldiler. Bu kara iklimin içinde bir yerlerde, ‘doğru haber’ uğruna kalem oynatan herkesin gözü, 9 Mart’taki Cumhuriyet davasında olacak. Murat Sabuncu’nun artık en kısa zamanda özgürlüğüne kavuşup gazetenin başına geçeceği günü iple çekiyorum. Zira memleketin özlediği, ihtiyaç duyduğu haber anlayışının bu dönemdeki en önemli temsilcilerinden biri Sabuncu. Ayrıntılara olan takıntılı tutkusu, haberin tüm taraflarına ulaşma inadı, kamu yararı için iktidar odaklarını rahat sız etmekten kaçınmayan bir gazeteci cesareti... İşte bu özellikleri, bugün Murat Sabuncu’nun gazeteciliğine toplum olarak ne kadar muhtaç olduğumuzu bize bir kez daha gösteriyor. Sevgili Murat Sabuncu, yaşamını ‘haber’in ritmine göre ayarlayan, ailesinden, sevdiklerinden feragat ederek ömrünü ‘haber’in çizdiği rotada yaşamayı mesleki sorumluluk olarak gören bir gazeteci. Murat Sabuncu’nun temsil ettiği gazetecilik anlayışı, bu ülkede tek adam saltanatının, ifade özgürlüğü önündeki yasakların, barış haykırışlarını susturmanın ve pervasız bir yolsuzluk ağının önündeki en büyük engel. Bu nedenle rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Türkiye’de tiran olma heveslileri oldukça, Murat Sabuncu gibi ‘doğru haber’in ve ifade özgürlüğünün bedelini ödemeye hazır, namuslu gazeteciler de her zaman olacak. FATİH POLAT ‘Kardeşim’ demesini özledim Murat Sabuncu’yu doğrudan tanımam basın dayanışmaları sayesinde oldu. Üç sene önce, dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bir televizyon programında 24 Temmuz Basın Özgürlüğü gününde Evrensel ve Özgür Gündem gazetelerini “Bunlar suç makineleri” sözleriyle hedef göstermişti. Arınç hakkında suç duyusunda bulunanlar arasında Murat Sabuncu da vardı. Bölge illerinde baskı altındaki gazetecilerle dayanışmak için yaptığımız Haber Nöbeti’ne Murat’ı da çağırmıştım. Yoğunluğuna rağmen geldi. Sonra Murat tutuklandı. Tutukluyken de sağlam ve dayanışmacı tutumundan bir milim bile taviz vermedi. Cumhuriyet davalarını izlerken Murat’ın pek çok önemli cümlesi yanında şu iki vurgusunu hiç unutmayacağım: “İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Musa Anter, Hrant Dink, Metin Göktepe’nin yolundan dönmeyiz.” “Bu dava okullarda okutulacak. Ve biz 10.5 ay daha da yatsak, gazeteciliği ve ifade özgürlüğünü savunmaya devam edeceğiz. Sadece kendimiz için değil, tüm gazeteciler için.” Bir de “kardeşim” deyişini özledim. Ben onun gibi “kardeşim” diyen görmedim. UĞUR GÜRSES Gel ve belgeseli tamamla Ahmet Şık ve Nedim Şener bundan 7 yıl önce tutuklanıp Silivri’ye gönderildikleri dönemde Murat’la SKY360’da sabah programı yapıyorduk. Murat politik gündemi, ben ekonomik gündemi değerlendiriyor, ikimiz de en çok “hukukun üstünlüğü”, “adalet”, “demokratik değerler” vurgusu yapıyorduk. Dışarıda tam da Avrupa’da Yunanistan krizinin patlak verdiği zamanlar, içeride ise gazetecilerin “Ergenekon” bahanesiyle hapse atıldığı, susturulmaya çalışıldığı zamanlar. Murat bir yandan programda gazetecilerin haklarını savunurken, bir yandan da her Çarşamba program sonrası toplanıp Silivri’nin yolunu tutuyordu. Nedim Şener’in düzenli ziyaretçisi idi. Hatta yaşananları kayda geçirilip tarihe iz bırakmak için bir belgesel çalışmasına da girişmişti. Şimdi Kafka romanlarına benzer bir sürecin içine düştü. Arkadaşını kriz anında tanırmış insan; Murat dürüstlüğü, ahlakı ve meslek namusu ile örnek biridir. Herkese “dostum” diye yaklaşan, en önemlisi tüm bu siyasi ve hukuk dışı süreçlerde vicdanı hatırlatan bir duruşu vardı; hâlâ da öyle. Aradan altı yıl geçtikten sonra, şimdi olağanüstü koşullarda Silivri’de zorunlu ikamette bir yıl geçirdi. Bir yılı aşan tutukluluk altında bir duruşma salonunda onun nasıl olacağını soracakken, atik davranıp “Nasılsın dostum?” diyebilendir Murat; ışıltıyla gülen yüzüyle... Bu yılbaşında, Eylem’in Twitter mesajı düşüyordu akışa; Eylem’e gönderdiği güllerin fotoğrafı var, altında da “Murat gelmese de kokusu gelir” yazıyordu. Yılbaşı gibi günlerde yeni umutlar, yeni başlangıçlar dillendirilir. Ben de İnstagram hesabımda, geçen nisanda çektiğim Japon eriklerinin fotoğrafını paylaştım yılbaşında; altına da şu sözleri ekledim “Ne de olsa kışın sonu bahardır”. Malum İstanbul’da baharın ilk fışkıran çiçeği sarı mimozalardır; şimdi yavaştan sarmaya başladı bile. Bekliyoruz Murat; gel ve şu belgeseli tamamla. İSTANBUL TABİP ODASI Tutuklu gazeteciler ve Şık’a ödül İstanbul Tabip Odası’nca dü zenlenen “Sevinç Özgüner İnsan Hakları, Barış ve Demokrasi Ödülü” tutuklu gazeteciler adına gazetemiz muhabiri Ahmet Şık’a verildi. Ahmet Şık İstanbul Tabip Odası, İstanbul Dişhekimleri Odası, İn san Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hak ları Vakfı, KESK, DİSK ve TMMOB tem silcilerinden oluşan jüri bu yılki ödülün tutuklu gazeteciler adına Şık’a verilme sini kararlaştırdı. Odadan yapılan açık lamada, “Gazetecilik ilkelerinin delik de şik edildiği, hakikatin perdelendiği, san sürün olağanlaştırıldığı, gerçeğin takip çisi olmanın cesaret istediği bu dönem de tutuklu bulunan Ahmet Şık sembol bir isim oldu. Biz biliyoruz ki Ahmet çı kacak yine yazacak, yine gerçekleri ko valayacak. Ödül töreninin gerçekleşece ği 23 Mayıs’ta Ahmet Şık’ın özgürlüğü ne kavuşup aramızda olacağına, ödülü nü kendi elleriyle alacağına inanıyoruz” denildi. l İSTANBUL/ Cumhuriyet Gazeteci vekillerden destek CHP’nin gazeteci kökenli milletvekillerinden Tuncay Özkan, Mustafa Balbay, Barış Yarkadaş ve Atilla Sertel yarınki Cumhuriyet Davası öncesinde gazetemizin Ankara Bürosunu ziyaret etti. Gazetemizin Ankara Temsilcisi Erdem Gül ve Haber Müdürü Ayşe Sayın ile görüşen CHP Basınla İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Tuncay Özkan “Duruşmayı ve içerideki arkadaşlarımızı çok önemsiyoruz. Onlarla birlikte bir yarımız içerde” dedi. TYS Cumhuriyet’e özgürlük istedi Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS), “Cumhuriyet Gazetesi Yazarlarına Özgürlük!” başlıklı bir açıklama yaptı. Açıklamada, “Baskı yasalarının uygulandığı bir ülkede hukukun üstünlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi toplumsal yaşamın koruyucu değerleri üzerine konuşmanın anlamsızlığını biliyoruz. Yine de biz yazarlar, gerçeğin ve geleceğin adaletli, özgürlükçü yasalarla korunacağına inanıyoruz. Biliyoruz ki bir ülkede bir yazar bile dilinden, düşüncelerinden koparılıp tutsak kılınmışsa o ülkenin tüm yazarları kilitler ve demir kapılar ardındadır. Bunun içindir ki Cumhuriyet gazetesi yazarlarının tutsaklığı bizim de tutsaklığımızdır. Cumhuriyet yazarlarının serbest bırakılmalarını istiyoruz” denildi. TGC’DEN ZİYARET Silivri’de moraller yüksek Türkiye Gazeteciler Ce miyeti (TGC) Baş kanı Turgay Ol cayto, 7 Mart 2018 Çarşam ba günü, Siliv ri Cezaevi’nde tu tuklu gazetemiz İcra Kurulu Baş Turgay Olcayto kanı Akın Atalay, Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabun cu ve muhabir Ahmet Şık’ı ziyaret etti. Olcayto, “Akın Atalay, Ahmet Şık ve Murat Sabuncu ile ayrı ayrı görüştüm. Moralleri yüksek. Bol bol kitap okuyor lar. İstenilen cezanın karşılığını şim diden cezaevinde doldurduklarını be lirtiyorlar. Gazeteciliğin suç olmadığı nı, teröristlikle eş değer tutulamayaca ğına işaret ediyorlar. Adaletin 9 Mart 2018 tarihinde yapılacak duruşmada yerini bulmasını istiyorlar” diye konuş tu. Olcayto, “Gazetecilik suç değildir. Halkın haber alma hakkı için görev ya pan Cumhuriyet yazarlarının ve bütün tutuklu gazeteci arkadaşlarımızın ser best bırakılmaları en büyük dileğimiz dir” dedi. l İSTANBUL/Cumhuriyet haber 15 Saadet’in Bu Filmdeki Rolüaadet Partisi genel başkanı Temel Karamollaoğlu, kamu Soyunun ilgisine bakılırsa tam bir Bernie Sanders anı yaşıyor. Hatırlarsınız 76 yaşındaki sosyalist ve müzmin muhalif Bernie Sanders, Demokrat Parti içindeki adaylık yarışında bir anda (ve kimsenin beklemediği bir biçimde) inanılmaz ilgi toplamış, gelir adaletsizliği, sağlık ve eğitim gibi konularda sistemi topyekun sorgulayan söylemiyle “zamanın ruhu” denilen şeyi yakalamıştı. Torunu yaşındaki insanlar Facebook’dan konuşmalarını dinleyince bir gecede “Berni’ci” olmuş, sol siyasetçi nihayetinde Demokrat Parti içindeki yarıştan Hillary Clinton lehine çekilince mateme girmişti. Siyaset böyle bir şey. Sürprizlerle dolu. Üç hafta önceki yazımda Temel Karamollaoğlu rüzgarını açıklarken, “Ezber bozduğu, siyasi geçmişine rağmen karşı mahalleye empati yaptığı, demokratik ortak paydalarda buluşmayı vaat ettiği için” demiştim. Buna bir de “sürekli bağırmadığı” lafını eklemek istiyorum. Toplum, bu erdemlere susamış durumda. Ancak tabii ki Temel Karamollaoğlu, Hayır Cephesi’nin Cumhurbaşkanı adayı falan değil. Saadet’in bu seçimlerdeki rolü, filmlerde kısacık bir sahnede görünen ama olayların akışını değiştiren karakterlere benziyor. An itibariyle bölünmüş gözüken “Hayır” cephesinin yeniden canlanmasında ve CHP tabanı ile muhafazakâr küskünler arasında bir köprü kurulmasına vesile olabilir. Daha da önemlisi, hâlâ toplumun geniş bir kesimde sempatiyle uyandıran o sihirli “Abdullah Gül” sözünün gündemde tutulmasını sağlayabilir. Hayır cephesinde milliyetçiler ve solcular, Kürtler ve ulusalcılar, CHP’liler ve Akşenerciler arasında denge kuran unsur olabilir. Tabii normal koşullarda bu oyunkurucu rol, CHP’ye düşüyor. Ancak anamuhalafet partisinin ne yaptığı belli değil. Prensip olarak CHP, her zaman bir önceki seçimde yapması gerekeni, yanlış zamanlama ile yapan bir parti. Her işin bir yeri ve zamanı var. Sağa açılmak, sonra sola dönmek, sonra AKP’deki kişilik kültünü kendine uyarlamaya çalışmak gibi stratejiler, hep yanlış zamanlamada kurgulanan hamleler. Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday gösterdikleri seçimde doğru olan, tüm partilerin kendi cumhurbaşkanı adayını göstermesiydi; şimdi ise tam “Ekmeleddin modelinin” zamanı. Ama korkarım CHP, bu karmaşık algoritmanın içinden çıkamayacak. Birilerinin yol göstermesi lazım. Herkesin kafa kafaya vermesi lazım. Tabii haksızlık yapmamak lazım: Yüzde 49’un parçalanmasında tek kabahat, muhalefetin değil. Herkesin günahı var. İktidar, olabildiğince hoyrat. Kafasını kaldıranın üstüne gidiyor. İyi Parti, AKPMHP’yle kaybetmeye mahkum olduğu bir milliyetçilik yarışına girmiş durumda. CHP, yandaş medyadan o kadar çekiniyor ki, adım atamıyor; bu yüzden de iktidar tarafından tanımlanıyor olmanın önüne geçemiyor. HDP, yeni hamlede zorlanıyor ve elinde Selahattin Demirtaş gibi markalaşmış bir değer varken bunu değerlendiremiyor. Bakalım demokrasi cephesi olarak bu girdaptan nasıl çıkacağız? NOT: Yazımın son satırlarında bir kez daha Cumhuriyet davasının yarınki duruşmasına, yani hukuksuz ve gülünç iddialarla hapiste tutulan arkadaşlarımız Akın Atalay, Murat Sabuncu ve Ahmet Şık’a değinmek istiyorum. Kadri Gürsel, son yazısında “Artık arkadaşlarımızı bırakın” demenin ötesine giderek iktidar sahiplerine önemli bir hatırlatmada bulundu. Artık “Cumhuriyetçileri içeri tıkan iradenin bu oyundan umduğu fayda miadını doldurmuştur, hükmünü icra etmişse etmiştir.” Kadri haklı. Hak ve hukuku çoktan hatıratından silmiş insanlara demokrasi demenin faydası yok; sadece güç, çıkar ve fayda temelinde konuşmanın anlamı var. O yüzden bir daha hatırlatalım: Artık Ahmet, Murat ve Akın Atalay’ın orada kalmasının size bir faydası yok. Bırakın bu insanları.   AB’den tutuklu gazeteci beklentisi Türk vatandaşlarına AB’de vize serbestisi sağlanması konusunda yıllardır süren anlaşmazlığın aşılması gündemde. Alman “Die Welt” gazetesinin üst düzey AB yetkililerine dayandırdığı haberine göre, Türkiye’nin AB’nin talep ettiği 72 maddeden kalan 7’si için sunulan önerilerin “çok önemli” ilerlemelere işaret ettiğini belirtti. AB’nin vize serbestisi karşılığında bu yıl sonbahar aylarından itibaren Türkiye’de tutuklu bulunan gazetecilerin serbest bırakılmasını ve tasfiye edilen devlet memurlarından bir kısmının görevlerine geri dönmesini beklediği de haberde yer aldı. Türkiye’nin ise Avrupa Parlamentosu’nun (AP) önümüzdeki yıl şubat ayı sonuna kadar vize serbestisine yeşil ışık yakmasını beklediği belirtildi. l Haber Merkezi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle