27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 16 Mart 2018 12 yorum/haber TASARIM: SERPİL ÜNAY Yine mi? “8Mart Dünya Kadınlar Günü”nü kutlamak için Saray’ına topladığı kadınlara yaptığı konuşmada Erdoğan, “İslam’ın güncelleşmesi gerektiğini” açıkça vurguladı; ardından da günümüzde inanılmaz boyutlara varan “kadın cinayetleri”ne işaret ederek, “herkesi dikkatli olmaya, kadınları rencide etmemeye çağırıyorum!” dedi. Şöyle de sürdürüp: “‘Din İşleri Yüksek Kurulu’ var; ne iş yapıyorlar, niye sessiz kalıyorlar?” diyerek de sordu, kızgın kızgın. Yine geriye dönüp, “Mayıs 2003”te toplanan, “Üçüncü Din Şurası”ndan sonra, dönemin “Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu”nun, bir “TV” konuşmasında, “Dini bilgilerin, çağın gereğine göre yorumlanması gerektiğini” belirtip, “Müslümanlığı güncelleştirmeliyiz!” çağrısını anımsadım. Demek ki, “16 yıl” önce söylemiş “Diyanet”; R.T. Erdoğan yürütmenin başındayken; “16 yıl” sonra bu kez Erdoğan: “Müslümanlığı güncelleştirmeliyiz!” diyor TC Devleti’nin başındayken... Konu, “2003”ten başlayarak ciddiyetle ele alınmış demek; nitekim ertesi yıl Cidde’de düzenlenen “İslam Ortak Pazarı” toplantısında yaptığı konuşmada Erdoğan: “Paranın dini imanı olmadığı gibi, ekonominin de yoktur!” dolaysiyle de “İslam Ortak Pazarı veya İslam ekonomisinden söz edilmemesi gerekir!” dediğinde, Arapları gülümsetmiş; ama bizlerin gönlünü “fethetmiş”, Türkiye’de yer yerinden oynamıştı... Ve “bir yıl” sonra, Erdoğan derlenip toparlanmış (!), “İslam Ekonomisi, İslam Ticareti, İslam Özel Sektörü”nün varlığını “kabul” edivermişti... Ayrıca öyle bir kabul edip, ülkeye de öyle kabul ettirdi ki, İslamsallaşmış bu ticaret yaşamında oluşacak “sorunları anlaşmazlıkları”, “şerri kurallarla yargılayacak” bir “Şeriat Mahkemesi”ni “CHP”nin direnmesine karşın“TBMM”nin “Dışişleri Komisyonu”ndan geçirttirdi. Dahası da var, bu kurumda çalışacak tüm personel de, “şeriat”a uygun yaşayacaklardı; kısacası “laik bir hukuk devleti” olan TC Devleti’nin ortasında, “şeriatla yönetilen bir toplum” oluşturuldu, küçük de olsa... Bitmedi, bu topluluğa bir bakıma bu “şeriat devletçiği”ne karşı, Anayasa Mahkemesi’ne de başvurulamayacaktı... Bu örnekleri daha da arttırabiliriz; yine de burada kesip, bu yaşananların “16 yıl” sonra da, “Tarih tekerrürden ibaret değildir!” savını yadsıyacak kertede yaşıyor olmamız, “Hedefimiz İslam Devleti”dir amacının dış destekle de beslenip iktidara ulaşmasıdır. Kuşkusuz bu destek kaynakları, “İslam güncelleştirilmeli” düşüncesinden bile ürktükleri için, hemen varlıklarını gösterdiler, “Erdoğan, İslam’da ‘Reform’ yapmak istiyor!” diyerek... Oysa, Erdoğan’ın ortaya sürdüğü “iyileştirme”nin Batı dillerindeki karşılığının “reform” olduğu açıkça ortadadır; “Hıristiyan” dininde gerçekleştirilen “Reformation” ile bağlantısı yoktur. Ayrıca “500 yıl” önce, “Hıristiyanlık”ta yaşanan bu olgunun içeriği de bu inancın “yapısında”, bir “yenileme”, bir “değişim” yapmak değil bir bakımainanların yaşamını ağırlaştıran kimi “dogmalar” ile “Kilise Örgütü”nü kuvvetlendirmek, böylece “siyasal iktidarı” da, “avuçlarına almak” olduğu bilinir. “16. yy”da, Vatikan’da yapılmakta olan Sen Piyer Kiliesi’ne “yardım” edeceklerin, günahları affedilerek “cennet”e gideceklerini bildirip, “Af Fermanları” satışa çıkarılmıştı. (Mart 1515) Almanya’da, Wittenberg Üniversitesi’nde, “Din Bilim” dersleri veren, din adamı “Martin Luther”, “Kilise Örgütü”nün bu tutumuna ve “Vatikan” yönetimine karşı çıktı; “Kilise’nin, dogmalarını geri çekmesini, İncil’e (Ahdı Cedid) dönülmesini bunun için de İncil’in “ulusal diller”e çevrilmesini ister. Kuşkusuz bu istekleri, “1515 yıllık” Hıristiyanlık’ta bir “Reformasyon” olayıydı, “din kurumu” en ince ayrıntılarına dek yıllarca ele alınıp çağın gidişine göretartışılacaktı, böylece oluşan “Aydınlanma” dönemi, “1789 Fransız Devrimi”yle de, “laik yaşam”a ulaşacak, “bilim” de özgürleşecekti; bütün bunlarla, “R.T. Erdoğan”ın söyleminin ne ilgisi olabilir ki; üstelik bu “açıklamasını” da ertesi gün “güncelledi(!)”... Ne ki, “Papa” ile Vatikan’da yaptığı görüşmede, kendisini, “İslamların Başı (Halife?) olarak” takdim ettiğini de unutmamalıyız... Ne dersiniz? 16 MART 2018 SAYI: 33763 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05:45 05:29 05:54 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07:10 13:19 16:38 06:52 13:03 16:23 07:15 13:26 16:47 Akşam 19:17 19:03 19:26 Yatsı 20:36 20:20 20:42 12 Eylül 1980 Darbesi de özünde ABD’nin Türkiye’deki çıkarlarıyla örtüşen bir müdahaleydi. ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nin, darbeyi Merkezi Haber Alma Ajansı (CIA) Türkiye Masası Şefi Paul Henze’e “Bizim çocuklar başardı” sözüyle duyurduğunu biliyoruz. Bu darbe, ABD’nin geliştirdiği Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) çerçevesinde Türkiye bağlamında atılmış bir adımdı. İlk kez 2003 yılında ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Marc Grosman, bir yıl sonra da Davos’ta ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney tarafından açıklanan Büyük Ortadoğu Projesi’nin ana hatlarına bir bakalım: a) Enerji kaynaklarına sahip olan bölgelerin denetimi, b) Enerji ulaşım yollarının kontrolü, c) Terörist eylemlerin önlenmesi, d) ABD çıkarlarının Ortadoğu’da korunması, e) Bölgede bölgesel güç konumuna erişmiş ülkelerin bu etkinliğinin azaltılması, askeri güçlerinin küçültülmesi ve bu güçlerden ABD çıkarlarına uygun biçimde yararlanılması, f) Kitle imha silahlarının yok edilmesi, g) Bölgede ABD nüfuzunun yaygınlaştırılması. BOP, 12 milyon metrekareye yayılmış, toplam nüfusu 700 milyonun üzerinde olan 22 ülkeyi kapsamaktadır. 20052009 yılları arasında ABD Dışişleri Bakanı olan Condoleezza Rice, Washington Post gazetesinin 7.8.2003 tarihli sayısında yayımlanan “Ortadoğu’yu Dönüştürmek” başlıklı makalesinde Hayatın içinden: TürkiyeABD ilişkileri (9) bu 22 ülkenin rejimlerinin, sınırlarının, haritalarının değiştirileceğini yazmıştı. HHH BOP’un yukarıda sıralanan ana hatları arasında, altını çizdiğimiz “e” maddesinin uygulamalarına tanık olduk. Irak ile ilgili 1.3.2003 tarihli tezkerenin TBMM’de reddini anımsayalım. Bu tezkerede hükümet, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’a gönderilmesini; etkili bir caydırıcılığın sürdürülmesi amacıyla Kuzey Irak’ta bulunacak bu kuvvetlerin gerektiğinde belirlenecek esaslar dairesinde kullanılmasını ve muhtemel bir askeri harekât çerçevesinde yabancı silahlı kuvvetlere mensup hava unsurlarının Türk hava sahasını Türk makamları tarafından belirlenecek esaslara ve kurallara göre kullanmaları için gerekli düzenlemelerin Hükümet tarafından yapılmasını” talep ediyordu. Tezkerede, en fazla 62 bin yabancı askeri personelin 6 ay süreyle Türkiye’de bulunması öngörülüyordu. Yabancı kuvvetlerin hava unsurları 255 uçak ve 65 helikopteri aşamayacaktı. TBMM’deki oylamaya 533 milletvekili (AKP 361, CHP 178) katılmıştı. Evdeki hesap çarşıya uymamış, 264 kabul oyuna karşılık, 250 ret oyu çıkmış ve 268 salt çoğunluk sağlanamadığı için tezkere reddedilmişti. AKP 95100 arasında fire vermişti. Dönemin ABD Başkanı George W. Bush, 1 Mart tezkeresinin TBMM’de reddedilmesine kadar uzanan süreci ve o dönemde yaşananlara ilişkin düşüncelerini yıllar sonra yazdığı Decision Points adlı kitabında şöyle anlatacaktı: “Türklere, topraklarını kullanmamıza izin vermesi için aylardır baskı yapıyorduk, böylece 4’üncü Piyade Tümeni’nden 15 bin askeri kuzeyden Irak’a sokabilecektik. Ekonomik ve askeri yardımda bulunma, Türkiye’ye Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) kilit programlarına erişim sağlaması için yardım etme ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılımına güçlü desteğimizi sürdürme sözü vermiştik. Bir noktada, izni alacağız gibi görünüyordu. Başbakan Abdullah Gül’ün kabinesi, talebimizi onaylamıştı. Ancak tezkere az farkla kabul edilmedi. Hayal kırıklığına ve hüsrana uğramıştım. Şimdiye kadar yaptığımız en önemli taleplerimizden birinde, NATO müttefikimiz Türkiye, Amerika’yı yarı yolda bırakmıştı.” ABD bunu unutmayacaktı. ALEVİ ÖRGÜTLERİNDEN DİYANET’İN CAMİ DAYATMASINA TEPKİ ‘İbadet yerimiz cemevidir’ MEHMET MENEKŞE Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, “Camiler hem Sünni hem Alevinin ibadet edecekse etsin, herkes Allah’a sığınırken dua ederken özgür olduğunu anlat. İslam dininin hoşgörüsünü anlat, sana mı kalmış nerde ibadet edeceğimiz?” dedi. cemevidir. Ey Diyanet İşleri Başkanı; bilinmelidir ki, ‘Aleviler de camiye gelebilir/geliyor’ sözünüz bizleri asla ne yolumuzdan ne de ikrarımızdan döndürebilir. Sizler bizleri cami cın ibadethanesinin neresi olduğuna ancak o inancın mensuplarının karar vereceğini kaydetti. “Cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması talebimizin halen siyasal iktidar yeridir” sözlerine Alevi örgütlerinin tepkisi sürüyor. ‘Kabul etmeseniz de’ ye çağırmadan önce içinizdeki şeyta tarafından kabul görmemesi bizler nı öldürmeyi bilin ve yediğiniz lok için sadece bir aşamadır. Bu tale Alevi Kültür Dernekleri Genel Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür malar helal midir, haram mıdır, onu bimiz karşılık görse de görmese de Başkanı Doğan Demir, Erbaş’a ceva Vakfı’ndan yapılan açıklamada ise sorgulayın. Cemevi erenler meydanı cemevleri Alevilerin inançsal hiz ben, “Sen de çok iyi biliyorsun Ale şu ifadeler kullanıldı: “Bir devletin, dır, zira bu meydanın ne doğusu ne metlerini yürüttüğü ibadethanesi vilerin ibadet yeri cemevidir. Çıkıp, kurumun veya kişilerin bizlerin iba batısı vardır. Nereye dönersek döne dir ve meşrudur. İnancımızın kır ‘Alevilerin ibadet yeri camidir’ di dethanesini belirlemeye asla hakkı lim orada hep Hakk’ın cemali vardır. mızı çizgilerinden biri olan cemev ye fetva vereceğine çık ahlakı anlat, yoktur, olamaz da. Bir inancın iba ‘Kâbesi insan’ olmayan bir mekân lerini yok saymak hiçbir kurumun yolsuzluğun, hırsızlığın, tecavüzle dethanesini, ibadetini nasıl yaptığı bizlerin ibadethanesi olamaz.” ve kişinin haddi değildir” denilen rin, tacizlerin, kul hakkı yemenin günah olduğunu anlat. Bütün her nı, nasıl yapacağını yalnız o inanca gönül vermiş olanlar belirler. Ka ‘Erbaş özür dilesin’ açıklamada, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın derhal Alevilerden özür kesin ibadet yerlerinden önce insan bul etseniz de, etmeseniz de çok da Alevi Bektaşi Federasyonu da bir dilemesi ve inkârcı dilden uzaklaş olduğunu, kim nerde ve nasıl ibadet önemsemeyiz, bizlerin ibadethanesi açıklama yayımlayarak, bir inan ması istendi. 16 Mart hâlâ karanlıkta İÜ’de 7 öğrencinin katledildiği faşist saldırı üzerinden tam 40 yıl geçti. Failler hâlâ ‘meçhul’ 16Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi Merkez Binası’ndan toplu halde çıkan öğrencilerin üzerine atılan bomba ve ardından gerçekleşen silahlı saldırı sonucunda TİP’li 7 öğrencinin ölümünün, onlarcasının da yaralanmasının üzerinden 40 yıl geçti. Saldırıda katledilen öğrenciler bugün saat 13.00’te Eczacılık Fakültesi önünde üniversite öğrencileri tarafından anılacak. 41 öğrenci yaralanmıştı 40 yıl önce İstanbul Üniversitesi’nden öğlen saat 13.20 sularında saldırı tehdidine karşı toplu çıkış yapan hukuk ve iktisat fakültesi öğrencilerinin üzerine daha sonra adının Zülküf İsot olduğu öğrenilen kişi “Kahrolsun komünistler” diye bağırarak bomba attı. Pat layan bombanın hemen ardından da öğrencilerin üzerine yaylım ateşi açıldı. O gün üniversite kapısında 5 devrimci öğrenci yaşamını yitirirken, daha sonraki günlerde 2 öğrencinin daha hayatını kaybetmesi üzerine ölü sayısı 7’ye çıktı. Yaşanan saldırıda Hatice Özen, Cemil Sönmez, Baki Ekiz, Turan Ören, Abdullah Şimşek, Hamit Akıl ve Murat Kurt isimli öğrenciler hayatını kaybederken, 41 öğrenci de yaralandı. Öğrencilerin üniversiteyi işgal etmesi üzerine İstanbul Üniversite Senatosu, okulu süresiz kapattı. Zamanaşımı kalkanı Olaydan sonra Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanı Orhan Çakıroğlu, o dönem ülkü ocaklarında görevli Mehmet Gül, dönemin MHP İs tanbul İl Başkanı Kazım Ayaydın ve Ahmet Ham di Aksoy gözaltına alındı. Sanıklardan Sıddık Po lat ise Elazığ’da yakalan dı. 1978 yılında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılı ğı olayla ilgili soruştur ma başlattı. 17 kişi hak kında takipsizlik kararı verilirken, diğer sanıklar hakkında “idam” istemiy le İstanbul 1 No’lu Sıkı yönetim Mahkemesi’nde dava açıldı. 15 ay süren yargılama sonunda, Po Öğrencilerin üzerine bomba yağdırılmıştı. lat 11 yıl hapis cezası Mahkemesi’nin 20 Ekim 2008’de na mahkum edilirken, diğer sa dava için aldığı zamanaşımı kara nıklar delil yetersizliğinden bera rı, Mart 2010’da Yargıtay 1. Ceza at etti. Askeri Yargıtay’ın 5 Ekim Dairesi tarafından onanarak tozlu 1982 tarihli kararından sonra Po raflara kaldırıldı. lat da beraat etti. İstanbul 6. Ceza l İSTANBUL/Cumhuriyet KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] [email protected] HALEPÇE ACISI DİNMEDİ Katledilenler anılacak Halepçe katliamının 30. yıldönümünde katliam kurbanları bugün düzenlenecek törenlerle anılacak. Irak lideri Saddam Hüseyin, İran’la 1980 yılında başlayan savaş kapsamında, Irak’ın kuzeyindeki Kürtlere karşı Enfal Harekâtı’nı başlattı. Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) ile Kürdistan Demokratik Partisi’nin (KDP) İran ordusunun Halepçe’ye girmesine izin vermesi üzerine, Saddam Hüseyin, “Kimyasal Ali” ismiyle tanınan Korgeneral Ali Hasan alMajid alTikriti’ye kimyasal silah kullanılması talimatı verdi. Irak ordusuna ait savaş uçakları, 16 Mart 1988’de Halepçe’de halkın üzerine kimyasal bombalar attı. Saldırıda 5 binden fazla kişi öldü, 7 ila 10 bin kişi yaralandı. Irak Savaşı’ndan sonra bölgeye giren yabancı uzmanlar ise rakamların daha da fazla olduğunu belirtti. İnsanlığa karşı suç... 19 Ağustos 1988’de Irak ve İran arasında ateşkes anlaşması imzalandı. Irak ordusu ateşkesten 5 gün sonra Halepçe’yi geri aldı ve bu sırada da 200’den fazla kişinin öldürüldüğü belirtildi. Tarihin en büyük katliamlarından biri olarak kabul edilen Halepçe katliamının üzerinden 30 yıl geçti. Saddam Hüseyin, Halepçe katliamında Kürtlere karşı soykırım yaptığı suçlamasıyla da yargılanırken başka bir suçtan; Duceyil’de insanlığa karşı işlenen suçlardan mahkum edildi ve 2006’da asılarak idam edildi. Irak Yüksek Ceza Mahkemesi 1 Mart 2010’da Halepçe katliamını soykırım eylemi olarak tanıdı. Saldırı bazı ülkelerde parlamentolar tarafından insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak tanımlanıp, kınandı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne de bu katliamın tanınması için kanun teklifi verildi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle