25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
EKONOMİ 8 [email protected] Netaş, Azerbaycan’da büro açıyor Netaş Yönetim Kurulu, Azerbaycan’da irtibat bürosu açmak için yetkilendirildi. Ayrıca şirketin konsolide satış gelirleri geçen yıl 1.1 milyar liraya yükseldi. TASARIM: SERPİL ÜNAY Adalet lütuf değildir En iyi 100 otelin 21’i Türkiye’de Dünyanın en önemli tur operatörü TUI, her sene verdiği TUI Holly ödüllerini almayı başaran dünyanın en iyi 100 otelini açıkladı. Misafir anketleri ile belirlenen TUI Holly 2018’de Türkiye’den 21 otel yer aldı. Pazar 11 Mart 2018 Okuyacağınız satırları, her zaman olduğu gibiAnkara Büro’da değil; Cumhuriyet’in İstanbul’daki merkez binasında yazıyorum. Katlar, alışılmışın dışında hareketli. Koridorlarda, merdivenlerde telaşlı adımlara eşlik eden sevinçli karşılaşma nidaları, kucaklaşma sesleri. Bu köşenin düzenli okurları, her pazar Haftanın Demi’nde en az dört konu işlediğimizi, hepimizi ilgilendiren alanlarda yeni gelişmeleri duyurduğumuzu bilir. Bugün biraz daha farklı olacak. Arkadaşlarımız Murat Sabuncu ile Ahmet Şık’ın 500 güne yaklaşan tutuklulukları sona erdiği için sevinçliyiz. Büyük ama bir o kadar da kırık bir sevinç. Toplanan delillere, tamamlanan belgelere rağmen, operasyon başladığında tutuklanacağını bile bile yurtdışından dönen Akın Atalay’ın tutukluluğunun devamına karar verildi. Murat ve Ahmet için toplanmış ve tamamlanmış delil ile belgelerin Akın Atalay’ın tahliyesine yetmemesi, Cumhuriyet davasının normal bir “dava” olmadığının son kanıtı oldu. Tabii mahkeme başkanının kararı açıklarken her bir arkadaşımız için ifade ettiği cümlecikler, adaletin nasıl olup da bir lütuf tarzında dağıtıldığını sergilemesi bakımından, ayrıca iç karartıcıydı. Sözüm ona esprili, sözüm ona insani bir tarzda söylenen sözler için geniş bir değerlendirme yapılabilir elbette ama durumu özetleyen en iyi kelime gayri hukukiliktir. Bu kadar da değil. Mahkeme başkanı yargıcın Ahmet Şık için Soner Yalçın’ın yazısına atfen, annesinin üzüntüsüyle bağ kuran, Murat için Boğaz özleminin “gitsin görsün, gitsin hasret gidersin” ifadeleri, eğer espriyse kötüydü. Akın Atalay’ın tutukluluğunun devamı kararını açıklarken “Gemiyi en son kaptanlar terk eder” sözü ise tıpkı bir önceki duruşmadaki “kırık bir aşk hikâyesi” teşbihi kadar fenaydı. Hadi, Atalay’ın İcra Kurulu Başkanlığı’na atfen söylenen “kaptan” kelimesi gerçekçi diyelim. Peki gemi ne, neresi? Gemi Silivri mi? Silivri batıyor mu? Özgürlüğünüze, bağımsız iradenin değil bir başkasının karar verdiği böylesi bir hukuksuzluğu “gemiyi terk” ifadesiyle açıklamanın izahı nedir? Özgürlük bahşedilen bir şey midir? Bütün bu sorulara mantıklı insanlar gibi beyhude yere cevap aramak yerine “adalet lütuf gibi dağıtılmaz” deyip noktayı koyalım. 12 saatlik ‘duruşma’ Bilen bilir, upuzun görünen bazı yazıları, adeta tek bir cümleymiş gibi okuruz. Yazarın mahareti kadar, hikâyenin gücünden de gelir bu. Sabahtan gece yarısına dek süren Cumhuriyet duruşması da böyleydi. 12 saat, bir saat gibi geçti. Dahası, çok erken saatlerde Silivri yollarına düşerek başlayan cuma günü, gece yarısına dek tahliyeyi beklediğimizden olsa gerek, bugün bu satırları yazarken bile devam eden tek bir günün içindeymişiz duygusu yaşatıyor. Cumhuriyet davası duruşması 12 saat sürdü. (Değişik gerekçelerle verilen üç aranın ardından nihayet karar açıklandığında, saat 22.18’i gösteriyordu. ) Aslında bu kadar yoğun ve hareketli akan, içinde hukuk olan, adalet dağıtılan oturumların adına “duruşma” demekte tuhaf bir yan var. Merak edip baktım, sordum. Latin dillerinde bu kelimenin karşılığı olan sözcüklerin ağırlıklı olarak “dinleme” fiilinden geliyor. İngilizcede “hearing”, Almancada “verhör” Fransızcada “audience” . Bizde ise insanın özgürlüğüyle ilgili bir kelime, karşılıklı durma halini anlatan bir kavramla ifade ediliyor. Duruyoruz duruyoruz duruyoruz. Batı dillerine “dinleme”ye öncelik veren yargılama mantığının bizde durmak fiilinden türetilmesi adalet sistemi konusunda çok şey anlatıyor. ‘Mahalle ayrımı yapmadan’ Kimbilir kaçıncı kez anladık ki, vicdan, adalet ve hakkaniyet duygusunun hukukçu sıfatlarıyla zerre ilgisi yok. Dün vakit öğleye yaklaşırken gazeteye geldi arkadaşlarımız. Sadece sevenleri, arkadaşları değil bağımsız medya kanallarından meslektaşlar kuşattı Murat ile Ahmet’in çevresini. Hayatın ileriye doğru yaşanıp, geriye doğru anlaşıldığı doğrudur. Ömürden ömür alan, onca uzun zaman haksız hukuksuz içeride kalmış olmanın ağırlığını taşımak hiç de kolay olmasa gerek. Fakat ne Ahmet, ne de Murat. İkisi de 500 gün içeride kalmışlıklarından, bu sürenin maddi manevi kendilerine ne etkilerde bulunduğuna dair tek sözcük etmedi. Bu tutum, zaten bu ağır bedelin neden ödendiğinin de sebeplerinden biri olsa gerek. Fakat böyle bile olsa ülkenin hukuksuzluk başta temel sorunlarının varoluşun bu kadar en önüne koyulması, gazetecilik ve insanlık adına güç veriyor. Hele Murat Sabuncu’nun, bu mücadeleyi yürütürken “mahalle ayrımı yapmadan” ifadesi o kadar değerliydi ki. Para sapa samana gitti ‘Ahmet kızacak yine ama..’ Ahmet Şık 434 gün sonra Silivri cezaevinden çıkarken “Şunun altını çizerek söylüyorum ben hiçbir şekilde sevinçli değilim” dedi. Akın Atalay “içeride” tutulurken dışarıdakilerin de sevinmesini istemediğini de ekledi. Haklı. Atıfta bulunduğu “Üzgün olmaktansa öfkeli olmayı tercih ederim” sözü yalnızca Atalay’a yönelik dostça bir vefa duygusundan kaynaklanmıyor. “Sevinçli değilim” Akın Atalay’ın tahliyesini geciktiren “irade”nin normalleştirilme tehlikesine karşı uyarı. Yine bu söz sosyal medyada espri konusu olmaktan kurtulamadı. “Ahmet’i kızdırma pahasına” sevinçli olduklarını söyleyenler çıktı. Gerçekten de Ahmet’in artık kamuoyuna ve temel kurumlar nezdinde yer etmiş, ünlenmiş bir “öfkesi” var. Ağır ceza reislerine dahi ihtiyat cümlesi kurduran bir öfke bu. Duruşmanın sonuna doğru “Şimdi Ahmet bana kızacak ama örneği yine ondan vereceğim” sözünü başka türlü izah edemeyiz. ‘Son çare’ büfesi Silivri kampus alanı içinde bir büfe var. Sıcak soğuk içecek ve tost, bisküvi satıyor. Duruşma aralarında önü ana baba gününe dönüşüyor. Uzaklığı, içinde yaşanan lar, yaşatılanlar zaten karmaşık duygular yaşatırken, Silivri’deki bu büfenin tabelası, durumu özetliyor ve insanın içinden şu cümlenin geçmesine engel olamıyor: “Ticari zekâ böyle bir şey.” 20122017 arasında toplam 83 bin ton sap, saman ve kuru ot ithalatı yapıldı. Fakıbaba, binlerce tonluk dışalımı ‘vurgunu önlemek’ olarak savundu ‘Çin yatırımları ivme kazandı’ Başbakanlık Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı (TYDTA) Başkanı Arda Ermut, “Türkiye’ye doğrudan Çin yatırımları ivme kazandı” dedi. Çin ile Türkiye arasındaki ikili ticaret, geçen yıl 28 milyar dolar seviyesinde gerçekleşirken, bu rakamın yaklaşık 26 milyar dolarını Türkiye’nin Çin’den yaptığı ithalat oluşturmuştu. Türkiye’ye yatırım çekmeyi amaçlarken Çin’in es geçilemeyeceğini ifade eden Ermut, bu ülkeden yatırım sahasında somut sonuçlar almakta zorlandıklarını; tarihi İpek Yolu’nu tekrar canlandırmayı hedefleyen Kuşak ve Yol inisiyatifi ile ilgi görmeye başladıklarını anlattı. l Ekonomi Servisi Türkiye, 2012’den bu yana 83 bin ton sap, saman ve kuru ot ithalatı yaptı. CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in saman ithali ve bunların denetimine ilişkin soru önergesini yanıtlayan Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba, 2012’nin ikinci yarısından itibaren spekülatif (vurgun amaçlı) fiyat artışının önüne geçebilmek, piyasadan çok miktarda saman toplayan, depolayan ve fahiş fiyatlara satmayı düşünen tüccarları engelleyebilmek amacı ile sap, saman ve kuru ot ithalatına izin verildiğini söyledi. Yalnızca 2017’de ithalatı yapılan ürün miktarının yaklaşık 10 bin ton olduğunu ifade eden Fakıbaba, “İthal edilen toplam sap, saman ve kuru ot miktarı ülke hayvancılığımızın ihtiyacında kullanılan 10 milyon tonun sadece yüzde 0.083 kadarını oluşturmakta olup, 6 yılda yapılan bu rakam toplamda 120 bin büyükbaş hayvanın saman ihtiyacı kadardır” dedi. l Ekonomi Servisi 1 milyon düve temini Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba, tartışma yaratan 300 koyun projesine ilişkin, “Proje kapsamında koyunların dağıtımına nisan ayında başlamayı planlıyoruz. Ayrıca 1 milyon düve temin projesini de hayata geçireceğiz” dedi. Adıyaman’da konuşan Fakıbaba, “Bütün projeleri toplayacağız ve toplanan projeleri değerlendireceğiz. Kırsal kalkınma projeleri kapsamında geçen yıldan beri çok güzel projeler yapılıyor” diye konuştu. Bakkalların işi zorda TOBB: Alacağımız taksitlendirildi Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, 1985’ten beri devletten alamadıkları Katma Değer Vergisi’ne ilişkin, “Özel sektör olarak 140 milyar lira devletten alacağımız var. Hükümetle de anlaştık. Taksitle ödeyecek” dedi. Hisarcıklıoğlu, “1985’ten bugüne KDV’sini devletten alabilen bir tane tüccar, sanayici yoktur. Bu paranın cebimize girdiğini düşünün, ekonomi ne kadar canlanır biliyor musunuz?” diye konuştu. l Ekonomi Servisi Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, zincir marketler karşısında rekabet gücü kalmayan küçük esnafın zor durumda olduğunu belirterek, “Ülkemizde bakkallar tek tek kapanırken, zincir marketler çoğalmaya devam ediyor. Bu gidişe bir ‘dur’ diyebilmek için Perakende Yasası’nın acilen yeniden ele alınması şart” diye konuştu. Palandöken, sayıları her geçen gün artan zincir marketlere tepki gösterdi. Palandöken, esnaf ve sanatkârı koruyan Perakende Yasası’nın 3 yıl önce yürürlüğe girdiğini ancak uygulamada yetersiz kaldığını belirtti. Palandöken, “Ülkemizde, hiçbir ülkede görülmeyecek şekilde ucuz zincir marketler açılıyor. Esnafımız, zincir marketler karşısında eriyor, güçsüz kalıyor, dükkânını kapatıyor. Ülkedeki bakkal ve büfe sayısı son 10 yılda yüzde 31 azalarak 240 binden 165 bine düşerken, sadece son 1 yılda zincir market sayısı yüzde 13 artarak 28 bine ulaştı. Bu sayının yüksek olmasında zincir marketlerin sigara satmasının da çok önemli bir payı var. Çünkü bakkalın cirosunun yüzde 50’si sigaradan geliyor. Bazı ucuz zincir Bakkallar sigara satışının yalnız kendilerinde yapılmasını istiyor. marketleri de daha önce sigara satmamasına rağmen yeni yeni sigara satmaya başladı. Yasada yapılacak değişiklikle, bu durumun da değiştirilmesi gerekmektedir” ifadelerini kullandı. l Ekonomi Servisi Tarım çalışanı, öğretmen ve hemşireler, Emekçi Kadınlar Günü’nü kutladı. Vodafone Akıllı Köy 400 kadını misafir etti Vodafone’un, Tarımsal Bilişim ve İletişim Teknolojileri (TABİT) işbirliğiyle Aydın’ın Koçarlı İlçesi’nde hayata geçirdiği Vodafone Akıllı Köy, 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü’nde yaklaşık 400 kadını ağırladı. Çevre köylerden kadın çiftçilerin, ilçe tarım çalışanlarının ve ilçede görev yapan öğretmen ve hemşire kadınların katılımıyla gerçekleşen tam günlük etkinlikte konuşan 66 yaşındaki kadın çiftçi Pervican Çatal, Vodafone Akıllı Köy’ün kur duğu seralarda marul yetiştiriciliği eğitimi aldıklarını belirterek, toprak sıcaklığını ve nemini cep telefonlarından kontrol edebildiklerini anlattı. Marullardan kazandığı parayla evinin balkonunu yaptırdığını kaydeden 32 yaşındaki Cemile Işık ise, “Şimdi hem tarımsal üretim yapıyorum hem de dikiş nakış kursunda eğitimler alıyoruz. Evde hem ev işlerini yapıp hem para kazanabiliyorum. Kazandığım para ile önceliğim çocuklarımı okutmak” diye konuştu. l Ekonomi Servisi Mustafa Selçuk Çevik Sektör olarak en büyük eksikliklerinin marka oluşturamamak olduğunu söyleyen İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) Başkan Adayı Mustafa Selçuk Çevik, “Rakip ülkemiz İtalyanların çok ciddi bir markası var. Amerika’da hemen hemen her evde Türk taşı kullanılıyor ama bir markamız yok. Bizim Türk mermeri vurgusuyla markalaşmamız lazım. Bu markalaşmayı mermer lobisiyle gerçekleştirebiliriz” diye konuştu. Markalaşma yolundaki en önemli konulardan birinin kalite standardının oluştu Mermerde markalaşma vurgusu rulması olduğuna dikkat çeken Çelik, “Yurt dışındaki alıcılara gönderilen ürünlerin bir standartı olmalı. Fakat bunu oluşturamıyoruz. Bu yüzden Türkiye’deki markalar eksper kullanıyorlar. Bunu aslında ihracatçı birlikleri kendi bünyesinde de yapabilir, bir kalite standardı çerçevesinde çalışabilir” dedi. Türkiye’de mermer açısından 4 tane verimli fuarın yapıldığına değinen Çelik, 4 ayrı fuar yerine İzmir’de tek bir fuarın yapılmasını daha doğru bulduklarını dile getirdi. l Ekonomi Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle