23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 11 Mart 2018 TASARIM: SERPİL ÜNAY haber 7 Sistemi eleştirenlerTÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ MERKEZ KONSEYİ BAŞKANI RAŞİT TÜKEL: doktor yapılmıyor Barış çağrısı yaptıkları için gözaltına alınan ve ardından serbest bırakılan Prof. Dr. Raşit Tükel ile Tıp Bayramı öncesi hekimlerin ve sağlık çalışanlarının sorunlarını konuştuk Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel, ülkemizde sağlık çalışanları ve hekimler ara sında tükenmişliğin önemli bir so run olduğuna dikkat çekerek, 14 Mart Tıp Bayramı’nda bu yıl 15. yılı nı dolduran Sağlıkta Dönüşüm Prog ramı ve beraberinde gelinen nokta yı değerlendirdiklerini anlattı. Bu süreçte Ge nel Sağlık Sigortası’nın (GSS) çöktüğünü söyle yen Tükel, yaklaşık 4.5 SİBEL BAHÇETEPE milyon kişinin primlerini ödemediğini, bu yüzden sigorta kapsam dışında olduğunu söyledi. 14 farklı kalemden alınan katkıkatılım payla rına da dikkat çeken Tükel, hastala rın giderek cebinden daha fazla para ödemek zorunda kaldığını anımsat tı. Acil servislere, yılda 110 milyonu geçen başvurunun olduğunu da be lirten Tükel “Biz her zaman tüm bi reyleri kapsamı içine alan, kimsenin cebinden ek para ödemek zorunda kalmadığı, finansmanının primler le değil genel bütçeden karşılandığı bir sağlık sistemini savunuyoruz” di ye konuştu. Aile hekimliği sistemin de yaşanan sorunları da dile getiren Tükel, 2010 yılında tüm ülkede uy gulamaya geçen birinci basamak ai le hekimliği sisteminin de sorunlar la boğuştuğunu, performansa dayalı sözleşmeli çalışmanın, açık ceza pu an sistemiyle sözleşme feshi baskı sı altında olmanın ve ücret kesintile ri uygulanması gibi durumların aile hekimlerini bıktırdığını belirtti. Emekli hekimler zorda Sağlık çalışanlarının dört temel talebinin olduğunu anımsatan Tükel, şöyle konuştu: “Emekli hekim ve hekim ücretlerinin artırılması ve fiili hizmet zammı taleplerimizden ikisini oluşturuyor. Sağlıkta Dönüşüm Programı ‘verimlilik, kârlılık’ söylemleri ile ticari bir anlayışı hâkim kılarken, çalışan haklarını baskılamıştır. Bunun bir sonucu olarak, hekimler, uzun yıllardır düşük ve büyük bir kısmı emekliliğe yansımayan bir ücretlendirmeyle çalıştırılmaktadır. Hekimler emeklerinin karşılığı olan, güvenceli, görev tanımına ve liyakata uygun, tek işte çalışarak insanca yaşamaya yetecek bir ücret elde etmelidir. Kamudan emekli hekimlerin ücretleri açlık sınırının biraz üzerinde, yoksulluk sınırının ise oldukça altındadır. En düşük emekli hekim ücreti yoksulluk sınırının üzerinde, en düşük hekim ücreti ise yoksulluk sınırının iki mislinden fazla olmalıdır. İkinci önerimiz fiili hizmet zammı, yani yıpranma payımız. 2014’ten itiba ren 11 kez, Cumhurbaşkanı, dönemin Başbakanı, Sağlık Bakanı, Sağlık Bakanı müsteşarı, fiili hizmet zammı üzerine ‘sağlık çalışanlarına müjde’ diyerek açıklama yapmış. O yüzden biz taleplerimizin başına şunu koyduk, ‘artık vaat istemiyoruz’ ”  ‘Sağlıkta şiddet yasası şart’ TTB olarak önerdiğimiz Sağlıkta Şiddet Yasa Tasarısı’nın yasalaşmasını istediklerini dile getiren Tükel, “Sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti artıran unsurlardan birini de, şiddeti uygulayan kişilerin cezalandırılmayacakları ya da ciddi bir yaptırımla karşılaşmayacakları düşüncesi oluşturuyor. Yasa tasarısı önerimizi, sağlık çalışanlarına yönelik şiddete hoşgörü gösterilmeyeceği, şiddet suçlarının mutlak cezalandırılacağı düşüncesinin yerleştirilmesi açısından önemli görüyoruz” dedi. Sen misin muhalif olan Hekimlere güvenlik soruşturması OHAL ile birlikte gündeme geldi. Çok sayıda hekimin, güvenlik soruşturmasının olumsuz gelmesi, maaş alamamaları, sosyal güvenlik ve sağlık güvencelerinden yoksun kal maları, uzmanlık eğitimi hakkını kaybetmeleri nedeniyle giderilemez bir mağduriyet içinde olduğunu aktaran Tükel, “Tıp fakültelerini bitiren genç hekim arkadaşlarımız aylardır güvenlik soruşturması nedeniyle bekletiliyor. Bunların sayısı 300’ü geçmiş durumda. Bizzat Sağlık Bakanlığı’nın verdiği bilgilere göre 187 genç hekimin güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığını biliyoruz. Güvenlik soruşturmalarının herhangi bir hukuki zemini yok. Güvenlik soruşturması olumsuz gelen hekimler; kamu görevi yapamamalarının yanı sıra, uzmanlık eğitimi hakkını da kaybedebilmektedir. Mecburi hizmet yapmamış olmaları özel sağlık kuruluşlarında iş bulmalarını da zorlaştırıyor. Bu uygulama sürdükçe işsiz, ucuz ücretlerle özel sağlık kuruluşlarında çalışmak durumunda olan hekimlerin sayısı artacak. Güvenlik soruşturmaları ile muhalif olarak bilinen tıp öğrencilerinin hekimlik yapmaları engelleniyor. Tıp fakültesinde bir öğrenci kulübünün faaliyetlerine ya da öğrenci etkinliğine katılmak güvenlik soruşturmasının olumsuz gelmesi için yeterli olabiliyorw” ifadelerini kullandı.  ‘Barış içinde yaşamı savunuyoruz’ Tükel, TTB’ye yönelik operasyonu ise şöyle değerlendirdi: “TTB olarak kamu kurumu niteliğimizden gelen toplumsal görevlerimizi unutmuyoruz ve barış içerisinde bir araya yaşamayı savunmayı koşullara bağlı olmadan her durumda ifade ediyoruz. Daha önce bunu Erdal Atabekler, Nusret Fişekler, Füsun Sayekler yapmıştır. Mesela 1985’te idam cezasının kaldırılması için Fişek başkanlığındaki Merkez Konseyi Cumhurbaşkanı, Başbakan ve milletvekillerine mektup yazmıştır. Bunun sonucunda yargılanmışlardır. 2000’de 19 Aralık Hayata Dönüş operasyonları sonrasında açlık grevleri ile ilgili açıklama yapmış, insan yaşamının önemine işaret etmiştir. Gezi olayları sonrasında Sağlık Bakanlığı İstanbul, Ankara ve Hatay’daki tabip odalarının yönetim ve onur kurullarını görevden almak için soruşturma açmıştır. Yetkisiz biçimde revir kurarak sağlık hizmeti vermek suretiyle amaçları dışında faaliyet gösterdikleri iddiasıyla... Bu davaların hepsi beraatla sonuçlanmıştır. TTB olarak biz yaşam hakkını ifade eden açıklamalarda bulunduk ve yine bir soruşturmaya tabi olduk, bu kez gözaltı da gündeme geldi. Ülkemizde demokratik ve özgürlüklerin olduğu bir ortamda iyi hekimlik yapmak için mücadelemizi sürdüreceğiz.” Hekimlik için büyük yürüyüş 14 Mart Tıp Bayramı uzun yıllardır bayram havasında kutlanmıyor. Sağlıkta Dönüşüm Programı ve beraberinde getirilen performansa dayalı ödeme sistemi, kısa sürede çok sayıda hasta bakılması, acil servislerde aşırı yığılmalar, sağlık çalışanlarına yönelik şiddet, birinci basamak aile hekimliği sisteminde yaşanan sorunlar gibi daha birçok neden, sağlık çalışanında mutsuzluğa ve tükenmeye neden oluyor. TTB, 14 Mart Tıp Bayramı öncesi, 11 Mart’ta Ankara İnşaat Mühendisleri Odası’nda “Hekimler Buluşuyor” adlı bir etkinlik düzenleyerek, 14 Mart taleplerini dile getirecek ve hekimlik mesleğiyle değerlerine sahip çıktıkları mesajını verecek. İstanbul’da ise, 14 Mart Tıp Bayramı etkinlikleri kapsamında, 1018 Mart tarihleri arasında bir dizi etkinlik yapılacak. 18 Mart pazar günü hekimler beyaz önlükleri ile saat 12.00’de Tünel’den Taksim’e yürüyecek.   ‘Tükenmiyoruz, birlikte güçlüyüz’ “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” açıklaması yapan TTB’in genel merkezine 30 Ocak’ta polis baskın düzenlemişti. “Türk ve Türkiye isimlerinin kaldırılması, birden çok meslek kuruluşunun kurulması, serbest meslek icrasında üyelik koşulunun kaldırılması gibi değişiklikler planlanıyor. Bu müdahaleler bir mesleğin nasıl icra edileceğine bir otoritenin karar vermesini hedefliyor. Meslek örgütleri, meslek etiğini belirliyor, mesleki denetim yapıyor, o mesleğin toplum yararına uygulanıp sürdürülebilmesini sağlamak için çalışıyor. Kamu kurum niteliğinde olarak tarif edilmesi de bundan kaynaklı. TTB, 1953 yılında yasayla ku ruldu. Kaynağını anayasadan alıyor, bütün organları seçimle işbaşına gelen, özerk, demokratik bir meslek kuruluşu. Meslek kuruluşlarının isimlerinden Türk ve Türkiye ibarelerinin kaldırılması yönündeki girişimler; bu kuruluşların toplumsal kapsayıcılığını ortadan kaldırmaya, meslek uygulama alanlarında toplum adına bilgi üretme, mesleği geliştirme ve toplumsal denetim işlevlerini yok etmeye yönelik. Zorunlu üyelik kaldırılırsa ve bir meslek alanında birden çok meslek kuruluşunun kurulmasına izin veri lirse, o zaman şu sorular akla gelecek: Bu alana ilişkin ihtiyaçların belirlenmesi kim tarafından yapılacak, meslek disiplinini kim sağlayacak? Bir meslek alanı için çok başlılığın olduğu, kararların yukarıdan ve merkezi düzeyde alındığı bir sistem meslek kuruluşlarının kamu kurum niteliği üzerinde ciddi bir tahribata neden olacaktır. Bu durumda, hükümetin istemediği bir şekilde davrandığınızda, etkisizleştirme, işlevsizleştirme gibi bir uygulama ile karşılaşmış oluyorsunuz.” İHD’nin ilk başkanı anıldı İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nin ilk başkanı, demokrasi ve insan hakları savunucusu, gazeteci Emil Galip Sandalcı, ölümünün 25. yılında Zincirlikuyu’daki mezarı başında anıldı. Törene katılan İHD üyeleri, Sandalcı’nın mezarını karanfillerle süsledi. Tören, demokrası ve insan hakları savunucuları için bir dakikalık saygı duruşunun ardından başladı. İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, Sandalcı’nın tanışmadığı insanlar üzerinde bile etkisi olduğunu söyleyerek, “Çok başarılı bir insan. Onun bıraktığı izlerden yürümekten gurur duyuyorum. Sık sık ziyaret edeceğiz, seneye tekrar yanında olacağız. Mezarı başında saygıyla eğiliyoruz” dedi. İHD kurucularından Murat Çelikkan ise İstanbul şubede, 12 Eylül darbe zamanlarında beraber çalıştıklarını söyleyerek, “Geri adım atmamasıyla bize çok şey öğretti. İnsan hakları mücadelesinde insanlara değmiş biriydi. 25 yıl oldu insan yokluğuna inanamıyor” dedi. İHD kurucularından Emel Ataktürk ise Sandalcının yaptıklarını izleyerek kendine çok şey kattığını ifade ederek, “ Yönetim kurumlarıyla nasıl konuştuğunu, nasıl hissedip hissettirdiği hepimiz için unutulmaz. Unutulmaz biri” diye konuştu. l İSTANBUL/ Cumhuriyet Taksit Taksit Özgürlük Silivri kapalısının duruşma salonlarından en büyüğünü, en genişini seçmişler Cumhuriyet davası için. Üç Cumhuriyetçinin yüzünü görmek istiyorsanız biraz çaba sarf edecek, en ön sıralara jandarma barikatının arkasına doğru imkânsız bir görüş açısı yakalamaya çalışacaksınız. Ama işte oradalar ve biraz sonra “iddia makamının”, öyle deniyor “tanıkları” konuşacaklar. Konuşuyorlar. Ne diyorlar peki? Hiçbir şey demiyorlar. Sanıkların, yani tutuklu tutuksuz bizlerin “terör örgütlerine yardım ettiğimiz” boş iddiasına tanıklık edemiyorlar. HHH Daha sonra savunmanın tanıklarına geliyor sıra. Cumhuriyetçilerin Cumhuriyetçi tanıkları, medya dünyasının duayen ismi Altan Öymen’dir, DİSK’in Başkanı Kani Beko’dur. Sözleri o büyük salonda yankılanıyor. “İddia makamının”, sahi nerede o FETÖ’cülükten yargılanan, sürrealist iddianamenin müellifi savcı post modern, “biz ne dediysek gerçek odur” sözleri tavandan zemine doğru eriyerek, çürüyerek dökülüyor. Heyet üyelerinden ikisinin, bir üye hep muhalefet şerhi yazıyor çünkü tutuklu üç arkadaşımızın esaretini uzatabilmek için bir “bahane” aradıkları anlaşılıyor. HHH Bu duruşmanın özelliği sondan bir önceki olmasıdır. Artık karar aşamasına geldik. Öyle anlaşılıyor ki, bir tür simge davaya dönüşen Cumhuriyet Gazetesi Davası’nda “müddeiler” birden çoktur; en aşağıdaki FETÖ sanığı savcıdan en yukarıya doğru sahipleri vardır. Ne yapacaklarını bilemiyorlar. Kanıtsız hüküm kurmanın zorluğu ile boğuşuyorlar. İlle de mahkum edecekler ama hükümlerinin üst mahkemelerden, belki AYM’den ve nihayet Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden döneceği gerçeği düşündürüyor olmalı onları. HHH Ne yapsınlar peki? Mahkeme Başkanı espriyi seviyor, tahliye kararlarını şen sözlerle duyuruyor, “Murat İstanbul Boğazı’nı görmek istiyormuş görsün”, “Ahmet’in annesi...” diye sürdürüyor esprisini. Böylece biz de Akın’ın salıverilmeyeceğini öğrenmiş oluyoruz. Akın bir hafta daha Silivri kapalısının zorunlu konuğudur. Heyetin espritüel başkanı da zaten “kaptanlar gemiyi en son terk eder” veciz sözüyle umudumuzu kırmayı başarıyor. HHH Peki öyle olsun. Uzadıkça uzayan, darbeciler için ilan edildiği söylenen Olağanüstü Hal’in açıklanmayan amacının “cumhuriyetçileri, solu, demokratları tasfiye etmek” olduğu ortaya çıkıyor. Biliyoruz; Kanlı darbe girişimi çok marifetli keskin bir İsviçre çakısı gibi işe yarayacaktır. Muhalif olmak zorlaşacak, özellikle tümü çoktan ele geçirilmiş, biat etmiş medyanın ne kaldıysa son kaleleri de susturulacaktır. Susmayanın başına ne gelebileceğini göstermek de boyunlarının borcudur öyleyse. HHH Cumhuriyetçiler susmuyor. Uydurma tanıklar işe yaramıyor; savunmaların her biri özgürlük manifestosuna dönüşüyor. Gazetecilik “suçuyla” ceza yasasının maddeleri arasında “illiyet rabıtası” kurmanın, kanıtlamanın imkânsız olduğunu biliyor savcılar, yargıçlar. O zaman ne yapacaksınız? Bilimde, kültürde, sosyal yaşamda foyası dökülmüş, “her şey her şeyle bağlıdır” post modern saçmalığına, yani “biz ne dersek o” zorbalığına sığınacak, olmadı tekrara, yalana dayalı algıyı hâkim kılmak politikasıyla son yıllarda pek çok “düşünmez”in hayranlığını kazanmış “post truth”a, gerçek ötesine başvuracaksınız. HHH Ama olmuyor işte, su kaynıyor ve buharlaşıyor sonunda. Ahmet’i ve Murat’ı alıp çıkıyoruz Silivri kapalısından. Akın’ı bir inat tutuyorlar. Onun özgürlüğü haftaya kalıyor. Sağlamdır, jandarmaların arasında ayağa kalkıyor ve “Beni merak etmeyin” diyor Akın. Onu Silivri kapalısında bırakıyoruz. Bu taksitli davanın son taksitini almak, sonraya kalıyor artık. Yüksel Caddesi’nde yine polis müdahalesi Yüksel Caddesi’nde her gün iki kere gözaltılarla sonuçlanan “İşimizi geri istiyoruz” eylemi 487. gününü geride bıraktı. “İşimizi geri istiyoruz” pankartı ile 13.30’da yapılmaya çalışılan basın açıklamasında mimar Alev Şahin, “Her gün işkence görüyoruz, sessiz kalmayın” dedi. Polis ekipleri, basın açıklamasının tamamlanmasına izin vermedi ve Alev Şahin, Mahmut Konuk ile birlikte İstanbul’dan desteğe gelen Cemile Karakaş ve Fatma Karataş’ı sürükleyerek gözaltına aldı. Gözaltının ardından serbest bırakılan eylemciler, 18.00’de yeniden Yüksel Caddesi’ne geldi. Polis ekipleri, yine açıklama yapılmasına izin vermedi. Sert müdahalenin ardından Alev Şahin, Cemile Karakaş ve Fatma Kurt yeniden gözaltına alındı. l ANKARA/Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle