22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 11 Mart 2018 10 haber 11EDİTÖR: SERKAN OZAN Sevinmek mi? Niye ve neye?.. Niye sevinelim ki? İki arkadaşımız, müdürler müdürü Murat Sabuncu, başımın püsküllü ve vazgeçilmez belası Ahmet Şık nihayet özgürler, aramızdalar. Sevinilmez mi? Sevindik. Hem de çok. Ama İlhan Abi (Selçuk) sonrası Cumhuriyet’in o zorlu varolma direncinin adsız kahramanı Akın Atalay arkadaşım hâlâ Silivri’de volta atıyor. Üstelik bu yazı yazılırken (cumartesi) onun doğum günüydü. Benim doğum günümde o yine “içeride” volta atıyordu. Onun doğum gününde ben “dışarıda”ki hapishanede volta atmaktayım. O yüzden soru doğrudur: Sevinmek mi? Niye ve neye? HHH Murat Sabuncu ve Ahmet Şık bu ülkenin sahici gazetecilerinden ikisidir. Ama sadece ikisidir. Oysa içeride daha 150’yi aşkın kadın ve erkek ve sahici gazeteci var. İki arkadaşımız özgür diye niye ve neye sevinelim? Dahası... İki arkadaşımız daha sadece tahliye edildi diye niye sevinelim ki? Tersine öfkemizi sese, söze, yazıya dökmek gerek. Bizleri gazetecilik, sadece gazetecilik yaptığımız için; işimiz gücümüz, derdimiz gazetecilik olduğu için yargılıyorlar. Unutamayız, gözardı edemeyiz, sadece tahliye edildik. Yargılama sürüyor... Bu ülkede gazetecilik yaptıkları, halkın haber alma hakkı için ellerini taşın altına soktukları için gazeteciler yargılanıyor. Kimi içeride, kimi dışarıda. Ne fark eder?.. Haklarında onlarca yıl hapis cezası istemiyle yargılanıyorlar. Yarın bu yargılamanın ceza ile sonuçlanmayacağının güvencesi mi var? Tersini hesaplamak için yeterince neden ve örnek yok mu? Öyleyse niye ve neye sevinelim ki? HHH Bal gibi barışçıl yöntemlerle çözülebilecek bir sorun, Kürt sorunu şimdi namlu zoruyla, mermi gücüyle, tank iziyle, roket ateşiyle çözülmek isteniyor. Üstelik savaş bir başka ülkenin topraklarına taşındı ve devletin en tepesindeki iskemleye oturmuş Reis, sözünün zembereğini büsbütün boşalttı: Afrin harekâtında son rakamı aldım, 2960. İnşallah, bu akşama kadar 3 bini geçer. 2960 insandan söz edilmekte... Bir ananın doğurduğu ve bir siyasal tercihle düşman ilan ettiği 2960 insan. Düşman yerine komşu ilan edilseler “tavukları tavuklarımıza karışacak” 2960 insan. Ve... Ve “İnşallah akşama kadar 3 bini geçer” öyle mi? Öyleyse haydi gelin söyleyin bakalım: Niye ve neye sevinelim? HHH Şeyyy... Ama izin verin... Buruk da olsa, eksik de olsa, topal da olsa birazcık sevinelim... Ve bu Tırmık’ın son cümlesi: Akın Atalay, vekil ve müvekkil, abi ve kardeşiz biz. Bir sonraki doğum günlerimizde birbirimize sımsıkı sarılacağız ve şişenin dibine vuracağız di mi? Kılıçdaroğlu’ndan geçmiş olsun telefonu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu özgürlüğüne kavuşan Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Sabuncu ve muhabirimiz Ahmet Şık’ı telefonla aradı. Kılıçdaroğlu, Sabuncu ve Şık’a tahliye edilmelerinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. l ANKARA / Cumhuriyet Cumhuriyet’e destek veren Akşener’e tepki İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, önceki gün özgürlüğüne kavuşan Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Sabuncu ve muhabirimiz Ahmet Şık için Twitter’dan “Haksızlık ve hukuksuzluk insanlarımızın yıllarını çalıyor. Sayın Murat Sabuncu ve Sayın Ahmet Şık aramıza hoş geldiniz” mesajını paylaştı. Meral Akşener’in mesajı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun istifası yönündeki tartışmalara karşılık olarak “Ahlaksız troller vasıtasıyla yapılanlar bizleri ciddi manada rahatsız etmektedir. Bu trol ahlaksızlıkları ülkemizin kendi içindeki birliğini, beraberliğini bozmaya yönelik adımlardır. Türkiye’yi troller idare etmeyecek” tepkisini gösterdiği troll hesapların hedefi oldu. Meral Akşener’e gelen çok sayıda yanıt arasında hakaret içiren mesajlar yer aldı. l ANKARA / Cumhuriyet DAYANIŞMA urat Sabuncu ve Ahmet Şık’ın tahliye SAYESİNDE Mkararı önceki gün saat 22.17 sıralarında geldi. Kararı bekleyenler, gözyaşları ve sevinç çığlıklarıyla birbirlerine sarıldı. Şık ve Sabuncu, saat 00.00 sıralarında, araçla Silivri DIŞARIDAYIZ Cezaevi’ne 5 km uzaklıktaki bir dinlenme te Biz çıktık diye zulüm bitmiş değilsisinegetirildi. Tesisin önünde açıklama yapan Ahmet Şık, “Herkese çok teşekkür ediyorum; avukatlarıma, gazeteci arkadaşlarıma, elbette Cumhuriyet gazetesine, hakikate inanan herkese çok teşekkür ediyorum. Şunun altını net bir şekilde çizmek gerek, ben sevinmiyorum. Akın Atalay son tutuklu olarak içerideyken sizlerin de sevinmesini istemiyorum. Öfkeli olmanızı tercih ediyorum. Çünkü öfke bizi ayakta tutacak, umudumuzu öfkemizle bileyeceğiz. Bunu yapmaz isek saçma sapan şeylere sevinmeye devam edeceğiz. Bugün sevineceğimiz bir gün değil. 6 yıl önce yine bir mart ayında bura dan çıkmıştım. Bugün yine bir mart ayı. O günden bu güne değişen faşizmin sahiplerinin ortaklarının birinin eksilmesidir. Ama bu ülkede sevineceğimiz gün gelecek. Çünkü bu mafya saltanatının biteceğini ben size garanti ediyorum. Hakikate inanan herkes bilsin ki, bu maf ya saltanatı hak ettiği yere gidecek. İşte biz o gün sevineceğiz.” Sabuncu ise “Düşünce ve fikir özgürlüğü yüzünden cezaevinde sadece biz yoktuk. Gazeteciler, avukatlar, milletvekilleri, hak savunucuları cezaevinde. Biz çıktık diye Türkiye’nin problemleri dü zelmedi. Bizim gazete olarak gazeteciler olarak görevimiz bu hak mücadelesinde daha evvel yaptığımız gibi korkusuzca bu işi yapmaya devam etmek. Herkes şunu unutmasın, biz dışarıdaysak dayanışma sayesinde dışarıdayız” ifadelerini kullandı. l ZEHRA ÖZDİLEK / SİLİVRİ SABUNCU 496, ŞIK İSE 435 GÜN SONRA CUMHURİYET’TE Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu 496, muhabirimiz Ahmet Şık ise 435 gün sonra meslektaşlarıyla gazetede buluştu. İlhan Selçuk’un odasında basın açıklaması yapan Sabuncu, “Türkiye’de bağımsız ve özgür bir medyaya ihtiyaç var. Bu medya şunu yaptı, bu medya grubu bunu yaptı yerine daha kendi gazetemiz, kendi arkadaşlarımızla bu gazeteyi nereye götürebiliriz bunun hayalini kuruyoruz. Cezaevinde de Akın Atalay’la, Mustafa Kemal Güngör’le, Bülent Utku’yla Ahmet Şık’la bunun hayalini kuruyorduk. Ama esas tartıştığımız konu Türkiye’deki bağımsız yayıncılık, Cumhuriyet gazetesi üzerindeki yayıncılığı daha nasıl büyütürüz konusundaydı. Bir sorun olduğu çok aşikâr ama şu da gözüküyor; bağımsız medyaya ihtiyaç var. Bu ihtiyaç için de biz bugüne kadar, daha da ileri nasıl götürürüz diye kafamızı yorduk” diye konuştu. Ne ilkiz ne de son Sabuncu konuşmasını şöyle sürdürdü: “Biz Türkiye’de ne ilk hedefiz ne de son, ama umarım son hedef oluruz. Türkiye’deki fikir ve düşünce özgürlüğü biz çıktık diye geri gelmedi. Akın Atalay hâlâ içerde. 25 senesini Cumhuriyet gazetesine vermiş. Bağımsız gazete yaratma konusunda İlhan Selçuk’tan bugünlere kadar çalışmış ekibin içerisindeki en önemli halkalardan bir tanesidir. İçeride hâlâ çok sayıda gazeteci, hak savunucuları, milletvekilleri var. Biz çıktık diye zulüm bitmiş değil. Onun için biz bundan sonrası için de sadece kendi hakkımız ve hukukumuz için değil, Türkiye’deki bütün haksızlığa uğramış, mahalle ayrımı yapmadan hepsi için bir gazeteciliği, yayıncılığı hayata geçireceğiz. Seçimler geliyor, herkesin hakkı hukuku için bu yayıncılığı büyük bir özveri ile yapmaya çalışacağız.” ‘Siyasi karar’ Ahmet Şık ise tutuklanırken ve serbest kalırken ortada hukuki bir kararın olmadığına değinerek, “Siyaset karar verdi tutuklanmamıza ve serbest bırakılmamıza. Bir kere herkes şunu görmeli. Türkiye bir hukuk devleti değil. En büyük Türk yalanı, Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğu ve yargının bağımsız olduğu... Türkiye’de hiç kimsenin, iktidar yanlıları da dahil olmak üzere, ne hukuki güvencesi var ne de can güvenliği. Medyanın bu kadar kolay teslim olmasının en baş aktörü olarak gazetecileri görüyorum. Bu kadar örgütsüz oldukları için, mesleğin onuruna, ahlakına sahip çık ATALAY İÇİN KUTLAMA Sabuncu, Şık, Cumhuriyet gazetesi çalışanları ve Akın Atalay’ın eşi Adalet Dinamit, doğum günü olan Akın Atalay için pasta kesti. Pasta geldiği sırada Şık, “Demokratik Türkiye’nin doğuşunu da ‘iyi ki doğdun’ diye kutlayacağız. Şimdilik Akın Abi’ye söylüyorum” dedi. Pastanın mumlarını Sabuncu ve Şık birlikte söndürdü. madıkları için. Medyanın susturulması demek toplumun susturulması demektir” dedi. “Bir kenara çekilmiş, izleyen ve kendisini kurtaracak kitleye seslenmek istiyorum” diyen Şık, “Ben sessizliğin bir sesi olduğuna inanıyorum. Ben o sesi duymak istiyorum. Çünkü bu artık bir varlık yokluk savaşı. Bundan sonra çocuklarımıza nasıl bir gelecek bırakacağımızla ilgili bir savaş. Elimizde birkaç tane gazete var. Toplam 100 bin satmıyor. Sahip çıkın demiyorum. Sahip çıkma sorumluluğunu insanların hissetmesi lazım. Bir kenara çekilip izleyici olmayı tercih edenler, ‘Bu iktidar elbet gidecek. Ama gittikten sonra geride bir Türkiye kalacak mı? Ya da kalan Türkiye’de bizler yaşayabilecek miyiz?” sorusunu kendilerine sorsunlar.” Mücadelenin parçası Yazarımız Erdal Atabek ise şöyle konuştu; “Arkadaşlarım hapiste yattıkları sürece ülkenin gücünü arttırmışlardır. Bu ülkeye bir mesaj verdiler. Hapiste yatmak mücadelenin bir parçasıdır. Karşımıza hangi engel çıkarsa çıksın yılmayacağız.” l İSTANBUL / Cumhuriyet 16 ay önce söylediERİNÇ, TANIKLARI ‘SORGULAMIŞTI’ CANAN COŞKUN Cumhuriyet davasının 6. duruşmasında Aydınlık gazetesi eski yazarı Mehmet Faraç, Cumhuriyet Vakfı davası ile ilgili Cumhurbaşkanlığı’na isimsiz ihbar dilekçesini gönderen Alev Coşkun’un avukatı, aynı zamanda vakıf davasına katılanlardan Namık Kemal Boya ve eski yazarlarımızdan Leyla Tavşanoğlu tanık olarak dinlendi. Faraç ve Boya, 31 Ekim 2016’da gözaltına alınan 9 yazar ve yöneticimiz İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde tutulurken tanık sıfatıyla ifade verdi.. Faraç’ın yarım saat süren ve çoğunlukla kendini anlattığı tanıklığı duruşma salonunda bulunanlardan tepki aldığı gibi, zaman zaman mahkeme başkanı Abdurrahman Orkun Dağ da Faraç’ın bazı sözleri üzerine tepkisini gülerek göstermişti. Boya ise bilgiye veya görgüye dayanmayan ifadesi sırasında sıkça yazarımız Aydın Engin ile ilgili asılsız iddialarda bulunmuştu. Tanık ifadelerinin tamamlanmasının ardından yazar ve yöneticilerimizin avukatlarından Fikret İlkiz beyanda bulunmuştu. İlkiz, gazetemizin imtiyaz sahibi Orhan Erinç’in tanıklarla ilgili fikrini 8 ay önce görülen ilk duruşmada ifade ettiğini söyledi. Erinç, 27 Temmuz 2017’de görülen ilk duruşmada, Faraç’ın tasfiye edildiği iddiası ile ilgili, “Mehmet Faraç çıkarıldığında Cumhuriyet Vakfı Başkan Vekili Alev Coşkun’du” demişti. Erinç, Faraç’ın işten çıkarılması ile ilgili de “Mehmet Faraç CHP sekreterinin elini öpmüştür. Yazıları yayımlanmadığı için iş akdi feshedilmemiştir. Cumhuriyet’in kadın çalışanlarından birini saçından sürüklediği için iş akdi kesilmiştir” ifadelerini kullanmıştı. Erinç, Cumhuriyet iddianamesini hazırlayan savcılardan Yasemin Baba’ya 17 Kasım 2016’da verdiği ifadesinde de, “Adı geçenin ifadesini itibar edilemez buluyorum. Çünkü kendisi CHP parti meclisine seçilmek için Cumhuriyet’in bir töreninde CHP Genel Sekreteri’nin elini öpmüş bir kişidir. Gazeteciliği tartışmalıdır” demişti. Erinç, Boya’nın iddiaları ile ilgili yine savcılık sorgusu sırasında, “Namık Kemal Boya’nın Cumhuriyet okuru olup olmadığı bile tartışmalıdır. Kendisine CUMOK okur koordinatörü unvanı vermiştir. Aydınlık gazetesinin yazarıdır. Okurlarımızı temsil etmez” demişti. AKIN ATALAY’DAN MEKTUP Bir tahliye kararının ardından Bu satırları Murat Sabuncu’yu ve Ahmet Şık’ı Silivri hapishanesindeki ortak odamızdan dışarıya yolcu ettikten bir saat sonra yazıyorum. Az önce fark ettim, Murat sigara paketini televizyonun arkasında unutmuş. Dayanamadım aldım içinden bir tek sigara. Yaklaşık 25 ay sonra ilk sigaram. Şairin dediği gibi ilk nefeste yarılandı. Sonra güvenemedim kendime ve paketin geri kalanını olduğu gibi attım çöpe... Üç buçuk saatlik bir aranın ardından akşamın geç saatlerinde mahkemenin başkanı, Ahmet Şık ve Murat Sabuncu’nun tahliyesine, benimse tutukluluğumun devamına karar verdiklerini açıkladı. O an ne hissettim? Murat’a ve Ahmet’e bakarak, “İyi ki onlar gibi sıkıntılı ve üzücü durumla karşılaşmadım” diye düşündüm. İlk duygum bu oldu. Bir rahatlama, bir iç huzuru geldi. Bunu ancak yaşayan anlar. Geride arkadaşını bırakıp özgürlüğe doğru yürümek çok zordur. Yürümek zorundasınız... Dışarıda sizi özleyen, özlediğiniz, sevdikleriniz bekliyor. Ama geride bıraktığınız arkadaşınızın acısını yüreğinizde taşıyarak yürürsünüz... Murat’la Ahmet böylesi eksikli ve buruk şekilde kavuşabildi özgürlüklerine. Mutlulukları gölgelendi... Bana gelince... Doğum günümün ilk saatlerine girdiğim şu saatlerde, sevdiğim iki insanın, iki arkadaşımın daha özgürlüğüne AKIN ATALAY kavuşmasının sevinci, mutluluğu içindeyim. Bu iki tahliye haberi, hayatımda şimdiye kadar aldığım en anlamlı, en güzel doğum günü hediyesi oldu. Aklıma Loren Eiseley’in “Yıldız Atıcısı” adlı müthiş hikâyesi geldi. Hikâyede bir öğretmen çok büyük, uzun bir kumsalda yürür. Epeyce uzakta sürekli aynı hareketi tekrarlayan küçük, belli belirsiz bir şekil görür. Yaklaşınca bir çocuk olduğunu anlar. Çocuğun çevresi, medcezirle karaya vuran, can çekişmekte olan milyonlarca deniz yıldızı ile çevrilidir. Çocuk deniz yıldızlarını alıp alıp okyanusa fırlatmaktadır. Öğretmen çocuğun yanına gider ve “ne yapıyorsun” diye sorar. Çocuk suyun çekildiğini, denizyıldızlarının öleceğini, onları kurtarmaya çalıştığını söyler. Öğretmen, “ama milyonlarca denizyıldızı var, yaptığın ne işe yarar, nasıl bir fark yaratabilir ki” der. Çocuk tekrar eğilir, yerden bir denizyıldızı daha alır, okyanusa doğru geri fırlatır. Gülümseyerek, “Onun için bir fark yaratacak” der. Ülkemizde uzunca bir zamandır hukukun güvenli suları çekilmiş, medcezirle karaya vuran denizyıldızları misali yüzlerce, binlerce mağdur insan hapishanelere doldurulmuş durumda. Ama dışarıda hukuk, adalet ve özgürlük arayışından, uğraşından vazgeçmeyen, bunun için çabalayan iyi yürekli, cesur ve erdemli insanlar var. Bu insanlar fark yaratmaya devam ediyorlar. En son Murat’la Ahmet’i çekip çıkardılar hukuksuz bataklıktan. Sıra bize de gelecek... Biliyoruz... Bekliyoruz... O cesur, iyi insanların varlığı umut veriyor bize de... Unutmayın, geride hâlâ can çekişen çok sayıda denizyıldızı var. Ve unutmayın... Fark yaratıyorsunuz...   Not: Bir maniniz olmazsa haftaya cuma günü Silivri’ye duruşmaya da bekleriz. Akın Atalay  Silivri Kapalı Cezaevi, A6 Blok, 47 No’lu oda sakini... SİLİVRİ İZLENİMLERİ ‘Annem portakal reçelimi hazır et’ Cuma gece yarısı. 9 Mart, hızla 10 Mart’a yürüyor.. Yüzlerce Cumhuriyet gönüllüsünün ‘Öz gürlük yolculuğu’ bir eksikle, “Akın Atalay’sız” noktalan mak üzere.. Herkes Murat Sa buncu ve Ahmet Şık’ın çıkışını bekli yor Türkiye’nin ‘tec ARİF KIZILYALIN rit’ hapishanesi Silivri F Tipi’nin önünde... Derken bir Jandarma Komutanı, “Valiliğin emri var, tutuk luları araçla otoyol üzerindeki din lenme tesislerine bırakacağız. Bura da hiç beklemeyin...” diyor yarı resmi, yarı gayi resmi.. “Neden, niçin” derken CHP Millet vekili Sezgin Tanrıkulu basıyor kalayı: “Elbette istemezler, korkuyorlar. Si livri Cezaevi’nin önünde umudun ye şermesine bile tahammülleri yok.” Hep beraber cezaevinden 5 ki lometre ötedeki Karbey Dinlen me Tesisleri’ne gidiyoruz. Aslında bu mekân biz Cumhuriyetçilere pek ya bancı değil. Yıllardır üzüntülerimize, umutlarımıza, sevinç ve kederlerimize tanıklık etmiş bir alan... Şimdi MuratAhmet’in yüzlerce kişiyi bulan ailesi ile buluşmasına ev sahipli ği yapacak... Saatler geçmiyor. Biz, “Şimdi..”, “Ha şimdi..”, “Birazdan..” derken Adalet Nöbeti’nin isim babası avukatlar pan kart ve dövizleri hazırlıyor. Çağlayan’da neredeyse 50 haftalık eylemin karşılığı eksik de olsa alınmış ne de olsa. Saatler gece yarısını biraz geçe be yaz bir minibüs ve arkasında ceza in faz tutukevi aracı yavaş yavaş dinlen me tesisine giriyor. Kalabalığın beklediği yerin 200 met re ötesinde önce Ahmet iniyor araç tan, ardından Murat Sabuncu. Ve siyah poşetlerdeki özel eşyaları. Özel dediy sek kitaplar, giyim kuşam, bir iki ceza evi hatırası... Onlar koşuyor, biz koşuyoruz... CHP’nin Silivri Gençlik Teşkilatı, Ka dıköy, Şişli, Avcılar örgütleri “Hak, hu kuk, adalet” diye bağırarak aydınlatı yor zifiri karanlığı.. Bir grubumuz Ahmet’in, diğer grup Murat Sabuncu’nun etrafında. Elbette özgür basın da orada.. Cumhuriyet Koordinasyon ekibi en önde, kucaklaşmalar bitmek bilmi yor. Hatta bir ara, “Arkadaşlar, Ahmet daha Yonca ile kucaklaşamadı, yol açın” diye bağırıyor Elif Ilgaz.. Keza Murat Sabuncu’nun etrafı et ten duvar. Oğlu Muratcan neden son ra ulaşıyor babasına, keza eşi Eylem de öyle.. “Sıcak bir şeyler içip öyle dağıla lım” diyoruz. Çaylar geliyor. Başlıyor sohbet. Cumhuriyet’in Silivrizedelerin den Mustafa Kemal Güngör, Murat Sabuncu’ya, sesleniyor. “Sevgi anneyi aradın mı?..” Hemen Muratcan, babaannesinin te lefonunu çeviriyor: “Annem... Geliyorum canım an nem... Portakal reçelimi hazır et...” Kimse birbirinin yüzüne bakamıyor. Ki masanın tamamı gazeteci, en duy gusal anları yazıya döken isimler; Er dem Gül, Ayşe Sayın, Bülent Özdo ğan, Önder Çelik, Tayfun Atay, To ra Pekin; hemen hepsinin yanakların dan yaşlar süzülüyor. Adalet Dina mit Atalay’ın ise gözleri şişmiş, bel li etmiyor çünkü o ağlasa tüm ekip yağmur gibe boşalacak, yutkunuyor ve “Akın’ın yarın, ne yarını şu saat ler yaşgünü..” sözü içimizi bir kez da ha buruyor, masadakiler, “Yarın gaze tede gıyabında keseceğiz pastasını” dese de üzüntünün tonu çok siyah... Çünkü, Cumhuriyet’in dünkü manşeti gibi “Bir yanımız Silivri’de kalıyordu” araçlar Karbey’den yola çıkarken... MURAT SABUNCU, CUMARTESİ ANNELERİ’NİN 676. EYLEMİNE KATILDI Silivri’den Galatasaray’a Cumartesi Anneleri, kayıplarının akıbetini öğrenmek, faillerin yargılanması için 676. kez Galatasaray Meydanı’ında buluştu. “Failler belli, kayıplar nerede?” pankartı açan grup, 1994’te kaybedilen Zeynel Kürsep’in akıbetini sordu. Eyleme Silivri Cezaevi’nden tahliye olan gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ve oğlu Muratcan Sabuncu da destek verdi. İnşaat işçisi Zeynel Kürsep, 24 Mart 1994 günü Batman’da yanına yaklaşan bir arabada bulunan silahlı kişiler tarafından kaçırıldı. Hizbullah tarafından ka çırılan ve fidye karşılığı serbest bırakılan F.T. adlı bir şahıs, Kürsep’le aynı sığınakta tutulduğunu, kendisi bırakıldığında Kürsep’in de sığınakta olduğunu söyledi. F.T. adresi de açıkladı ancak Kürsep ailesi yaptıkları hiçbir başvurudan sonuç alamadı. Aile 24 yıldır haber bekliyor. Cemil Kırbayır’ın ağabeyi Mikail Kırbayır, “Ömrümüz belirsizlikleri belirterek geçti. Zeynel henüz 24 yaşındaydı. Bu dünyada yaşama hakkı vardı. Çiçeği burnunda bir çocukken Hizbullahlar tarafından kaçırıldı. Yaşamına son verildi. Devletin asli görevi yurttaşının yaşama hakkını korumaktır. Bir türlü bunu beceremediler” diye konuştu. Silivri’den özgürlüğüne kavuşan Murat Sabuncu’nun ve Ahmet Şık’ın da tek suçlarının doğruyu yazmak, doğruyu düşünmek olduğunu vurgulayan Kırbayır, “Ahmet Şık’ın ve Murat Sabuncu’nun tahliyesi bizi ne kadar sevindirdiyse içerde kalmaları bir o kadar üzmüştür. İyiyi, doğruyu, güzeli anlatan insanların özgürlüklerinden olması bize acı veriyor. Bir an evvel diğer gazetecilerin de özgürlüklerine kavuşmalarını diliyorum” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Gecikmiş bir kararCUMHURİYET DAVASINDAKİ TAHLİYE KARARI DIŞ BASINDA YANKILANDI Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Sabuncu ve muhabirimiz Ahmet Şık’ın tahliyesi dünyada geniş yankı buldu. Reuters haber ajansı, haberi “Türk mahkemesi, muhalif gazetecilerin tutuksuz yargılanmasına hükmetti” başlığıyla verdi. Haberde Sabuncu ve Ahmet Şık’ın tahliye sonrası yaptığı açıklamalara yer verildi. Guardian gazetesinin AFP’ye dayandırdığı haberinde ise davanın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yönetiminde basın özgürlüğü için bir sınav olarak görüldüğüne dikkat çekildi. Haberde Uluslararası Af Örgütü’nün Avrupa Direktörü Gauri van Gulik’in “oldukça gecikmiş bir karar olan tahliyelerin dün yanın en çok gazeteci hapsedilen ülkesinde bir umut ışığı sağladığı” yönündeki sözlerine yer verildi. Haberde AFP’ye konuşan CHP milletvekili Utku Çakırözer’in, “Gazetecilerin düşüncelerini ifade ettikleri için ya da manşetler yayımladıkları için bu kadar uzun süre hapiste kalması kabul edilemez” ifadeleri de yer aldı. Avrupa Parlamentosu Türkiye raportörü Kati Piri #gazeteciliksuçdeğildir etiketini kullanarak tweet attı. Piri mesajında şu ifadeleri kullandı: “Cumhuriyet gazetesi çalışanları Ahmet Şık ve Murat Sabuncu için harika haber – cezaevinde neredeyse 500 günden sonra şartlı tahliye edildiler. Akın Atalay’ın da 16 Mart’ta tahliye edilmesini umuluyor. #gazeteciliksuçdeğildir” Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Medya Özgürlüğü Temsilcisi Harlem Désir, Sabuncu ve Şık’ın serbest bırakılmaları kararını memnunlukla karşıladığını duyurdu. Désir, “ÖzgürlükGünü” etiketli tweet’inde Akın Atalay’ın da bir an önce özgürlüğe kavuşması gerektiği vurgusu yaparken Cumhuriyet davasına işaretle 17 sanığa yönelik tüm suçlamaların gecikmeksizin düşürülmesi çağrısında bulundu. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü de Twitter’dan “16 Mart günü AkınAtalay için ÖzgürlükGünü olsun!GazetecilikSuçDeğildir” mesajı paylaştı. l Dış Haberler CUMHURİYET DAVASI’NDAN İZLENİMLER ‘Mahkeme salonuna’ sokulmayan tek gazete! 9Mart günkü, “Cumhuriyet Davası”nın altıncı duruşmasında daha oturum başlama konuşmayı izleyen daha üst görevliye yönelip, “neden?” diye sorduğumda, “merak etmeyin çıkarken alabilirsiniz!” dan nasıl bir “Hukuk devleti (!)” ol yanıtını aldım... duğumuz, “Cumhuriyet gazetesi”ni Sonuna değinmeden önce, gaze gözaltına alıp duruşma salonuna gir temizin tüm değerli savunmanların mesi yasaklanarak, bir kez daha orta “salona girmesi yasak(!)” diyerek... dan biri olan Tora Pekin’in, sorgu ya konuldu! Kontrolden geçen okurlarımızın da, lamanın baş tanıklarından olan, Ay Daha doğrusu, mahkeme salonu ele geçirebildikleri (!) Cumhuriyetlerini dınlık Gazetesi’nin eski yazarı Meh nun bulunduğu binanın giriş kapısın gözaltına aldılar. met Faraç’a yanıt vermesini pek bek da başladı yasak, izleyiciler kontrolden Görevliye, “neden başka gazete de lemediği soruları karşısında insan geçerken, yakalanabilen(!), Cumhuri ğil de, yalnızca Cumhuriyet?” diye so Faraç’a ne diyeceğini şaşırıyor... yetlere el konuldu... runca da “Emir böyle!” dedi... Mahkeme salonundan çıktığım Şöyle başladı, yazarımız Özlem Yü Biriki adım ötede konuşmayı izle da, gazetem Cumhuriyet’i geri aldım; zak, hemen benden sonra kontrolden yen bir üst görevliye sorduğumda da, böylece bir Cumhuriyet’i “gözaltına al geçerken türlü gazete ve dergilerin ol “Salondaki yüz izleyici, Cumhuriyet’i maktan kurtarırım” diye düşündüm... duğu el torbasını boşaltıp, içlerinden açıp gösterirlerse duruşma karışabilir!” Gazetem yanımda mahkeme binasın yalnızca “Cumhuriyet”i çekip aldılar, diye kibarca yanıt verdi. Ne ki, bu dan çıktım... Bu gemi batmaz “K epçeyle aldıkları insanları teker teker geri alıyoruz.” Bu sözün kime ait olduğunu tam olarak hatırlamıyorum. Sanırım 2011’de cemaatçi polislerin Oda TV davası diye başlattığı gazeteci tutuklama furyası sırasında, evinden karga tulumba alınıp 4 gün sonra bir gece yarısı hâkim önüne çıkarılan meslektaşlarımızdan birinin akıbetini beklerken ortaya söylenen laflardan biriydi. Muhtemelen, o gün bu gündür hapisteki gazetecilerin hukukunu savunan ve kampanyalar organize eden Elif Ilgaz veya “Dışarıdaki Gazeteciler” grubundan başka birine aitti bu laf. Ne kadar da doğruymuş. Zaman içinde gördük ki, Türkiye Cumhuriyeti, sahiden dönem dönem topluca tutuklanan insanların teker teker adalet aradığı yerin adıymış. Uzun zamandır Silivri’ye gitmemiştim. Meraklı bir gazeteci için bile sevilesi bir yer değil Silivri... Daha önceki ziyaretlerimde hep ürpertiyle ayrılmıştım. O dönemden bu yana Türkiye’de siyasi tutuklu sayısı, yüzlerce kat arttı. Silivri, hâlâ Balyoz ve Ergenekon davalarıyla sembolleşen o sevimsiz, ürpertici yer. Cuma sabahı Silivri’deki dev cezaevi kompleksinden içeri girmek için uzun bir araba kuyruğu vardı. Binlerce aile, mahkeme salonu ya da açık görüşte yakınlarını görmek için arabalarıyla Silivri’ye gelmişti. O kadar ki, kapıda uzun bir kuyruk oluşmuştu. O gün öğrendim ki Esenler Otogarı’ndan kalkan, üzerinde “Silivri Cezaevi” yazan bir belediye otobüsü varmış. Otobüs geldiğinde, içerisinden çoğunluğu başörtülü onlarca kadın indi... Cumhuriyet davası bu diğer davalardan biraz farklı. Bu karanlık dönemin sembollerinden. Bu yüzden de tüm dünyanın ilgiyle izlediği, Türkiye’deki gidişatı ölçmek için baktığı bir barometre özelliğini taşıyor... Cuma günkü duruşma, Balyoz davalarının yapıldığı devasa duruşma salonunda görülüyordu. Bir basket sahasından bozma tuhaf bir mekân. Bir ucunda mahkeme heyeti, diğer ucunda aileler. Ortada sanıklar. Aslına bakarsanız o sabah Silivri’ye giderken, Türkiye’nin ay sonunda Varna’daki Avrupa Birliği zirvesi öncesinde Batı’yla ilişkilerini “toparlama” mecburiyeti yüzünden, o gün en az bir tahliye olacağını tahmin ediyordum. Ama iki oldu. Hem Murat, hem Ahmet geldi aramıza. Çok güzel oldu. O gece ben ve bir çok gazeteci, uzun zaman sonra ilk kez iyi hissettik. Diyarbakır’dan Hatay’a, Edirne’den Hopa’ya milyonlarca insan, başını telefonundan kaldırıp evdekilere dönerek “Ahmet Şık bırakılmış” dedi. Bizim ev gibi on binlerce evde sessiz bir “Oh” çekildi. Günün birinde diğer gazetecilerin, siyasilerin, haksız yere cezaevlerinde kalan insanların bırakılacağı ümidi doğdu. Ancak bu, “buruk” bir sevinç. Karşımızda hâlâ kötücül bir düzen, kalitesiz bir bürokrasi, trajikomik bir hukuk var. Mantığın olmadığı bir yerde adalet aramanın zorluğu var. Buruk bir sevinç çünkü Ahmet ve Murat tahliye olsa da aynı davadan yargılanan Akın Atalay, hâlâ içeride... Cemaatçi polisler en azından sahte delil üretir, gizli tanık getirir ve belli bir komplo yaratarak sizi hapiste tutardı. Şimdilerde kimse sahte delil üretmeye tenezzül bile etmiyor. Cumhuriyet davasında “FETÖ’ye yapıldı” dedikleri ödemelerin pideci ve parkeciye yapıldığı, iddia edilen suçların hayali olduğu çoktan kanıtlandı. Tanık olarak çıkarılanlar da, bol bol dedikodu malzemesi verse de, sadece yargılanan Cumhuriyet yöneticilerinin masumiyetini gözler önüne sermiş oldu. Haliyle dava hâkiminin “bu geminin kaptanı” diye tanımladığı Akın Atalay neden hâlâ tutuklu? HÜKÜMETTEN İLK AÇIKLAMA Bakan Gül: Kararlara herkes saygı duymalı Gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu 495, muhabirimiz Ahmet Şık 434 gün sonra tahliye edildi. Gazetemizin İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’ın ise tutukluluğu sürüyor. Konya’da gazetecilerin sorularını yanıtlayan Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, Murat Sabuncu ve Ahmet Şık’ın tahliyesiyle ilgili soru üzerine şunları söyledi: “Türkiye’de yargı bağımsızdır, tarafsızdır ve Türkiye bir hukuk devletidir. Mahkemelerin vermiş olduğu kararlara herkes saygı duymak zorundadır. Ve mahkeme kararları herkesi bağlar. Elbette savcılık makamı, ilk derece mahkemesi veyahut da yüksek mahkeme vermiş olduğu kararı beğenmeyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz ama karalar bağlayıcıdır. Savcılık makamı verilen karara itiraz eder. İlgili suçtan zarar görenler kanun yollarına başvurur, istinaf yoluna başvurulur, temyiz yoluna başvurulur ama şunu söylemek lazım, bir yanlış karar varsa da bu hukuk sistemi içinde her türlü kanun yolları vardır. Bu tür meselelerde Türkiye’de yargı sistemi işlemektedir ve mahkemelerin vermiş olduğu kararlar, biz ancak mahkeme kararlarına saygı duyarız. ” l Yurt Haberleri C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle