18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR 18 ‘Hepimiz Renk ve çizgiler Sarıyer’de buluşuyor Ressam Hüseyin Tepeli’nin “Başlangıç” isimli re necek. Renk ve çizgilerin buluştuğu sergi, aynı za sim sergisi Sarıyer Belediyesi Yaşar Kemal Kültür manda Tireli’nin 2017 Kasım’da İzmir’de açtığı ilk Merkezi’nde 1014 Aralık tarihleri arasında sergile kişisel sergi olma özelliği taşıyor. l Kültür Servisi EDİTÖR: ORHUN ATMIŞ TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN [email protected] Don Kişot Cumartesi 8 Aralık 2018 ve Sanço’yuz’mgayılöclenıarematymilıeekno2t5neyurışrltlyıukk ESİN KÜÇÜKTEPEPINAR “Brazil” veya “Life of Brian” misali mizahın âlâsını, distopyanın dibini gösterdiği şahane filmleriyle baştacı ettiğimiz 78 yaşındaki Terry Gilliam, yapımı türlü belalarla 25 yıllık bir sürece uzanan “Don Kişot’u Öldüren Adam”la karşımızda, “Varoluş derdiyle savrulan bir karakteri anlatırsan olacağı budur” derken kahkahayı basıyor ve İstanbul’a selam söylüyor, ‘Özledim, çağırsanıza yine’ diyor. n Sonunda filmin seyirciye ulaşması nasıl bir duygu, bitmemişlik duygusu hâlâ baki mi? Bitti gitti inanın! O kadar uzun süredir içimde taşıyordum ki, filmi tamamladığımız anda içim hafifledi, rahatlama duygusunu tarif edemem! Ama elbette şu an boşluktayım. Hedefinde üç beş proje birden olanlardan değilim. Enerjim sonsuz ama bedenim bana ihanet ediyor artık, romandaki Sanço Panza gibiyim! Sabah bir heyecanla uyanıyorum ama gerisi yalan oluyor. Don Kişot ısrarı n Peki, sonuçta filmden memnun musunuz? Hem de çok. 25 yıl önce hayal ettiklerimden daha iyisi bence. İlk senaryoda günümüz yönetmeni Toby (Adam Driver) zaman içinde yolculuk yaparak Don Kişot’a (Jonathan Pryce) ulaşıyordu. Bu haliyle günümüzde kaldık, hem bütçe açısından zorlamamamış oldu hem de bir filmde Don Kişot’u canlandırdığı için kafası karışan ve kendini sahiden o kahraman zanneden yaşlı kunduracı aracılığıyla film içinde film gibi akıl kaymaları da yaratmış olduk. n Peki, neden ısrarla Don Kişot? İnanılmaz ve sinemaya uyarlanması imkânsız bir roman. Bu beni kışkırtmış olabilir ama aslında Don Kişot ve Sanço Panza gibi iki şahane karakter yaratılmış olması cazibe noktası çünkü birbirlerini tamamlıyorlar. İkisinden de bir şeyler yaşıyoruz bence. Erdemin, iyiliğin ve dürüstlüğün sembolü bir roman ve bunu gerçeklikle test ederek saflığımızı gösteriyor ama 25 yıllık bir sürenin ardından tamamlanan filmde başrolü üstlenen Jonathan Pryce (solda) ile Terry Gilliam’ın (sağda) dostlukları eskiye dayanıyor. ‘Kabalığa itiraz edelim!’ Müthiş distopya, “Brazil”den bu yana yani 33 yıldır dostluklarını sürdürüyorlar, Jonathan Pryce, “Onunla çalışmak bir ayrıcalıktır” diyor zaten yönetmeni Terry Gilliam için. 71 yaşındaki usta Galli aktör Don Kişot rolü için aslında en baştan düşünülmüş ama o dönem zamanları uymamış, “Kader demek ki, sonunda oynadım” diyor. Peki, bu uzun film sürecinde neler yaşanmış? “Elbette her türlü felaket ortalığı karıştırdı, Terry delirdi, sızladı ama her zaman film ve biz ler öncelikliydik onun için, şevkatle bizi korudu, biribirimize sahip çıktık. Aynı za manda benim için bir çocuğun oyun bah çesinde oynaması gibiydi her şey, ata da bindim, kılıçla da oynadım, danslar, şar kılar, daha ne olsun!” diyor keyifle. Don Kişot’un 500 yıl sonra da gündeme uydu ğunu söyleyerek çağrıda bulunuyor: “Ma alesef nezaket ve ideallerin kabaca bas tırıldığı, cehaletin yüceltiği bir dönemde yaşıyoruz. Başkaldırmak ve itiraz etmek zamanı!” Jonathan Pryce, Don Kişot rolünde. tek boyutlu olmadığımızı da anlatıyor. Ben dön dolaş erdemi ve bu romantik bakışı seviyorum. Hayal ettiğimiz gibi bir dünyada yaşasaydık şahane olmaz mıydı! Onun yerine bize dikte ettirilen kuru ve acımasız bir âlemde yaşıyoruz, hele ki şimdileri düşünürseniz. Ben hayatı olduğu gibi anlamak ve kabullenmek istemiyorum, “Life of Brian” serimizde olduğu gibi absürd mizah ufkumuzu açar. Hayatı yaşanır kılar. n “Brazil” ve “12 Monkeys” gibi şahane distopyalarla kötü gidişatımızı anlattınız, şimdilerde ne değişti sizce? Boş konuşarak gündemi oyalayanı, halkın zaaflarıyla oy toplayanı ayıplardık ve bu fark edilirdi. Bunu yıllardır söylüyoruz, “Brazil” gibi filmlerim bunları anlattı ama şimdi ortalık demagoglara kalmış, inanılmaz bir yükselişteler. demogogların yukselişini yıllardır söylüyorum. Şimdi ko ca ABD başkanı alakasız bir tweet atıyor ve gündem yaratıyor! Ama aldanmayalım! Bunlar yalan dolan, sizi bizi böyle böyle oyalayarak el altından müthiş kötülükler yapılıyor, en fenası sistemi değiştiriyorlar. Bir devlet görevlisi heceleme hatalarıyla saçma bir şey yazıyorsa bunu konuşmayalım, altında neyi gizliyorlar bunu araştıralım! Yani gündem saçma sapan şeylerle doluyorsa şüphelenmemiz gerek, artık yeter! Cumhuriyetin 95. yılı onuruna 95 eserlik sergi Işık Üniversitesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin 95’inci yılı onuruna Galeri Işık Şile’de 10 ayrı sanatçının 95 eserinden oluşan resim, heykel ve baskıresim sergisi açtı. Galeri Işık Şile’nin 10. yıldönümünde düzenlenen sergide, Türkiye’nin önde gelen sanatçılarından Devrim Erbil, Ramiz Aydın, Tamer Başoğlu, İsmail Avcı, Ali Candaş, Seyyit Bozdoğan, İsmet Çavuşoğlu, Basri Erdem, Yunus Güneş ve Sibel Avcı Tuğal’ın 95 eseri yer aldı. Serginin açılışında konuşan Prof. Dr. Devrim Erbil, Cumhuriyetin 95’inci yılı onuruna düzenlenen sergide yer almanın mutluluğunu ifade ederek, “Atatürk sevgisinin günden güne arttığı bir dönemde böyle bir sergide bulunduğum için büyük bir heyecan duyuyorum. Atatürk, sanat alanındaki olağanüstü sezgisiyle sanat ve sanatçıyı onurlandıran emsalsiz bir lider. Sanat ve sanatçı için yaptıkları, çağdaş bir Türkiye yaratma idealinin bir parçasıydı. Atatürk’ün kurduğu çağdaş Cumhuriyetin 95’inci yılının bu sergi ile bağdaşması benim için ayrı ve özel bir anlam ifade ediyor” dedi. Açılış konuşmalarının ardından Rektör Prof. Dr. Cemal İbiş tarafından sanatçılara teşekkür plaketleri takdim edildi. Sergi 31 Aralık’a kadar Galeri Işık Şile’de ziyaret edilebiliyor. Samsun İnsan Hakları Film Günleri başladı Samsun Ticaret ve Sanayi Odası bünyesinde 1997 yılından bu yana faaliyetlerini sürdüren Samsun AB Bilgi Merkezi ve Toplum Gönüllüleri Vakfı İğne Deliği Gençlik Merkezi işbirliği ile “Samsun İnsan Hakları Film Günleri” etkinliği gerçekleştirilecek. Dün “Sıradan Zamanlar” adlı film ile başlayan etkinlik 11 Aralık’a kadar sürecek. Etkinlik kapsamında “Müzikli Bir Hikâye” (2017, Yönetmen Jale İncekol) bugün saat 18.00, “Fındıktan Sonra” (2018, Ercan Kesal) yarın saat 19.00, “Afgan Kömürü” (2017, Yönetmen Zeynep Gülru Keçeciler) 11 Aralık saat 16.30 ve “Deneme Maçı” (2017, Yönetmen György Dobray) 11 Aralık saat 17.15’te izleyiciyle buluşacak. l CEMİL CİĞERİM /SAMSUN ‘Fındıktan Sonra’ [email protected] The Ayılar “Sokaktan Hikâyeler” (Prof Sny Records) Antifaşist sokak punk’ımızın delikanlı topluluğu; yeraltı müzik dünyamızın gelmiş geçmiş en sağlam temsilcilerinden biri The Ayılar. 14 yıldır arka sokak ve salaş leş bar tozu yutan, buldukları her fırsatta bestelerini yarım yamalak da olsa kaydetmeye çalışan, bira seven tembel adamlar topluluğu, ilk kez “Sokaktan Hikâyeler” adlı plakla kanal kayıtlarına girerek, geçmişini zapturapt altına alıyorlar. Albümdeki şarkılar yaşanmış hikâyelerden yazılmış, hem de başkalarının hayatlarından araklanmış değil, bizzat ele avuca sığmaz heriflerden oluşan topluluğun başlarından geçen komik, trajik ve memleket gerçeğini ele veren fantastik hikayelerden. Hikâyeleri allayıp pullamadan, tüm çıplaklığı ile anlatmış The Ayılar; sokak edebiyatını iyi bilen bir punk topluluğuna yakışır lügatle. İyi bir stüdyo ortamına rağmen sound olarak kibarlaşmamış The Ayı lar. İçlerindeki çiğ potansiyeli kaybetmeden çalmışlar; kaba ve dobra duruşlarından taviz vermemişler. Karanlık öğrenci barlarında dinlediğimiz The Ayılar neyse, bu kayıtlardaki topluluk da O. Yıllardır meraklısının bölük pörçük dinlediği şarkılar, şimdi derli toplu halde “Sokaktan Hikayeler” adlı (retrospektif özelliği taşıyan) bu ilk albümde bir arada. Dark Pulse (A.K. Müzik Audioban) Memleketteki akıntıya kürek çeken genç müzisyenleri adam yerine koyan, kolektif anlayışlı bir müzik oluşumu Audioban. Bu işin başında da gerçek bir bağımsız müzik mücahidi olan (daha önce sahip olduğu Kadıköy çıkışlı “Müzik Hayvanı” adlı plak firmasıyla, sekiz yıl boyunca elliden fazla yakası açılmadık ismin albümünü yayımlayan) Eray Düzgünsoy. Aslında Audioban, sadece müzikal tercihler açısından bakıldığında Müzik Hayvanı’nın devamı olarak da görülebilir. Ana akımdan, piyasadan, ticaretten ve boyalı medyadan uzakta... “Dark Pulse Audio ban Selections: New Era of Turkish Dark Scene”, Audioban’ın yayımladığı ilk derleme plak. Albüm adından da anlaşılacağı üzere, memleketimizdeki darkpop, synthewave, darkwave ve ambient türlerde müzik yapan yeni isimleri bir araya getiriyor. Sadece dijital ve plak formatında yayım lanan toplamada yer alan dokuz ismin (Supereich, Kargalar, Bewitched As Dark, RedRice, ELZ and the CULT, urværk, Kaosmos, Hayri Okcu, Notthere) bir özelliği de halihazırda aktif sanatçılar oluşu. Audioban keşfettiği ve gelecek gördüğü isimleri prodüksiyon olarak destekledikten sonra, sonraki süreçlerde de ellerini tutmayı bırakmıyor. Karanlıktan gelen sesler geleceğimizi aydınlatıyor. Ustalarımız… 1Aralık’ta Refik Durbaş’ın aramızdan ayrıldığı haberi geldi. Bu haber, dil devriminden sonra çağdaş edebiyatımızın öncüleri olarak sapasağlam bir temel olan usta edebiyatçılarımızdan sonraki kuşağın da artık birer birer hoşça kalın dediğini duyumsattı bana. Genç kuşaktan Eren Aysan, Durbaş’la ilgili yazısının sonunda onun “Şarabı sev, tütünü incitme, beni de unut artık!” dizelerini aktararak soruyor: “Sen hiç unutulur musun Refik Abi?” Unutkanlık belleğe sahip çıkmamanın adıdır. Biz unuttukça adaletsizlik egemen olur. Toplumsal belleğin düşünsel kaynaklarının kurutulması, bir toplumun körleştirilmesi, sağırlaştırılması, değer yitimine uğratılması; vicdansızlaştırılmasıyla, ahlaksızlaştırılmasıyla eştir. Kültürel belleğimizi bugüne, geleceğe taşımamak bir topluma yapılacak en büyük kötülüktür. Şimdi tüm insanlıkla beraber bu kötülüğü yaşıyoruz. İktidar sahipleri, toplumun belleğinin diri kalmasını istemezler; köleleştirilmiş bir toplum böyle yaratılır. Ama bilim ve sanat, felsefe ve siyaset adamlarının bütün bu olumsuzluklara karşın ürettikleridir toplumu aydınlık geleceğe taşıyacak olan. Durbaş’ı uğurlarken, onu da var eden ustalarımızın emeğinin boşa gitmediğini düşündüm. Pırıl pırıl Türkçeleriyle yarattıkları yazınsal yapıtlarıyla Cumhuriyet edebiyatını yaratan ve kendilerinden sonra gelen kuşaklara kitaplıklar dolusu yapıtlar armağan eden ustalarımızın o kitapları birkaç kuşağa insan olmamızın anlamını, inceliklerini, gerektirdiklerini öğretti. Usta edebiyatçılarımızı seviyorum. Onlardır yolumuzu ışıtan. Her birinden bir şeyler öğrenmek, her birinden ayrı güzellikler kapmak gibisi var mı?.. HHH O kuşakların sürdürücüsü olarak onların belleklerden silinmemeleri, unutulmamaları, geleceğe akmaları için terimizi esirgememek ve yeni kuşakların da edebiyat zincirine yapışmaları için elimizden geleni yapmak zorunda olduğumuz bilincinden uzaklaşmamalıyız. Bu yapılmazsa edebiyat gelişemez, yenilenemez, yaşama sahip çıkamaz? Ki edebiyatın, yazarların, yayıncılığın, kitapçılığın nereye, nasıl evrildiği konusunda Köşeden saptama ve düşüncelerle gerçeği arama çabalarım sürecek. HHH Her şeye karşın Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Sait Faik, Halikarnas Balıkçısı, Orhan Veli, Dağlarca, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Attilâ İlhan, Can Yücel, Necati Cumalı, Muzaffer İzgü, Cemal Süreya’nın birçok kitabını bulabiliyoruz. Tüm bu ustalarımızla ilgili kitaplarsa onları daha da büyütüyor. Ceyhun Atuf Kansu’nun, Oktay Akbal’ın yeni kitapları raflarda yerini alıyor. Emin Özdemir’in bir kısım kitaplarıyla buluşabiliyoruz. Fakir Baykurt’un her biri roman olan özyaşamöyküsü cilt cilt yayımlanıyor. Talip Apaydın, Mahmut Makal, Samim Kocagöz’ün kitaplarının yeni basımlarını görüp mutlu oluyor, Melih Cevdet, Başaran, Dursun Akçam, Ümit Kaftancıoğlu’nun kitaplarının çoğunu bulamamanın burukluğuyla doluyoruz. Sabahattin Eyuboğlu, Vedat Günyol, Dinamo, Bilbaşar, Şükran Kurdakul, Bekir Yıldız kitaplarının “yok gibi” olmasına ise hüzünleniyoruz. M. İlhan Erdost, Orhan Karaveli, Hıfzı Topuz, Adnan Binyazar, Osman Şahin gibi yaşayan ustalarımız yaratmaya devam ediyor. Çok borcumuzun olduğu tüm ustalarımızın adını bir yazıya sığdırmak elbette olanaksız. Köşeden’de her biriyle ilgili yazacağım. Namık Kemal’lerin, Tevfik Fikret’lerin temelleri üzerinde Türkçenin güzelliğini keşfederek sunduğu yapıtlarıyla bizi, yaşamımızı, dilimizi, dünümüzü geleceğe taşıyan böylesine görkemli bir mirasa sahip olan edebiyatımız yenilir mi hiç?.. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle