18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 8 Aralık 2018 EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: İLKNUR FİLİZ Alkole karşı savaşın ‘baltalı ilahı’ Alkol karşıtı bir eylemci olmasında kendisini ve çocuklarını terk eden ilk eşinin etkisi vardı. Mustafa K Erdemol Alkole karşı verdiği “savaşı” cihat olarak adlandıranlar bile var. Tepkide aşırılık deyince herhalde akla gelen ilk isim odur. Mücadele etmenin onca yolu varken alkole olan karşıtlığını “küçük çaplı bir terör”e dönüştürdüğü için gittiği her yerde, başta güvenlik güçleri olmak üzere herkesin korktuğu, çekindiği birine dönüşmüştü. Carrie Nation çok ama çok ilginç bir kadındı. Alkolün aile kurumunu dağıttığını dolayısıyla kadınları mağdur ettiğini savunurken aslında bu mücadelesinin kendisine “Tanrı tarafından yüklenen bir misyon” olduğunu söylerdi. Kadınların yavaş yavaş da olsa erkeklerle eşit haklar için seslerini çıkarttığı bir dönemde, kadınlar için asıl sorunun alkol olduğuna inanması tuhaf görülebilir ama Nation, alkol ve tütün ile diğer uyuşturucuların yasaklanması mücadelesine ek olarak kadınlara oy hakkı verilmesi için reform çağrıları da yaptı. Ama alkole karşı o tuhaf mücadele yöntemi bu çağrıların önüne geçti ne yazık ki. Camı çerçeveyi indirir Neydi o “tuhaf” mücadele yöntemi denirse, söyleyeyim; eline baltasını alır, hedeflediği bara, meyhaneye saldırır, camı çerçeveyi indirirdi. Ünlü olmasına yol açan ilk eylemi Kansas’ın Wichita kasabasındaki Carey Hotel’in barını baltayla paramparça edip binlerce dolarlık hasara yol açmasıdır. Bu eylem yüzünden tutuklanıp kodese atılmasından sonra ülke çapında tanınır olmuştur. Aslında alkole takıklığının anlaşılabilir bir tarafı da vardır kuşkusuz. 1846 yılında Carry Amelia Moore adıyla Kentucky’de doğan Nation’un tüm ömrü boyunca bir alkol düşmanı kesilmesinde ilk eşi Charles Goyd’un kendisini ve çocuklarını alkol yüzünden terk etmesinin etkili olduğu söylenir. Dava arkadaşı İkinci eşi David Nation, dava arkadaşı da olmuştur aynı zamanda. Hem avukat hem de vaizdi. Carry de kocası David de sıkı Hıristiyandılar. David ile evlendikten sonra yerleştiği Kansas’ta, 1874’de Hıristiyan Kadınlar İstikrar Birliği’ni (WCTU) kurdu Carry Nation. Kuruluş nedeni belli: Alkolün ailelere verdiği zararın önüne geçmek”. 1880’de Kansas, alkolün üretimini ve satışını yasaklayan ilk eyalet (devlet) oldu ama pek etkili olduğu söylenemez. Pek çok salon sahibi yasağı takmadı yani. Nation’un WCTU’nun şiddetten uzak politikasını değiştirmesine yol açan gelişme aslında budur. İşte şu sözünü ettiğim Carey Hotel barı baskını bu politika değişikliğinin ilk ilanı olmuştur. Nasıl para topluyordu peki? Valla bu da ayrı bir güzelliktir. “Eli baltalı kadın” olarak tanınmasından asla rahatsızlık duymayan Nation, WCTU’ya gelir sağlamak için küçük el baltaları satardı. Hayli de satmış, örgütünün kasasını doldurabilmiştir. Ha bir de baltasıyla gerçekleştirdiği eylemlerde kırıp döktüğü mekânların parasını yine balta satışından çıkarırdı. Köle sahibi çiftçi bir aileden gelmiştir. Köleliğe de keşke alkole olduğu kadar “şiddetle” karşı çıksaydı diye düşünüyorum ama bilemeyiz tabii ki durumu. İlk eşinin alkol kaynaklı sorunlarının yaşattıkları çok büyük olmalı ki yaşamının amacı yapmış alkol karşıtlığını. Toplumsal duyarlılık arttıkça, sıkı bir dindar olmasına rağmen, o duyarlılığa katılmakta hiç tereddüt etmediğne göre, belki yaşadığı dönemde köleliğe karşı hareketlerin pek cılız olması bu dramla mücadele etmeyi akıl etmemesine yol açmıştır. Kim bilir? “Kışkırtıcılık, barış ortamını zedeleme, toplum huzurunu kaçırma” gibi suçlamalarla defalarca hapiste yattı. Baltayla kırıp dökme yöntemi pek benimsenmese de alkol karşıtlarının gelmiş geçmiş en büyük lideri oldu. Yol ve dava arkadaşı ikinci eşinden de ayrıldıktan sonra, biraz da sakinleştiği bir dönemdir bu, tüm ülke çapında turlara çıkıp konferanslar verdi. Bu yolla kazandığı parayla aldığı çiftliğini adeta bir okula çevirdi. Bu “okul” alkole karşı mücadele verenlerin mutlaka “öğrenci” olduğu bir okula dönüştü. Yaşadığı dönemde meyhanelerin, barların çoğunun kapısında, Carrie’nin “ulus” anlamına gelen soyadından yola çıkılarak, şu yazılıydı şakayla karışık: All nations welcome... Except Carrie (Bütün uluslar kabulümüzdür... Carrie hariç). 1911’de öldü. Keşke 16 Ocak 1920’de yürürlüğe giren alkol yasağını görebilseydi. Kimilerine göre “bozguncu”, “tedhişçi”ydi. Bir kesimin gözünde ise “baltalı ilah”. SPONSOR ARIYOR “Sponsorluk ararken diyorum ki takıma destek olmazsanız bile tek tek çocuklara destek olun. En azından burs verin eğitim için. Çok mutlu olurum, onların güzel bir gelecekleri olsun. Her şey para değil. Birazcık vicdan lazım bence...” hafta sonu 11 Vedat ARIK Hep iomyknâandsımıza hilal köse Nurcan Çelik, futbol aşkıyla yaşama sımsıkı sarılmış bir sporcu. Milli takım dahil, uzun yıllardır yeşil sahalarda file bekçiliği yapıyor. İki kez kanseri yendi. Kurucusu olduğu Akdeniz NurçelikSpor, birinci lige çıkma mücadelesi veriyor. Yağmur çamur demeden hazırlık yapıyorlar. Samsun’da yarın maçları var. Puanla dönmek için ter dökecekler. Kadın Futbol Kulüpler Birliği yönetim kurulu üyeliği de yapan Çelik, “Futbolu çok seviyorum. Enerjim çok yüksek. Pozitif insanlarla bir araya gelmeyi seviyorum. Negatiflerden uzak dururum” diyor. Kosecki sayesinde 13 yaşındayken Galatasaray’ın yeni transferi Roman Kosecki’ye hayranlığı sayesinde futbolla ilgilenmiş Çelik. Kosecki’nin fotoğrafını ilk kez Bursaspor’un gazetesinde görmüş. Model ya da oyuncu olmayı hayal ederken top sektirmeye başlamış: “O kadar yakışıklıydı ki... Sürekli onunla ilgili haberleri takip ederdim. Çok da iyi bir futbolcuydu. Yüzü bana farklı bir pencere açıyordu. Bu sırada kadın ligi kuruluyormuş. Kuzenim merakımı bildiği için haber verdi. Bursasporun’un seçmeleri varmış. Artık 500 600 top sektiriyordum zaten. Seçildim. Birine âşık oldum o aşk beni futbola götürdü.” Hayal gücü yanında Bursaspor’da oynarken Milli Takım’a seçilen Çelik, para kazanmak için de bir gözlükçüde optisyenlik yapıyordu. Yaşamına yön veren en önemli şey de hayal gücüydü. Kulüp kurmayı, hatta nasıl başkan olacağını bile çocuk yaşta düşlüyordu. “Hep imkânsıza oynadım, çok çalıştım, hayatımı planladım. Hiçbir şey zamansız olmadı, hastalanmam da. Hepimiz için ayrılan bir zaman dilimi var. En iyi nasıl yaşarız? Sevgilimden ayrılsam bile beş gün üzülürüm. Önüme bakarım. Evet acılar var hayatta. Aslında dünyadaki her şey bize emanet, çocuklarımız bile. O yüzden gerçekten canınız yandığında üzülün. Para ve mal için değil” diyor. İlk vurgun Çelik, 2008’de tiroit kanserine yakalandı. Ameliyatın ardından atom tedavisi gördü. Zorlu ilk birkaç ayı, Bursa’nın Ericek köyündeki dağ evinde tek başına geçirdi. Abisi yemeğini kapıya bırakıp dönerken o, “vurgun yedim” diye düşünüyordu. Sürekli uyku halindeydi, vücudu kurumuştu, kalbi yerinden fırlayacak gibi çarpıyordu. Bir süre sonra ah vah demeyi bıraktı. İlacı vücudundan atması sekiz ay sürdü. İyileşince hemen Kıbrıs’a gitti. Akdeniz Spor Birliği’nde bir sezon oynadı. Takımı şampiyon yaptıktan sonra Gemlik’te iki yıl futbol oynadı. 2000’de Zeytinburnu’na transfer oldu.Takım Türkiye şampiyonu olurken kalede Çelik vardı. 2003’te Almanya’nın Wolfsburg takımına gitti. Yarım sezon sonra kulübüne geri döndü. Annesiz büyüyor Çelik, NurçelikSpor’u kurduktan bir kaç ay sonra meme kanseri olduğunu öğrendi. Hastalık aslında ona ilk darbeyi 4 yaşında vurmuştu. Annesi meme kanserinden kurtulamamıştı. 3 kardeş, annesiz kalmışlardı. Babası yeniden evlendi. Bir kaç yıl sonra Artvin’den Bursa’ya taşındılar. Çocukluğunu güzel anımsıyor: “Fakirdik yani ülkemiz fakirdi, ayakkabımız bile yoktu kimi zaman ama hayat güzeldi, doğaldı. Toprağa basıyorduk, yeşilin içinde büyüdük. Babam bizi her hafta pikniğe götürürdü.” Çelik 16 yaşındaydı. Emlak işi yapan babasının ani ölümüyle sarsıldı bu kez. Babasını vuran tetikçi, 5 yıl sonra Rahşan Affı ile tahliye oldu. Babası ölünce Bursa’dan hemen kaçtı. Atlatması zor oldu. 2013’te ikinci annesini de meme kanserinden kaybetti. Memeyi kaybetmek Çelik, kamptayken birdenbire meme ucuna ağrı girdiğini, sonra da sıvı aktığını anlatıyor. Bir kaç doktor gezikten sonra Çapa’da Nurcan Çelik, dört yıl Bursaspor’da olmak üzere birçok takımda oynadı. 8 yıl önce kulüp kurdu. Aynı zamanda takımının kalecisi. Genç takımı, yıldız takımı, minik takımı ve A takımı var. Çocuklarına hem anne hem hoca olmuş: “Aileler güveniyorlar. Sözlerimi mutlaka tutarım” diyor. Futbolla ilkokula başlamadan önce tanışmak gerektiğini söylüyor. Oyuncu olarak başladım, kaleci olmamı istediler. Ben ilk başta istemiyordum, babam da istemiyordu. İlk başta ona söylemedim. Bir gün maça geldi, beni kalede gördü şok oldu. teşhis konulmuş. Kanser üçüncü evrede ve lenflere yayılmış. Çok üzülmüş tabii... Hemen sonra kendini en iyi hissettiği şeye sığınmış. “Maça çıktım. Spor yapınca hemen toparlıyorum” diyor. Doktoru Hasan Karanlık’ın, “seni yaşatacağım” dediğini söylüyor. Çelik’in şu an tek memesi var. Slikonu vücudu kabul etmemiş. Çelik, kemoterapiyi ise kardeşlerinin yanında Bursa’da almış. Toplam sekiz ay hastanede yatmış. Bir kemoterapi seansı sonrasında mide kanaması geçirmiş: “Bünyem kaldıramadı. İskelet kalmıştım. Saçım yok, kaşım yok. Arkadaşlarım geliyorlar. Vah vah ölecek diye düşündüklerini görüyordum yüzlerinde. Kimseyi alma yanıma, ben kendimi bu bakışlarla iyileştiremem dedim abime. Bilgisayarda film izledim sürekli. İddia oynuyor, kazanıyordum. Ölmek isterken bile ölümü düşünemiyorsunuz. Artık kendimle ve organlarımla konuşmaya başlamıştım. Böbrek, dalak, kalp, mide... Canı yanıyordu onların da. Tamam geçecek, durun biraz uyuyalım derken toparladım. Önce yürümeye başladım. Koşamıyordum. O dönemde abimin kızı oldu. Eylül’ün saçı çıkarken benimkiler de yeni çıkıyordu. Pozitif bakarak, negatif düşünmeyerek kendimi yapılandırdım. Abimin eşi Rus. Onun anneannesi gelmişti. Ben resmen böğürüyorum, insanlıktan çıkmışım. Kadın elimi avucunun içine alırdı, çok az Türkçesiyle iyi ol derdi. İyi hissederdim, hep bana dokunsun isterdim...” Nurcan Çelik, arkadaşımız Hilal Köse’yle. Para, erkek futbolunda T ürkiye’deki kadın futboluna bakışa bir tepki olarak takımı kurmuş Çelik. Kadınlar açısından durumu şöyle özetliyor: “Aç kapa yapıyorlar. Şampiyonluk için oynuyoruz ama seneye önümüzü göremiyoruz. Galatasaray kadın takımını yeni kapattı mesela... Kocaman kulüp, çocuklar çok üzüldü. Hayalleriyle oynanmış oldu. Camianın kadın sporuna bakış açısı çok vasat, yanlış. Bir an önce iyi bir planla mayla toparlanması gerekiyor. Ama işin gerçeği şu ki para erkek futbolunda dönüyor. Aksi olsa kadın futbolunu da sana bana bırakmazlar. Hepsi parayı kovalıyor. Ben yıllık 30 bin TL ile ikinci ligi götürüyorum. Birinci lig şampiyon kadın takımına 70 bin TL ödül veriyor federasyon. BAL ligindeki amatöre bile 600 bin TL veriyor. Hak mı bu? Birinci lig erkekler şampiyonuna verilen parayı hesaplayamayız bile. O olanak lar bizde de olsa biz de yaparız daha iyisini. Kadınlar birinci liginin bile sponsoru yok.” Kadın futbolunun önündeki engellerden birinin de kültürel bakış açısı olduğunu vurgulayan Çelik, “Çocuğu yetiştiriyorsun, evlenince futbol hayatı bitiyor. Öte yandan geçim zor. Ailenin paraya ihtiyacı oluyor. Çocuğuna bakamıyor. Çocuk hem işe hem okula gidiyor, hem de antrenmana çıkıyor. Avrupa’da çocuk aç değil ki. İstediği sporu yapabilir. Bizde simit alacak parası olmuyor gün geliyor” diyor. Kadınlar ikinci liginde İstanbul’u temsil eden tek takım biziz. Ağrı, Nusaybin, Adana, Osmaniye, Samsun gibi uzak deplasmanlara gidiyoruz. Sponsorumuz olmadığı için ulaşımı karayolu ile sağlıyoruz. Birazcık zorlanıyoruz. Çocukların pazartesi okula gidememe durumu olabiliyor, yorucu oluyor. Bütün bu zorluklara rağmen hedefe oynuyoruz. İkinci ligde güzel mücadele veriyoruz. Puanlar çok yakın. Rakiplerimiz de güçlü ama biz de güçlüyüz. Zaman zaman puan alamıyoruz, puan vermiyoruz. Güzel mücadele oluyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle