25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAYLAR VE GÖRÜŞLERcengiz.yildirim@cumhuriyet.com.tr eposta: gorus@cumhuriyet.com.tr Çarşamba 5 Aralık 2018 2 TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Türkiye çağdışı Tanzimat Toplumsal akıl deneyimi yaşıyor Bozkurt Güvenç Konuya, Tanzimat Fermanı’nın okunduğu 1839 yılından önceki bazı tarihi gelişmelerle başlamak, Tanzimat olayını doğru yorumlamaya yardımcı olabilir. 1774: Osmanlı Devleti, Rusya savaşlarını izleyen bir dizi Barış antlaşmasında Ukrayna ile Kırım’ı kaybetmiş; yönetimi altındaki Hıristiyan milletlerin himayesini Rusya’ya bırakmayı kabul etmişti. Bu durumu Osmanlı Devleti’nin dağılacağı gibi yorumlayan Britanya, Osmanlı mirasına sahip olmak amacıyla, bir “Doğu Sorunu” politikası izlemeye başlar. (Andersen, M.S. Eastern Question 17741923). 1789: Fransız Devrimi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ ndeki herkesin kanun önünde eşitliği ilkesine dayanarak Kral ailesini giyotine gönderir. Avrupa Kıtası güvenlik kaygısına düşer. Sıra hangi ülkededir? 1807: Yeniçeri Ocağı’nı ıslah girişimi Sultan 3. Selim’in hayatına mal olur , 1812: Sultan 2. Mahmut, Osmanlı Ayanı ile imzaladığı Senedi İttifak ile Devleti Yeniçeri Ocağı’na karşı korumaya çalışır. 1826: Uzun ve kapsamlı bir hazırlıktan sora Sultan, Yeniçeri Ocağı’nı söndürür (Vak’ai Hayriye); Tıbbiye ve Harbiye’yi kurar ama Osmanlı’nın, Mısır Hıdivi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın güçlü ordusu karşısındaki yenilgilerini durduramaz. Nizamı Cedid zaman alacaktır. 1839: Sultan Abdülmecit’in, Son Nizip felaketini yaşayan, Hariciye Nazırı Koca Mustafa Reşit Paşa, Gülhane Parkı’nda okuduğu Tanzimat Fermanı ile, devlet katındaki düzenlemeleri başlatır. Tanzimat Fermanı Gülhane Parkı’nda okunan ilk metin, Osmanlı ferman geleneğinde, noktasız virgülsüz iki cümle halinde yazıldığı ve okunduğu için günümüzün belge dilinde okunup izlenmesi ve anlaşılması zordur. Metni inceleyenler, fermanın amaçlarını maddeleştirmek gereğini duymuşlardır. Türkiye Cumhuriyeti, yüksek gerilimli siyasal çekişme sürecinde, 2019 Mart ayında yapılacak genel seçimlere hazırlanıyor. Ülkenin yaşadığı ve yaşayacağı ekonomik krizler, hangi parti veya ittifak kazanırsa kazansın, bölünmüş bir ül kenin kolay yönetilemeyeceğini gösteriyor. Türkiye, çağdışı, garip bir Tanzimat deneyimi yaşıyor. n Müslüman, Hıristiyan ve Musevi halkın (milletlerin) can ve mal güvenliği ile huzurunu sağlamak; n Kanun önünde herkesin eşitliği ilkesini uygulamak, n Yargılamasız infaz uygulasana son vermek, n Vergileri, yurttaşın geliri düzeyine göre toplamak, n Askere alma ve terhis işlemlerini düzenlemek. n Ömür boyu askerlik görevini, 5 yılla sınırlamak, n Yakın gelecekte Batı hukuku düzenine geçmek. Tanzimatın devlet katındaki yerini ve ciddiyetini yansıtmak amacıyla, Sultan Abdülmecit’in, okuyup imzaladığı fermana uymaya yemin ettiği açıklanmıştır. Sultan, 1843 yılında incelediği uygulamaları yeterli bulmamış ve 1950 sonrasında bir İslahat Fermanı da uygulanmıştır. n Maarifi Umumiye Nizamnamesi 1869, ilköğretimden yüksek ve mesleki öğretime uzanan, geniş kapsamlı ve ayrınt lı bir Tanzimat belgesidir; kaynak yetmezliği nedeniyle, birkaç Sultani lise dışında uygulanamamıştır. (S. C. Antel 1940). n Mithat Paşa’nın Kanuni Esasi (Anayasa) tasarısı kabul edilmiş; ama Sultan Abdülhamit, 1878 OsmanlıRus Savaşı gerekçesiyle yasayı askıya almıştır. Mithat Paşa sürgünde öldürülmüştür. n Borçlarını zamanında ödeyemeyen Osmanlı Devleti, alacaklı ülkelerin baskısıyla Düyunu Umumiye yönetimini kabul etmiş ve kapitalizmin yarı sömürgesi olmuştur. (Çavdar 1970.) n Yusuf Akçura’nın, 1905’te Mısır’da yayımlanan Üç Tarzı Siyaset eserinde, bir Osmanlı milleti yaratmanın başarılı olmayacağı; Sultan’ın İslam ülkelerinin ortaklığı önerisi desteklenmediği için, dil ve kültür ortaklığına dayalı ‘Bir Türk milleti’ yaratma önerisi başka bir çözüm önerisi kalmadığından gündemde kalmıştır. İkinci Tanzimat Çanakkale Kahramanı Mustafa Kemal Paşa’nın, Osmanlı Devleti’nin dağılması üzerine tasarlayıp gerçekleştirdiği Yeni Türkiye Cumhuriyeti, en kapsamlı ve başarılı bir ‘Tanzimat’ uygulaması olmuş, ülkeyi, çatışmalı bir Dünya Savaşı ertesinde erken bir demokrasiye yönlendirmişti. Askeri ve sivil darbelerle sert kesintilere uğrayan demokrasi hareketi, garip bir Tanzimat’ın yol açtığı yapısal sorunlara çözüm aramaktadır. Üçüncü Tanzimat n Meşrutiyet, Cumhuriyet ve Demokrasinin çok gerilerde kaldığı bugünlerde Türkiye, çağdışı, garip bir Tanzimat deneyimi yaşıyor. n Şöyle ki, Saray’dan alınıp TBMM’ye verilmiş olan Devleti Tanzim etme yetkisi, yapılan halkoylamaları ile Ankara’da inşa edilen yeni Başkanlık Sarayı’na iade ediliyor. Gidişat, “zamanın ruhu”na terstir. Yazar Özdemir İnce, bugünkü sorunlarımızı “Cehaletin Rönesansı” olarak tanımlıyor (Cumh. 16 Eylül 2018). Ana muhalefet bu sürecin çağdaş demokrasiye ve hukuk felsefesine aykırı olduğunda ısrarlı; ama, TBMM’de oyçoğunluğuna sahip olan AKP ve RTE ittifakı aldıkları karardan dönmüyor. n Hedef, cihatçı ve savaşçı bir İslam yerine demokratik ve barışçı bir İslam Devleti değil, karanlık çağlara dönüştür. n Türkiye Cumhuriyeti, yüksek gerilimli siyasal çekişme sürecinde, 2019 Mart ayında yapılacak genel seçimlere hazırlanıyor. Son yıllarda olağan üstü (OHAL) kararnameleri ile yönetilen ülkede seçimleri kimin kazanacağı belli değildir. Ülkenin yaşadığı ve yaşayacağı ekonomik krizler, hangi parti veya ittifak kazanırsa kazansın, bölünmüş bir ülkenin kolay yönetilemeyeceğini gösteriyor. n Uğur Dündar ile Yılmaz Özdil’in “Mustafa Kemal Projesi”nin gelişmesini izlemekle yetinmeyelim, umutla destekleyelim. Ahmet Bahaddin’in kemiklerini kim sızlatıyor! Yener ORUÇ Cumhuriyetimizin ilk İstanbul Belediye Başkanı Op. Dr. Emin Erkul’un 1954 itibarıyla tefrika edilmiş “Milli Mücadele Anıları”nda Büyük Taarruz öncesi bir anısı çok çarpıcıdır. Dr. Erkul, elde çürük, çarık beş altı keşif uçağının olduğunu “yumurta akı ile çiğ patatesin sıkılmasından elde edilen bir mayi”nin “tayyarelerin kanatlarına verni(k) bulunmadığ için” sürülerek” uçurulduğunu söylemektedir. Yeğeni Ahmet Bahaddin, bu uçakların kıdemli pilotu. Erkul, çoğunlukla tek başına bazen bir makinistle uçtuğunu görevinin de keşifle birlikte birliklere cephane yükleyen süvarilerimizin hareketini gizleyecek şaşırmalar olduğunu belirterek şöyle devam etmektedir: Yunan kumandan “Nihayet taarruz gününden bir veya iki gün evvel üç Yunan tayyaresiyle karşılaşan bir fedakâr çocuk. Hemen onlara saldırmaktan çekinmemiş ve ikisini düşürmüş, üçüncü düşman tayyaresi de bizimkini düşürmüş, bu suretle Yüzbaşı Bahaddin ve arkadaşı şehit olmuştur. Afyondaki Yunan kumandanı Trikopis tek başına üç düşman tayyaresine hücum etmekte tereddüt etmeyen Türk tayyareciler için muhteşem bir cena Kadir Mısıroğlu gibi Türkçülüğe ve onun devrimlerine düşmanlık duyanların 6. Filo’yu kıble tuttuğuyla tarih sabit. Ama yine de Mısıroğlu’nun Yunan aşkıyla “keşke” demesi prim yapıyor olsa gerek. ze töreni yaptırmıştır.” Düşmanın asiliymiş Trikopis. Keşke tüm düşmanlarımız böyle olsa... Milli Mücadele kahramanlarımızın önünde düşman komutanı bile saygı duyarken, o kahramanların Başkomutanı Atatürk’e hatta müminliğiyle bilinen M. Akif Ersoy’a bile hakaret eden Fesli Kadir Mısıroğlu “Keşke Yunan galip gelseydi” sözündeki düşmanlıklı tavrı, sadece devrimlere itirazla dini farklı ele alışıyla mı yoksa bir başka nedene mi dayanmaktadır! Zira gözü ne emperyalizmin asıl yüzü diğer devletleri görüyor ne de sıkı bir siyasal dinci olarak “keşke kefere galip gelseydi” demiyor da “Yunan galip gelseydi” diyor. Sanki Yunanlılar Elhamdürillah Müslüman!!! Yunan Efzun askerlerinin kırmızı ve uzun püsküllü başlığı’nın kendi başındaki fes sanarak mı böyle “keşke” diyebiliyor. Hakaret ettiği Akif’se İstiklal Marşı’nda dini hassasiyetimizi “Değmesin ma’bedimin göğsüne namahrem eli” diyerek mümince gösterirken emperyalizmi de ‘Medeniyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar” olarak tanımlamaktadır. M. Akif’in dizelerinde zuhur eden emper yalizmi karşıtlığı ile din ve millet hassasiyeti dönemin Türkçülüğünün özüydü. Mısıroğlu gibi Türkçülüğe ve onun devrimlerine düşmanlık duyanların 6. Filo’yu kıble tuttuğuyla tarih sabit. Ama yine de Mısıroğlu’nun Yunan aşkıyla “keşke” demesi prim yapıyor olsa gerek. Ali Erbaş’ın ziyareti Baksanıza DİB’in başındaki Ali Erbaş, makam aracıyla, cüppesiyle, basınıyla 10 Kasım’da servis edilecek “insani ziyarette” bulunuyor. “Keşke”siyle bağmsızlık savaşını kaybetmeyi tercih eden, Atatürk’e, Akif’e hakaret eden birini. Protokolde yeri olan biri Atatürk’e kayıtsız dahi olsa bu “keşke”nin bağnı nasıl kuramaz! Milli Mücadele de işgale kayıtsız hatta alkış tutan çıkarcı Türkler de vardı. Ancak organize olan İzmir rıhtımında başlarında dini önderleriyle Yunan ordusuna alkış tutan, Müslüman ahaliye eziyet edenlerse kendini Yunan addeden Rumlardı. M. Kemal Paşa, Rum çetelerin eziyetiyle başlayan çatışmalara son vermek üzere Samsun’a gönderilmişti. Pontus’u canlandırma gayretleri başlamadan bitecek, Yunanlılık aşkı da işgalin olmadığ yerlerde hiç başlamayacaktı. Hepsinin hevesleri kursaklarında kaldı... Adalar Denizi (Ege) gün gün Yunanlılarca işgal ediliyorken biri çıkıp, “Keşke Yunan galip gelseydi” diyorsa geniş bir kitleye bu işgali hazmettirmek, duyarsız kılmak gayretinden söz edemezsek de böylesi bir durumda “keşke Yunan galip gelseydi” dili iyice kirli kalır. Bu kire dost olunmaz. Meğer ki Arnavut asıllı M. Akif’in her etnisitemizi bütünleştirdiği kahraman ırkına yüzünün gülmesi, çehresini çatmaması, celallenmemesi, için yakardığ nazlı hilal uğruna dökülecek kurban kanını damarlarda taşınmıyorsa başka! Dostluk ancak kendini Akif’in saydığı mensubiyet içinde görmemekle olur. Yunan Generali Trikopis, Hakk’a tapan milletin” İstiklal Kahramanlarına yüksek saygı duyarken onların zaferine “keşke” diyenler dillerini kılıç sanarken belirtelim ki M. Kemal Paşa, esiri Trikopis’in teslim ettiği kılıcını teslim almayarak onurlandırmıştır. Zira bu kılıç, düşmanın olsa da daha asil ve içimizdeki kirli kılıçlar kadar zarar verici değildir. Şimdi soralım, Ahmet Bahaddin’in kemiklerini kim sızlatıyor? Mehmet UYSAL taşlarına, abaküslerden bilgi Felsefeci sayarlara ve yapay zekaya ka dar uzanan süreç içinde, dü Toplumsal akıl, insan aklının tüm boyutlarıyla anlaşılmasında, bizim çok önem verdiğimiz bir olgu olup, insanlık tarihi kadar eski; her bir insanın, içine doğarak katıldığı bir düşünme organizasyonudur. Düşünme etkinliği, “biyoakıl” şünme aletlerini sürekli geliştirmiştir. Sürekli gelişen bilgisayarları ve özellikle de yapay zekayı, ulaştırıldıkları ve ulaştırılacakları göz kamaştırıcı, hayranlık uyandıran gelişme düzeyi nedeniyle “elektroakıl” olarak adlandırıyoruz. olarak adlandırdığımız bireysel akıllar tarafından gerçekleştiri Düşünme sistemi lir. Ancak, biyoakıllar, düşün Biyoakılların, milyarlarca me etkinliğini, birbirlerinden ko hücreden oluşan bir düşünme puk olarak değil, bir insan ilişki sistemi olması gibi, toplumsal leri sistemi içinde gerçekleşti akıl da dil ile birbirine bağlan rirler. Bu nedenle düşünme top mış milyarlarca biyoakıldan ve lumsal bir etkinliktir. Düşünme düşünme aletlerinden oluşan nin toplumsal bir etkinlik olma bir düşünme sistemidir. Bu du sının iki temel etmeni vardır. Bi rumda toplumsal aklı, her şey rincisi, insanın, nispeten uzun den önce bir sistem, bir “bi süren bebeklikçocukluk döne yoakıllar organizasyonu” ola mi nedeniyle, diğer birçok hay rak anlamak gerekir. Her bir bi van türüne göre daha sıkı ve ka yoakıl bir toplumsal akıl siste rarlı ilişkiler içinde olması; ikin mi içine doğar. Toplumsal ak cisi ise insanın çok çeşitli ses lın bilgi hazinesi, doğan her ye ler çıkarabilmesine olanak ve ni biyoakla, dil aracılığı ile yük ren bir gırtlak yapısına, dil kas lenir. Her yeni bireyin, toplum larına ve diğer yardımcı organ sal aklın bilgi birikimi ile yüklen lara sahip olmasıdır. Bu iki et mesi, onların toplumsallaşması menin etkileşimi sonucunda dil sürecidir. Toplumsallaşma süre ortaya çıkmıştır. Dilin oluşma ci içinde, her bir biyoakıl, top sıyla, insanlar da lumsal aklın bilgi ha sıkı ilişki ağları içinde, bilinçlerini birbirlerine ak Antik Yunan’dan Rönesans birikiminin taşıyıcısı haline gelir. Biyoakıllar, top tarabilme olanağına kavuşmuşlardır. Dil, sadece insanların bilinç iletişimi sıçramasına ulaşılması ikibin yıl almışken, 18. yüzyıl lumsal aklın sadece pasif taşıyıcıları olmayıp yaşamları boyunca kurmasını ve böy Aydınlamasına sürdürdükleri dü lece kavram üretiminin genişlemesini ve derinleşmesini sağlamamış; ulaşmak için, toplumsal akla birkaç yüzyıl şünme etkinlikleriyle elde ettikleri bilgi ve deneyim birikimini di kavramların biriktirilip korunduğu bir yetmiştir. le ekleyen, böylece toplumsal ak “toplumsal hafıza” lı zenginleştiren işlevi de yapmıştır. Yazının ica aktif birer katılımcılarıdır da. En dı, toplumsal hafızanın kalıcılığı aktif katılımcılar, toplumsal ak nı kat be kat arttırmıştır. lın parlak yıldızları olan çığır aç Biyoakıllar mış sanatçılar, filozoflar, mantıkmatematikçiler ve bilim in Biyoakıllar, duygulanma ve mantık sistemlerinden oluşmuştur. Biyoakılların duygulanma sisteminin toplumsallaşmasını, sanat olarak görürüz. Sanat, toplumsal aklın duygulanma sistemidir. Sanatsal etkinlik, “sanatçı” denilen insanlar tarafından gerçekleştirilir. Öte yandan, mantık sisteminin çalışmasının ürünleri olan bilgilerin, sessel ve işaretsel simgeler kullanılarak iletişilmesiyle, biyoakıllarının mantık sistemi toplumsallaşır. Bu toplumsallaşma sırasında, bilgiler, biyoakılların mantık formları ile örülü olarak dilegetirildiği için, toplumsal hafıza da mantık formları ile örülmüş olarak oluşur. Dili incelediğimiz zaman, sadece insanoğlu/kızının milyonlarca yıllık düşünme etkinliğinin ürünü olan bilginin biriktirildiği bir hazine görmeyiz; aynı zamanda bu bilginin örülerek oluşturulmasında kullanılmış ve dile içkin olan mantığı da görürüz. İnsanlar düşünme işinde, akıllarının biyoduyulama ve biyomantık sistemini kullanmakla yetinmemiş; “düşünme aletleri” olarak adlandırdığımız gözlem, inceleme ve bilgi işleme araçlarını da kullanmışlardır. İnsan, parmak hesabından çakıl sanlarıdır. Parlak yıldızlarının katkılarıyla, toplumsal aklın bilgi birikimi, genişlemiş ve derinleşmiştir. Tarihe baktığımızda, klanlardan aşiretlere, kavimlerden ulustoplumlara, oradan ulusötesi toplumlara; ortak dil temelinde oluşmuş olan toplumsal aklın kapsamının sürekli genişlediğini, etkinliğinin artarak yükseldiğini görüyoruz. Etkinliği yükseldikçe, bilgi içeriği sürekli genişleyip derinleşmiştir. İnsanın “insan” olmasıyla birlikte oluşan toplumsal aklın, Mısır ve Mezopotamya uygarlıklarına, oradan da Antik Yunan felsefesine ulaşması, yüzbinlerce yıl almıştır. Antik Yunan’dan Rönesans sıçramasına ulaşılması ikibin yıl almışken, 18. yüzyıl Aydınlamasına ulaşmak için, toplumsal akıla birkaç yüzyıl yetmiştir. O zamandan günümüze, Endüstri 4.0, yapay zekâ aşamasına kadar yaşanan gelişmenin hızını ise tarife gerek yok... Toplumsal akıl, dil ile birbirine bağlanmış milyarlarca biyoaklın ve evrenin milyonlarca ışık yılı öteleriyle, “akıl almaz” mikro derinliklerine uzanan düşünme aletlerinin örgüsü olan, yapılanması “akıl almaz” boyutlarda, hareketi sonsuza uzanan bir organizmadır. imece’sine yoğun ilgi Bu kampanya; CUMOK’un (Cumhuriyet Okurları), Atatürk devrimlerine inanmış Atatürkçü Düşünce Derneği, kadın kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin çağrısıdır. Bu tüm halkımıza, “son kale”nin korunması için önemli, içten ve açık yürekli bir çağrıdır. Bu çağrıya Atatürkçü sivil toplum örgütleri, kuruluşlar destek vereceklerini Cumhuriyet Vakfı’na bildirmişlerdir. Vakıf senedimize göre, CUMOK’ların çağrısıyla başlayan kampanyayla bağış almaya vakfımız yetkilidir. CUMOK ve sivil toplum örgütlerinin isteği doğrultusunda kampanyamız 14 Aralık 2018 Cuma gününe kadar uzatılmıştır. Bağışlarınızı 14 Aralık’a kadar gazetemizden ve internet sitemizden duyurulan hesap numaralarına yatırabilirsiniz. l Cumhuriyet ve Atatürk ay dınlanmasının kalesi Cumhuriyet gazetesini yaşatalım. l Cumhuriyet’in kimseye muhtaç olmadan yayınını kesintisiz sürdürmesini sağlamak için destek verin. l Cumhuriyet gazetesi bir direniş mevziidir. Bu harekete bir tuğla da siz koyun. l TL Iban numarası: TR67 0006 4000 0011 3980 0074 52 l USD Iban numarası: TR69 0006 4000 0021 3980 0112 91 l Euro Iban numarası: TR28 0006 4000 0021 3980 0118 35  l Bağışlarınızı IBAN hesapları dışında ayrıca Türkiye İş Bankası Şişli Ticari Şube, Şube Kodu: 1398 Hesap No: 7452 No’lu hesaba da yatırabilirsiniz. l Cumhuriyet Vakfı’nın web sitesi www.cumhuriyetvakfi. org.tr adresi üzerinden de bağış yapabilirsiniz. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle