19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 25 Kasım 2018 12 ‘Sümüklü imam, soğanın zaferi ve profesör...’ 1 Robert Musil, “Günlükler”inde “Yeni yılın ilk gün lerinden başlayarak notlar tutacağım. Ellinci yaşımda neler başımdan ge çecek bakalım! Fakat anlam sız şeyleri de not etmeliyim. Çok soyut biri olmaya başla dım. Her gün olup bitenlere de önem vermeliyim” diye yazıyor. Yıl 1930. Çalkantılı, mı bilmez gibi, koca Profesör karanlık dönemde, yazarın Fatih Terim savunusu yaptı. ayakta kalması kolay değil. Bazen günlük olaylardan sıkılıp, kendimi kapamaya niyetlenirim. Herkes böyledir Kimdir Terim? RTE tarafından adına stat açılmış biri. Oyuncularına milli formayla, rakibinin “ayağını kır” talimatı kuşkusuz... Güncel olan esir veren biri. Yani dönemin alır yaratıcılığımızı çoğu za ruhunu en iyi yansıtan kişi! man. Hele yirmi birinci yüzyılda, tarih daha hızlı akarken... Onca farklı kaynaktan akan bilgi karşısında kendini güçsüz, çaresiz hissediyor insan. Bizim Fenerbahçemize, Beşiktaşımıza, Galatasarayımıza çoktan şike yapıldığının farkında değil mi Batum? Cumhuriyetin takımları küme Kurşun kalemi yontmak ve düştü haberi yok! yazmaya koyulmak tam da Ayak topundan söz edince bu yüzden gerekli. Kalemin kâğıtla kurduğu ilişkinin tadını unutmak ne mümkün! Yaşadığını anlamanın yolu yazmakta geçiyor... hemen ergen dil egemen 3 Doluyor. orinda Autman’ın “Aydınlanma” kitabı hayli ilginç veriler 2 Eskiden takım tut manın lezzeti var dı. Adına “endüstriyel futbol” denen acayip eğlence biçiminden uza ğım. Bile bile lades! “Şike var mıdır” sorusu ahmakça gelir bana. Bunca büyük paranın, iktidarın, şöhretin olduğu yerde mafya da olacak, şiddet de, kuşkusuz şike de! Artık ayak topu oyunu siyasal iktidarın dilini olduğu gibi kullanıyor. Görgüsüzlük, kuralsızlık (hukuksuzluk) egemen! Babamın kahrama nı Lefter’di, benimki Selçuk Yula. Artık Ba şakşehir devrindeyiz. Arda Turan, Emre Belözoğlu baya ğılığına, sığlığına mahkumuz! Be tondan şehrin takımı da böyle olur işte... Şaşkınlığım Süheyl Batum’a. Atatürkçü Dü şünce Derneği Başkanı’ndan ağırbaşlı olma sını bekleriz, temsil ettiği kurumun adı değerli. Sanki bu yazdıkları FATİH TERİM sunuyor okura. Coğrafi keşiflerin aydınlanma sürecinde ne denli önemli rol oynadığını okuyoruz. Tanrı (inanç) ile akıl arasındaki çatışmanın kökünü görüyor ve bunca yol almış olmasına karşın insanlığın, hâlâ aynı sorunla karşılaşmasına şaşıyorsun! Kısaca şu sonuç çıkıyor: “Vahiy varsa, aydınlanma yok!” Aklını kullanma cesareti kolay ortaya çıkmıyor. Bugün tüm otoriter iktidarların ve buna heveslilerin inatla yetkiyi Tanrı’dan almak istemesi bundan. Vahiye tabi olunca, gelen buyruğu sorgulamak ne mümkün! RTE, “Büyük ile küçüğü aynı terazide tartamazsınız, güçlü ile zayıfı aynı yarışa sokamazsınız. Erkekle bayan 100 metreyi beraber koşsunlar. Bu adalet olur mu? Kadın kadınla, erkek erkekle koşar. Olması gereken budur. Yaradılışa, fıtrata uygun olan budur” dedi. Aydınlanma yolculuğunun neresindeyiz anlamak için ibretlik bu sözler! 4 Evdeki soğanlara sevgiyle bakıyorum. Soymaya, yemeye kıyamıyorum. Geçen gün soğan deposu basıldı, otuz ton bulunmuş, zenginliğe bak kardeşim! Devlet görev başında… Gözlerim soğanın bu başarısıyla yaşarıyor. 5 İlker Başbuğ Cumhuriyet gazetesinde soruyor “İmam hatipler neden çoğaldı” diye. Yüzüme acı tebessüm yerleşti hemen. Elimde Sabahattin Eyüboğlu’nun “Mavi ve Kara” kitabı, 1964’te kaleme aldığı yazısında şöyle diyor üstat: “Köy Enstitüleri Atatürk ilkelerine harfi harfine bağlıydı ve bu bağlılığı ölçüsünde de solcuydu. Bununla beraber Atatürk’ün çevresinde olduğu gibi Köy Enstitüleri’nde de için için ya da açıkça sağcı olanlar vardı... Memleket ölçüsünde sağa kaymanın Atatürk devrimlerini yıpratma hareketinin ilk kurbanı Köy Enstitüleri oldu.” Yanıt bu kadar sade işte! Yani; 12 Mart’ta Deniz’i, Yusuf’u, Hüseyin’i; 12 Eylül’de Erdal Eren’i (yaşını büyüterek) darağacına gönderen TSK ilk sorumlusudur bu gerici kalkışmanın. Sonrasında sümüğüne sahip olamayan bir imama teslim olması da acıdır Mustafa Kemal ordusunun. Köy Enstitüleri ABD’ci (Nato’cu) anlayış tarafından yok edildiği için her yer imam hatiptir! 6 Hürriyet’in sahibi Demirören ailesinin ilk icraatı baba Erdoğan Demirören’in RTE’ye ağlayarak yalvardığı ses kaydıyla çıkmıştır ortaya. Baba Demirören, onu bu işlere bulaştıran RTE’ye “Kurtar beni” diye yalvarıyordu. Kısa süre sonra öldü, akılda bir tek bu olay kaldı. Belki yaşamında iyi yaptığı işler de vardır Erdoğan Bey’in, kimse bilemeyecek. Bu grubun Medya Holding İcra Kurulu Başkanı veryansın etti geçen gün. “Neden kimse 1 lira verip gazete almıyor” diye soruyor! Birader, Erdoğan Demirören’in acıklı ağlaması kulaklarımızda hâlâ. O duruma düşen medya patronunun gazetesini kim, niye okusun? 7 Ayşe Arman para ile söyleşi yapıyormuş. Meslek etiği tartışması bir yana, Arman’ın söyleşi yaptığı herkes zan altında! Benle de söyleşti Arman. “Bu Roman O Kız Okusun Diye Yazıldı” adlı kitabım çıktığında. Yayıncım para ödememiş, ben de ödemedim. Burada kayıt altında olsun da ne olur, ne olmaz! Bence söyleşi veren herkes aklanmak zorundadır artık... Bu konu üzerine Hıncal Uluç’un kalem oynatması acıklı, onu geçiyorum. Bir de Ahmet Hakan’ın para alarak yatak reklamı yaptığı, köşesini bu işler için kullandığı savı geldi gündeme. Bu gerçek mi, bilemem. Lakin keşke tek kusuru bu olsa Hakan’ın! Tahir Elçi’yi hedef göstermesini ne yapacağız asıl, buna karşın yazıyor olmasına ne diyeceğiz? Koray’ın 10 Kasım listesi!DERBİ MAÇTA YAŞAMINI YİTİREN FENERBAHÇELİ GENCİN ATATÜRK SEVGİSİ arif kızılyalın Koray Şener’in Fenerbahçe için atan yüreğinin durduğu saatlerdi. Galatasaray derbisini izlerken Türk Telekom Stadı’nın deplasman tribününde geçirdiği kalp krizi, onu çok sevdiği SarıLacivertli dünyasından, ailesinden, arkadaşlarından ayıralı ya birkaç saat olmuş ya olmamıştı. Camia şoktaydı, Kulüp Başkanı Ali Koç hastane önünde gözyaşlarına engel olamıyor, taraftar ağlıyordu. Acılı aile, evlatlarının cenaze işleriyle uğraşırken hastaneden bir poşet verdiler. Cüzdanı, telefonu, anahtarlığı, atkısı, forması ve A4 boyutunda bir kâğıt. Üzerine Koray’ın el yazısıyla bazı isimler karalanmıştı; Ahmet, Mehmet, Ayşe... Bazılarının karşısında telefon numarası, bazılarınınkinde ise Kocaeli Üniversitesi’nde okudukları bölümler. Üzerinde ise ‘UNİ FEB10 KASIM KATILIM LİSTESİ..’ yazıyordu. Ailesinin acısı bir kat daha arttı. Çünkü Koray organizasyon hazırlığındaki bu 10 Kasım’da Atatürk’ü anamayacak, Anıtkabir’deki kalabalık bir eksik kalacaktı. Telefonda ortaya çıktı Bu ayrıntı satır aralarında kaldı. Taa ki CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’yla CHP’nin Spor Kurulu Başkanlığı’nı da sürdüren Genel Başkan Yardımcısı Yıldırım Kaya, acılı aileyi arayana kadar. Baba Rıfat Şener, Koray’ın iyi bir Fenerbahçe tutkunu olduğunu, aynı zamanda da koyu bir Atatürkçü kimliği ile yetiştiğini paylaştı telefonda. Her 10 Kasım’da Ankara’ya gittiği konuşuldu. Acılı baba aynı zamanda CHP üyesi de çıkmıştı. Demokrat, Atatürkçü bir kimliğe sahiptiler ailece. İşte o telefon görüşmesinde Koray Şener’in 10 Kasım an masına katılmak için hazırladığı liste gündeme geldi. Yıldırım Kaya’yla acılı baba, telefonda karşılıklı gözyaşı dökmüştü konu anımsandığında. Kendi yoktu ama... Ertesinde Yıldırım Kaya bu kâğıt üzerindeki anma yı canlandırmak istedi. Baş kanlığını yaptığı CHP Spor Kurulu’nun 9 Kasım’da 81 il den gelen komisyon üyele ri ve CHP’lilerle gerçekleşti receği Anıtkabir ziyaretinde Koray Şener’in anısını yaşat mak istediler. Çözüm, Koray Şener’in isminin bulundu ğu tişörtler yaptırmaktı. Ale lacele baskılı tişörtler hazır landı ve aralarında siyasile rin, sporcuların, sanatçıların bulunduğu grup, 9 Kasım’da ki anmaya bu tişörtle çıktı. Koray Şener belki bu 10 Kasım anmasında yoktu ama onlarca, yüzlerce Atatürkçü Koray Şener, onun anısına Koray Şener, Fenerbahçe Başkanı Anıtkabir’deydi... Ali Koç’la birlikte Anıtkabir ziyaretinde. hafta sonu Gazeteci, anne, arkadaş... Berat’tan bize kalan Hastaydı, biliyorduk ama yine de bu kadar erken vedalaşmak aklımı za gelmemişti doğrusu. O hastalığa pabuç bırakacak biri değildi diye düşündü ğümüzden daha uzun yıllar bize güzel kitaplar ve bel geseller yazacak diye umu yorduk ama olmadı. Hasta lıkla boğuşurken bile son kitabını bitirip yayına ver mesi belki de bizi umutlan dırmıştı. Ama olmadı işte... Genel Yayın Yönetmeni miz Aykut Küçükkaya hafta içinde onunla ilgili bir ya zı yazmamı istediğinde sal Berat Günçıkan lamıştım. Yazıişlerinden ar kadaşlarımız dün bu görevi ye ne gittik. Üçümüze önerdikle niden tebliğ edince kaçama ri para da Cumhuriyet’ten aldı dık. Belki de Berat’la iş orta ğımızın üç katıydı. Görüşmeye ğı olmamızdan kaynaklıydı bu gittiğimiz gazetede Berat, he istek. İş ortağı dediysek, öyle men sigarasını çıkarıp tam ya özel bir şirketimiz ya da ortak kacakken o sırada o gazetede yaptığımız bir projemiz yoktu çalışan Yurdagül Erkoca, “Ho bizim. Sadece ikimizin bir de op ne yapıyorsun burada si Cağaloğlu’ndayken bizim katın gara içmek yasak” diye atla bildiği bir ortaklıktı bu. Akşa dı. Yan yana bankoların oldu müstü olunca Yeşildirek esna ğu, kimsenin yanındaki ile ko fının takıldığı kahvede tavla oy nuşmasının mümkün olamaya namaya kaçabilmek için uydur cağı bir düzen vardı gazetede. duğumuz bir parolaydı. Bildiğimiz plaza ga Berat’ın Pazar Dergi’de zetesi işte. Ardından ki müdürü İpek Çalışlar’ı da “Sizin burada ke kandırmak için tavla oy dileriniz de yok anla namaya giderken, “Biz şılan.” “Burada kedi Miyoş’la ortak habere çı nin ne işi var ayol” di kıyoruz, yarım saate kadar döneriz” derdi. Dergi MİYASE İLKNUR yen Yurdagül’e bu kez “şimdi ben burada ça nin görsel yönetmeni Ay lışmaya başlarsam, nur Çolak’ın muzip kıkırdama ayaklarımı masamın üzerine ları ve İpek Çalışlar’ın “Yeni atıp şarkı da söyleyemeyecek len bakkaldan ekmek, kaşar ve miyim?” diye üçüncü soruyu pişmiş yumurta alsın” deme yöneltti. Tabii ki olumsuz yanıt si hergün tekrarlanan bir sere aldı. Ardından da Figen’le beni moniydi. dürterek “kalkın anam kalkın Ailenin ayrıksı kızı bura bize yaramaz” deyip arkasına bakmadan yürüdü. Biz de Berat, gazeteciliği de, mavrayı da şakayı da hakkıyla ve dibine kadar yapardı. Kelimelerle dans ederdi adeta. Her onu takip ettik. Bizim de hoşumuza gitmemişti plaza gazeteciliği. İş görüşmesi yapmadan çıktık binadan. kes onunla söyleşi yapmak isterdi. Ara sıra “Bugünkü yazınla yine beni hasetimden çatır Çiğ yumurta şakası Birgün yine “ortak habe çatır çatlattın. Sana bir suikast re” diyerek gittiğimiz kahvede planlamayı düşünüyorum” di yaptığımız tavla maçını kay ye takılırdım. Onun cevabı ge betmişti. Bakkala uğrayıp ek nellikle okkalı bir küfür ve ar mek kaşar, domates ve piş kasından patlatılan bir kahka miş yumurta alacaktık. O ek ha olurdu. mek ve kaşarı kestirirken ba Küfür ve kahkahayı ağzına na da kese kağıdını “şurdan bu kadar yakıştıranı görmedim. adam başı ikişer yumurta Berat’ı kızdırmak ve küfrettir koy” diye uzattı. Aklıma bir fır mek için Cumhuriyet’in efsane lamalık geldi. Pişmiş yumurta foto muhabiri ve fotoğraf mer ları doldururken iki de çiğ yu kezinin şefi Erdoğan Köseoğ murta alıp kese kâğıdına ko lu ile spordan Hilmi Türkay gi yuyordum ki, bakkal gördü. dip gelip çatarlardı. Zaten Er “Olmaz abla olmaz” diye be doğan Abi ile Berat, gazetenin ni ikaz etti. “Olur olur sen işi neşe kaynağıydı. Akşama ka ne bak” deyince Berat, bir ba dar ne muzırlık yapsak diye dü na bir bakkala şaşkın şaşkın şünen, birbirinin tamamlayıcısı baktı. Gazeteye dönerken, Be iki isim. İkisi de işlerinde başa rat, “Bakkal sana niye ‘olmaz rılı ve şakayı yaşam biçimi ha olmaz’ dedi. Ben de pişkin line getirmiş, doğuştan stand bir şekilde, “Hiç, erik çalıyor up’çı arkadaşımızdı. İkisi de dum onu gördü.” Gülme krizi ışıklar içinde uyusun. ne tutulmuş bir halde gazete Berat her anlamda aykırı bir ye döndüğümüzde de benim kişilikti. Muhafazakâr ailenin ko erik çalarken yakalandığımı münist ve anarşist ruhlu kızıydı. ballandıra ballandıra serviste Gazetecilikte de kimsenin görme kilere anlattı. diği, el atmadığı ya da atmak is O arada ben çiğ yumurtaları temediği konular ve kişiler üze Berat’a pişmişleri Aynur, İpek rine kalem oynatırdı. ve kendi önüme koydum. Be Rujlu kadının sesi rat, çiğ yumurtayı sert bir şekilde masanın kenarına vurup Onun en çok bağıra çağıra kırdığında yumurtanın beya en ağdalı arabesk şarkıları söy zı ile sarısı olduğu gibi panto lemesine hem gıcık olur hem lonuna aktı. “Allah Allah bir ta de gülerdik. O da zaten gıcıklı ne çiğ yumurta karışmış” de ğına yapardı. Bunu sadece ga yip ikincisini de aynı şekilde zetede yapmaz, gittiğimiz bir masaya vurdu ve yine cıvık yu meyhane de ya da bindiğimiz murta olduğu gibi aktı. Üçün takside de yapardı. Taksi şofö cü yumurtayı Aynur’un önün rü bir ona bir bize bakardı. Be den kaptığı gibi bana fırlattı. rat genellikle taksinin ön koltu Yumurta başımın bir santim ğuna oturduğundan biz arkada üzerinde “vınnn” diye gidip şoföre el hareketiyle “delidir, duvarda patladı. “Adi yalancı, sen aldırma” işareti yapardık. erik çalmışmış da, bakkal ya Ruju her daim masanın üzerine kalamışmış da...” diye söyle dik vaziyette durur, avaz avaz nip durdu. O günden sonraki şarkı söylerken arada bir ay tavla partilerinin ardından git na karşısında rujunu tazeler tiğimiz alışverişte yumurtaları di. Yan odadan Hilmi, “yine mi kendi seçmeye başladı. şarkıya başladın. O bed sesin Berat’ı hep Cağaloğlu’nda yüzünden yazı yazamıyorum” ki pencerenin önünde çiğköf dediğinde aldığı cevap, “Kes tı tecinin yolunu gözlerken ya da raşı” olurdu. şarkı söylerken hatırlayaca İş görüşmesinde ğım. Onunla çalışmak ve masa komşusu olmak büyük bir Bir gün yayın hayatına ye keyifti. ni başlayan bir gazeteden tek Güle güle Berat, sen iyi bir lif almıştık. Berat ve Figen gazeteci, iyi bir anne ve iyi bir Atalay’la birlikte iş görüşmesi arkadaş olarak bilindin. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle